HÜSNÜ HAT (KALEM GÜZELİ)
Hat, hattatlık Osmanlı Türklerinde en büyük sanatlardan biri idi. Osmanlı Türkleri 6.000 yıllık tarihin en büyük yazı üstadlarını yetiştirmişler, bu sanatı zirvesine çıkarmışlardır. Bu zirveye başka millet değil erişmek, yaklaşamamıştır.
Osmanlı Devletinde, bilhassa II. Beyazid zamanında Amasyalı Şeyh Hamdullah'ın büyük himmetiyle gelişen bir sanattır. Amasya'da vali olarak bulunan Şehzade Beyazid'in dikkatini çeken Şeyh Hamdullah; kendinden önceki yazıları inceleyerek Sülüs, Nesih ve Muhahkak yazıları yeni bir uslup ve karakterde yazarak yeni bir ekol oluşturmuş, kendinden sonra gelen bütün hatlara örnek olmuştur.
Şeyh Hamdullah'ın Sülüs, Nesih, Muhahkak, Rıkaa, Tevki ve Rayhani olmak üzere 6 çeşit yazı örneklerini gösteren meşk albumü ve çok güzel bir Kur-an-ı Kerim'i Topkapı Sarayı'ndadır. Bu ekol sayesinde, Nesih hattı da mükemmel bir şekle girmiştir. Binlerce, nefis, yazma eserler bu yazı ile yazılmıştır.
Padişah II.Beyazıd Hocası Şeyh Hamdullah yazı yazarken hokkasını ayakta olarak elinde tutacak kadar saygı göstermiş, değer vermiştir.
16. yy. en önemli hattatı, yazının yalnız uslubunda değil tekniğinde de yenilikler getiren Ahmet KARAHİSAR'dır. (1468-1556) Esadullah Kirmani'nin talebesidir. Altını mürekep gibi kullanarak yazı yazmak, altın yaldız harflerin dışını siyah çizgi ile belirlemek ilk kez onun uyguladığı yeniliklerdir. Oğlu Hasan Çelebi de büyük bir hat ustasıdır. En önemli eserleri İstanbul Süleymaniye ve Edirne Selimiye camilerinde bulunan yazılardır.
Ahmet KARAHİSAR ekolü uzun süre devam etmemiştir. Buna mukabil Şeyh Hamdullah ekolü, gittikçe gelişerek zamanımıza kadar gelmiştir.
Türk yazı sanatının başka bir ustası da Sultan 3.Ahmet ve Sultan 2.Mahmut'a hocalık etmiş olan Şeyh Sani (ikinci Şeyh) ünvanı verilen hattat Hafız Osman'dır. 1698 yılında vefat etmiştir.
Muazzam ve ağır olduğu kadar yüksek ve geniş bir medeniyete de tercüman olan bu yazının gelişme ve olgunlaşmasında azim ve kabiliyetlerin büyük rolü olduğundan şüphe yoksa da, asıl feyzi Kuran'dan aldıkları ilhamlarla coşarak sanata rehberlik edenlerin yüksek himmetlerinde aramalıdır.
Yazılarının Çeşitleri:
a) Ma'kıli Kalem : Harflerin hepsi düz, köşeli, hendesi ve donuktur. Bu sebepten sertlik ve katilik ifade eder. Sarp, kübik, bir yazıdır. Bundan dolayı gözlü ve başlı harfler hep muntazam murabba resmederler. Her harf değilse de çoğu dört hareketle meydana gelir. Bu sebepten Ma'kıliye Hatt-ı satrancili de denilmiştir.
b) Kufi Yazı : Ma'kıliden farklı olarak düzlük ve yuvarlaklık muayyen nispetler altında karıştırılmış ve kalemin tabiatı ona göre ayarlanarak yazışta harekete hakim kılınmıştır. Bundan dolayı gözlü ve başlı harflerin hareketi Ma'kilide dört iken bunda üçe indirilmiş olduğundan Kufinin her çeşidinde başlı ve gözlü harfler üçgenimsi ve yuvarlağımsı durum alırlar. Her harf en az üç hareketle vücuda gelir.
