Türk Dünyasında Ortak İletişim Dili Dünyadaki bütün Türklerin birbirlerini kolayca anlayabilecekleri bir dili kullandıkları, Türkiye’den Özbekistan‘a giden bir Türk’ün oradaki soydaşlarımızla hiç zorlanmadan anlaştığı, Tataristan’dan Ege Üniversitesi’ne gelen bir Tatar Türk’ünün ilk yıl Türkiye Türkçesini öğrenmek zorunda olmadığı ve Gagauzya‘da Kazakistan‘da yayın yapan televizyonların izlendiği bir Türk dünyasını düşünebiliyor musunuz? Türk’ün Türk’ten kopmadığı, ayaklarını yere daha sağlam bastığı ve dünyadaki üç yüz milyona yakın soydaşının verdiği manevi güçle işe koyulduğu bir Türk dünyası… Türkler’in dünyanın birçok alanına yayıldığının farkında olan ve yüreği birliği düşlenen Türk dünyasında atan herkes, bugün ortak Türk Dili‘nin neden oluşturulamadığı konusunda yakınıp duruyor. Bu yazımda, ortak bir Türk Dili‘nin neden oluşturulması gerektiğine, niçin şimdiye kadar oluşturulamadığına ve nasıl oluşturulabileceğine değinmek istiyorum. Ortak Türk Dili neden kurulmalıdır? Türkler, dünya üzerindeki izlerini takip edebildiğimiz günlerden beri, birçok alanda yaşamışlardır. Ana yurdumuz Tanrı Dağları’nın çevresinden yayılarak bugünlere gelen biz Türkler, bugün çok geniş bir coğrafyaya yayılmış durumdayız. Anadolu’dan Avrupa’ya, Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Afika’dan Uzak Doğu’ya kadar her yerde Türk‘ün yaşadığına tanık olabiliyoruz. Eski dönemlerden beri çok farklı alanlara dağıldığımız için, kullanmış olduğumuz ortak dil olan Türkçe de zamanla birbirinden farklı şiveler - lehçeler doğurmuş ve birçok Türk ilinde farklı yazı dilleri oluşmuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan‘da, zamanla Türkçenin özellikle ses yapısında değişmelerin meydana geldiğini görürüz. Türkler’in dünya üzerine dağılmasından sonra birbirleriyle pek ilişki içerisinde bulunmamaları ve diğer Türk illerinden habersiz yaşamaları, dilde de farklılaşmaları beraberinde getirmiştir. Bu kopukluklar neticesinde, Kırgızistan Türkçesi, Kazakistan Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Özbekistan Türkçesi, Türkiye Türkçesi… gibi Türkçenin yeni kolları oluşmuştur. Bu kollardan bazıları birbirine çok yakındır, bazıları ise birbirine çok uzaktır. Örneğin Azerbaycan Türkçesi ile Türkiye Türkçesi birbirine çok yakındır; fakat Yakutistan Türkçesi ile Gagauz Türkçesi birbirine çok uzaktır. Türk dünyasındaki dilsel anlamdaki bu farklılıklar, kuşkusuz bizim kültür, tarih, soy, ulus… birliğimizi de derinden etkilemiştir. Özellikle Sovyetler Birliği döneminde Ruslar’ın egemenliği altında yaşayan soydaşlarımıza Rusça öğretilmiş ve onlara “Sen Türk değil Azerisin, Özbeksin, Tatarsın, Kazaksın…” denilerek, onları Türk dünyasından koparmak istemişlerdir. İran’da yaşayan Oğuz boylu soydaşlarımız, Farslar’ın baskılarına maruz kalmışlar, genç Türk çocukları Farsça eğitim almak zorunda kalmışlar ve sonuçta Türkçeyi Farsça ile iç içe kullanacak hâle gelmişlerdir. Kerkük’teki Türkmen yiğitleri, emperyalist güçlerin alçakça politikalarına kurban gitmiş, kutlu Türkçelerini Arapçayla iç içe kullanmaya başlamışlardır. Buna benzer biçimlerde, dünyanın dört yanındaki Türkler, çeşitli baskılar altında kalmışlar ve dayatmalar sonucu öz dillerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıla gelmişlerdir. Bizlerin amacı, bütün Türk dünyasında rahatça konuşulabilecek ve yazıya aktarılabilecek ortak bir Türk dili oluşturmaktır. Çünkü dil, bir ulusun temel taşlarından biridir. Çünkü dilini kaybeden uluslar, benliklerini de kaybederler. Biz, benliğimizi kaybetmemek adına mücadele ediyoruz. Bunun için, İkinci Göktürk Devleti dönemindeki gibi, bütün Türkler’in tek çatı altında yaşayabileceği günlerin özlemini duyduğumuz bir dönemde, o günleri yaşayacağımız zamana hazırlık yapmak için şimdiden Türk dünyasının bir ortak dile kavuşması gerektiğini düşünüyoruz. Ortak Türk Dili niçin şimdiye kadar oluşturulamadı? Tarihin eski dönemlerinden beri, biz dünyaya düzen verdikçe, düşman sahibi kazanmışızdır. Bugüne kadar birçok ulusla savaşmış, karşı karşıya gelmişizdir. Bunun için dünyada bizi gerçekten sevenler kadar, sevmeyenler de vardır. Bugün Çinliler, hâlâ Doğu Türkistan’daki soydaşlarımıza akıl almaz eziyetler etmektedirler. Rusya, hâlâ Sovyetler’in dağılmasından sonra bağımsızlığına kavuşan Türk devletlerine baskı yapmaktadır. Avrupa Birliği, ABD… Anlayacağınız dünyanın birçok güç odağı, Türkler’in dünya üzerinde yeni bir güç odağı oluşturmalarını istemezler. Bunun için, gerek Türk birliği gerekse de Türklüğün yücelmesi için atılması düşünülen bütün adımlar, Türk karşıtı odaklarca çeşitli yollarla engellenmeye çalışılmaktadır. Dünyadaki Türk devletlerinden, dünya siyasetinde en etkili olanı kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti’dir. Diğer Türk devletlerinin çoğu, bağımsızlığını yeni kazanmış veya özerk devletler kurmuştur. Henüz tam bağımsızlık ve iç denetim anlamında bile eksikleri bulunan Türk devletlerinin çoğu, iç ve dış sorunlarını aşıp dünya Türkleriyle buluşma olanağı bulamamıştır. Hem dış devletlerin baskısı hem de ekonomik ve siyasal anlamdaki güçsüzlük, bugüne kadar Türk dünyasında belli anlamda birliğin sağlanabilmesini zorlaştırmıştır. Ayrıca duygulardan sıyrılarak kabul edilmesi gereken bir şey vardır ki, bugün varlığını devam ettiren bazı Türk topluluklarının, Türklük bilinçleri oldukça zayıflamıştır. Örneğin bazı Yakutistan Türkler’i, atalarının Türk olduklarını bile bilmezler. Aynı durum, Kazakistan‘da, Kırgızistan‘da… da geçerlidir. Fakat düşünmek gerekir ki, bugün Türkiye’de bile milli bilinçten yoksun bir kısım gençlik bulunmaktadır. Bu kadar uzun zaman Türk dünyasından kopuk yaşayan ve çeşitli baskılara maruz kalan dünya Türkler’inin içinde, milli bilincin zayıflaması olağandır. Bunun dışında, Türklüklerine sımsıkı bağlı olan, hâlâ Göktürkler’i yaşayan - yaşatan, bir an önce Türk birliğinin (Turan’ın) kurulmasını isteyen yürekli Türkler çoğunluktadır.. Yalnızca Türkiye’de değil, Özbekistan‘da, Gagauzya‘da, Tataristan’da, Azerbaycan‘da… Türklüğe yüreğini vermiş nice soydaşlarımız vardır. Yukarıda değindiğim gibi, hem ekonomik ve siyasal anlamdaki güçsüzlük hem de baskıların getirmiş olduğu kötü bir ortam, bugüne kadar ortak Türk dilinin oluşturulmasına engel olmuştur. Ortak Türk Dili nasıl oluşturulur? Yıllar sonra üzerindeki baskıları atmayı başaran Türk devletleri, gün geçtikçe güçlenmekte ve sanat, edebiyat, spor, kültür… etkinliklerinde kendini ileriye taşımaya çalışmaktadır. Örneğin Türkmenistan, planlı ekonomi ile on yıl kadar kısa bir süre içinde büyük bir başarı sağlamış ve refaha kavuşmuştur. Bugün Türkmenistan’da elektrik, su, doğalgaz, tuz… bedavadır. İşte böyle başarıları elde eden Türk devletleri çoğaldıkça, özümüzdeki Türklük bilinci de uyanmaya çalışmaktadır. Ortak Türk Dili’nin kurulması için, ön koşullardan birisi “Ortak Türk Abecesi (Alfabesi)“dir. Bu konuda, son zamanlarda çalışmalar yapılmış ve 34 harfli Ortak Türk Alfabesi oluşturulmuştur. Bugüne kadar bu ortak dilin oluşturulamama nedenlerinden birisi de, alfabe ortaklığının olmamasıdır. Latin, Kiril ve Arap Alfabeleri‘nin kullanıldığı Türk dünyasında, bugün neredeyse bütün Türk devletlerinde Latin Alfabesi‘ne geçilmiştir. Son olarak Gagauzlar, Kiril Alfabesi’ni bırakıp Latin Alfabesi‘ne geçiş yapmışlardır. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, bugün Türkçe için en uygun alfabe Latin Alfabesi‘dir. Bütün Türk devletlerinde Latin Alfabesi‘ne geçişin tamamlanması, ortak dil yaratma çabaları açısından oldukça sevindirici bir gelişmedir. Bütün Türk lehçelerindeki sesleri karşılayabilecek ortak Türk Alfabesi, şu harflerden oluşmaktadır: “a, b, c, ç, d, e, ä, f, g, ğ, h, x, ı, i, j, k, q, l, m, n, ñ, o, ö, p, r, s, ş, t, u, ü, v, w, y, z” Bugün, ortak Türk Dili oluşturma çabaları içerisinde, bütün Türk devletlerinden yukarıdaki 34 harften alınarak oluşturulacak bir alfabe kullanılmaları istenmektedir. Gün geçtikçe, durum buna doğru yaklaşmaktadır. Ortak Türk Alfabesi’ndeki “ä” harfi, “kapalı e“sesini; “x“harfi, “gırtlak h” sini; “q“harfi, “kalın k“sesini; “ñ“ harfi, “nazal (burun) n” sinikarşılamaktadır. Bu farklılıklar, Türk lehçelerinin ses yapılarındaki farklılıklardan doğmaktadır. Aslında bu Ortak Türk Alfabesi’ndeki nazal n (ñ) gibi harflerin karşıladıkları sesler, bugün Anadolu’da da yaşamaktadır. Özellikle İç Anadolu Bölgesi’nde burundan çıkan “ñ” sesini, bu harf karşılamaktadır. Türkçenin bugün dünya üzerinde farklı bölgelere yayılmış kollarının, ortak bir iletişim dili oluşturabilmesi, bugün yaşayan Türk lehçelerinin korudukları söz varlıkları ve yapıları dolayısıyla daha kolaydır. Kazakistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Yakutistan, Türkiye… Türkçesinin söz (tümce) dizimleri hep aynıdır. Ayrıca Türkçenin bu kolları arasında, büyük bir “söz varlığı” ortaklığı bulunmaktadır. Bütün Türk lehçelerindeki fiiller, Türkçe kökenlidir. Zamirlerin neredeyse hepsi, Türkçe kökenlidir. Sayılar, bütün Türk illerinde “bir“den başlayıp “milyar“a kavuşuncaya kadar aynıdır. Renk adları, üç aşağı beş yukarı aynıdır. Ayrıca “temel sözcükler” dediğimiz “burun, ağız, dağ, taş, gök, yeşil, kuş, bulut…” gibi sözcüklerin neredeyse hepsi, bütün Türk dünyasında ortaktır. Lehçeler arasında, yalnızca “ses” boyutunda farklılaşmalar vardır. Örneğin Türkiye Türkçesinde “yeşil” olan renk adı, diğer Türk lehçelerinde “yaşıl, jasıl, caşıl” biçiminde kullanılmaktadır. İşte bu hem yapı hem de söz varlığı boyutundaki büyük ortaklık, Türk lehçelerinin bugün kolaylıkla bir ortak iletişim dili oluşturabileceği konusunda, bize umut vermektedir. Türk dünyasında ortak bir dil oluşturma, iki yolla gerçekleşebilir. Ya bütün Türklerin bildiği yabancı bir dili, ortak dil yapacağız; ya da Türk şiveleri - lehçeleri içerisinden birini, ortak Türk Dili yapacağız. Birincisi hem olanaksız hem de anlamsızdır. Amacımız kutlu Türkçemizi yüceltmek ve Türk illerindeki soydaşlarımızla, öz dilimizle konuşmaya çalışmakken, yabancı bir dili bütün Türklerin ortak dili yapmak doğru olmaz. Zaten bu doğru olsa bile, olanaklı olmaz; çünkü dünyadaki bütün Türklerin bildiği ortak bir yabancı dil yoktur. Irak’taki Türkler’in yabancı dili Arapça, Makedonya’daki Türkler’in yabancı dili Sırpça veya Makedonca, İran’daki Türkler’in yabancı dili Farsça, Kırgızistan‘daki Türkler’in yabancı dili ise Rusçadır. Görüldüğü gibi bütün Türklerin ortak bir yabancı dili yoktur. Bunun için yabancı dille ortak bir dil oluşturulamaz. İkinci yöntem bugün yaşayan Türk şivelerinden - lehçelerinden birinin, ortak Türk dili yapılmasıdır. Peki bu Türk lehçesini kim seçecek? Türkologlar mı, Türk Dil Kurumu mu, devlet başkanları mı, yoksa biz mi? Yoksa bütün Türk lehçelerinden toplanacak sözcüklerin birleştirilmesiyle yeni bir dil mi oluşturulması gerekiyor? Elbette bu, böylesine bir yolla veya seçimle olacak bir iş değildir. Dil, canlı bir varlıktır ve bu ortak dil yaratma sürecinin de aynı canlılık içerisinde olması gerekir. Anlayacağınız, ortak dil oluşum sürecini, doğallığı içerisinde beklememiz gerekiyor. Türk şivelerinden - lehçelerinden birinin, ortak Türk Dili olabilmesi için, bütün Türk dünyasının etkileşim içerisinde olması gerekiyor. Etkileşim olmadığı sürece, ortak Türk Dili‘nin doğal olarak oluşması olanaksızdır. Bunun için, oturup da bütün Türk lehçelerinden birkaç sözcük alıp yeni bir ortak iletişim dili oluşturmak yerine, Türk topluluklarının etkileşimi dolayısıyla dillerin de etkileşimini gerçekleştirmek ve bunun doğal bir sonucu olarak ortak bir Türk Dili’nin oluşmasını sağlamak gerekir. Türk illerinin, birbirleriyle etkileşiminin sağlanması çok yönlü olabilir. Farklı Türk illerindeki gençler, evrenkentlere (üniversitelere) yerleştirilebilir; Türklük bilimciler bu konularda araştırmalarını sürdürüp Türkoloji toplantılarını arttırabilir; Türk illerine geziler düzenlenebilir; bütün Türk illerinde farklı Türk illerinden gelen öğrencilerin okuyabileceği okullar açılabilir; ortak kültürümüzün ürünleri olan yazınımıza ait eserler (örneğin Dede Korkut Destanları) farklı Türk illerinde farklı Türk lehçeleriyle basılarak dağıtılabilir; Türklüğü ve Türklük değerlerini anlatan belgeseller, filmler çekilip bütün Türk lehçeleriyle seslendirildikten sonra her Türk ilinde bunlar sunulabilir; herkesin kolayca erişebileceği internette büyük Türk otağları kurulabilir; devlet başkanlarının Türk toplulukları arasındaki iletişime her yönden destek olması sağlanabilir… Yukarıda sıralananlar yapılırsa, ortak iletişim dilimiz kendi doğallığı içerisinde oluşur ve bütün Türk dünyası uyanıp yeniden dünyada büyük bir güç odağı oluşturabilir. İnanın bu hiç de zor değil. Tam tersine çok kolay. Ahmet Bican Ercilasun hocamızın “Ortak İletişim Dili ve Ortak Alfabe Üzerine” adlı makalesinde belirttiği üzere: “Bir Türkiye Türk’ü ile bir Azerbaycan Türk’ü birkaç saat içinde; bir Türkiye Türk’ü ile bir Türkmen, Kırım, Özbek veya Uygur Türk’ü 7-10 gün içinde; bir Türkiye Türk’ü ile bir Tatar Türk’ü 15 - 20 gün içinde; bir Türkiye Türk’ü ile Kazak, Kırgız ve Başkurt Türk’ü bir ay içinde %70-80′lik anlaşma seviyesine ulaşabilmektedir.” Yani buradan anlaşılacağı üzere, bütün Türkler çok sıkı ilişkiler içerisinde yaşasa ve sürekli birbirleriyle konuşabilse, en geç 1-2 ay içerisinde herkes birbiriyle sorunsuz olarak anlaşabilecektir. Elbette öz Türkçeden oldukça uzaklaşmış Türkçeyi kullanan kandaşlarımız için, bu süre daha fazla olabilir. Veya bir Kırgızistan Türk’ü ile bir Kazakistan Türk’ünün anlaşabilme süresi, çok daha azalabilir. Bunun örneği, bugün Türkiye Türkleri ile Azerbaycan Türkleri arasındaki ilişkinin doğal sonucu olarak ortaya çıkan dilsel benzerliklerde görülebilir. Hem özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde milyonlarca Azerbaycan Türk’ünün yaşaması ve bir o kadar Anadolu Türk’ünün de Azerbaycan’da yaşaması hem de coğrafi yakınlık nedeniyle ilişkilerin artması, dillerimizin de birbirinden etkilenerek çok benzer olmasını sağlamıştır. İşte bu anlatılanlar çerçevesinde, ortak bir Türk Dili’ni oluşturabilmenin tek yolunun, Türk dünyası ile ilişkileri arttırmaktan geçtiğini ortaya koyabiliriz. Bir günde devlet yıkıp, bir gecede devlet kuran yüce Türk ulusu olarak, her türlü engele karşı Türk birliğinin ilk adımı olan dil birliğini de oluşturacağımız gün, yakındır. Tanrı, Türk’ün yardımcısı olsun… Yavuz Tanyeri |