UlkuGulu.Hareket-Forum.Net
Ülkü Gülü Forum Sitesine Hoşgeldiniz

Sitemize üye olarak sizlerde paylaşım yapabilir, sitemizin sosyal faaliyetlerinden haber alabilirsiniz.

Üye iseniz Lütfen Üye Adınızla giriş yapınız
UlkuGulu.Hareket-Forum.Net
Ülkü Gülü Forum Sitesine Hoşgeldiniz

Sitemize üye olarak sizlerde paylaşım yapabilir, sitemizin sosyal faaliyetlerinden haber alabilirsiniz.

Üye iseniz Lütfen Üye Adınızla giriş yapınız
UlkuGulu.Hareket-Forum.Net
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

UlkuGulu.Hareket-Forum.Net

ÜLKÜGÜLÜ | UlkuGulu.com | facebook.com/UlkuGuluyuz
 
Kongre Sürecinde Bazı Hatırlatmalar... Anasay11AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kongre Sürecinde Bazı Hatırlatmalar...

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
KOZENİR
Kongre Sürecinde Bazı Hatırlatmalar... Yoneticiun8
KOZENİR


Erkek
Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 506
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 19/03/66
Yaş Yaş : 58
Nerden Nerden : TÜRK İZMİR
İş-Meslek İş-Meslek : SİTE KURMAK
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 10/02/09

Kongre Sürecinde Bazı Hatırlatmalar... Empty
MesajKonu: Kongre Sürecinde Bazı Hatırlatmalar...   Kongre Sürecinde Bazı Hatırlatmalar... Icon_minitimeÇarş. 17 Haz. 2009 - 11:00

Kongre Sürecinde Bazı Hatırlatmalar...

Siyaset bir çeşit “kirli ilişkiler ağı oluşturma ve bunu kontrol etme sanatı” olarak algılandığı müddetçe ülkemizde sorunlar derinleşecektir. Sonuçta siyasetin temel unsuru insandır. Buna göre birlikte hareket edilir, mücadele verilir, sorunlar tespit edilir, çözüm yolları belirlenir, anlatılır ve bereket hâsıl olur. Gayret ise mücadeleyi vazgeçmeden sürdüren, ilkelerinden ve değerlerinden vazgeçmeyen, herkesin umutsuzluğa düştüğü bir anda inandığı yolda bedel ödemeyi göze alanların tavrıdır. Gayret inançtır, gönüllü olmaktır, düşündüklerini paylaşmaktır. Alın teri dökmeden, emek sarf etmeden, tohum saçmadan gayret olmaz. Destek ise iradedir. İnsanların karşısına geçmek ve doğruyu yanlıştan ayırmak kolay olmasa gerektir. İrade hak edene hakkını verecektir. Takdir elbette sebepler ve nasipler getiren Yüce Allah’ındır.

Türkiye’de, efsanevi lider Başbuğ Alparslan Türkeş’in önderliğinde sürdürülen Milliyetçi Hareketin zorlu, çileli ve meşakkatli olan soylu mücadelesi, toprağın altında nurlar içinde yatan nice canlar pahasına bugünlere ulaşmıştır. Bu kutlu yolda can verenleri, “kirli siyasetin kurbanları” olarak görenler ise rezil ve rüsva olmuşlardır. Türkiye’nin fırtınalı yıllarında Milliyetçi, Ülkücü Hareket 20. asırda ve Milli Mücadeleyi gerçekleştiren fedakâr ve kahraman nesillerin ardından “Türk’ün ateşle imtihanını” bu sefer sokaklarda, şehirlerde, üniversitelerde, şehirlerin dört bir yanında yani ki “öz yurdunda garip, öz vatanında parya” olmamak adına yaşamıştır. Acılarla ve gözyaşlarıyla yoğrulan, “kızıl terörün” vahşetine ve kalleş saldırılarına, kurşunlarına hedef olan bu nesil “baş verse de baş eğmeden” bu mücadeleyi göğüslemiştir. Bu fırtınalı yılların ardından yaşanan “12 Eylül 80 darbesi” ise, zindanlara konulan ülkücülerin “ateşle imtihanlarını” bu sefer işkencede, zulümde, sehpada, karanlıklarda sürdürmesiydi. Yargılanan fikirleriydi, işkence edilen idealleriydi, zindanlara ve karanlıklara mahkûm edilen ülküleriydi, sehpalar görmelerinin sebebi sığ kafaların iddia ettikleri gibi suç işlemeleri değil, iman dolu bir kişilik olmalarının bedelini ödemekti. Ödediler. Susmadılar, yılmadılar, kırıldılar fakat eğilmediler, bükülmediler.

Evet, “kervan böyle geldi bugüne…”

Amma bazıları da yarı yolda bıraktı kervanı… Meğer ki devir değişmişti, meğer ki omuzlara basmak meslek edinilmiş, koltuklar ve makamlar ve dahi iktidar sahipleri tarafından sunulan maddi imkânlar, üzerlerinde bulunan vebali görmezden gelmelerine sebep olmuştu. Sorulduğunda “o eskidendi” dediler “çok eskiden…” Onlar gittiler. Kervan yoluna “Başbuğ’la” devam etti, yine, yeni, yeniden…

Sonra Başbuğ Alparslan Türkeş, yani acıları, ihanetleri, terk edip gidenleri, kem göz ve kötü söz sahiplerini gören Başbuğ, hayatı boyunca sürdürdüğü mücadelesinin, nesiller mimarı oluşunun ve bıraktığı şanlı emanetlerin ihtişamı ile Rahmet-i Rahman’a kavuştu. Dedik ya nesillerin mimarıydı, o ki nesillerin idrakindeki, ruhundaki, damarındaki ve canındaki “yaraya tuz basmıştı.” Bu herkese nasip olmazdı, ona duyulan bağlılık “yaraya derman niyetineydi…” Bu yüzden içten ve candan bir bağlılıktı.

Böyle bir ahval içinde olan “hareket” nazarında bir “genel başkan” seçmek de elbette ki zordu. Öyle ya da böyle, kırılanlar, küsenler, yine bırakıp gidenler olsa da siyasi emanetlerin temsilcisi olacak bir irade oluştu. İrade Devlet Bahçeli ismini işaretlemişti. Bundan sonra katedilecek yolun yolbaşçısı, bırakılan siyasi emanetlerin temsilcisi ve zor günlere gebe olan zamanların birleştirici ve bütünleştirici bir “beylikle” aşma mesuliyetine ve azmine sahip olarak; Devlet Bahçeli ismi işaretlenmişti.

İşte o günlerden bu zamana kadar gelen süreçte, siyasi arenada yaşanan gelişmelerden Milliyetçi Hareket Partisi de nasibini almıştı. Uzun uzun anlatmaya gerek duymuyorum, zor günler yaşanmıştır. Gerek 57. hükümet zamanında gerekse sonrasında yaşananlar da Ülkücü Hareket için “ateşle imtihan” kapsamında değerlendirilmelidir.

Ülkücüler “zor zamanda” birlik olmanın sancılarını o dönemde de yaşamışlardı. Bir “travma süreciydi” bu ve soğukkanlı, sağduyulu, ölçülü ve ayakları yere basan bir tavır sergilemek gerekiyordu. 2006 yılına kadar gelen süreç bu “travmanın” bir sonucuydu.

2006 yılında yapılan kongre öncesinde de bir kısım “tayfalar” etrafta yaygara koparmışlardı. Bilhassa Milliyetçi Hareket Partisi’nin lideri Devlet Bahçeli’nin uyguladığı politikaların partiyi tamamen pasifleştirdiği, Ülkücü Gençliğin eski “aksiyonerliğinden” koparıldığı, ülkenin geldiği noktada Ülkücülerin “sokaktan çekildiği” yönünde… Velâkin önüne geçilemeyen zaman mefhumu akıp giderken, tarihin bu döneminde bir liderin haklılığı tescil ediliyordu. Türkiye’nin siyaset arenasına küresel güçlerin müdahale ettiği aynı zamanda Milliyetçi Harekete yönelik türlü entrika, senaryo, baskı ve dayatmaların yaşandığı bir dönemde Devlet Bahçeli ısrarla hedefin “lider Türkiye” olduğunu işaret ediyor ve “fidanken geleceğin sahibi olan ulu çınarı kestirmem kimseye” diyerek Ülkücü Gençliğe yönelik hesapları olanları kararlılıkla mesajını veriyordu.

Ülkemizde yakın tarihlerde yaşanan buhran ve gerilimlere, icraatlarıyla aymazlıklar içerisinde olan bir iktidara, ardından koparılan “darbe çığırtkanlıklarına”, senaryolara, tezgâhlara ve büyütülmeye çalışılan fitneye rağmen Devlet Bahçeli’nin liderliğindeki Milliyetçi Hareket konum olarak “kirli hesaplarını üzerimize yönelten kirli ellerden” uzak durmuştur. Evet, tarih Devlet Bahçeli’yi haklı çıkarmıştır. Tabloya bu gözle bakıp hakkını verenler versin, veremeyenler gidip kumda oynasınlar…

Devlet Bahçeli liderliğinde Milliyetçi Hareket hiçbir senaryonun figüranı olmamıştır. İlkesiz, tutarsız, gayri milli ve gayri ahlaki siyasete de prim vermemiştir. “Dolu” gibi görünüp, aslında “içi boş” olan iddialar da savrulup gitmiştir.

2007 Genel Seçimlerine ve 2009 Yerel Seçimlerine Milliyetçi Hareket Partisi her şeye rağmen güçlü bir şekilde girmiş ve Devlet Bahçeli “Hareketin lideri” olarak millet iradesinin önüne bir kez daha çıkmıştır. Bugün mecliste millet iradesini rahatsız edecek ve milletin geleceğine ipotek koyacak her türlü kararın, icraatın ve had bilmezliğin karşısında Milliyetçi Hareket Partisi bir teminat olarak bulunmaktadır. Yerel seçimlerde de Milliyetçi Hareketin mensupları milletimizin teveccühünü kazanmış ve birçok yerde bu destek geleceğe de umut verecek şekilde çoğalmıştır. Artık Milliyetçi Hareket Partisi adım adım, aşama aşama “tek başına iktidarın yegâne alternatifi” olma konumundadır.

Bu yükseliş hemen olmamıştır. Zahmetli olmuştur. Sabırla, azimle ve gayretle gerçekleşmiştir. Dediğimiz gibi bu yükseliş, gerek parti içinde gerekse ülke genelinde yaşanan sıkıntılara rağmen adım adım gerçekleşmiştir. Bunun farkında olan her Ülkücü, siyasi ve fikri emanetlere sahip çıkmanın, kurumsal kimlik olarak 40. yılına ulaşan Milliyetçi Hareket geleneğinin bir parçası olmanın ve geleceğe umutla bakmanın hazzı içerisindedir.

