UlkuGulu.Hareket-Forum.Net ÜLKÜGÜLÜ | UlkuGulu.com | facebook.com/UlkuGuluyuz |
|
| HÜSEYİN NİHALA ATSIZ MAKALELER/ TÜRKÇÜLÜK-TURANCILIK | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
KÜRŞAT TÜRK Gök Kurt
Mesaj Sayısı : 147 Doğum Tarihi : 25/04/88 Yaş : 36 Nerden : TÜRKÇÜ YÜREKLERİN ATTIĞI,GÖNÜLLERİN ESRİDİĞİ ÖTÜKEN KOKULU TANRI DAĞINDA . . . İş-Meslek : TÜRKÇÜ,TURANCI Kayıt tarihi : 20/03/09
| Konu: HÜSEYİN NİHALA ATSIZ MAKALELER/ TÜRKÇÜLÜK-TURANCILIK Cuma 1 Mayıs 2009 - 14:10 | |
| TÜRKÇÜLÜK
Türkçülük, Türk milliyetçiliğinin adıdır. Kelimenin sonundaki ek, yerine göre mensupluk, sevgi, taraftarlık gösteren bir ektir. Türkçülük de Türk sevgisi ve taraftarlığı demek olduğuna göre kelime, yerinde kullanılmıştır. Başka milletlerin Türk taraftarlığı ve Türk sevgisi bu kelimeyle ifade olunmaz. Zaten başka milletlerin Türk'ü sevmesi de gerçekten bir sevgiye değil, geçici bir nezakete, menfaat icaplarına, siyası zaruretlere işarettir. Hakiki olarak Türk'ü Türk'ten başkası sevemez.
Türkçülük bir ülküdür. Ülküler, milletlerin manevi gıdasıdır. Ülküsüz milletlerin en talihlisi nihayet silik ve sönük kalmaya mahkûmdur. Eğer bu millet talihli de değilse onun sonucu yenilmek, ezilmek, haritadan silinmek hatta yok olmaktır. Ülküler, hakikatle hayalin karışmasından doğmuş olan, düne bakarak yarını arayan, milletlere hız veren ve uğrunda ölünen büyük dileklerdir. Milletler ölebildikleri kadar yaşamak hakkına maliktirler.
Türkçülük büyük Türk ilinde Türk uruğunun kayıtsız – şartsız hâkimiyeti ve istiklali ile Türklüğün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür.
Bu ülkü, geçmişte bir kaç kere gerçekleşti.
Büyük Türkçülük ülküsü ve inancı ile yetişen gençlik sayesinde yarın yeniden gerçek olacaktır. Türkçülük, dün bir kaynaktı, bugün çaydır. Yarın coşkun bir ırmak olacak ve önünde yabancı duygu ve düşüncelerden gelen bütün engeller yakılacaktır.
Türkçülük dört kaynaktan geliyor:
1- Kökü çok eski olan Türk uruğunun şuuraltında yüzyıllardan beri yaş~yan milliyetçilik;
2- Tanzimattan sonra Avrupa da ki milliyetçiliklere benzeyen halkçı bir hareketin bizde de tatbik. Olunmasını isteyen milliyetçilerin hareketi;
3- Devletimizin içindeki yabancı unsurların ihaneti dolayısıyla doğan tepki;
4- Türklerin 200 yıldan beri çektikleri büyük sıkıntılar ve geçirdikleri felaketlerin verdiği uyanıklık.
Bu dört kaynaktan gelen düşünceler birbiriyle karışıp yoğrularak bugünkü Türkçülüğü ortaya çıkarmıştır. Türkler, Türkçülükle güçlenecek, kurtulacak, ilerleyecektir.
Bir millet yükselmek iradesini taşımazsa, kendi güveni olmazsa, başkalarını taklitten başka bir şey yapmazsa, geçmişiyle övünmezse, başkalarından üstün olmak istemezse, ülkü için ölümü göze almazsa, savaştan korkarsa o millet içinden çürümüş demektir.
Bugün ülküler ve kahramanlar çağında yaşıyoruz. Geçmiş haklara dayanılarak davaların öne atıldığı, hesapların görüldüğü günlerdeyiz. Kan çağlayanları, kılıç şakırtıları ve gülle sesleri içinde yarının neler hazırladığını bilemiyoruz. Bu kasırga arasında, milletlerin yalnız geçmişlerini hatırlayarak milli ülkülerine yapıştıklarını görebiliyoruz. Mazisi olmayan, yahut olup da unutan, milli ülküsü bulunmayanlar devriliyor.
