UlkuGulu.Hareket-Forum.Net
Ülkü Gülü Forum Sitesine Hoşgeldiniz

Sitemize üye olarak sizlerde paylaşım yapabilir, sitemizin sosyal faaliyetlerinden haber alabilirsiniz.

Üye iseniz Lütfen Üye Adınızla giriş yapınız
UlkuGulu.Hareket-Forum.Net
Ülkü Gülü Forum Sitesine Hoşgeldiniz

Sitemize üye olarak sizlerde paylaşım yapabilir, sitemizin sosyal faaliyetlerinden haber alabilirsiniz.

Üye iseniz Lütfen Üye Adınızla giriş yapınız
UlkuGulu.Hareket-Forum.Net
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

UlkuGulu.Hareket-Forum.Net

ÜLKÜGÜLÜ | UlkuGulu.com | facebook.com/UlkuGuluyuz
 
İ’LÂY-I KELİMETULLAH Anasay11AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İ’LÂY-I KELİMETULLAH

Aşağa gitmek 
5 posters
YazarMesaj
avar54
BalaKurt
BalaKurt
avar54


Erkek
Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 84
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 06/09/71
Yaş Yaş : 53
Nerden Nerden : sakarya
İş-Meslek İş-Meslek : türk-islam
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 06/05/09

İ’LÂY-I KELİMETULLAH Empty
MesajKonu: İ’LÂY-I KELİMETULLAH   İ’LÂY-I KELİMETULLAH Icon_minitimeCuma 5 Haz. 2009 - 6:15

