Başbakana yakın bir gazeteci Başbakan ile konuşurken iktidar partisinin adını AKP diye telaffuz etti. Diğer bir gazeteci bunun üzerine biraz da ihtihzalı bir biçimde onu uyardı. Bu gazeteci de biraz da mahcup bir eda ile AKP sözünü düzelterek “AK Parti” deyiverdi.
Bu tavır bize George Orwel’in ünlü eserini hatırlattı. Bilindiği gibi Orwel, 1984 adlı ünlü eserinde Okyanusya adlı bir ülkeden söz eder: Bu hayal ülkesinde bilginin üretilmesi ve yok edilmesi gibi konularıyla ilgilenen bir “Doğruluk Bakanlığı” vardır. Bu bakanlık geleneksel değer yargılarına savaş açar. Örneğin “savaşı barış”, “hürriyeti esaret” ve “cehaleti kuvvet” olarak öğretirdi. Düşünce bütünlüğünü ise; düşünmemek, düşünmeye gerek duymamak olarak açıklardı. Doğruluk Bakanlığının ahlaka karşı açtığı savaşta hedef olarak kelimeler alınmıştı. Düşünme suçunun işlenmesini imkânsız hale getirmek için de orada düşünce alanının daraltılması yöntemine başvurulurdu.
2009 yılında Okyanusya’da değil ama Türkiye’de Orwel’in bu eserini Başbakan Erdoğan’ın konuşması üzerine bir kez daha hatırladık. Erdoğan şöyle diyordu: “Bizim partimizin kısaltılmış adı AK Parti’dir, AKP değil. AKP diyenler, ne yazık ki demokratik noktadaki etik kurallara uymadan, siyasi etiği hiçe sayarak, bunu edep dışı söylemektedirler, bu kadar açık ve ağır söylüyorum”.
Bir partinin kısaltılmış adının nasıl kullanılacağını Başbakanlar değil o dilin kuralları tayin eder. Dil kuralları gereği AKP, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kısaltılmış adıdır. Doğrusu bu partinin kısaltılmış adı “AK Parti”dir, diye tescilli bir hüküm de bulunmamaktadır. Bu nedenle Başbakanın “Adalet ve Kalkınma Partisi”nin kısaltılmış adını AKP olarak kullananları “edepsiz” ve “etik” dışı olarak suçlaması doğru değildir.
Başbakan değil, Türkçe ne diyor!
Hangi sözlerin nasıl kullanılacağı ya da nasıl kısaltılacağıyla ancak Okyanusya gibi bir hayal ülkesinin “Doğruluk Bakanlığı” ilgilenir. Demokratik sistemlerde partiler, siyasi görüşü benzer olan guruplar tarafından kurulur. Partinin resmi adı, onu kuranlar tarafından tescil ettirilir. Ancak parti kurulduktan sonra onun adını, liderini ve sıfatını halk nasıl algılıyorsa öyle isimlendirir. Nitekim kısaltılmış adı CHP olan partinin gerçek adı “Cumhuriyet Halk Partisi” ; MHP’nin ise Milliyetçi Hareket Partisi’dir. Kısaltılmış adı AKP olan partinin uzun adı da “Adalet ve Kalkınma Partisi”dir. Bildiğimiz kadarıyla Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kısa adının AKP olarak ifadesi Türkçe’nin kurallarına uygundur.
Bu nedenle de bizim partiye “AK Parti diyeceksiniz, aksi takdirde ” edep dışı “, ” siyasi etik dışı “ davranmış olursunuz” demeye Başbakan dahil, hiç kimsenin hakkı yoktur. Bir partinin adını hiç kimse Başbakan gibi kısaltarak kullanmak zorunda değildir. Bunun ne etik, ne de edep ile bir ilişkisi vardır. Bunun yalnızca Türkçe ile ilişkisi vardır. Türkçe’de kısaltmalar kural olarak kelimelerin baş harfleri alınarak yapılmaktadır. Bu durumda “AK Parti” yanlış “AKP” doğru bir kullanılma biçimidir.
Demokrasi ve hoşgörü!
Diğer yandan siyasi parti ya da liderlerin gerçek adını ve değerini halk verir. Bu bağlamda Ecevit’e “Karaoğlan”, Türkeş’e “Başbuğ”, Demirel’e “Baba”, “Çoban Sülü” adını halk vermiştir. Demirel kalkıp da hiçbir zaman benim adım “Baba” ya da “Çoban Sülü değil” Süleyman Demirel’dir, dememiştir.
Kaldı ki, Başbakan “Türk Milletinin” adının dahi “Türkiyeli” olarak kullanılmasını önermiş birisidir. Bu ülkede milletin adını dahi değiştirme yetkisini kendisinde görenler, partilerinin kısaltılmış adının şöyle ya da böyle ifade edilmesine tahammül edememektedir. Bu durum ülkeyi yönetenlerin nasıl bir demokrasi ve hoşgörü anlayışına sahip olduğunu göstermeye yeter. özcan YENİCERİ