Türkçülük ülküsü bizden amansız bir vazife ahlakı istiyor. Subay hiç yorulmadan altı saatlik talimini yaptırırsa, öğretmen bıkmadan öğreticilik işini yaparsa, memur sinirlenmeden halka kolaylık göstermekte devam ederse, doktor her şeyden önce yurttaşlarının sağlığı ile ilgili olursa, öğrenci her şeyden önce dersini bellemeğe çalışırsa ve bütün vazifelerle rütbeler arasında ne caka, ne gösteriş, ne dalkavukluk, ne de ilgisizlik olmadan bir ahenk kurulursa; aşağıdakiler yukarının buyruğunu ukalalık saymaz, yukarıdakiler de aşağının doğru ihtarlarına kızmazlarsa; bütün karşılıklı işlerde, görüşme ve konuşmalarda ne ikiyüzlülüğe kaçan nezaket, ne de kabalığa kaçan sertlik bulunmazsa vazifenin bizden istediği şey yapılmış olur.
Gerçekten Türkçü olmak kolay değildir. Her önüne gelen; Türkçü olamayacağı gibi, her Türkçüyüm diyen de Türkçü sayılmaz.
Her Türkçü, bulunduğu yerin vazifesini inançla yaparsa Türkçülük ülküsü sağlamlaşır. Türklük güçlenir.
Türkçülerin ilk işi, vazifelerini arınmış gönül ve inanmış yürekle yapmaktır.
Orkun, 15 Haziran 1963, 2. Yıl, 17.Sayı.
Ötüken, Sayı 1, 1964 | |
| | | KÜRŞAT TÜRK Gök Kurt
Mesaj Sayısı : 147 Doğum Tarihi : 25/04/88 Yaş : 36 Nerden : TÜRKÇÜ YÜREKLERİN ATTIĞI,GÖNÜLLERİN ESRİDİĞİ ÖTÜKEN KOKULU TANRI DAĞINDA . . . İş-Meslek : TÜRKÇÜ,TURANCI Kayıt tarihi : 20/03/09
| Konu: Geri: HÜSEYİN NİHALA ATSIZ MAKALELER/ TÜRKÇÜLÜK-TURANCILIK Cuma 1 Mayıs 2009 - 14:11 | |
| TÜRKÇÜLÜK DEĞİŞMEZ BİR FİKİRDİR
ORKUN'u beğenmeyenler onda eski teranelerden başka bir şey olmadığını söylüyorlar. Haklıdırlar. Türkçülük değişmez bir fikir olduğu için burada hep ayın sözler söylenecek. Türkçülük bir moda olmadığı için değişmeyecek, bir ilim olmadığı için sabit kalacak, bir eğlence olmadığı için kendini beğendirmeğe uğraşmayacaktır.
Türkçülük bir ülküdür. Milli ülküler yüzyıllar boyunca değişmeden yaşar. Değişen tarafları ana çizgileri değil, teferruat veya taktiğidir.
Bazı arkadaşlar, Türkçülük anlamında yazı yazanların yıllardır ayın kimseler olduğu söylüyorlar. Bu da doğrudur. Fakat ORKUN’daki imzaların çoğaldığını zamanla herkes görecektir.
Ancak, Türkçülerin hepsi yazı yazmadığı gibi yazıcıların aynı kimseler olması da Türkçülüğün yerinde saydığını göstermez. Türkçülüğün nasıl geliştiğini görmek için Türkçü dergileri okuyanların sayısına bakmak kâfidir. ORKUN'un (ORHUN) adıyla çıktığı birinci ve ikinci devirleriyle şimdiki satışı arasındaki fark Türkçü okuyucuların ne kadar hızla çoğaldığını ve Türkçülük ülküsünün gördüğü rağbeti ispat eden şaşmaz bir ayardır.
Türkçülüğün bugünkü kuvvetine göre ORKUN'un zayıf olduğu muhakkaktır. Türlü sebepler, başlangıçta daha kuvvetli ve iyi çıkmamıza engel oldu, fakat bu durum geçicidir. Toplanma ve toparlanma yoluna girmiş bulunan Türkçülük ağır, fakat emin adımlarla ilerlemektedir. Şimdiye kadar Türkçülük hareketleri yalnız fedakârlığa dayanan ve küçük gurupların, bazen de fertlerin elinde idare olunan dağınık hamlelerden ibarettir, Bir Türkçüler topluluğu tarafından çıkarılan ilk dergi ORKUN’dur. Manevi bağlarla birbirine bağlı olan arkadaşlar topluluğu uzun bir zamandan beri biriktirilen para ile ORKUN'un sermayesini hazırlamış, gayet sessiz ve mütevazı olan bu hazırlanma birçok Türkçüler tarafından duyularak desteklenmiş, böylelikle ORKUN'un daha erken çıkması sağlanmıştır.