İ’lây-ı Kelimetullah, Allah’ın adını yüceltmek demek. Dolayısıyla insanın hem iç dünyasında, hem de dış dünyasında Lafza-i Celâl’i (Allah lafzının) sıkça anması yücelmesine vesile olacaktır.
İç dünyalarında Allah’ın zikrinden yoksun gönüller, İ’lây-ı Kelimetullah’ın mana ve içeriğinden uzak olmaya mahkûmdurlar. Kalp, Allah’ı zikretmeyince, gerek iç âlem gerekse dış âlem felah bulamaz. Ne yazık ki Allahın zikrinden gafiliz. Oysaki ne tatlıdır onu anmak. Ah bir bilsek İ’lây-ı Kelimetullah’ın mana ve ruhuna yaraşır şekilde yaşamanın ne demek olduğunu.
Prof.Dr. Osman Turan; ‘’Türkler İslâm’dan önce cihan hâkimiyeti sloganı ile savaşırken, İslâm’dan sonra, İ’lây-ı Kelimetullah biçiminde değişerek, cihat karekteri kazanmıştır’’ diyor.
Gerçektende Türkler, İslâm’la tanıştıktan sonra, bu uğurda can vermeyi şeref bilmişler de. Neydi bu şeref? Canını bile yoldaş bilip gözünü kırpmadan seve seve uğruna feda edilecek ülkü neydi acaba? Buna benzer tüm sorulara verilecek cevap; ‘’İ’lây-ı Kelimetullah’’ için âleme nizam verme davasıdır elbette ki. Bu dünyada Al¬lah adını, içte ve dışta yüceltmek kadar daha büyük bir dava var mı? Şüphesiz böyle bir duygu selinin alternatifi yok. Şu şöyle biline: ‘’Yeryüzünde Allah Allah diyen bulundukça kıyamet kopmayacaktır.’’ (Hadis-i Şerif).
Bügün de Haçlı Seferleri bitmiş değil. Değişik bir maskeler adı altında rolüne devam ediyorlar. İşte Çeçenistan, İşte Bosna, işte Irak, işte Filistin vs. bütün dünyanın gözü önünde yaşanmış en canlı trajik örnekleri.
Hıristiyan Batı, Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında sırra kadem basarak gerçek yüzlerini ortaya bu şekilde ortaya koymuşlar, hatta bugüne kadar insanlıktan yoksun halde olaylara seyirci kalmayı yeğlediler hep..
Bir zamanlar Söğüt’te başlayan İlây-i Kelimetullah davamız, Viyana kapılarına kadar dayanmıştı. Şimdi ise ne yazık ki geldiğimiz nokta: Sakarya...
Necip Fazıl’ın Sakaryam... Sakaryam... Dediği şiirindeki feryat bunun içindir. Yine de Üstad: ‘’Oluklar çift akar, birinden nur diğerinden kir’’ diyerek gönüllere su serpip ‘’ayağa kalk Sakarya!’’ tarzında uyanmamızı istemekte. Zaten Sakarya bir ayağa kalkarsa, ne Bosna, ne Çeçenistan, ne Filistin, ne şu, ne bu, hiçbir ülkede ağlayan anneler, yürekleri dağlanan babalar, feryatları ile gök kubbeyi titreten bacı ve kardeşlerimizin gözyaşları elbet son bulacak, bir gün kanayan yaraların dineceğini umuyoruz.
Osmanlı gittiği yerlere zulüm, kan, gözyaşı ve nefret götürmedi. Bilakis adaletle hükmetti gayri müslim tebaa’yı. Bizim topraklarda azınlıklar bile kendi Krallarından görmediği insani muameleyi, İslâm’ın şemsiyesi altında tatmışlardır hep. Devleti aliyyenin kuruluşunda sevgi vardı çünkü. Sögüt’te Osman Gazi ve Şehy Edebali bu koca çınar ağacın fidanını diken ilk müthiş ikilimizdir. Bu fidan kısa sürede boy verince Orhan Gazi, Yıldırım, Murat vs. derken Kanuni ile ulu çınar olmuş ve böylece bu koca çınarın her dalında binbir lezzetteki meyve ve çiçekler insanlığa soluk aldırmış. O ağaca renk veren de; ‘’Ordu-Medrese-Tekke’’ üçlüsüydü zaten. Daha sonraları bu soylu ağaca bir haller oldu, o anda ne olduysa yavaş yavaş solmaya başladı, derken Osmanlı alafrangalaşmaya başladı, alafrangalaştıkça da lüzumu azaldı ve geldiğimiz nokta itibariyle nihayet Sakarya oldu. Neyse ki şimdilerde dünya, yeniden Sakarya’dan başlayacak bir diri¬lişten çekinmekteler. Belki de Aliye İzzet Begoviç’in; ‘’Türkiye bir ayağa kal¬karsa, dünya ayağa kalkar’’ sözlerindeki mânâ ve içerik, batı âlemini kuşkulandırmakta, kim bilir. Öylede olsa korkunun ecele faydası yok ki.. Allah adı çok güzel. Nasıl güzel olmasın ki, baksanıza İsmi azam bütün ‘’Esma-i İlahiye”yi içine aldığı gibi, tüm insanlık bu güzel isimlerin tecellilerine mazhardır. Yeter ki kalpte Allah adını anarak Esmâ’ül Hüsna’nın mânâ ve ruhuna sadık kalınabile. Bu yüzden Resûlüllah (s.a.v.): ‘’Bedende bir et parçası vardır, düzelirse bedenin hepsi düzelir, bozulursa beden hepten bozulur. Dikkat edin o da kalptir’’ buyuruyor. Şah-ı Hazne (K.S.)’de; ‘’... Kalp’te 70 küsur şube vardır. Nefsinde 70 küsur başı vardır. Kalp kuvvet bulursa hareretinden nefs başlarını ge¬riye çeker. Kalpte zikir yoksa nefsin başları hücum eder’’ ifadele¬riyle kalbin gıdasının İlây-i Kelimetullah olduğunu vurgulamıştır. Hatta Gavs S.Abdülhakim el Hüseyni (k.s.) de: ‘’Hadis-i Şerifte belirtilen et parçası mecazidir. Kalp ruhani yüreğe bağlı bir haki¬katı camiadır. Et parçası onun aynasıdır. Yani yürek ruhun ve kalbin aynasıdır’’ demişlerdir.
Aslında ruhun aynası kalp ve kalbin aynası da yürektir. Kalbin vasıtası da akl-ı selimdir. Bütün mesele kalbi çalıştırıp çalıştıramamakta... Kalbi mutlaka ilây-ı Kelimetullah ile beslemeli ve ‘’lafza-i celal’’ zikri ile gafleti yok etmek gerekir. Evliyaullah, kal¬bin iki yüzü olduğunu, birinci yüzünün cesede baktığını, ikinci yüzünün de ruha baktığını beyan buyurmuşlardır. Bu konu da bedenin arşı ‘’kalp’’ ruhun arşı da ‘’Âlem-i emr’’ olduğunu da be¬lirtmişlerdir. Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de; ‘’Gerçek mü’minler Allah anıldığı zaman kalpleri titrer’’ (Enfal- 2) buyuruyor. Peygam¬ber (s.a.v.)’de; ‘’Allah’ım korkmayan kalpten sana sığınırım’’ niyazında bulunarak kalbin ehemmiyetini ortaya koymuştur. Demek ki; Kalpler ancak ve ancak İ’lây-ı Kelimetullah ile aydınlanabiliyor.
İ’lây-ı Kelimetullah davası kadar ulvi bir dava olamaz. Dava Allah’ı çokca anıp, iç âlemimizi nur’a gark ettikten sonra dış âlemde bu nur sayesinde örnek ‘’mü’min’’ olabilmektir. ‘’Onlar tica¬retle de meşgul olsa dahi Allah’ı zikirden alıkoymaz” ölçüsü sufiliğin de şiarıdır. Allah’ü Teâlâ; “Bunların ticaretleri, alışverişleri, Allah’ı hatırlamalarına mani olmaz” (Sûre-i Nur 37) ayetinde beyan olunan mânâ bizim kurtuluşumuz olacaktır. Birgün Bahaüddin Nakşibendî (k.s.) Mina pazarındayken dikkatini bir genç çeker: Genç tacir, aşağı yukarı ellibin altın civarında alış veriş yapıyor. Şah-ı Nakşibend bu gencin dünyaya daldığını sanar. Sonra gen¬cin kalbine nazar eder bir bakar ki kalbi ‘’Allah... Allah...’’ diyor. Şah-ı Nakşibend (k.s.) bir de Kâbe’nin eşiğinde sakallı bir yaşlı bir ihtiyarın ağladığına şahit olur. Kâbe’nin eşiğinde ne için ağlanır? Elbette Allah için ağlar diye düşünür. İhtiyarın kalbine nazar eder, birde ne görsün Allah’tan gayri (dünyalık) bir şey istiyor.
