Bir gün Medineli hanımlar mutad toplantılarından birinde iken ortaya şöyle bir sual attılar:
– Kadınlar mı daha faziletli, erkekler mi?
– Kadınlar daha faziletli. Çünkü bütün peygamberleri onlar dünyaya getirdi.
– Hayır, erkekler daha faziletli, çünkü erkekler olmasaydı, o peygamberler de olmazdı.
Bu sırada bir hanımefendi daha kesin konuştu:
– Bir defa kadınlar erkeklerin sevabına erişemezler, fazîletlerine yaklaşamazlar. Çünkü kadınlara Cuma farz değildir, cenazeye gitmezler, namazlarını cemaatle kılmazlar, bunlardan hepsinden fazla olarak da cihada da çıkamazlar. Bu sebeblerle kadınlar erkeklerin sevabına erişemezler.
Bir başka hanım:
– Neden öyle düşünüyorsunuz? Onların fıtrî ihtiyaçlarına biz muhatap değil miyiz? Çocuklarını karınlarımızda biz gezdirmiyor muyuz?
Evlerine, eşyalarına biz bakmıyor muyuz? Biz bunları yapmazsak onlar camiyede, cihada da gidebilirler mi? Bu yüzden diyorum ki onların, bizden fazla olarak yaptıkları hizmetlerine bizler ortağız.
Sohbet bu minval üzere uzarken karar verdiler ki, rahat ve güzel konuşan ablaları Esmâ gidip, bu durumu Resûlüllah’tan sorsun.
Hanımların temsilcisi olarak Hazret-i Esmâ hemen Huzur-u Risâlete girdi. Herkes susmuş, mütesettire Esmâ söze başlamıştı:
– Yâ Resûlâllah! Buraya toplantıda bekleyen diğer hanımların temsilcisi olarak geldim, sohbet konusu olan meselemizi sormak istiyorum izin verirseniz.
– Buyur yâ Esmâ, neymiş hanımlar cemaatinin müşkülü?
– Yâ Resûlâllah, biz hanımlar Allah ve Resûlüne îman ettik, imanlarımızın icaplarını da nefsimize tatbik ettik. Ne var ki bizler evlerimizin en tenha köşesinde ibadet ediyor, sizin birçok harici hizmetlerinizden mahrum kalıyoruz. Bununla beraber erkeklerin fıtrî ihtiyaçlarına muhatap kadınlardır.
Çocuklarını onlar aylarca gezdirip, senelerce bakıp büyütür. Sizler cumaya, cenazeye gidince, bizleri evlere bırakırsınız, eşya ve mallarınıza biz bekçilik ederiz. Bunların hepsinden fazla olarak da sizler Allah için cihada gidiyorsunuz, biz bunlardan da mahrumuz. Size bu hususların hepsinde de bizler yardımcı değil miyiz? Yoksa bütün bu sevaplar erkeklerin şahsına münhasır kalır, hanımları onlardan mahrum mu olurlar?
Böylece Esmâ sualini bütünüyle sormuştu.
Resûlüllah’ın sualden son derece memnun olduğu besbelli idi. Nitekim ashâbına döndü:
– Dinî sual soranların içinde şimdiye kadar böyle güzel bir sual soran oldu mu? dedi.
Herkes susmuş, neticeyi merak ediyordu. Nebiyy-i Ekrem Efendimiz ağır ağır ve kelimelere basa basa şöyle müjde verdi:
– Yâ Esmâ, temsil ettiğin hanımlara söyle ki, onlar bu saydığın hizmetlerde kocalarına zorluk çıkarmıyor, yardımcı oluyorlarsa, hiç üzülmesinler, sevapların hepsine de ortaktırlar. Cumasına da, cemaatına da, hattâ Allah için çıktıkları cihada da, yeter ki kocalarına yardımcı olsunlar, mania haline gelmesinler.
Resûlüllah’ın sözleri henüz bitmemişti ki, Esmâ yerinde daha fazla duramıyarak kalktı ve koşarak toplantı yerine döndü. Onlar ise kapıya yakın yerde bekleşiyorlardı.
Esmâ, onları görünce tekbir almaya başladı. Onlar da hayırlı bir haberle geldiğini düşünerek tekbirle karşıladılar ve Esmâ aldığı müjdeyi verince birden bayram havası esmeye başladı. Hattâ bu bayram, Medine kadınları arasında günlerce devam etti.
Bu hâdisede, hanımların beylerinin hizmetlerine ortak olmalarının tek şartı olduğu bildirilmektedir. O tek şart da, saydıkları hizmetlerinde beylerine yardımcı olmaları, başka bir ifade ile evlerindeki sorumluluklarını yerine getirerek beylerinin hizmetlerine destek çıkmalarıdır.
Bunu yaptıkları takdirde, beylerinin bütün hizmetlerinin sevaplarına hissedar oluyorlar, hattâ at üstünde çıktıkları cihaddan bile hissesiz kalmıyorlardı.
Bu fevkalâde ibretli ve mânalı olayda, günümüzün dindar hanımlarına elbette açık seçik dersler vardır. İhtar ve ikazlar söz konusudur. Yeter ki, ibretle düşünsünler, tefekkürle değerlendirsinler. Beylerinin hizmetlerine köstek değil, destek olsunlar. Böyle yardımcı tutumlarıyla erkeklerin hizmetlerinin sevaplarına ortak olma liyakatlarını fiilen gösterip ispatta bulunsunlar...