Türkçülük için önümüzde gittikçe genişleyecek bir çalışma ve başarma devri açılmaktadır. Türkçülüğün şiarı soğukkanlı, ağırbaşlı ve mütevazı olmak bulunduğundan en küçük başlangıçlarda hareket ederek ağır ve emin adımlarla büyük başarılara doğru ilerleyeceğiz. Yürüyüşümüz azimli, hesaplı ve disiplinli olacaktır. Her işte hep beraber olacağız ve ülküye doğru hep beraber gideceğiz.
Ülkü yolunda yürüyüşümüzün ağırlaştığı günler ve hızlandığı günler olacak, fakat Türkçülüğün aslında ve son hedeflerinde hiçbir zaman değişme olmayacaktır.
Orkun, 27 Ekim 1950, 4. Sayı. | |
| | | KÜRŞAT TÜRK Gök Kurt
Mesaj Sayısı : 147 Doğum Tarihi : 25/04/88 Yaş : 36 Nerden : TÜRKÇÜ YÜREKLERİN ATTIĞI,GÖNÜLLERİN ESRİDİĞİ ÖTÜKEN KOKULU TANRI DAĞINDA . . . İş-Meslek : TÜRKÇÜ,TURANCI Kayıt tarihi : 20/03/09
| Konu: Geri: HÜSEYİN NİHALA ATSIZ MAKALELER/ TÜRKÇÜLÜK-TURANCILIK Cuma 1 Mayıs 2009 - 14:11 | |
| BİZİM GÜNÜMÜZ
Türkçülük büyük bir ülküdür. Bütün ülküler gibi büyük bir inanç gücüne dayanmakta ve bir toplum davranışı olduğu için de bütün toplum davranışları gibi sosyal kanunların etkisi altında bulunmaktadır.
Bu ülkü, büyük Türk milletinin şuurunda ve şuuraltında yüzyıllardır yaşamakta olan büyüklük düşüncesinin bir görünüşü, Türk soyundaki özelliklerin bir belirtisidir.
Türkçülük, geçmişten geleceğe, doğru uzanan bir duygu -düşünce vetiresi olduğu için onu şu veya bu kasıtla tefsir etmek, yermek veya ona saldırmak boşunadır. Bir ağacın çiçek açıp yemiş vermesinin nasıl önüne geçilemezse, Türk milletinin içinde bir gün Türkçülük ülküsünün tam zaferi sağlamasına da öylece engel olunamaz. Ağacı yemiş vermekten alıkoymanın yolu onu kökünden kesip devirmek olduğu gibi Türk milletinde Türkçülük ülküsünün önüne geçmenin tek çaresi de Türklüğü yer yeryüzünden kaldırmaktır.
Türkiye'nin içinde ve dışında bütün Türk dünyasında Türkçülük ülküsü her zaman bir kor halinde yanmaktadır. Bunun bütün. Türklüğü saracağı zaman elbette bir gün gelecektir. Bugün Türkçülük o kadar güçlü değilse bunun sebepleri memleketin durumunda, aydınların yozlaşmasında, siyasilerin değersizliğindedir. Partizanlığın din haline geldiği; Nurculuk ve Moskofçuluk gibi geri ve hain akımların alabildiğine ortaya döküldüğü bir ortamda zaten başka bir şey beklenemez. Türkçülüğün korkunç bir şey olduğunu propaganda ile dört bucağa yayanlar, bunu radyo ve basınla tekrarlatanlar Nurculuğa ve Moskofçuluğa zemin hazırladıklarını idrak edememişlerdir. Daima bir fikre sarılmaya mecbur olan "kişi oğlu", normal ülküsünün kapısı kendisine kapatılınca işte böyle anormale gider; bundan da şüphesiz Türkiye zarar görür.
"3 Mayıs" günü Türkçülerin tarihte ilk defa görülen bir davranışlarıdır. Türkçülüğün düşünceden harekete geçmesidir.
"Bir gösteriden ne çıkar? Bu da anılmaya değer mi?" diye düşünenler bulunabilir. Bugünün kanunları himayesinde, anayasaya ve her türlü hürriyetlere dayanarak nümayiş yapmak kolaydır. Nitekim dünya şimdi ucuz kahramanlarla dolup taşıyor. Fakat Türkiye'de koyu bir istibdadın hüküm sürdüğü, "Kanun"un "beş telli bir saz" olduğu çağlarda, polisin insanları tevkif ederek keyfi istediği kadar alıkoymak yetkisine sahip olduğu yıllarda bunu yapmak, yapabilmek gerçekten bir yürek ve inanç meselesidir.
3 Mayıs 1944 günü Ankara'daki Yüksek Öğrenim gençleriyle bunlara katılan liseler ve halktan toplanan birkaç bin kişilik bir grup, komünistlerle onların koruyucusu olan o zamanki Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel aleyhinde bağırarak bir yürüyüş yaptılar ve üzerlerine yürütülen atlı ve motosikletli polislerle çarpışarak zorla dağıtıldıktan sonra yüzlercesi tevkif edildiler.
3 Mayıs büyük ızdırapların başlangıcı ve kaynağı olan bir gün olduğu halde bir dönüm noktası, bir benimsenmiş gündür. O günkü yürüyüş "daimi başarı ve zafer" ninnileriyle uyumuş, uyuşturulmuş olan milleti ve Meclisi dehşetle uyandırmış, bu uyanıklık daha sonra gördüğümüz şuurlu antikomünist hareketlere yol açmıştır.
3 Mayıs bir kâbustan silkiniştir. Daha sonraki yayınların da belgeleriyle ortaya koyduğu gibi Komünistler bazı bakan ve mebuslardan himaye görerek, pazı satılmış kalemlerin teşviki ile harekette idiler. Köy Enstitüleriyle, liselere sokulan öğretmenlerle, üniversitedeki sabıkalı profesörlerle Türkiye'yi bir Marksist ihtilale hazırlıyorlardı. Bütün bunları önleyen şey, 3 Mayıs 1944 günü birkaç bin meçhul gencin yaptığı sert yürüyüş olmuştur.
Bundan dolayıdır ki 3 Mayıs bizim günümüzdür. 3 Mayıs bir ruhtur. Bu günkü parti dincilikleri, Nurculuk ve Moskofçuluk safsataları geçerek ve ortada yalnız 3 Mayıs yürüyüşünü yapan Türkçüler kalacaktır.
Bu yürüyüş devam ediyor. Türk orduları ata ruhlarının dolaştığı Altay ve Tanrı Dağları eteklerinde geçit resmi yapıncaya kadar devam edecektir.
Ötüken, 15 Mayıs 1965, 17. Sayı. | |
| | | KÜRŞAT TÜRK Gök Kurt
Mesaj Sayısı : 147 Doğum Tarihi : 25/04/88 Yaş : 36 Nerden : TÜRKÇÜ YÜREKLERİN ATTIĞI,GÖNÜLLERİN ESRİDİĞİ ÖTÜKEN KOKULU TANRI DAĞINDA . . . İş-Meslek : TÜRKÇÜ,TURANCI Kayıt tarihi : 20/03/09
| Konu: Geri: HÜSEYİN NİHALA ATSIZ MAKALELER/ TÜRKÇÜLÜK-TURANCILIK Cuma 1 Mayıs 2009 - 14:12 | |
| TÜRKÇÜ KİMDİR?
Türkçü, Türk ırkının üstünlüğüne inanmış olan kimsedir. Bilir ki bugün görülen geri ve kötü ne varsa, hepsi, geçici bir hastalığın arazlarıdır ve geçmiş zamanlarda bizi ileri götüren, zaferden zafere yürüten faziletlerin hepsi kanımızda, ruhumuzda, içimizde gizli bir halde yaşamakta, belirecek imkân ve fırsat aramaktadır.
Türkçü, milli menfaatleri şahısların üstünde tutan, milli mukaddesata ve maziye saygı gösteren, vazife ahlakı yüksek olan, haksızlığa savaşta pervasız bir insandır.
Türkçü, eyyamperest ve dalkavuk olamaz. Sert yaşamaktan hoşlanır ve en büyük sertliği de nefsine karşı gösterir. Tarihimizde kahramanlık ve büyüklük bol bol mevcut olduğu için bazı küçük milletlerin yaptığı gibi kahraman ve kahramanlık icadına lüzum görmeden esasen var olanların hakkını vermekle iktifa eder. Böylelikle, milli kahramanlarına saygı gösterir, fakat milli kahramanların kusurları da varsa söylemekten çekinmez ve hiçbir sebeple, kahraman olmayana kahramanlık payesi vermez. Hele Türklüğün mukaddesatını tahrip edenleri asla bağışlamaz ve bunları bağışlayanları milli düşman sayar.
Türkçü mütevazı olmaya mecburdur. Çünkü kendini ileri sürmek, yaptığının karşılığını beklemek veya takdir olunmak içindir. Hâlbuki takdir beklemek bir hodbinliktir. Türkçü milletine bir hizmet yaparken bunu beğenilmek için değil, vazife bildiği için yapar ve yapacağı en büyük hizmetin bile, adı sanı bilinmeden ölüp mezarsız yatan şehitlerin hizmeti yanında pek küçük kalacağını bilir.
Türkçülük yükselmek için değil, yükseltmek içindir. Topluluklar fedakâr fertlerin çokluğu nispetinde yükselir.
Türkçülük bir fikir olduğu kadar da bir inançtır. İnanç olduğu için de münakaşasız, tenkitsiz kabul olunur. Onun münakaşa ve tenkit edilecek taraftan temeli, esası değil, teferruatıdır.
Türkçüler dayanışmalı yaşamaya mecburdur.
Dayanışma az kuvvetle çok iş görmenin tek ve değişmez çaresidir. Dayanışma olmayan yerde için için bir kemirme var demektir. Türkçü, ülküdaşlarıyla olacak bir geçimsizliğin ülküye darbe olduğu bilir.
Türkçü, hiç şüphesiz, Türk’ten olur. Fakat her "Türkçüyüm" diyen Türk, Türkçü değildir.
Samimi olması ve Türkçülüğün şartlarına uyması lazımdır. Türkçünün en büyük vazifesi Türklüğe hizmettir. Bunun da baş şartlarından biri çevresinde bulunanlara Türklük sevgisini aşılamaktır. O yorulmadan ve bıkmadan Türk ırkının üstünlüğünü anlatacak, yabancıların tehlikesini söyleyecek, Türk ahlakının gereklerini bildirecek, barışmaz düşmanımızın Moskof olduğunu telkin edecektir.
Moskofçu komünistin vatan haini olduğunu en iyi ve herkesten önce anlayan Türkçülerdir. Onun için komünistlerle her yerde, her vasıta ile her şekilde savaşacaklardır.
Kısacası: Türkçüler yirminci yüzyılda Türk milletinin fedakârlarıdır.
Orkun, 20 Ekim 1950, 3. Sayı. | |
| | | KÜRŞAT TÜRK Gök Kurt
Mesaj Sayısı : 147 Doğum Tarihi : 25/04/88 Yaş : 36 Nerden : TÜRKÇÜ YÜREKLERİN ATTIĞI,GÖNÜLLERİN ESRİDİĞİ ÖTÜKEN KOKULU TANRI DAĞINDA . . . İş-Meslek : TÜRKÇÜ,TURANCI Kayıt tarihi : 20/03/09
| Konu: Geri: HÜSEYİN NİHALA ATSIZ MAKALELER/ TÜRKÇÜLÜK-TURANCILIK Cuma 1 Mayıs 2009 - 14:12 | |
| TÜRKÇÜLÜK VE SİYASET
Türkçülük bir ülkü, siyaset ise iktidara geçme taktiğidir; Bu sebeple, bir ana inanç ve ana düşünce olan ülkü asla değişmediği halde siyaset yani taktik her zaman değişir. İnsanlar iktidara geçmek için partiler kurarak çalışırlar. İktidara geçmek oy kazanmakla mümkün olduğu için oy sahiplerinin fikrini ve gönlünü almaya uğraşırlar. Bunu sağlamak için taviz verirler; propaganda yaparlar; kendilerini beğendirmeğe çabalayıp bol bol da yalan söylerler. Hatta rakiplerine iftira attıkları da olur. Bu, bütün dünyada böyledir. Bizde "İttihat ve Terakki", "Hürriyet ve İtilaf' partileri arasındaki iğrenç ve ahlaksızca mücadeleyi bir tarafa alıp Cumhuriyet çağına, onun da Halk Partisi ile Demokrat Parti arasındaki savaş zamanına göz attığımız zaman karşılaştığımız manzara şudur: İktidar, iktidarda kalmak için haksızlıklar yapmış, muhalefet bundan şikâyet etmiştir. Sonra, Muhalefet iktidara geçinde aynı haksızlıkları kendi yapmaya başlamış, bu sefer evvelce haksızlık edenler aynı haksızlığa uğrayınca feryadı göğe yükseltmişlerdir. Partilerde ülkü yoktur. İktidara geçmek veya orada kalmak için en aşırı tavizlerden çekinmezler. Demokrat Parti'nin iktidara geçince Türkçe ezanı yine Arapçalaştırması samimi kanaatinden değil, oy toplamak kaygısındandır. Aşırı Kemalist olan ve dinle ilgisi bulunmayan Celal Bayar'ın bunu isteyerek yaptığı veya yaptırdığı söylenemez. Bununla ileriki seçimleri teminata almak istemiş ve almıştır. Sade dinsiz değil, aynı zamanda Tanrısız bir rejim olan komünizm ise İkinci Cihan Savaşında Almanlar karşısında tutunabilmek için dinden yardım beklemiş, Sovyetler Birliğinin Hıristiyan ve Müslüman vatandaşları için kiliseler ve camiler açılıp dini liderler seçilmiştir.
Türkçülük, Türk milliyetçiliğidir ama her milliyetçi Türk, Türkçü değildir. Milliyetçilik pek umumi bir deyimdir. Her normal insan az çok milliyetçidir. Türkiye’nin bütünlüğü ve emniyeti üzerinde duygulu olup Türk milletine bağlı kalmak şüphesiz milliyetçiliktir. Fakat böyle milliyetçiler arasında Dış Türklerle hiç ilgilenmeyen, hatta onların varlığından habersiz olan, siyasi sınırlar dışında Türk ülkeleri olduğunu bilmeyen, tutsak bir Türk ülkesinin kurtarılması için göze alınacak savaşı istilacılık sayan nice insanlar vardır.
Aslında beynelmilelci olan sosyalizmin Türkiye'deki mümessilleri de milliyetçi olduklarını söylerler. Hatta Orta Asya'daki atalarımızla ilgimizi inkâr edip bu topraklar üzerinde Hititlerden başlayarak üst üste yığılmış olan etnik döküntülerinin karması olduğumuzu ileri sürenler de milliyetçilik davasındadırlar. Komünistlikten hüküm giymiş olanlar, Türk milliyetçiliğinin kökünü kazımak için kampanya açmış olan partiler, İslam beynelmilelciliği davası güdenler de hep milliyetçi olduklarını söylerler. Türkçülük bu türlü eksik ve yanlış milliyetçiliklerin hepsini reddeder. Türkçüler için İzmir'i kurtarmak üzere yapılan savaşla Kıbrıs'ı, Kerkük veya Azerbaycan'ı, Türkistan'ı kurtarmak için yapılacak savaşlar arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü Türk milleti bir bütün olduğu için Türkçülük ancak ve yalnız, bütün Türkleri içine alan bir milliyetçilik davasını ülkü edinir. Türkler ise Türk soyundan gelenlerle Türk soyundan gelmişler kadar Türkleşip kendini o soya bağlayan ve beyninde hiçbir yabancı ırk düşüncesi bulunmayan fertlerin topluluğudur. Türkçülük bugün siyasi değildir. Fakat bir gün siyasi bir kuruluş durumuna gelirse bütün Türkleri kurtarıp birleştirecek bir program ile ortaya çıkacaktır. O zaman, şüphesiz çağı, durumu ve ortamı kollamakla beraber bunlara bağlanıp kalmayacak, bu kaygıların üstüne çıkacaktır. Dünün gerçeklerini yeniden gerçekleştirecektir.
"Türkçü" kelimesi bugün birçoklarını ürkütüp tedirgin etmektedir. Bunun altında bir nazizm, diktatörlük, kafatasçılık heyulaları görmektedirler. Türkçülük kelimesinin bu korkunç hale getirilmesinde-yerli Moskofçuların rolü büyük olmuştur. Onlar Moskova uşağı oldukları için Rusya'yı yere vuracak her düşünceye düşmandırlar. İkinci olarak Türklüğe gizli bir hınç besleyen Devşirme artıkları, üçüncü olarak da Türkiye'de solculuğun anası olan Halk Partisi gelmektedir.
Halk Partililer arasında bir tane Türkçü gördünüz mü? TİP dışındaki bütün partilerde Türkçü bulunur ama Halk Partisi'nde bulunmaz. Gerçek çehrelerini de son kurultaylarıyla ortaya koydular.
Türkçüler bugünlük ancak Türkçü karakteri oları partileri tutarlar. Türkçülükten sapan veya taviz veren hiçbir parti Türkçülerce tutulmaz, tutulamaz. Türkçülüğün ne olduğu açık, seçik ortada bulunduğu için bugünkü tutumları ile hiçbir parti Türkçü değildir.
Partiler bakımından Türkiye henüz oturmamıştır. Bu kaynaşmalar durulduktan sonra kaç parti kalacak, belli değildir. Belli olan tek şey Halk Partisi'nin ölmüş olduğudur. Milli vicdan sosyalizmden iğrendiği için sol partilere de hayat hakkı tanımayacaktır. "Demokrasilere sol partiler de lazımdır" sözü bazı safların da inandığı bir komünist uydurmasıdır. Tam bir demokrasi olan Amerika'da sol parti yoktur.