İmdi yıl 2009… Kongre süreci başlamıştır. Parti olağan kongre sürecine girmişken, Koray Aydın etrafında buluşan isimler imzalar toplayarak “olağanüstü genel kurultay” çağrısında bulunmuşlardır. Bunun bir “hak” olması bir tarafa, “kronik Devlet Bahçeli muhalifliğini” meslek edinen ve çok uğraştığını iddia etse de bir türlü “Ülkücü tavrı” yakalayamayan “Yeniçağ avanesi” başta olmak üzere, bir kısım şuur yoksunu zevat bir tür “sazanlık” fotoğrafına dâhil olmuşlardır. İşte toplanan imzalar bu yüzden “mide bulandırıcıdır.” Yazımızın başında demiştik ki siyaset bir çeşit “kirli ilişkiler ağı oluşturma ve bunu kontrol etme sanatı” olarak algılandığı müddetçe ülkemizde sorunlar derinleşecektir. Evet, bu cümle genel bir tespitti ve özelde Milliyetçi Hareket için “imzalarla” oluşturulan bu ilişkiler ağının anlamına bir atıftı. Yani birileri çıkıyor bu toplanan imzaların “tarihe mal olacağından”, efendim bu isimlerin “birer onur ve kişilik abidesi” olduklarından, yok “hareketin önünün açılacağından” dem vuruyor… Sahi, gerçekten öyle midir?

Soruyorum, bu koparılan yaygaranın altında “Ülkücü duruş” samimiyeti gerçekten var mıdır? Gerçekten bu isimler Ülkücü hassasiyet ve terbiyede öncü olduklarından, geçmişin hukukuna, kader ortaklığına ve yol arkadaşlığına, ahdevefaya sahip olduklarından mı böyle “bir bayrak açmıştır?”

Başka bir “karın ağrıları” yok mudur? Bizim “midemiz bulanıyor…”

Hayır, gerçekten, merakımdan soruyorum. Yani burada, bu koparılan yaygarada bir “sakatlık” yok mudur? Bir üslup sorunu, nezaket ve ahlak sorunu, ilke ve tutarlılık sorunu, bir çelişki yok mudur?

Zorluklar ve sıkıntılar yok mudur? Elbette ki var. Kör karamsarlık kadar kör iyimserlik de tehlikelidir.

Ancak hatırlatmak isteriz;

Ülkücü Hareket yoluna devam edecektir. Devlet Bahçeli zor süreçleri aşan bu hareketi, tarihin bu döneminde layıkıyla temsil etmektedir. Vakarıyla devlet adamlığı anlayışına, ilkeli tutumuyla Milliyetçi Harekete, milletin iradesinden başka bir iradeyi kabul etmeyen tavrıyla siyasete ve demokrasiye, azmi, kararlılığı ve “vara yoğa” konuşmayan, boş konuşmayan tavrı ve sabrı ile liderliğe katkıda bulunmuştur. Ufuk sahibi ve ileri görüşlülüğüyle Türkiye’nin ihtiyacı olan siyaset anlayışı geliştirmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin gerçekleştireceği olağan işte bu ahvalde gerçekleşecektir. İrade yeniden oluşacaktır. Ülkücülerin 40. yılda buluşması ve kutlu yolda ilerlemesi adına hayırlara vesile olacak bu kongre öncesinde “fitne mühendisliğine” soyunanlar, “sazanlık” yapanlar, gayri ahlaki bir şekilde Ülkücü Hareketin gönül ve fikir bağına, geçmişin hukukuna ve kader ortaklığına bakmadan, bunu kavramadan saldırmayı marifet sananlar yine yanılacak.

Ne diyelim daha bilmem ki?

Yazının içinde geçen bir cümleyi hatırlatmakta fayda var, son söz yerine;

Tabloya bu gözle bakıp hakkını verenler versin, veremeyenler gidip kumda oynasınlar…

Mehmet Ali KOCATÜRK
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kongre Sürecinde Bazı Hatırlatmalar...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Evlilikte bazı tüyolar
» HAFIZA VE KONGRE
» BAZI ŞEYLER TESADÜF DEĞİLDİR
» KONGRE SONRASI BEYKOZ'DA BAŞKANLAR BULUŞTU
» MHP’nin Kongre Tarihi Belli Oldu

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
UlkuGulu.Hareket-Forum.Net :: Ülkücü Hareket :: Milliyetçi Hareket Partisi-
Buraya geçin: