Ölçülü Davranmak ve Değer Eksenli Düşünmek

Ölçülü Davranmak ve Değer Eksenli Düşünmek

Ölçülü davranmak sabır gerektiren her meselenin çözümüne yönelik atılacak en mühim adımdır. Ölçülü olmak, ahlakın davranış biçimi haline gelmesidir. Sabrın “hiçbir şey yapmadan beklemek” anlamına gelmediğini bilen, üzerine düşen sorumlulukları yerine getirerek tevekkül olgunluğuna erişme gayesine, belirlemiş olduğu karar ve azmini gerçekleştirme ülküsüne sahip her insan, hayatın zorlukları karşısında sarsılsa da yıkılmayacaktır. “Tarih ihtiyatsızlar için merhametsizdir” sözü hak ve adalet mücadelesi veren, kendini davasının işaret ettiği geleceğe, ulaşılması gerektiğine inandığı menzile adayan, yaptığı fedakârlıkların, katlandığı zorlukların, çekilen çilelerin “ne için, ne uğruna” yapıldığına dair ilkeli ve tutarlı cevabı olan dava adamları için hayata ve zamana dair söylenmiş en önemli sözlerden biridir. İşte bu yüzdendir ki ölçülü olmayan, sabrın değerini bilmeyen, ahlaki kaygıları benimsemeyen fertler her ne kadar bir “davanın mensubu” olduklarını iddia etselerde, iddiaları gerçekten ve samimiyetten uzak bir ifade olacaktır. Oysa “mensubiyet” bir şuur halidir. Böyle bir şuur hali, iman ve eylemi, sabır ve cesareti, tefekkür ve hürriyeti, samimiyet ve ciddiyeti, mükellefiyet ve muhabbeti bir “terkibe” dönüştürüp, bu hali benimsemek ve yaşam biçimi haline getirmektir. Sıralamış olduğumuz bu kelime ve kavramların, her biri kendi içinde ayrı ayrı anlam ve değer taşımaktadır. Bu değerleri bir araya getirmenin ortaya çıkaracağı terkip ise “dava adamı” olma yolunda benimsenecek düşünce ve davranış biçiminin olmazsa olmazlarıdır. Ülkücülük “değer eksenli” düşünmek, yorumlamak, yaşamak, algılamak ve anlatmaktır. Bu “dünya görüşünü” oluşturan temel nitelik değerdir. Özel anlamda, yani “biz” bağlamında Ülkücülük; kimliğini Türklükte, imanını Müslümanlıkta bulan her insanımıza “değer” düsturundan hareketle “iyi, doğru, güzel, yakışan” ne varsa “davayı tebliğ” şuuruyla anlatmak, “bizzat tatbik” ederek davayı yaşamaktır. Nasıl ki Osman Gazi’nin vasiyetinde belirttiği “davamız kuru cihangirlik davası değildir” sözü, “Allah’ın rızasını bu dünyada kazanma” ufkunu işaret ediyorsa, Ülkücülük fikri de bu ufku gerek değer, dava, disiplin, gelenek ve liyakat anlamında gerekse iman, ahlak, mücadele, gelecek ve ölçü anlamında “bir kutsal sancak” olarak görür. Sonuçta bir insan için dünya hayatında ona bahşedilen ömür sınırlıdır. “Her nefis ölümü tadacaktır” ve insan bu dünyada yaptıklarının “hesabını Allah’a mutlaka verecektir.” Bununla birlikte insan çalıştığının, gayret gösterdiğinin, alın teri döktüğünün hakkını da “tastamam” almakla müjdelenmiştir. Dolayısıyla “ölümlü insanoğlunun” bu dünya hayatını “anı yaşamaktan ibaret” görmesi ve keyfiliğe, hazza, heva ve heveslere esir olması asla kabul edilemez. Ülkücülüğün tevekkül çağrısı, gayret ettiğinin karşılığını tastamam alacak olan insan için “imkânsız” kelimesinin de sığ olduğunu işaretler. Ülkücülük bu anlamda alın terinin ve “herkes Allah’a hesap verecek” sözünün altını çizmektir. Günümüz dünyasında ortaya çıkan yeni sorunların, eski çözüm yollarıyla, kör ideolojik yaklaşımlarla, kısır döngüye varan “sağlı-sollu” çekişmelerle, “yok sayan”, miskin, köhnemiş ve statükocu anlayışlarla tespit edilemeyeceği, çözüme kavuşturulamayacağı ortadadır. Dünya akıp giden zaman mefhumu ile birlikte yeni sorunları beraberinde getirirken, yeni fırsatları da getirmektedir. Düşüncesi, ülküsü, davası, sancısı, kavgası bu toprağın, bu milletin damarından çıkan, cevher-i aslisini bu milletin değerlerinden alan her şahsiyet, bu hakikatin bilincindedir. Dikkat edilirse, başta ülkemiz, bölgemiz ve dünyada batı tarafından “az gelişmiş” ifadesiyle tanımlanan ülkeler olmak üzere, mazlum insanların yaşadığı her yerde, “emperyalizmin” ve “cehaletin” ağır tahribatı görülecektir. Küresel emperyalizm gerek oluşturduğu bilgi kirliliği, psikolojik operasyonlar ve yaptırımlar, gerekse ekonomik, siyasi ve stratejik baskılarla toplumlara “çağdaş köleliği” aşılamaktadır. Bugün dünyanın dört bir yanında mazlum milletlerin maruz bırakıldığı yoksulluk, açlık, cehalet, çeşitli hastalıklar, geri kalmışlık, iç savaşlar, bölünmeler vs. hepsinin “tek elden” çıkmışçasına benzerliği küresel emperyalizmin zulmünü işaretliyor. Zaten emperyalizm, sadece maddenin tahakkümü değil, aynı zamanda maddenin zalimleşmesi değil midir? Bugün ülkemizin içinde bulunduğu durum da budur. Terör, işsizlik, ekonomik zenginlikleri kullanamamak, öz kaynaklarına sahip olamamak, başta borsa ve banka sektörü olmak üzere yabancı sermayenin piyasalardaki tahakkümü, yaşanan gelişmelerde ülkemizin irade gösteremeyişi gibi temel sorunların altında; küresel emperyalizm ve emperyalizme karşı millet iradesini rahatlatacak ve atılımı gerçekleştirecek basirette bir iktidarın eksikliği yatmaktadır. Özet halinde belirttiğimiz, dünyanın günümüzdeki hali karşısında; Türkiye’nin kendi iç sorunlarına boğulan görünümü, elbette çizilen iyimser tabloları yıkmaktadır. Kaldı ki yaşanan sürecin içinde barındırdığı ve ayrıca değerlendirilmesi gereken birçok olumsuz gelişme de vardır. Ancak yazının başından beri ifade etmeye çalıştığımız üzere, Ülkücü dünya görüşünde “imkânsızlığa” yer olmadığı gibi “ümitsizlik” de yoktur. Ülkücülük; tarihe hakikat nazarı ile bakmanın ve geleceği değer eksenli okumanın “Türkçe” ifadesidir. Dolayısıyla Ülkücü fikriyatı oluşturan bilgi ve sezgi aynı zamanda “ileri görüşlülük” de kazandırır. Böylece Ülkücüler, milletin maruz kaldığı veya kalacağı tehdit ve tehlikeleri önceden belirler. Tabii her hakikatin geç anlaşıldığı göz önünde bulundurulursa, Ülkücü Hareketin işaret ettiği hakikatler de geç anlaşılabilir. Ancak yakın tarihi ve genel anlamda Türk tarihini inceleyenler, Ülkücü dünya görüşünü tarihin haklı çıkardığını göreceklerdir. Türkiye’nin Milli Mücadele ile kurulmuş bir cumhuriyete sahip oluşu, vatanın ve milletin bölünmezliğine, bağımsızlığına dayandırılışı, derin bir iman ve milli şuura sahip oluşu, kurucu iradenin Türk milliyetçiliği oluşu; emperyalizmin ülkemize yönelik hesaplarını bozmuştur. Bu ilkeler Ülkücülüğün milli ve manevi değerler silsilesi temelinde şekillenen fikriyatının vazgeçilmezidir. Dolayısıyla Ülkücülük, Türk Milleti’nin hem “ebedi bekasının” teminatı, hem de tarihi ve ilahi anlamda sahip olduğu misyonun taşıyıcısı olan fikirdir. Türk Milleti, bugün kendi iradesini zora sokan zaafları, karar ve azmi konusundaki kafa karışıklığı, yaptığı yanlış tercihleri idrak edecek güçtedir. Bu millet tarihin büyük bir zaman diliminde hüküm sürmüştür. Aslolan bunu kavrayacak şekilde kendisini tanıması ve yeniden medeniyete öncülük etmesidir. Ülkücüler Türk Milleti’nin liderliğinde Türk ve İslam Âlemi’nin, mazlum milletlerin ve bütün insanlığın huzura kavuşacağına iman etmiştir. Nihai hedefimiz, bu ülkünün gerçekleşmesini sağlamak ve çağın idrakine bunu söyletmektir.

HARUN ÖZTÜRK-ÜLKÜ OCAKLARI GENEL BAŞKANI

TÜRKLÜKTE ÖLÇÜ.... HERŞEY TÜRK İÇİN TÜRKE GÖRE TÜRK TARAFINDAN...

''...Ülkücü dünya görüşünde “imkânsızlığa” yer olmadığı gibi “ümitsizlik” de yoktur...''

''...Ülkücülük; tarihe hakikat nazarı ile bakmanın ve geleceği değer eksenli okumanın “Türkçe” ifadesidir...''

Allah izin versin Ülkücü istesin önünde ne durur ki ?

İSLAMDA ÖLÇÜMÜZ İSE KURAN VE SÜNNETTİR....


KISACA REHBER KURAN HEDEF TURAN...