Bu misalden de anlaşıldığı üzere, zahirimizin(dışımızın) halkla batınımızın(içimizin) Hakk’la olması icap eder. Halk içinde ve iç dünyamızda Allah’ı yüceltmek, insana ‘’Eşref-i Mahlûkat’’ özelliği kazandırır. Kalp ile tasdik, dille ikrar ilmi tevhiddir zaten. İnsanın bu prensip doğrultusunda yaşaması da ‘’Ameli Tevhid’’ olarak nitele¬nir.
İ’lây-ı Kelimetullah tevhid şuuru ile doruğa ulaşır. Tevhid Kelime-i Şahadet’le simgelenmiştir çünkü. Cennet anahtarı ise Kelime-i Şahadet’ten ibaret üç dişli anahtara benzetilir. Bu dişler; ‘’İhlas, Teslimiyet ve Muhabbet’’tir. Bu üç unsur bir araya gelerek Kelime-i Şa¬hadet’in mana ve ruhunu oluştururlar. İhlâs, Allah’a kullukta sami¬miyetin ifadesidir. Teslimiyet, tevhid sancağına şeksiz şüphesiz ram olmaktır. Muhabbet ise tevhide can-ı gönülden sevgi duymaktır. Resulü Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: ‘’Benim ve benden önceki enbiyanın söyledikleri en hayırlı kelime; Lâilahe İllallah’tır. Bilesiniz ki; yedi kat gök ve yedi kat yerin terazinin bir kefesine, Kelime-i Tevhid’de bir kefesine konsa bu kelime ağır gelir.’’
Evliyaullah’ın bir kısmı, müridlerine belirli aşamalardan sonra, en son olarak “Nefy-i İsbat’’ zikri telkin eder. Kelime-i Tev¬hid, Nefy-i isbatla yapılır. Zikir sayesinde çeşitli safhalardan belirli kıvama gelen vücuda, zikrin en efdali olan Kelime-i Tevhid zikri uygulanır. Yolun başında olan bir salik, önce Lafza-i Celâl (Allah Lafzı) tali¬matı alır. Kalp zikrinden sonra da letaiflere (sır, ehfa, ruh, hafi, nefs-i natıka) geçilir. Zikir letaiflerden sonra artık tüm vücuda dağılır. Böylece o vücut “Lafza-i Celal’’ zikriyle kimya veya altın olur sanki, yani vücudun azaları zikirlenmiştir artık. Tabir caizse kimya ya da altın olan vücut artık Kelime-i Tevhid zikrini hak etmiştir. Allah dosları bu nok¬tada nefy-i isbat dersi telkin ederek, seyr-ü süluk yolunda seyre¬den talibliyi Allah’a ulaştırır. Seyr-ü sefer ancak ve ancak İlay-i Kelimetullah ile mümkündür. İnsanın kalbini kirlerden günahlardan koruması için, başlangıçta Lafza-i Celal zikrine devam etmesi gerekiyor. Resul-ü Kib¬riya: “Kul günah işlediği zaman, bu onun kalbinde siyah bir nokta olur’’ buyuruyor. O halde kirlenmeye karşı en etkili koruyucu ilaç, Allah adını kalbimizde yüceltmektir. İşte İ’lây-ı Kelimetullah dediğimiz “Allah adını yüceltmek’’ önce kalpte Allah’ı sıkça anmak, daha sonra Allah adını âlem-i emirle bağlantılı olan letaiflere taşımaktır. Oradan da vücuda dağılmakla ilahi huzur gerçekleştirilir. Artık bu noktadan sonra insan, İ’lây-ı Keli¬metullah’ın mana ve ruhuna uygun olarak Allah’ın Kur ‘an-ı Ke¬rim’de buyurduğu ayet-i celileye muhatap olur: “(Öyle) adamlar (vardırlar ki) onları ne bir ticaret ne bir alışveriş, Allah’ı zikretmek¬ten, dosdoğru namaz kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoyamaz.’’ (Nur 24 -27)
