Mahnovi BalaKurt
Mesaj Sayısı : 35 Doğum Tarihi : 05/06/68 Yaş : 55 Nerden : Trabzon İş-Meslek : Mak.Tkn. (M/M) İsim : Muhammed Mahnovi Kayıt tarihi : 18/07/09
| Konu: MEDYATİK İLAHİYATÇI! Cuma 7 Ağus. 2009 - 12:24 | |
| prof.BAYRAKTAR BAYRAKLI
Şarlatanları anlatmaya şimdilerin orijinal tefsircisi profla devam ediyoruz. Tefsir yazmak Cenâb-ı Allah’ın murâdını açıklamak demektir. Bir bakıma Allah adına konuşmak anlamına gelir ve son derece mesuliyetli bir iştir. Bu sebeple eski âlimler diğer alanlarda genç yaşlarda eser yazdıkları halde, eğer tefsir yazacaklarsa bunu ekseriya ömürlerinin sonlarına bırakır, bütün ilimlerde tecrübe ve yetki elde ettikten sonra ancak Allah’ın ayetlerini açıklama cesareti gösterirlerdi. Modern zamanlarda ne yazık ki bu hassasiyet kalmamıştır. Artık İslamî düşünüş biçimini topluma açmak isteyen hemen her ilim ve düşünce adamı ilk iş olarak açıklamalı meal veya Kur’ân sözlüğü gibi Kur’ân-ı Kerim üzerine bir şeyler yazmayı deniyor. Şahsî fikirlerini Allah’ın kelamı üzerinden deklare etmek halk üzerinde daha etkili bir yoldur. Tabi meselenin ticarî boyutu da var. Maalesef Türkiye’de “Kur’ân İslamı” söyleminin büyüsüne kapılan kesimin meal talebi, yayınevleri için iştah kabartıcı boyutlardadır.Son zamanlarda sık sık televizyon ekranlarında boy gösteren ve muhtemelen yaklaşan bu Ramazan'da da ekranlarda bol bol görebileceğimiz Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı’nın tefsiri de böylesine yazılan bir tefsir olarak karşımıza çıkmaktadır. B.Bayraklı'nın Yeni Bir Anlayışın Işığında Kurân Tefsiri adlı sözde tefsir kitabı bizzat kendi ağzından "Söylenmişi tekrarlamamak ve bu zamana kadar yapılanları taklit etmemek suretiyle orijinal yorumlar yapmak gayretinde olduk. Çünkü orijinal şeyler üretmek, Kur'an tefsirinde bizim sevdamız ve tutkumuzdur" diyerek itiraf ettiği gibi " kendi orijinal(!) şahsi düşüncelerinden ibaret bir kitabdır. (c. 1, s. 63) Her ne kadar orijinallikten bahsediyorsa da Elmalılı, Süleyman Ateş ve Muhammed Esed’in meal ve tefsirlerinden yararlanmaktan da geri durmamıştır.Bu sebeble çeşitli yerlerde ayetlere verdiği orijinal(!) yorumları ehlisünnete muhalif kalmaktadır.Mesela: "Peygamberlerin mucizelerini anlatan ayetler, yapı itibariyle müteşabih değillerdir, ama konu itibariyle müteşabih alana girmektedirler. (Kitaptan bir bilgisi olan kimse ise, "Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm" dedi). (Neml Suresi 40.ayet) Ayetin manası müteşabih değildir, ama Belkıs'ın tahtının göz açıp-kapayıncaya kadar uzun bir mekândan getirilmesi mahiyet itibariyle müteşabihtir. Günümüzde ses ve resim nakledilmektedir; istikbalde maddenin ışınlanma yoluyla nakli gerçekleşirse, bu ayetin konusu müteşabihlikten çıkıp muhkeme dönüşür.” (Bkz., c. 3, s. 491) Mucizeleri anlatan ayetlerin konusu itibarıyla müteşabihattan kabul edilmesi, onların içeriğinin bilinemeyeceği anlamına gelir. Bu ise mucizeleri olağanüstü haller olarak tarif eden ve mucizelere bu haliyle kayıtsız-şartsız teslimiyeti ilke edinen Ehl-i Sünnetin duruşuyla örtüşmemektedir. Ayrıca mucizeleri anlatan ayetlerin bilimsel gelişmelere paralel olarak bir gün müteşabih olmaktan çıkıp muhkem hale geleceğini düşünmek, mucizelerin doğrudan kabul edilemeyeceği, ancak bilimin referansıyla kabul edileceği yönünde bir anlayışa da kapı aralamaktadır. Bayraklı; recm konusunda da reformist bir kafada olduğunu itiraf edercesine: "…Netice olarak diyebiliriz ki, yarı beline kadar toprağa gömüp taşlanarak öldürme tatbikatı, Yüce Allah'ın merhametine uygun değildir. Bir insana ölüm cezası verilebilir ama uygulaması bu şekilde olamaz.", "Bu konuda kitaplarda yer alan, hükmü devam eden ama metni Kurân'da olmayan uydurma bir metnin hükmü İslam için yüz karasıdır. Bu kitapların elden geçirilip düzeltilmesi gerekiyor…", "Genelde örnek olarak anlatılan Mâiz olayı, bir daha gözden geçirilip sorgulanmalı, sahabeye zina isnat etmenin doğruluğu araştırılmalıdır. Kurân ve İslam dini bizden bunu istemekte ve bu leke ile İslam'ı bir yere götüremeyeceğimizi öğütlemektedir." diyerek bahsi geçen konuda beyanda bulunmuş tüm ehlisünnet alimlerini ve eserlerini "islam için yüz