İleride şartlar hazır olunca, mevcut partilerden biri Türkçü parti haline gelir veya bir Türkçü parti kurulursa Türkçülük o zaman siyasete girmiş olacaktır. Şu da unutulmamalıdır ki, Türkçülüğün iktidara gelmek için mutlaka parti kurmasına lüzum yoktur. Türkçülük beyinlere ve gönüllere şuurla yerleştikten sonra bu, partisiz de olabilir.
Ötüken, 26 Temmuz 1972 | |
| | | KÜRŞAT TÜRK Gök Kurt
Mesaj Sayısı : 147 Doğum Tarihi : 25/04/88 Yaş : 36 Nerden : TÜRKÇÜ YÜREKLERİN ATTIĞI,GÖNÜLLERİN ESRİDİĞİ ÖTÜKEN KOKULU TANRI DAĞINDA . . . İş-Meslek : TÜRKÇÜ,TURANCI Kayıt tarihi : 20/03/09
| Konu: Geri: HÜSEYİN NİHALA ATSIZ MAKALELER/ TÜRKÇÜLÜK-TURANCILIK Cuma 1 Mayıs 2009 - 14:12 | |
| TÜRK MİLLETİNİN ASIL MESELELERİ
Dünya gitgide daha çok modaların tesirinde kalıyor. Moda artık yalnız iradesiz kadınları değil, fikir ve sanat alanını da dalgalandıran bir faktör oluyor. Bakıyorsunuz günün birinde bir kitap yahut bir yazar moda olmuş, herkes ondan bahsediyor; başka bir günde siyasi ve iktisadi bir rejimin dilden düşmediğini görüyorsunuz. Bizdeki bu, türlü son modalardan biri sosyal adalet, bir ikincisi de sosyalizmdir.
Bu türlü modaların gelip geçmesinden, tartışılmasından milletçe bazı faydalar sağlanır mı, belli değil. Zararı ise asıl davaları unutturmasındadır. Asıl dava deyince bugün pek çok konuşulan kalkınma ve toprak reformunu değil, onlardan daha önce düşünülmesi gereken, onlar olmadıkça bütün reformların neticesiz kalacağı muhakkak bulunan konuları kastediyoruz.
Türklüğün "olma veya ölme" davası iktisadi kalkınmadan önce sağlık, ahlak, milli şuur davalarıdır. Sağlık fizik olarak, ötekiler manevi olarak milleti yaşatacak, yaşamaya kabiliyetli kılacak, kalkınma ondan sonra gelecektir.
Bu sözlerin anlamı, hiç şüphesiz, bugün başlayan kalkınma durdurulsun da, ötekilere el atılsın demek değildir. Fakat maddi ve ruhi sağlığı tamamlanmamış, görev ahlakı son dereceye yükselmemiş ve milli şuuru parlamamış bir toplumun refahından ne çıkar? Refahtan kalkınmadan maksat bir millet olarak yani başka milletlerden ayrı olarak kendi özelliklerimiz ve geleneklerimizle yaşamak, üstün olmak değil midir? Milli şuur olmadıktan sonra, ahlak olmadıktan sonra milli, varlık nasıl korunabilir? Sağlamlık derken de yalnız gövde sağlamlığını değil, onunla birlikte ve ondan daha çok ruh sağlamlığını kastediyor ve İkinci Cihan Savaşından önce iki Avrupa milletinin davranışını da örnek diye veriyoruz:
1) Almanya, Çekoslovakya’yı birkaç saatte işgal edip Almanya'ya kattığı zaman Çekler bunu kabul ettiler. Bu koca tarihi olayda yalnız bir karakolda bir tek Çek neferi öldü. Yani koca bir devlet ve ordu içinde milli haysiyeti olan bir tek insan çıkabildi. Almanya'nın nüfusu 70, Çekoslovakya’nın 12 milyondu ve Çekoslovakya kültür ve teknik bakımından Almanlarla eşitti.
2) Ruslar, Finlandiya'ya saldırdığı zaman Finler silahla karış koydular. Ruslar, bir süre önce yuttukları Estonya, Letonya ve Litvanya gibi Finlandiya'yı da işgal etmek istiyorlardı. Üç ay kıyasıya çarpışıldı. Sonunda, Rusya bu ülkeyi almaktan vazgeçerek bir kısım topraklarını eklemekle yetinmeye mecbur kaldı. O zamanki Rusya'nın nüfusu 180, Finlandiya'nın 4 milyondu.
