MHP kongresinden sonra sadece iki kadın ön plana çıktı. Parti yönetimine giren ülkücü kadınların ortak hikâyesi 12 Eylül 1980 ihtilaline dayanıyor.
--------------------------------------------------------------------------------
Milliyetçi Hareket Partisi geçen hafta ****** Spor Salonu’nda coşkulu bir şekilde 8. Olağan Büyük Kongresi’ni yaptı. Devlet Bahçeli’nin liderliğini ve siyasi kadrosunu pekiştirdiği, güç alıp seçim startı verdiği kongrede iki kadın ismini listelere yazdırabildi: Meral Akşener ve Hediye Akdere. 70 kişilik Merkez Yönetim Kurulu’na iki kadın girebildi. Kimileri daha önce bir olan kadın sayısı ikiye çıktığı için espriyle karışık, MHP’de kadın sayısı yüzde yüz arttı deyiverdi. Tespit haklı olmakla birlikte eksikti. Aslında MHP’de olan Türk kadınının öteki siyasi partilerde ve belki de her alanda yaşadığından farklı değildi.
Metrekareye düşen erkek sayısının en fazla olduğu partilerden birisi olmasına rağmen MHP Kurultayı’nda salondaki izleyici sıralarında az denmeyecek kadar kadın vardı. Bunda Bahçeli’nin ‘haremlik selamlık olmasın, eşlerinizi de kongreye getirin’ sözleri etkili olmuştu. Oysa bu manzara delegelere pek de yansımamıştı. Dolayısıyla bin 139 kişinin içinden yönetime seçilen kadın sayısının iki olması kadar doğal bir şey yoktu. Bahçeli, illerdeki üst kurul delege seçimlerinde kadınlara öncelik verilsin demesine rağmen manzara değişmedi. Yönetime iki isim girdi. Aksiyon, bu iki isimden yola çıkarak ülkücü kadınları araştırdı.
MUZAFFER TÜRKEŞ’TEN GÜNÜMÜZE ÜLKÜCÜ KADINLAR
Harp Okulu’nun genç subayı Türkiye’nin askerî ve siyasi hayatındaki rollerine soyunmamıştır daha. O günlerde karşısına çıkan Muzaffer Hanım, sonraki siyasi hayatında Türk Milliyetçiliği’nin lideri Alparslan Türkeş’in eşi olarak hep yanında yer alacaktır. Ülkücü hareketin ilk kadın kahramanlarından biridir aynı zamanda Muzaffer Türkeş. Cesur liderin eşi, 4 çocuk annesi ve Ülkücü kadınların önde gelenlerinden biri olur. 11 Haziran 1974’te vefatına rastlayan günlerde ülkü ocaklarında kadınlar daha çok yer bulmaya başlar. Ocağın genç genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, 1977 seçimlerinin divan başkanı Devlet Bahçeli’dir. Kadınlara, genç üniversiteli kızlara kapıların daha çok açıldığı dönemlerdir. Ocak, Töre, Alınteri gibi yayınların arasına Ülkü Ocakları Derneği Kızlar Masası tarafından hazırlanan Bizim Gergef Dergisi, hemen ardından Ananın Sesi Gazetesi katılır. 1975 yılı bugün genel görüntüsü itibariyle erkek egemen olarak algılanan ülkü ocaklarının içinde belki de kadın yüzünün en çok görüldüğü yıllar olur. Meclis eski Başkanı Ömer İzgi’nin eşi Aysel İzgi, Mualla Kavuncu, Neslihan Ateş, Mübeyde İpek, Gönül Ertuğrul, Nurten Kaçar… Ülkenin çatışma ve tuzaklarla mücadele ettiği 80 ihtilali öncesi ve sonrasında şehit düşen ülkücü kadınlar da vardır tabii; Ayşe Çetinkaya, Hanife Fendoğlu, Fahriye ve Nilgün Altınok, Mürüvvet Kekilli gibi.