c) Aklam-ı Sitte : İslam yazıları arasında Aklam-ı sitte diye şöhret bulmuş olan ve Şeş kalem dahi denilen Kufiden sonra mevzun yazıların aslı ve kaynağı sayılan altı kalemin neler olduğu hakkındaki görüşler oldukça farklıdır. Akalm-ı sitte Ma'kil ile Kufi'nin karışımından değil Kufi'den çıkarılmıştır
d) Yedi Kalemin Tarifleri:
1- Sulüs Kalemi : Her harfin altında dört parçası düzümsü altıda ikisi de yuvarlağımsı olacaktır.
2- Nesih Kalemi : Sülüs'e tabi olup kalınlığı onun üçte biri kadardır.
3-Muhakkak Kalemi : Bir buçuk hissesi düz bakisi müdevverdir, kalınlığı Sülüs kalemi kadardır.
4-Reyhan-i Kalemi : Muhakkak kalemine tabidir. Kalem kalınlığı Nesih kadardır.
5-Tevki Kalemi : Yarısı düzümsü ve yarısı yuvarlağımsıdır.Kalem kalınlığı Sülüs'e pek yakındır.
6-Rıkaa Kalemi : Düzlüğü ve yuvarlığı değişik, çoğu harfleri bitişiktir. Kalem kalınlığı değişebildiği gibi belirli bir haddi de yoktur.
7-Ta'lik Kalemi : Her harfi tedviri (yuvarlama) olup musattah 8düz) harf yoktur.
e) Diğer Mevzun Kalemler (Ölçülü yazılar):
1- Kalem-i Sicilat
2- Kalem-i Dibac
3- Kalem-i Tobar-ı Kebir
4- Kalem-i Sülüseyn
5- Kalem-i Zenbur
6- Kalem-i Müfettah
7- Kalem-i Harem
8- Kalem-, Muamerat
9- Kalem-i Uhud
10-Kalem-i Kısas
11-Kalem-i Muammt.
12-Kalem-i Eş'ar
13-Kalem-i Celil
14-Kalem-i Mecmu
15-Kalem-i Riyasi
16-Kalem-i Nısf
14-Kalem-i Tunci
18-Kalem-i Müselsel
19-Kalem-i Müdemmec
20-Kalem-i Muhdes
21-Gubar-ı Hilye
22-Kalem-i Mensur
23-Kalem-i Mukterin
24-Kalem-i Havaşi
25-Kalem-i Lü'lüi
26-Kalem-i Mesafih
27-Kalem-i faddah-i Nesh
28-Kalem-i Gubari
29-Kalem-i Muallak
30-Kalem-i Muhaffef
31-Kaelm-i Mesafih
32-Kalem-i Mebsüt
33-Kalem-i Mukavver
34-Kalem-i Memzüc
35-Kalem-i Müellef
36-Kalem-i Tev'eman
37-Kalem-i Mu'ciz
38-Kalem-i Murassa
39-Kalem-i Nessah
40-Kalem-i Mahla
41-Kalem-i Havleci
42-Hafif-i Sülüs
43-Mahir Muhakkak
44-Kalem-i Siyakat
45-Kalem-i Divan,
46-Rıkk'a Divani
KAT
"Kat" denilen kağıt oymacılığı sanatı vaktiyle çok gelişmişti. Kağıt üzerine yazılmış ve yapılmış hat ve resmi kesip, başka bir kağıt üzerine yapıştırmak hüneriydi.
ÇİNİ SANATI
Porselenin tekniği Çinden geldiği için "çini" denmiş ve bu sanat halk ağzında "çini" diye adlandırılır olmuştur. Selçuklulardan beri var olan bu sanata Osmanlılar büyük yenilikler getirmişlerdi. İlk büyük yenilik çok renkli sır tekniği olmuştur.
Osmanlı çini sanatının şahane uslübu Bursa da Yeşil Camii ve türbe ile başlar. Osmanlı renkli sır tekniği yanında mozaik çinilerin teknik bakımından en mükemmel ve en kaliteli örnekleri de burada görülmektedir.
