Daima bizdik aslında bu vatanı veya Türk’ün vatan dediği her yeri yaşatmaya çalışan. Bizdik, bu milletin askerleri yani, ordusu, bağımsızlığının fedaileri, öz evlatları.
Kaç miladı tarih öncesi bu günümüzün ve kaç miladı tarih sonrası var oluşumuzun, uğrunda ter, kan döktüğümüz her toprak parçasını kutsayarak, bizden sonraki nesillerin vefasına emanet ettiğimiz ve yaşatmaya çalıştığımız vatandı.
Bunun içindi asker doğuşumuz, bunun içindi şahadette ölmeyişimiz, esarette gülemeyişimizin ilahi ödülüydü bu tanrı muştusu ölümsüzlük ve sadece yeryüzünde bize has bir tevekkül ve aşinalıkla karşıladığımız kutlu ölüm(süzlük).
Gecenin karanlığı, fecre karşı son kozlarını oynarken, şafak vakti yani, tan yeri ağarırken, gün doğarken yeni bir zamanın üstüne, yirmisine kadarını annesi ve babasının umutlarına, yirmisinden sonrasını yavuklusuna söz verdiği hayatını için feda ederken, vatandı yaşatmaya çalıştığı benim er Mehmedimin.
Gecenin kör ayazında, tetik korkuluğunda küçük birer buzula dönmüş parmaklarının iflah olmaz yangınında, çocuğunun ellerini, yavuklusunun yüreğini değil dedesinden kalmış bağımsızlık ocağını ısıtırken Mehmedim, vatandı yaşatmaya çalıştığı şey.
Siz kuş kanatlarına mektuplar yazasınız diye, siz bir kuşunki kadar bile olmayan yüreklerinizi Amerikan vaatleri ile kutsayıp, kininizi sokaklara özgürce dökebilesiniz diye demokrasi adına, siz aslında siz olmaktan çıkmışlığınızı unutabileceğiniz villalarda kristal kadehlerde içebilesiniz diye kan rengi Fransız şaraplarını, bizler; aç bile olsak, açıkta bile olsak vatanımızda, bağımsız ve güdümsüz olabilmek için can verirken hiç yüksünmeden, aynı vatandı yaşatmaya çalıştığımız. 2007 yılının Nisan ayı.
Haftalardır devam eden operasyonlarda şehit edilen, kahpece, şerefsizce, mayınlanarak, pusu kurularak şehit edilen vatan evlatlarının, siz gazete köşelerinde patronluk, ihalelerde rant, erkanı devlette makam mücadelesi yapmakla meşgulken, kulaklarınız sağır ve gözleriniz körken hala, yaşatmaya çalıştıkları vatandı.
Fatih Sultan Mehmet köprüsünden Anadolu yakasına doğru geçerken sağ tarafta kalan Nakkaş tepenin üzerinde dalgalanan bayrağa dikkat ettiniz mi hiç?
Üşüyor orada farkında mısınız?
Bayrak üşür mü demeyin sakın, ruhsuzluğunuzun tescili olur da kendi yüzünüze bakamazsınız aynada sonra.
Bayrak üşür efendiler, bayrak üşür.
Soğuktan değil, yalnızlıktan üşür bayrak.
Bayrak yalnız mı olur demeyin yalnız da olur bayrak.
O yalnızlığı paylaşan tek şeyin, bayrakla üzeri kaplanan bir tabutun içindeki şehit olacağını bilmeyenler, bilmezler ki bayrağa sarılı tabutun içindeki aslanın, bayrağa sarılmadan az evvel vatandı yaşatmaya çalıştığı.
Birileri Ralston’la, Barzani’yle elim sende oynarken, Dubailisine yağlısını, İsraillisine ballısını peş keş çekerken vatanın, Uzman Çavuş Kâşif’in son nefesinde bile vatandı yaşatmaya çalıştığı.
“Sen şimdi Cumhurbaşkanı ol, ben sonra gelir devlet başkanı olurum”
ikramlarının yaşandığı bu günlerde, Komando onbaşısı İkram’ın, kendi kanını ikram ederek kutsal saydığı dede yadigârı toprağına, vatandı yaşatmaya çalıştığı şey.
Son nefesinde bile “askerlerim” diye inleyerek sonsuzluğa uçarken Üsteğmen Erdal’ın, bu günün riyakâr ve bencil makam sevdalılarının, tiyatro sahnesine çevirip elin İsraillisine peş keş çekmeye çalıştıkları vatandı yaşatmaya çalıştığı şey.
Bu aslında binlerce yıllık bir hikâyenin bu güne kalmış ağıtıdır.
Bu gün irade beyan ettiğiniz her yeri biz kurduk, kanımızla harç yaparak toprağı.
Biz kurduk üzerinde egemenlik oyunu oynadığınız bu yurdu.
Ve Türk’ün egemen olduğu tüm toprakları biz vatan diye yaşatmaya çalıştık.
Selenge boylarını kanımızla kızıla boyarken de,
Zırhlarımızın altına kefenlerimizi giyip Malazgirt’e at sürerken de,
Bu gün sahiplenip başkalaştırmaya çalıştığınız İstanbul için sur döverken de,
Yemen’de, Galiçya’da, Makedonya’da kanımızı son damlasına kadar dökerken de,
Mecidiye tabyasında o mermiyi yüklenirken de,
Conkbayırı’nda mermisiz tüfeğe süngüyü takıp son koşuyu sonsuzluğa doğru yaparken de,
Bir seher vakti masmavi göklerden Kıbrıs’a inerken de,
Nuh peygamber ziyaretinde, Cebrail kapıda, Helanipir tepede, Masura çayında, can pazarlarında can alıp can verirken de,
Sizin bu gün tahtına oturmak için birbirinize düştüğünüz, düşüp kalktıklarınıza pazarlamak için pazarlar kurup, ortak pazarlara girdiğiniz bu vatandı aslında, o aslanların, ölümleri pahasına yaşatmaya çalıştıkları şey.
Varsa hakkım –ki vardır emin olun- hakkım kimsede kalmaz bilesiniz, ben alamasam da hak alır.
Varsa hakkım – ki vardır emin olun- bu hak, hak divanına kalmaz kul divanında da alınır bilesiniz.
Varsa hakkım –ki vardır emin olun- helal olmaz bilesiniz.
“VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN”