Kasım 2007 Pazartesi günü Ankara’da bütün Türkiye’nin bilmesi gereken bir şey oldu. O şey öyle bir şeydi ki belki Türkiye’nin hemen her yerinde her gün olan bir şeydi.
O gün ilçe postanelerinden birinde bir baba Ağrı’nın bir ilçesinde vatani görevini yapan oğluna 20 YTL harçlık göndermek için vez-
neye yaklaştı. Tedirgindi. İlgili memura rakamı mümkün olduğu kadar “küçük harflerle” telaffuz etti. Belli ki utanıyordu. Ama memur işini yapmak zorundaydı:
“- 6,5 lirası masrafa kesilir, haberiniz olsun!”
Ne yapabilirdi ki!
Yutkundu ve fısıldar gibi bir sesle:
“- Olsun!” diyebildi.
Yani aslında babanın, asker oğluna gönderdiği harçlık 20 YTL değil, 13,5 YTL idi..
Elbette diğerleri gibi kendisine 13,5 YTL harçlık gönderilen Mehmetçik de TSK ve komutanlarının ve tabii Türk milletinin tamamının evliya gönüllerine emanet. Ama siz kendinizi bir o babanın, bir o babayı, “Bugün olsun oğluma harçlık gönderebildin mi?” diye evde sigaya çeken annenin ve birliğinde kendisine, “Baban 13,5 lira göndermiş!” müjdesi(!) gelen Mehmetçiğin yerine koyun ve sonra Türkiye’de siyasete atılan hemen herkesin evlat ve yeğenlerinin ne tür işlerle nasıl servetler içinde yüzdüklerini şöyle bir yan yana koyun ve şu soruyu cevaplayın:
“- Bu vatan kimin?”
Babasının kalabalıklar içerisinde utana sıkıla kendisine ancak 13,5 YTL harçlık gönderebildiği Mehmetçik, diğer arkadaşlarıyla birlikte, sırtına vurduğu belki kendisi kadar ağırlığı olan tüfek ve teçhizatla usta dağcıların bile ölüm korkusu içerisinde tırmanabildiği sarp kayalıklarda, eksi 30 dereceye varan soğuğa da meydan okuyarak vatanına, birlik ve bütünlüğüne kasteden mihrakların canına çevrilmiş namlularından da kurtulmayı başararak dinini ve devletini ayakta tutuyor, vatan ve milletini koruyabiliyorsa, işte o bu özelliğinden dolayı “Mehmetçik!” tir ve “Mehmetçik!” demek, kim ne derse desin, bizim için, “Muhammed(s)’in mübarek eliyle başını okşadığı” gözünün içine baktığı ve adeta, “Emanetim sende!” dediği yiğit demektir, Anadolu evladı, Türk çocuğu demektir. Onun için Mehmetçiğin işlerine tek başına akıl yetmez.
O bir bakarsın 350 kilo mermiyi tek başına kaldırır namluya koyar, bir bakarsın elinde kalan tek top mermisiyle “yan-yükseliş” falan demeden tetiğe basar en can alıcı düşman gemisini en hassas noktasından vurup sulara gömer. Onun için O matarasındaki son damla suyu kendisini yaralayan düşmanının dudaklarına götürür, onun için O yani Mehmetçik koç gibi kınalanarak vatan savunmasına koşar, onun için Mehmetçik askerden kaçmak amacıyla bin bir yola tevessül etmek bir yana, askerliğini yapmış olsa bile vatanı ne zaman bir tehlikeyle düşse en yakın kışlaya koşar ve rastladığı ilk rütbeliye yalvarır:
“- Yeniden asker olmak istiyorum!”
İşte gerçek bu ve daha da ötesi olduğu için bu vatanın sahibi Mehmetçik’tir.
Siz Ankara, İstanbul ve başka yerlerde ithal mobilyalarla döşenmiş kaloriferli bürolarda bugün devletten hangi ihaleyi kotarabilirim, hangi kamu kuruluşu veya neredeki kamu arazisini kapatabilirim dolapları çeviren evlatlarla eksi 30 derece soğuklarda sırtında 40-50 kilo ağırlıkla düşmanı hangi kovukta kıstırabilirim diye dolaşan evlatların Allah(c.c.) katında bir tutulacağını mı sanıyorsunuz!
Sahi sizce hangi evlat daha şanslı ve sahi sizce hangi evlat Alemlerin Sahibi Allah(c.c.)’ın koruması altında!
İşte biz onun için sivil ve resmî hangi konumda olursa olsun bu vatan Mehmetçiklerindir diyoruz. Çünkü dünya, yani Vatan, “Ahiretin tarlası” dır.
Tarlayı talan edenle tarlada hasat yapan hiçbir olur mu!
Onun için babasından kendisine 13,5 YTL harçlık gelen evlat(lar) ve onların helal para ile zengin olmuş silah arkadaşları, bu vatan size, annenize, babanıza minnettardır.
Ne mutlu nasibi beddua değil de dûa olanlara!
ALINTIDIR