Bugün MHP’nin kadın kollarına bağlı üye sayısı 40 bini buluyor. Partinin genel merkezindeki kadın kolları başkanlığında 24 bayan görev yapıyor. İllerde ortalama 50-100, ilçelerde en az 15 kişilik kadın potansiyelinden söz ediliyor. 18 yaş üzeri ve bu davaya gönül vermiş kadınlar için kapılar sonuna kadar açık. İçlerinde toplumun her kesiminden bayanlar olduğunu söyleyen MHP Kadın Kolları Başkanı Hediye Akdere, “Biz şekilci değiliz.” diyor. Akdere, ülkücü hareketin kadınlarına 1990’lı yıllardan sonra yakıştırılmaya başlanan Asena sıfatına açıklık getiriyor: “Asena olmak için imanlı, ahlâklı ve yüksek karakterli Türk olmak gerekir. Bu sorumlulukları yerine getiren her kadın Asena’dır.”
‘BOZKURT FOTOĞRAFI VE ŞİİRLER ÜLKÜCÜ YAPTI’
Hediye Akdere, yaklaşık 20 yıldır MHP kadın kollarında görev yapıyor. Alparslan Türkeş zamanında da Devlet Bahçeli döneminde de yönetimin belirli kademelerinde bulunmuş. 1987’de kadın kolları muhasibi, 1991’de Merkez Karar Kurul Üyesi olmuş, 2000’de Merkez Yürütme’de görev yapmış. Aslında onun siyasetle tanışması çocukluk yıllarına dayanıyor. Hediye Hanım daha 13 yaşındayken ülkü ocaklarının kapısını çalarak başlamış siyasete. “Herkes sokakta top oynarken ben Akif’in, Mehmet Emin Yurdakul’un şiirlerini ezberliyordum.” diyor. Millî duyguları çok yoğun yaşayan bir çocuk olduğunu ifade ederek, onu asıl etkileyenin ‘bozkurt fotoğrafı’ olduğunu anlatıyor: “Ortaokul çağlarındayken Keçiören Ülke Ocakları’nın duvarının üstünde asılı duran bozkurt fotoğrafı vardı. Gelip geçerken görüyordum ve çok etkileniyordum. Bir gün o kapıdan içeriye girdim. Şimdi ise hareket hayatımın bir parçası hâline geldi.”
Hediye Akdere’nin siyasete girmesinde ailesinin etkili olduğu söylenemez. Amcası yıllarca Adalet Partisi’nde görev yapmış olsa da o ocaklarda tanıştığı ülkücü ağabeylerinden daha çok etkilenmiş. Gazi Üniversitesi teknik öğretmenlik okulundan mezun olmadan ayrılmış. Eşi de Milliyetçi Çalışma Partisi’nde (MÇP) görev yapmış. İki erkek çocuk annesi Akdere, eğer kızım olsaydı o da burada olurdu diyor ve ekliyor: “Zaten oğullarım da hareketin içinde büyüdüler.”
Hediye Hanım, MHP’de 73 ilde kadın teşkilatlarının olduğunu ve sayının giderek arttığını vurgulayarak ‘dün de bugün de partide aktif bir kadın hareketinin varlığından bahsediyor. “Peki partinin başına bir bayan geçsin ister miydiniz?” diye sorduğumuzda, “Bizde samimiyet, liyakat ve sadakat esastır. İlerde ne olur bilmiyorum.” diye cevap veriyor.
Şimdilik milletvekilliği düşünmediğini “Biz bu işin hizmetine talibiz.” sözleriyle dile getiren Hediye Akdere, first lady tartışmalarına da değiniyor. Ona göre Köşk’e çıkan bayanın başörtülü olup olmaması önemli değil. Onun için yaptığı hizmetler ve liyakat önemli. Bir de cumhuriyetle sorunun olmaması. Başörtü meselesinin ancak orta bir yol bulunduğunda çözüleceğini vurgulayan Akdere, iktidardayken de bu konu bizi çok yordu diyor: “O dönemler ortak yol bulunmasını söylediğimizde bazı siyasiler bizi eleştirmişti. Fakat şimdi kendileri bizim söylediğimizin aynısını söylüyor.”
‘TÜRKEŞ’E KAHVE İKRAM EDERKEN TİR TİR TİTREDİM’
Yönetime giren ikinci isim İçişleri eski Bakanı Meral Akşener. İzmit’in Gündoğdu köyünde (1956) doğan Akşener’in ülkücü hareketle tanışıklığı lise dönemi ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yıllarına kadar uzanıyor. İki ağabeyinin ocak ve MHP il başkanlıklarında görev almaları, İstanbul’daki okul yılları onu daha da çok işin içine çeker: “1980 öncesinin kız öğrencileri olarak ideolojik anlamda çok hareketliydik. Eylemsellik anlamında değildi, ama düşünce, ideolojik tartışmalar açısından o günlerin üniversiteli kızları bugünlere uzanan hayat tecrübelerinin taşlarını döşedi.”
İhtilalden önce mezun olduğu için mağdur olmaz. Karabük sanıklarını izledikleri duruşmalarda, bıyıkları işkenceyle tel tel sökülen ülkücü gençleri, kocası, ağabeyi, babası hapse düştüğü için ellerinde yavrularıyla süt parası bile bulamadığı için yokluğun pençesinde kıvranan ülkücü kadınları hiç unutamaz.
Sırasıyla Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktora yapan, Yıldız ve Kocaeli üniversitelerinde öğretim görevlisi olarak çalışan Akşener’i ilk keşfeden isim Tansu Çiller olur. 1994 yerel seçimlerinde Kocaeli belediye başkan adayı olur, seçilemez. 24 Aralık 1995 seçimlerinde İstanbul’dan Çiller ile birlikte Meclis’e girmeyi başarır. İki dönem vekillik yapan Akşener’e demokrasi tarihinin en zor günlerinin yaşandığı tarihlerde İçişleri Bakanlığı yapmak da nasip olur.
Akşener’in ailesiyle birlikte hareketin içinde olmasının getirdiği onlarca hatıra arasında unutamadığı bir anısı var. O da Alparslan Türkeş’in evlerini ziyaretleri sırasında 20’li yaşlarda bir genç kız olarak, ona kahve ikram ederken yaşadıkları. Kitaplarını okuduğu, siyasi hayatını ve fikirlerini yakından takip ettiği Başbuğ Türkeş’e kahve ikram ederken kendi tabiriyle ‘tir tir titrer.’ Vekillik ve bakanlık yaptığı dönemlerde de Alparslan Türkeş ile görüşmeyi ihmal etmez.
Akşener, MHP’deki kadının durumu ile diğer partilerdekinin farklı olmadığını düşünüyor. Türkiye’nin ilk kadın bakanları listesinde ön sıralara ismini yazdırmasına rağmen önemli bir tespiti yapıyor: “Türk kadını her aşamada hayata geç başlıyor. Siyasette, akademisyenlikte, iş ve kariyer yaşamında… Evliyse annelik görevi birinci öncelik oluyor.” Siyasete ya tabandan girileceğini ya da isim oluşturarak yola devam edileceğini anlatıyor. Siyasi anlamda kadınlara iyimser ayrımcılık yapılması gerektiğine inanıyor. Milletvekilliği sıralamalarında kontenjan ayrılıp, seçilebilir yerlerde kadınlara yer verilmesini istiyor. İstanbul, Ankara gibi metropollerdeki kadınların hayatlarını kolaylaştıracak projeler üretmeyi de kafasına koymuş. Kadın girişimciliğinin desteklenmesi, kadının gündelik hayatını kolaylaştıracak kreş, anaokulu, servis, ulaşım altyapısı gibi projelere imza atmak için gün sayıyor. Akşener’e göre parlamentoya kadın vekil sayısının yansımamasının temel nedeni, Türk kadınının yorgun olması ve hayata geç başlamak zorunda kalması.
‘SEÇİMDE MHP’NİN GÜLEN YÜZÜ KADINLARI OLACAK’
Akdere ve Akşener’den sonra MHP’nin en çok tanınan simalarından biri kuşkusuz Antalya eski Milletvekili Nesrin Ünal. Parti yönetiminde görev verilmedi. O, türbanlı vekil Merve Kavakçı krizinin yaşandığı gün, başörtüsünü çıkararak Meclis’te yemin ettiği için hafızalarda kaldı, hatta ağır eleştirilere uğradı. Nesrin Hanım’ın hem vekilliğinden önce hem sonra hizmet üretmeye devam ettiğinin en önemli göstergelerinden biri her şeye rağmen hayattan kopmayarak mesleği olan doktorluğunu yapması. Vekilliği bıraktığı günden beri Antalya’da özel bir klinikte 3,5 yılda 19 binden fazla hastaya bakmış.
Bugün tüm siyasi partilerde olduğu gibi MHP’nin de erkek egemen görüntüsüne karşın, diğerlerinden farklı olduğuna inanıyor. Partinin kapısına bu sene birer örneği konan Orhun Abideleri’nde Türk kültüründe kadına yönetimde tanınan saygın yeri hatırlatıyor. O da 1980’li yılların çetin şartlarındaki kadınların mücadelelerinden etkilenmiş. Ağabeylerinin ocak başkanlığı yapması, Ankara Yenimahalle Kız Lisesi’nde yatılı okuduğu lise yılları, sonra Hacettepe Üniversitesi’nden başını açmamak için yatay geçiş yaptığı Eskişehir Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni 3’üncülükle bitirişi. Üniversitelere erkek öğrencilerin bile ülkücüyüm diyemediği yıllarda, onlardan daha cesur ve serbestçe bunu söyleyenlerden. Vekilliği döneminde Meclis Dışişleri Komisyonu üyeliği yaptı. Medeni Kanun’da kadının güçlü hâle gelmesi için verdiği kanun teklifleri, kadın ve çocuk haklarını korumak için erkeklere süt izni kullandırılmasına ilişkin kanun değişikliği yaptırması, yaş sebze meyve araştırma komisyonu kurulması dahil onlarca icraatının başörtüsü tartışmaları arasında kaynayıp gitmesine içerlenmiş en çok. Başarısını kanıtlarcasına vekilliği bitmesine rağmen son yıllarda binlerce hastadan gördüğü ilgi ve alakayı ise unutamıyor. Önceki genel seçimlerde erkek oylarıyla ‘saf dışı edilen’ ve teşkilat yoklamasında dışarıda kalan Ünal, yeni dönemde de vekilliğe talip olduğunu söylüyor. Kadın ayrımcılığı ile verdiği örnek ise herkese ders niteliğinde. “Türkçe dünya dillerinde kadın erkek ayrımı olmayan tek dil. Bakın İngilizceye kadın erkek ayrımı var. Ama bizim kültürümüz başından beri kadın erkek eşitliği üstüne kurulu.”
Seçim kanunu ve temsilde problemler yaşadığı için siyasetin Türk kadınını dışarıda bıraktığını hatırlatıyor. Görev alması halinde kadın ve çocuklara yönelik sosyal hizmetler, aile sistemi, koruyucu aile sistemi, sokak çocukları ıslah programı gibi sıkı projelerini hayata geçirmek istiyor. Ünal, “Önümüzdeki seçimde MHP’nin gülen yüzü kadınlar olacak.” diyor. Meclis’te başını açıp yemin ettiği için kendisine yöneltilen eleştirilere ise açık yürekli bir cevap veriyor: “Birileri kriz çıkarma peşindeydi belki de. Üniversite mezunu bir kadınım. Ama ben kendi kararımla başımı açıp o yemini ettim. Halkımdan hiç kopmadığıma inanıyorum. Tedavilerini üstlendiğim binlerce insandan bir tanesi bile neden başını açmıştın, açmak zorunda kaldın, bile demedi.”
MHP kongresine yüzlerce kilometre yol kat ederek gelen ama parti yönetiminde görev alamayan başka isimler de vardı kuşkusuz. Örneğin Devlet Bahçeli’nin sağ kolu olarak bilinen Murat Şefkatli’nin ablası Suzan Sürmeli. Suzan Hanım Ağrı’da yaşıyor. Emekli öğretmen. Siyaset kadar ticaret hayatının da direkt içinde. “Bayrak, vatan ve millet sevgisiyle yetiştirdiğim öğrencilerim en büyük kârım.” diyor. Ağrı’nın meşhur Aladağ balının imalatı ve ticareti ondan soruluyor. İshakPaşa’nın torunlarına gelin olarak gelmiş. Eşine DSP milletvekili adaylığı teklif edilmiş. Ailenin siyasi yelpazesi MHP ile sınırlı değil, ANAP, DYP de Şefkatli ailesinin fertlerinden siyasetçi kazanmış. MHP üst kurul delegesi 15 kadından biri olan Suzan Hanım’a göre Doğu kadınının en büyük problemi eğitimsizlik ve yoksulluk. “Cefakeş, mert, çalışkan” dediği yöre kadınlarının bağrının terörden, töreden ve yoksulluktan daha fazla yanmasını istemiyor Suzan Sürmeli: “Milliyetçiyiz dediğimizde faşistlikle suçlarlardı. Ama zamanla gördüler ki öğrencilerim arasında hiç Kürt, Türk ayrımı yapmadım. Ailemizde Kürt gelinlerimiz, onlara verdiğimiz Türk kızlarımız var.”
Şehit asker annelerinin de, dağa çocuğunu kaptırmış annelerin de yanında duruyor. Siyasi parti kimliğinin de ötesine geçip analara sahip çıktığı için ve yaptığı işler nedeniyle tanınıyor Ağrı’da.
‘TEHLİKE ANINDA BOZKURT OLURUZ’
MHP İstanbul İl Kadın Kolları Başkanı Yüksel Parlak’ın siyaset merakı da kendi deyimiyle sol saldırılar ve ihanetin marifet sayıldığı 1980’li yıllara dayanıyor. En çok da lise döneminde öğretmenlerinden dinlediği tarih dersi etkilemiş onu. O da diğer bayanlar gibi ocaklara giderek başlamış siyasete. Parlak, MHP’de kadını şu sözlerle tanımlıyor: “Muzaffer Hakan’ların yanı başında ve her kararda oyu bulunan, fikrine değer verilen Hanım sultanların günümüzdeki temsilcisi.”
Ona göre MHP’de kadın olmak başlı başına ayrıcalık. Kadın erkek ayrımından ziyade Türk-İslam ülkücüsü olmayı ön plana çıkarıyor. Asena tanımı ise farklı: “İyi bir eş, iyi bir anne, iyi bir komşu, iyi bir vatandaş, tehlike gördüğünde ise hepsi birer bozkurttur.”
Sonra satırlarımıza sığdıramadığımız Mersinli Meryem Demirci, Antalyalı Ayşe Uysal, Balıkesirli Gülay Birdar, Erzurumlu Mesrure Başar, Refika Gündüz, Rukiye Özcan, Nazmiye Benhür geliyor aklımıza. Şimdilik iki kişiyi partinin en üst katına taşıyan Milliyetçi Hareketin ülkücü kadınları 4 Kasım 2007 sabahına hazırlanıyor. Hem de yenisi eskisi, genci yaşlısı demeden...
ASENALARIN ÖZELLİKLERİ
• Çoğunun siyasete başlaması ülkü ocaklarına dayanıyor.
• İçlerinde başörtülü ve açık olanlar da var.
• Genelde pantolon-ceket takım giyiniyorlar.
• Eşarp, fular yanlarından eksik olmuyor.
• Yaka broşlarında, küpelerinde ya da kolyelerinde ay yıldız taşıyorlar.
• Meclis’te yer almak yerine liyakatın onlar için önemli olduğunu söylüyorlar.
• Ankara’da olanlar, Keçiören’de ikamet ediyor, çoğu Gazi Üniversitesi mezunu.