Osmanlı çinilerinde firuze sır hakimdir. Hamurların rengi ve terkibi de farklıdır. Bununla beraber renkli sırların etrafını çeviren siyah ve kırmızı konturlar bilhassa Bibi Hatun Camii (1399-1404) ve Ulu Bey Medresesi (1420) çinilerindeki çok itinalı olup ileri bir teknik gösterir. İlk Osmanlı çinilerinde diğer bir yenilik sır altı tekniği ile yapılan mavi-beyaz çinileridir. Bursa Muradiye türbelerinden ikisinde bordür olarak mavi-beyaz kullanılmıştır.
EBRU
Osmanlıdaki sanat dallarından bir tanesi de EBRU'dur.
EBRU yüzyıllar boyunca HÜSNÜ HAT'ın önemli bir parçası olmuştur. Ciltçilikte kitap kapaklarının içlerini süslemiş, zaman zaman da levhalarının kenarlarına çevrilmiştir. Ebru sözcüğünün aslı "EBR" Farsçadan gelmektedir. Bulut veya Bulutumsu anlamındadır. Zaman içinde değişikliğe uğraması ile önce "EBRİ" daha sonra da "EBRU" ya dönüşmüştür.
En eski ebru sanatçısına ait bilgi "Tertib-i Risale-i Ebri" adlı eserdedir. Bu kitapta "Şebek" lakaplı bir ebru sanatçısından söz edilmektedir." Tuhfet - ül Hattatin" adlı eserde de hatip ebrusunun yaratıcısı Ayasofya Hatibi Mehmet bin Ahmet İstanboli yer almaktadır. Şeyh Sadık Üsküdari ise Ebru yapmayı BUHARA'da öğrenmiştir. Şeyhliğini yaptığı Sultan Tepesi Özebekler dergâhında pek çok ebru sanatçısı yetişmiştir. Oğulları Hazarfen İbrahim Ethem Efendi, Nazif Efendi ve Mehmet Aziz Rifâî bunlar arasındadır.
EBRU ÇEŞİTLERİ
BATTAL EBRU: Kitreli su yüzeyine serpilen boyaların doğal olarak meydana getirdiği şekillerden oluşan şeklidir. Tarz-ı Kadim de denir.
GEL-GİT EBRU: Kitreli suya serpildikten sonra tel, iğne veya tek at kuyruğu kılı ile teknedeki boyalar ileri, geri, sağa, sola keskin hareketlerle çekilirse oluşur.
ŞAL ÖRNEĞİ EBRU: Serbest, düzensiz dairelerin oluşturduğu ebru çeşididir.
BÜLBÜL YUVASI EBRU: Bir merkez etrafında helezoni hareketlerle yapılan ebrudur.
HAFİF EBRU: Kitreli su üzerine açık renklerle yapılan ebrudur. Daha ziyade üzerine yazı yazmak için kullanılır.
KUMLU EBRU: Kitreli su ebru yaptıkça kirlenir ve tekneye atılan boyalar kumlu bir görünüm kazanır. Böyle yapılan ebruya denir. Kumlu ebruyu isteyerek yapmak çok güçtür.
KILÇIKLI EBRU: Boyanın kumlu görüntüsünü oluşturan noktalar biraz daha irileşip "V" harfine benzer şekil almaya başlayınca oluşan ebrudur.
Bazı ebru çeşitleri onu ilk yapan sanatçının adı ile anılmaktadır.
HATİP EBRUSU: İlk kez Ayasofya Hatibi Mehmet Efendi tarafından yapıldığı için bu adı almıştır. Zemin için önce açık renk atılır. Bunun üzerine koyu renkler yakın aralıklarla, kalın bir iğne veya çok ince bir cam damlalıkla su yüzeyine bırakılır. Dairesel yayılan bu renklerin ortalarına aynı şekilde başka renkler bırakılır ve bunlar bir kıl fırça yardımıyla çarkı-felek kalp, yıldız şekline getirilir.
TAHRİRLİ EBRU: Çiçekli ebruların çiçeklerinin kenarlarına altınla tahrir çekilerek yapılan ebrudur.
ZEREFŞANLI EBRU: Ebruların üzerine altın varap serpilerek elde edilen ebrudur.
NEFTLİ EBRU: Zemin olarak tekneye tek veya iki renk atılır. Üçüncü rengin içine neft karıştırılarak tekneye atılır. Neft zeminde bazen belli belirsiz, bazen de açık olarak görünen delikler açarak dantel şeklini alır.
TEZHİP SANATI
Tezhip sözcüğü Arapça zeheb altın sözcüğünden gelmektedir. El yazması eserleri murakka denilen hüsn-i hat yani güzel yazı levha ve albümleri ile padişah tuğralarına altın yaldız ve boya ile yapılan bezeme sanatına verilen addır.
Tezhiple bezenmiş eserlere "Müzehhep" ezilmiş toz altınla birlikte sulu guvaj boya ile tezyinat yapan sanatçılara da "Müzehhip" denir. Sadece altınla yapılan tezhip çeşitlerine "Halkari" denir. Tahrirli ve tahrirsiz olmak üzere iki türlüdür. Sayfa kenarlarında o sayfadaki yazının neye ait olduğunu göstermek için yazılan yazıların etrafını çevreleyen yuvarlak ve içi boş süslemelerle "Gül" denir. Bu gül motiflerinin daha büyük ve süslü olanlarına "Şemse" denir. Genellikle şemse cild kapaklarının ortasına yapılan bir bezeme çeşididir.
El yazma kitapların sayfaları yaldızla biri kalın diğeri ince iki çizgiden oluşan bir çerçeve içine alınır. Bu çizilen altın çizgilere"cedvel" denir. Tezhibin bütününü daha iyi göstermesi için yapılır. Sayfaların etrafında cedvellerden başka çiçek ve bezemelerle yapılan sular görülür, bunlar da şekillerine göre isimlendirilir. Daha geniş olanına "zencerek" yani zincir gibi zincirimsi birbirine geçmelerle eklenmiş halkalara "Ulama" içi çiçek ve yapraklarla süslenmiş bordürlere "Kıvrık dalı"dendiği gibi"Hüsnü hat" levhalarında sözcük ve harflerin süslenmesi için bazı tezhipli bezemeler de yapılır ki bunlara da "Hurda tezyinat" denir. Tezhipte önemli yeri olan bir süsleme çeşidi ile tiğ olarak isimlendirilen kısımdır. Tezhip işlerinin bitiminde başlayarak dışa doğru uzanan ince ucu sivri kısımlara denir.
İlk Osmanlı dönemi tezhiplerinde en çok kullanılan motif rumi ve kıvrık dallardır. Bunun yanında Selçuklu geleneğinin devamı olan münhaniler de vardır. Türklerin bitkisel motiflere olan ilgisi bu dönemde yoğunluk kazanmaya başlamış olup, çok küçük stilize çiçek motifleri kullanılmış; seberk, pençberk, asma yaprakları, nilüferler, hatayiler çok zengin renklerle ince titiz bir işçilikle oya gibi işlenmiştir. Kullanılan renkler ise; başta altın yaldız ve mavinin tonları kiremit kırmızısı, pembe, açık ve koyu yeşil, beyaz, kahverengi ve siyah kullanılmaktadır.
Tezhip sanatında kullan motifler
Tezhibin ana teması desendir. Deseni de oluşturan motiflerdir. Motiflerin zenginliği ve çeşitliliği dekoratif sanatlarımızın yüzyıllar boyunca ileri bir düzeye ulaşmasını sağlamıştır.
RUMİ : Sözlük anlamı Anadolu demektir. 11. yy. da Selçuklu Türkleri tarafından kullanılarak süsleme sanatına sokulan ruminin tavşan, balık, kurt, kuş gibi hayvan motiflerinden stilize edilerek yaratılmış olduğu görülür. Rumi'lerin sade, çift, üç kanat, rumi içinde rumi süllüs kıvrımlı gibi çeşitleri görülür.
HATA : Kaynağı belli olmayacak kadar stilize edilmiş çiçek ve yapraklardan oluşan desene denir. Doğada var olan stilize edilmiş çiçeklerin büyük küçük, alttan üstten yandan çeşitli kesitlerdir.
BERK : (Yaprak) Daha az stirilize edilmiş olup yaprak sayısına göre değişik isimler almaktadır. Üç yapraklı olana "seberek", beş yapraklı olana" pençberk", çok dilimli olarak birbirine sarılmış olanlarına "sadberk" denir.
BORDÜRLER ve GEÇMELER : Zincirleme halkaların birbiri içinden geçerek devamı ile oluşan bir süsleme çeşididir. Eski adı zencerek olarak bilinen bu desenin çok değişik çeşitleri olduğu gibi geniş bir uygulama alanı da vardır. Bordür kenarsuyu pervaz ve ulama gibi isimlerle de tanımlanır.
MUNHANİ :El yazması kitap süslemelerde 11. yy ile 15. yy arasında çok sık kullanılan bir desen çeşididir. Birbirine yapışık kümeler halinde olup kendine özgü bir renklendirme özelliğine sahiptir.
BULUTLAR : Bulut motifi, yığıntı halinde olduğu gibi tek olarak büyük veya küçük görüntüler şeklinde de çizilmiştir. Bunların ince uzun ve kavisli olarak çizilenlerine stilize edilmiş ejderha motifi de denilmektedir.
GEOMETRİK MOTİFLER : Türk süsleme sanatında önemli bir yer tutar. Özellikler Selçuklu döneminde geometrik süsleme çok yaygındır. Kare, dikdörtgen, üçgen, daire poligon, baklava ve yıldız gibi geometrik formların birleşmesiyle oluşan ve evrenin sonsuzluğunu simgeleyen motifler olarak kullanılmıştır.
NATÜRALİST BİTKİ MOTİFLERİ :16 yy. ilk yarısından başlayarak 17 yy. sonlarına kadar çok kullanılmış ve olgun bir sanat anlayışını gösterir. Lale, gül, karanfil, sümbül, menekşe, nergis, haseki, küpesi gibi çiçekler, bahar dalları, selvi ağacı, asma yaprakları gibi bitkiler yeni bir üslup yaratmıştır.
ŞUKUFE TARZI : 18. yy. Osmanlı İmparatorluğu Batıya açılmasıyla süsleme sanatlarında da Barok-Rokoko-Ampir üslupları Türk süsleme sanatını etkilemiş "Türk Rokokosu" adını verilen yeni bir sanatın vazodan, sepetten fışkırmış şekilde fiyonklarla bağlanarak doğaya yakın bir anlayışla şekillendirilmiştir.
ROZETLER : Daire şeklinde olan bu motiflerin bazı sembolik anlamları da vardır.
ŞEMSELER : Farsça güneş kelimesinden gelen oval formlardan oluşan bu motiflerin çok değişik şekilleri cild kapaklarında kullanılmıştır.
KÖŞELİKLER: Sayfaların köşelerinde ya da dikdörtgen şeklinde bezenmiş yüzeylerin köşelerindeki üçgen formlara denir.
ALINLIK : Bezemenin yapıldığı sayfanın üst ve orta kısmında yer alan bölüme denir.
PANOLAR : Belirli formlar içinde bezenmiş kısımların bir bütün içinde oluşturduğu kompozisyonun parçalarına denir.
MİNYATÜR SANATI
Nakış ve minyatür yapanlara "nakkaş" deniliyordu. Zira bu iki sanat birbirine çok yakındı. Minyatür, resim vasfı dışında geniş ölçüde nakşa süslemeye dayanan bir sanattı. Ressam dükkanları vardı. Bunlar meraklılardan sipariş alırlardı. Nakkaşlar, kağıt üzerine minyatür yaptıkları gibi, duvar, tahta ve taşa nakışlar da yapıyorlardı