BAŞBUĞUMLA HASBİHAL…
Yine bir 4 Nisan arifesi… Kendimizi haftalardır bu güne hazırlıyoruz. Üzerinde 3 Nisan yazan takvim yaprağını yırttıktan sonra “4 Nisan”ın karşısına dimdik çıkabilmek için... İnsan bir takvim yaprağından korkar mı? “Tabi ki korkmaz, niye korksun?.” derdik 12 sene öncesine kadar. Dediler ki: “4 Nisan saat 22.45… Başbuğumuz Hakk’a yürüdü…”
(…)
Başbuğum; 12 senedir hâlimiz bu.
Her 4 Nisan’da yüreğimizdeki acı bir kat daha artıyor.
Her 4 Nisan’da yüreğimizdeki aşk bir kat daha artıyor.
Her 4 Nisan’da sana olan hasretimiz bir kat daha artıyor.
Dertlendiğimiz oluyor… Günlük meşgalelerden ötürü değil elbette. Bozkurtlarını, evlatlarını hepimizden daha iyi bilirsin. Sokaktaki vatandaş gibi Beşiktaş’ın mağlubiyeti değildir bizi yıkan. Memleketimizin hâline üzülürüz, Kerkük’teki soydaşımıza yanarız, Türkistan’daki kardeşimiz için kahroluruz; bir Türk’ün burnu kanasa yumruklarımızı sıkar “Ah ulan…” deriz; ama devamını getiremeyiz. Böyle zamanları sensizlikte çok yaşıyoruz Başbuğum. Bu tür hadiseler karşısında kaçımız “Ah Başbuğum olaydı…” diye içinden geçirmemiş ki bugüne kadar?
Türk-İslam Ülküsü denen kutlu davaya gönül vermiş milyonlarca kişi seni aradı yıllar yılı. Senin ayrılışını bir türlü kabullenemedik. “Başbuğ öldü” sözü her seferinde sinirlerimizi oynattı; bunu her duyuşumuzda gözyaşlarımızla “Ölmedi!” diye haykırdık. Çünkü Başbuğlar ölmezdi, ölmemeliydi.
Ne zaman, daha önce yayımlanmamış bir görüntünü bulsak; her saniyesini, her hareketini büyük bir heyecanla, el pençe, soluksuz seyrettik. Ne zaman, daha önce hiç görmediğimiz bir fotoğrafını görsek; dakikalarca, hasretle bakakaldık. Yanında birileri varsa kendimizi onların yerine koyduk. Her fotoğrafını özenle sakladık arşivlerimizde; ama en çok, en çok da evlatlarının, elini öperkenki fotoğraflarında ah çektik. Bir kez olsun çileyle yoğrulmuş ellerini öpememiş olmanın eksikliğini, ezikliğini yaşadık.
Küçücük zihinlerimizde Hakk’a sığınarak hep şöyle düşündük: Madem ki Allah indinde hak din İslam’dır, son din İslam’dır; ve dahi bu dini yaşatacak olan, görünürde, Türk milletidir; o zaman Başbuğ ölmemeliydi. Çünkü Türk milleti Başbuğsuz yaşayamamıştır, yaşayamaz.
Türk milleti ölürse İslam nasıl yaşardı?
Başbuğ ölürse ülkücüler nasıl yaşardı?
Ülkücüler ölürse Türk milleti nasıl dirilişe geçerdi?
Diriliş olmazsa Allah’ın dininin hâli nice olurdu?
Allah, dinini sahipsiz bırakır mıydı?
Sorular… Sorular… Beynimizi kemirip durdu. Her seferinde isyan etmekten Allah’a sığındık. O keskin çizginin ötesine geçmemeye çalıştık, geçmedik elhamdülillah. Bunu sen de istemezdin Başbuğum, bilirdik.
Yıllar geçiyor ve artık aramızda olmadığını dillendiremesek bile, biliyoruz artık. Bunu kendi kendimize bile söyleyemiyoruz, “Başbuğ yok, öldü.” diyemiyoruz; ama biliyoruz. Yukarıdaki sorularımızın cevaplarına gelince:
Allah indinde son din İslam’dır, amenna. Ayetle sabit bu sözün üstüne söz söylemek haddimiz değil.
Türk milleti İslamiyet’in sancaktarıdır; fakat Türk milleti Başbuğsuz kalmıştır.
Türk milleti ölmemiştir; ama yaşadığını da yıllardır ispat edebilmiş değildir. Bu yüzden İla-yı Kelimetullah adına ümitler de yok olmaya yüz tutmuştur.
Sen gidince ülkücüler yaşayamamıştır. Nefes alıp veren ölüler hâlini almışlardır.
Ülkücüler dirilişe geçememiştir; Türk milletini topyekûn “hareket”e katamamışlardır. Bu yüzden İslam sancağı da yükseltilememiştir.
Son soruya geleyim:
Allah, dinini sahipsiz bırakır mı? Şüphe yok ki bırakmaz. Allah katında son din İslam’dır. Kıyamete kadar bozulmadan hüküm sürecektir. İşte bunu Rabbimiz işaret buyurduğu içindir ki sensiz kalsak bile inançlarımızdan ve fikirlerinden aldığımız güçle ümidimizi yitirmemişizdir.
Her 3 Nisan günü takvim yaprağını var gücümüzle yırtıp o kara günün karşısına dimdik çıkarız.
Seni yitirdiğimizi biliriz; ama bunu ne kendimiz söyleriz, ne de başkasına söyletiriz.
Bu din son dinse, ki öyledir, bu dinin sancaktarı Türk milleti ise, ki öyledir, Türk milletinin önderi de ülkücülerdir.
Bizler senin evlatların, bozkurtların olarak acını, hasretini ve aşkını yüreğimizde taze tutarak her daim ülkümüz için; Nizam-ı Âlem, İlâ-yı Kelimetullah için yaşayacağız. Bu davayı yüreğimizde yaşayacak ve yüreklerde yaşatacağız. Asla ümitsizliğe, yılgınlığa kapılmayacağız.
Birimiz düşersek, diğerimiz kaldıracak. Senden öğrendik hepimizin birer Türk bayrağı olduğumuzu ve bayrağı lekelememek gerektiğini; senden öğrendik Ülkücülerin kardeş olduğunu, bir olduğunu…
Her yıl kabrinde söz verdiğimiz gibi bu yıl da sana söz veriyoruz Başbuğum! Evlatların senin açtığın yolda, gösterdiğin ülküye doğru emin adımlarla yürüyecektir.
Dualarımızla…
(Evlatlarından birinin evladı, torunun…)
Arslan KURTALP – 03/04/2009