Hakeza Resûlüllah (s.a,v.)’de şöyle müjdeler; “Kıyamet gününde kulların en büyük derecesi Allah’ı çokça ananlardır’’ buyuruyor. Evet, ne mutlu o insanlara ki, yanık gönülleri sayesinde İlay-i Kelimetullah iksiri ile huzura eriyorlar. Allah adı ve Habibi’nin adı ezan sedalarıyla her saniye yan¬kılanmaktadır. Ezanlar, İ’lây-ı Kelimetullah’ı her an dünyaya yan¬kılandıran meşalelerdir. İnşirah Sûresinin dördüncü ayetinde meâlen Allah (c.c.) Habib’i için; “Senin ismini (şarkta, garbda yer kürenin her yerinde) yükseltirim’’ buyuruyor. Gerçekten de garba(batıya) doğru bir tül derecesi (111,1 km) gidilince namaz vakit¬leri dört dakika gecikiyor. Her 28 km. gidişte aynı vaktin ezanı birer dakika sonra tekrar okunmaktadır. Böylece dünyada her an Ezan-ı Muhammediye okunmakta. Muhammed (s.a.v.) ismi işi¬tilmekte yirmidört saat içerisinde O’nun isminin söylenmediği bir an yoktur zaten. İ’lây-ı Kelimetullah minarelerin şerefelerinde bütün âleme yankılanır böylece.
İ’lây-ı Kelimetullah davası o kadar kutsi bir dava ki, Os¬manlı’da bir insan hangi ırktan olursa olsun veya Kelime-i Şahadet getiren her kim olursa olsun bütün hukuki ve siyasi haklara bir anda kavuşabiliyordu. Devletin en üst kademelerine yükselme imkânı sağlanıyordu. Nitekim vezir-i azamların birçoğu değişik etnik kökenli ırktan idiler. Demek ki, önemli olan Kelime-i Şahadet getirmektir. Hıristiyanlar kendi dindaş ve ırkdaşlarından dahi adalet ve hürriyeti esirgemişlerdir. Dünyada hiçbir millet Osmanlılar kadar kendi dilinden, dininden ve ırkın¬dan olmayan insanlara adaletle muamele etmemiştir. Hatta 1848 Macar ihtilalinde Ruslar Hıristiyan Macarlar’ı kılıçtan geçirir¬ken o yıllarda binlerce mülteciyi bağrına basan tek devlet Osmanlı idi. Osmanlı’yı merhamet ve adalet kılıcı yapan sır; “İ’lây-ı kelimetullah’’ da¬vasında gizli. Gel gör ki biz İ’lây-ı Kelimetullah düsturu ile sekiz asır önce İspanya’ya kadar adalet dağıtırken bugünlerde İspanya’da tek bir müslüman bırakmamışlardır. İşte İ’lây-ı Kelimetullah’ın öncüleri ile haçlı ruhunun öncülerinin arasındaki fark bu noktada düğümlüdür.
İ’lây-ı Kelimetullah duygusundan uzak kalmak perişanlık doğurmaktadır. Bu ideali mutlaka kalbimize işlemeliyiz. Resûlüllah (s.a.v.); “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza değil kalblerinize ve amellerinize bakar’’ buyuruyor. Yine Allah Rasulü (s.a.v.), bir hadis-i şeriflerinde de; “Müminin niyeti amelinden hayırlıdır, kâfirin niyeti ise amellerinden şerlidir’’ diyerek niyetlerimizi düzeltme¬mize dikkat çekmiştir. Hâsılı kelam, içimizi İ’lây-ı Kelimetullah idealiyle süslemedikçe, hem iç âlemimize hem de dış âleme nizam veremeyiz!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




İ’LÂY-I KELİMETULLAH Empty
MesajKonu: Geri: İ’LÂY-I KELİMETULLAH   İ’LÂY-I KELİMETULLAH Icon_minitimeCuma 5 Haz. 2009 - 9:48

BU GÜZEL KONUYU ANLATTIĞIN İÇİN VE ÖNEMİNİ BİR KEZ DAHA VURGULADIĞIN İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM ABİ

ELİNE EMEĞİNE AĞZINA YÜREĞİNE SAĞLIK

SEMİNER GİBİ OLMUŞ İYİ OLMUŞ Wink
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
KOZENİR
İ’LÂY-I KELİMETULLAH Yoneticiun8
KOZENİR


Erkek
Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 506
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 19/03/66
Yaş Yaş : 58
Nerden Nerden : TÜRK İZMİR
İş-Meslek İş-Meslek : SİTE KURMAK
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 10/02/09

İ’LÂY-I KELİMETULLAH Empty
MesajKonu: Geri: İ’LÂY-I KELİMETULLAH   İ’LÂY-I KELİMETULLAH Icon_minitimeCuma 5 Haz. 2009 - 10:02

Nizam-ı Alem ve İlay-ı Kelimetullah,Türk Milliyetçiliğinin azami hedefleridir.Ülkücü Hareketin hedefi Aleme Nizam verme ülküsüdür. Ülkücü Hareketin zahiri görünüşü Nizam-ı Alem davası,özü ise İlay-ı Kelimetullah ‘dır.Teşekkürler avar...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
avar54
BalaKurt
BalaKurt
avar54


Erkek
Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 84
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 06/09/71
Yaş Yaş : 53
Nerden Nerden : sakarya
İş-Meslek İş-Meslek : türk-islam
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 06/05/09

İ’LÂY-I KELİMETULLAH Empty
MesajKonu: Geri: İ’LÂY-I KELİMETULLAH   İ’LÂY-I KELİMETULLAH Icon_minitimeCuma 5 Haz. 2009 - 15:21

zikrimiz ve fikrimiz bir her zaman

ADRIYATIKTEN ÇİN SEDDINE KADAR TÜRK DÜNYASININ KAYNAŞMASINI HAYAL EDIYORUM
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
KADİR
Gök Kurt
Gök Kurt
KADİR


Erkek
Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 133
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 10/01/61
Yaş Yaş : 63
Nerden Nerden : Doğum yeri Afyonkarahisar İkamet yeri : ANTALYA
İş-Meslek İş-Meslek : Emekli
İsim İsim : KADİR
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 07/02/09

İ’LÂY-I KELİMETULLAH Empty
MesajKonu: Geri: İ’LÂY-I KELİMETULLAH   İ’LÂY-I KELİMETULLAH Icon_minitimeCuma 5 Haz. 2009 - 16:00

YÜREGİNE KALEMİNE SAGLIK...

TÜRKLÜK GURUR VE ŞUURU İSLAM AHLAK FAZİLETİMİZLE.
İNŞALLAH TURANA GİDEN YOLDA BULUŞURUZ...

SELAM VE DUALARIMLA...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
KÜRŞAD TÜRK
BozKurt
BozKurt
KÜRŞAD TÜRK


Erkek
Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 566
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 15/07/80
Yaş Yaş : 44
Nerden Nerden : TURAN CUMHURİYETİ
İş-Meslek İş-Meslek : ANTİKOMÜNİST,ANTİSİYONİST
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 17/06/09

İ’LÂY-I KELİMETULLAH Empty
MesajKonu: Geri: İ’LÂY-I KELİMETULLAH   İ’LÂY-I KELİMETULLAH Icon_minitimePerş. 18 Haz. 2009 - 12:45

İLAY-I KELİMETULLAH İÇİN NİZAM-I ALEM
BUNUN İÇİN ŞART RUHLARA MİZAN-I ALEM
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ESEN
Gök Kurt
Gök Kurt



Erkek
Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 136
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 14/12/57
Yaş Yaş : 66
Nerden Nerden : AYDIN
İş-Meslek İş-Meslek : Köşe Yazarı
İsim İsim : ESEN
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 02/05/09

İ’LÂY-I KELİMETULLAH Empty
MesajKonu: Geri: İ’LÂY-I KELİMETULLAH   İ’LÂY-I KELİMETULLAH Icon_minitimePerş. 18 Haz. 2009 - 21:09

Türkler İslam'dan öncede CİHAN HAKİMİYETİ mefkuresi vardı.Ancak bu hakimiyyet sadece fetih ve işğal ile başka budunları,milletleri Türk'e boyun eğdirme sevdasıydı.Müslüman olan Türkler'in bu cihan hakimiyeti sevdası İLAY-I KELİMATULLAH davasına yani Allah'ın adaletini cihana hakimiyetine dönüştürdü.Bir yerde İslam'ın cihana hakimiyetiydi.İşte yukardaki başlıkta bulunan yazının içeriği şumüllü bir şekilde bu davanın izahıdır.Avar'a teşekkür ederim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İ’LÂY-I KELİMETULLAH
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
UlkuGulu.Hareket-Forum.Net :: Tarihimizden :: Türk ve İslam Tarihi-
Buraya geçin: