Hak Yolunda Bagri Yanik Yolculariz...
Hak yolunda bağrı yanık yolcularız. Yollar ki, her zaman insanlarla doludur. Fakat insan her zaman yolcu değildir.
Bizim yolculuğumuz ebedi bir yolculuk… Bizler ebedi yolcularız!.. Önü, sonu olmayanın, bitmeyenin, tükenmeyenin, göçmeyenin, çökmeyenin yolundayız!.. Hak yolunda bağrı yanık yolcularız…
Biz bu yolda cefayı sefa, mihneti nimet bilen insanlarız. Bu yol, çetin bir yoldur. Bu yol sürülerin aktığı, vasıtaların rüzgâr gibi gelip geçtiği asfalt yollardan değildir!.. Bu yol kıldan ince, kılıçtan keskindir. Öyle, her kişinin karı değildir bu yolda yürümek… Er kişinin karıdır, bizler er kişileriz…
Allah’a giden bütün yollar, şer kuvvetler, kötü niyetliler tarafından tutulmuş. Bunu biliyoruz. Şerirler, zorbalar, zalimler, türlü maskeler, türlü sıfatlarla karşımıza durmak, bizi can evimizden vurmak istiyorlar. İnkılâp diyerek, yirminci asır diyerek, ilim diyerek, teknik diyerek, mürteci diyerek vurmak istiyorlar… Onlar ne derlerse desinler, biz durmayacağız. Yürüyeceğiz…
Bu yolda yürürken istiklalimizden, istikbalimizden, hürriyetimizden her şeyimizden olacakmışız!.. Hapishanelere düşecekmişiz… Eyvallah! Eyvallah! Hepsine, hepsine razıyız!.. Biz ölümü göze almış insanlarız!.. Ölümden ötesi var mı? “Urganda da ölüm, yorganda da…” diyoruz. Biz bu yolun, delisi divanesi, bu işin hastasıyız… Biz hak yolunda bağrı yanık yolcularız…
Yıllardır ve yıllardır, bizden olmayanların yüzünden ağzımız yandı, yüreğimiz yandı, başımız yandı, tabanımız yandı… Yandık gittik, kül olduk!...
Aslı olduk, Kerem olduk, sıtma olduk, verem olduk!.. Yıllardır ve yıllardır, onlar yediler, biz baktık, onlar dediler, biz dinledik! Onlar yaşadılar, biz inledik…
Yıllardır yıllardır, din için, iman için canımızı cananımızı, bütün varımızı verdik.
Onlar, suyun öte tarafından geldiler: “Bu vatanı biz kurtardık, bu milleti biz yarattık.” Dediler… Sustuk… Hakiki yaratıcıya sığındık.
Ne kadar öldürdülerse o kadar yarattık, ne kadar yıktılarsa o kadar yaptık, ne kadar batırdılarsa o kadar kurtardık dediler…
Biz hakiki kurtarıcıya sığındık.
Biz hep sustuk. Ağzımızda dilimiz var, demedik… Onlar nutuk çektiler! Biz dert çektik, çile çektik! İçlendik, dertlendik! Aslı olduk, Kerem olduk, verem olduk… Derdimizi kimseye dinletemedik! Meramımızı kimseye anlatamadık!.. “Yemen” olduk, çimen olduk, “Kore” olduk, yara olduk, “Fizan” olduk, ozan olduk.
Ne milletmişiz bilemedik?!
Biz bu sırra eremedik. İyi bir gün göremedik… İçin için ağladık, yanık yanık söyledik… Kederimize kaderimiz dedik… Sustuk!..
Fakat sabrın da bir sonu vardı. Artık konuşuyoruz. Konuşacağız. Susmayacağız. Garip ve dertli Anadolu’yu dile getireceğiz. Biz onun davasıyla davalandık, sevdasıyla sevdalandık. Biz ondan bir parçayız. Artık bu aziz vatanı, bu garip milleti soysuzlara, dinsizlere, imansızlara teslim edemeyiz… Soygunculara, vurgunculara istismar ettirmeyiz!...
Azimliyiz, kararlıyız!...
(10 Ağustos 1952, Osman Yüksel SERDENGEÇTİ)