KAHPE EYLÜL
Dilek yolunda ölmek Türkler'e olmaz tasa,
Türk’e boyun eğdirir yalnız türeyle yasa;
Yedi ordu birleşip karşımızda parlasa
Onu kanla söndürüp parçalarız, yeneriz.
(ATSIZ)
Dediler
ve girdiler kara toprağın bağrına. Kılıçkıranlar, Özmenler, Önkuzular… Ölmeyi
tasa etmediler ve “Onlar diridirler.”
müjdesine nail oldular. “Ülkümüz
yaşasın, biz ölürüz.” dediler, canlarını yok saydılar. Maksatları vatan
bölünmesin, devlet yıkılmasındı; bir de Duracıklar, Esendağlar, Baktemurlar
ölmesin isterlerdi. Olmadı…
Bu ahlaksız dubaraya,
Tarih 'mim' koysun buraya
Eylül Darbesi’ni hayra
Yordum... felaketim oldu. (Yavuz Bülent
BÂKİLER)
Bir
eylül sabahı tank sesleri duyuldu Ankara’da. “Ordu yönetime el koydu.” dediler. Ülkemiz komünist devletlere
peşkeş çekilmeyecek, bayrağımız komünist çizmeleriyle çiğnenmeyecek diye
sevindik. Çok geçmeden anladık ki; sesini duyduğumuz tanklar bizim üzerimizden
geçmiş.
“Kardeş kavgası!” dediler, “Eşitlik getireceğiz.” dediler, “Karıştır-barıştır.” dediler ve bu
vatanın öz evlatlarına idam sehpalarını reva gördüler. Ne yapmıştı Ruhi
Kılıçkıran? Ne yapmıştı Süleyman Özmen? Suçu neydi Dursun Önkuzu’nun?
Askere, polise
kurşun mu sıkmışlardı!
Devlete,
millete küfür mü etmişlerdi!
Lenin’e, Stalin’e
destanlar mı yazmışlardı!
******
resimlerini yakıp, Mao’nun resimlerini mi taşımışlardı!
Üniversitenin
duvarına “Muhammed’in piçleri giremez.”
yazanlar ülkücüler miydi!
Kardeş
kavgası değildi yaşananlar. Biz kardeşlerimizle hiçbir zaman kavga etmedik. Biz
kardeşlerimize hiçbir zaman kurşun sıkmadık. Biz hiçbir zaman kardeşlerimizin
kanını dökmedik. Döktüğümüz kanlar; bizi hor görüp, Rusya’da, Çin’de kendine
kardeş aramaya çıkan ve onları kardeş görenlerdi. Bizim Deniz Gezmiş gibi bir kardeşimiz olmadı. Yusuf Aslan gibi bir kardeşimiz olmadı. Hüseyin İnan gibi bir kardeşimiz olmadı.
Kimisi Rus, kimisi Çin...
Uşağıydı; dedim niçin?
Bayrağıma selam için
Durdum... felaketim oldu. (Yavuz
Bülent BÂKİLER)
Kardeşliği
bozan, tanımayan biz değildik, onlardı. Anasını, atasını tanımayan kardeşlik mi
tanır? Tanımadılar… Bizi tanımayan kardeşleri, biz de tanımadık. Bize kurşun
sıkan “kardeş”lerimize gül uzatamazdık.
Biz
milletin sinesiydik. Kardeşlik o zaman vardı. Fakat sonra baktık ki bazı
kardeşlerimiz bizden kopup “sol”
yanımıza geçmişler. “Sağ-sol”
fitnesinin tohumları işte o zaman atılmaya başladı. Biz sağda değildik. Ama onlar solumuza geçtiklerinden sağdaymışız
gibi algılandık. Kardeşlik o zaman bozulmaya başladı. Milletin sinesinden
ayrılıp “sol”a geçenler kardeşliğe
gölge düşürdüler. Bu gölge, yere düşen ilk şehidimizin gölgesiydi.
Kimse
bana “Kardeş kavgasıydı, iki taraf da
kendine göre haklıydı.” gibi masallar anlatmasın. Kimse bana “İki taraf da oynanan bir oyunun piyonu
oldu.” demesin. Elinden Kur’an,
dilinden Allah, gönlünden iman eksik olmayanlardı benim şehitlerim. Benim
şehitlerim ölüme koşar adım gittiler, yiğitçe ve korkmadan toprağa girdiler.
Askere, polise kurşun sıkmak gibi bir haysiyetsizlik göstermediler. Son nefeslerinde Allah’a, Kur’an’a
küfretmediler.
Bu milletin evlatları ülkücülerdi ve
ülkücüler kardeşlerine yan gözle bakmadılar. Komünistler bu milletin evlatları
değildi ki bizim kardeşimiz olsunlar! Onlar bu milleti hor görüp kendilerine
millet arayan soysuzlardı.
Piç düştün
fahişe rahminden,
‘Kenan’ yüzlü hamakatlar emzirdin.
Kanser
kesiği tek memenden,
Sürtüğün
biri ismin Eylül.
Hey
gidi 12 Eylül… Ne eşitlik, ne adalet, ne de kardeşlik getirdin. Kanayan bir
yarasın içimde. Sen bizim için bir hayal kırıklığısın. Sen bizim için bir gönül
kırıklığısın. Bir sonbahar günü kırdın gönülleri, soldurdun gülleri…
Allah
zeval vermesin vatana ve millete
Benim sözüm 12 Eylül denen illete
Yapanları şikâyet ediyorum millete
Ben
12 Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
(Ozan Arif)
Arslan KURTALP