karası" diye itham etmektedir. Bayraklının kullandığı “Allah’ın merhameti” söylemi, diğer modernistlerin kullandıkları “özgürlük” ve “eşitlik” gibi modern konseptler, reformist İslamcıların zihin ve ruh koordinatlarını teşkil ediyor. Modernist, dinî nasslara kayıtsız bir zihin ve duru bir ruhla yaklaşıp Müslümanlığını nasslara göre yapılandıramıyor. O, modern paradigmanın dayattığı, konjonktürel söylemlere göre nassları tenkit süzgecinden geçirerek imanda seçici davranıyor; modern algıyla örtüşen hükümleri alıp örtüşmeyenleri reddederek bir bakıma nasslara rezerv itiraz etmiş oluyor. Bayraklı’ya şunu sormak lazım: Allah’ın merhametinden ne anlıyorsun? Allah’ın merhametinin, sınırları belirlenmiş, eşit bir tarifi var mıdır? Eğer varsa böyle bir tarifi kim neye dayanarak yapmıştır? Bayraklı, neden aynı gerekçeyle, kâfir ve fasıkların cehennemde yanacağını da reddetmiyor. Taşlanarak öldürülmek ilahî merhamete ters düşüyorsa, alevlerin içinde eriyip kavrulmak nasıl izah edilebilir. Cehennem ateşiyle cezalandıracağına inandığımız aynı Allah’ın, taşlanarak öldürme cezasını meşru kılmış olabileceğini kabullenmemenin makul bir izahı olabilir mi? Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi vesellem) recm cezasını uyguladığı hususunda inkârı kabil olmayan pek çok sahih hadis vardır. Hal böyleyken recm cezasının ilahî merhamete sığmadığını ileri sürmek, peygambere Allah’ı tanıtmaya kalkışmak gibi ölçüsüzce bir işgüzarlık değil de nedir? Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi vesellem)recm cezasına çarptırdığı kimse sadece Mâiz değildir. Bunun dışında sahih kaynaklarda bu cezaya çarptırıldığı bildirilen iki Müslüman kadın daha vardır. Ayrıca bu ceza iki Yahudiye de uygulanmıştır (Sahîh-i Buhârî, hadis no, 6633, 6819; Sahîh-i Müslim, hadis no, 1697, 1699, 4451.). Mütevatir hadisleri konu edinen kitabında el-Kettânî recmle ilgili hadislerin manen mütevatir olduğunu zikretmiş ve sadece Maiz’e uygulanan recm cezasının on sekiz râvi tarafından nakledildiğini isimlerini sayarak belgelemiştir. (el-Kettânî, Nazmu’l-Mütenâsir mine’l-Hadisi’l-Mütevatir, s. 173, 174.) Hz. Peygamberden sonra Raşit halifeler de bu cezayı uygulamış, meselenin üzerinde hassasiyetle durmuştur.(Ebubekir Abdurrazzak, Musannefü Abdurrazzak, hadis no, 6626, 10170, 13357, 13364). Bayraklı’nın bir çok konuda kullandığı ifadeler, onun, hadisler de dahil Kur’ân dışında herhangi bir kaynağı bağlayıcı kabul etmediğini göstermektedir. Hz. İsa Aleyhisselamın göğe yükseltilmesiyle ilgili “Kültürümüzde Hz. İsa'nın ruh ve bedeniyle Allah katına çıktığı inancı hakimdir. Bu inancın doğruluk derecesini -mihenk taşı olan Kurân'a vurarak- tesbit etmeye çalışalım.” (c. 4, s. 135-139) yönündeki ifadeleri, herhangi bir dinî esasın mutlaka açık seçik Kur’ân’da belirtilmiş olması gerektiğini gösteriyor. Buna göre, mütevatir veya meşhur hadislerde yer almış olsa bile, Kur’ân’da açık seçik biçimde zikredilmeyen konular inanılması gereken dinî esaslardan değildir. Hatta Bayraklı nüzul-i İsa da dahil bu gibi konulara hurafe gözüyle bakmaktadır. (c. 4, s. 135-139) Ayrıca, tefsir uslübuna hiç de yakışmayacak şekilde: "Cenab-ı Hak, ayetin sonunda (Allah azizdir, hakimdir) buyurarak, vermiş olduğu hükmün altına imzasını atmakta;…” (c. 3, s. 213) gibi bayağı bir üslubu sık sık kullanmaktadır.Yukarıda da naklettiğimiz şekilde; "Bu konuda kitaplarda yer alan, hükmü devam eden ama metni Kurân'da olmayan uydurma bir metnin hükmü İslam için yüz karasıdır. Bu kitapların elden geçirilip düzeltilmesi gerekiyor…” gibi ifadeleriyle Bayraklı, müfessirliği bir tarafa bırakarak deruhte ettiği reformist kişiliğiyle burada açıkça din mühendisliği yapmakta, Allah adına Müslümanları hizaya getirmeye kalkışarak tarihe mal olmaya çalışmaktadır.
Evet sevgili kardeşlerim! Buraya kadar incelemeye çalıştığımız medyatik ilahiyatçı B.Bayraklı'nın muhtemelen bu Remazan'da da ekranlarda boy göstereceğini düşünürsek, böylesi bir reformist şarlatana prof etiketine sahip olsa dahi itibar etmemenizi ve “Yeni bir anlayışın ışığında Kur’ân tefsiri” adlı kitabını okumamanızı ciddiyetle ikaz etmekten başka bir şey diyemeyeceğim.
| |
|