Bu iki örneğin ortaya koyduğu hakikat şudur:
Küçük Finlandiya maddi ve manevi sağlamlık, görev ahlakı ve milli şuur bakımından çok kuvvetli olduğu için tarihteki savaşların en elverişsiz şartlarla yapılanında varlığını korudu. Çekoslovakya ise manevi sağlamlık ve görev ahlakı bakımından zayıf olduğu için tüfek patlatmadan teslim oldu. Teslim olduğu zaman Almanların eline 1582 uçak, 501 uçaksavar, 2175 top, 469 tank, 43.837 ağır makineli tüfek ve sayısız cephane geçmişti. Yani silah bakımından mükemmeldi. Memleket iktisadi refah içindeydi. En aşağı ilköğrenim görmemiş tek fert yoktu. Ağır endüstrisi vardı. Finler 180, milyona karşı 4 milyonla yani 45 misli kuvvetle başa baş çarpışırken Çekoslovaklar 70 milyona karış 12 milyonla yani 6 misli kuvvetle karşı vuruşmaya kıyışamadan teslim oldular.
Demek ki yüksek bir maneviyat ile milli şuur olmadan yalnız ağır endüstri, teknik, bilim ve refah milli hayatı emniyete almak için kâfi gelmiyor. Üstün silahları düşmana karşı kullanan da nihayet maneviyat ve şuur olduğuna göre milli yapıda ilkönce milli şuur ve ahlak harçlarını kullanılması icab ediyor.
Türkiye'nin bugün en çok muhtaç olduğu şeyler bu manevi değerlerdir. Şimdi bunların neden düşmüş olduğunu, sorumlularının kimler olduğunu, bir yana bırakalım da tekrar nasıl elde edebileceğimizi düşünelim. Basın, sinema, sokak ve plajlar manevi yapıyı her gün baltalar ve kanunlar buna seyirci kalırken yarına güvenle bakmaya imkân yoktur. Bu yıkılmayı önlemenin başlıca iki yolu kanun ve eğitimdir. Manevi yapıyı bozanlara karşı kanunla sert tedbirler alınırken okul programlarıyla da manevi yapının yükseltilmesi cihetine gidilir. Kıbrıs'ta Türkler öldürülürken futbol maçı tartışması yapan hayvanları insanlığa döndürmenin başka yolu yoktur ve yarın varlığımıza saldırırlarsa Fin ve Çek örneklerinden birini tercih etmek de bugün tutacağımız yola bağlıdır.
Ötüken, 5 Şubat 1964, 2. Sayı. | |
| | | KÜRŞAT TÜRK Gök Kurt
Mesaj Sayısı : 147 Doğum Tarihi : 25/04/88 Yaş : 36 Nerden : TÜRKÇÜ YÜREKLERİN ATTIĞI,GÖNÜLLERİN ESRİDİĞİ ÖTÜKEN KOKULU TANRI DAĞINDA . . . İş-Meslek : TÜRKÇÜ,TURANCI Kayıt tarihi : 20/03/09
| Konu: Geri: HÜSEYİN NİHALA ATSIZ MAKALELER/ TÜRKÇÜLÜK-TURANCILIK Cuma 1 Mayıs 2009 - 14:13 | |
| TURANCILIK Turancılık, Türkiye'de 60 yıldan beri tartışılan bir konudur. Zaman zaman, Türklerle akraba milletleri de içine alan bir sistem halinde düşünülmekle beraber bugün "Turancılık" deyince Türkiye'de anlaşılan şey, tarihi mirasları da dâhil olduğu halde bütün Türkler’i tek devlet halinde birleştirmek ülküsüdür ve her ülkü gibi nesillere bakan, kan ve can vergisi isteyen, gönüllere heyecan katan bir inançtır.
Tarihi, savaşları ve fütuhatı dolayısıyla hemen bütün dünyaya antipatik gelen Türk milletinin yeniden birleşerek şahlanması birçok milleti korkuttuğu için, bu şahlanış sonunda bazı devletler ortadan kalkacağı veya küçüleceği için, hatta dünya çapındaki büyük ticaret ortaklıklarının çıkarları baltalanacağı için Turancılık ülküsü büyük bir direnişle karşılanmakta, bu direnişin propagandası ve fikriyatı yapılmakta, bu propaganda Türkiye için de tesirli olmaktadır.
Turancılık ülküsüne karşı Türkiye'deki muhalefet ya bunun Türkiye'yi büyük tehlikelere atacak bir macera sayılmasından yahut Türkiye dışındaki Türkler'in de en az bizim kadar (bir bakıma bizden çok) Türk olduklarının bilinmeyişinden yahut da bugünkü sınırlarımız içinde 4000 yıldan beri üst üste yığılan etnik zümreleri ve kültürleri karıştırıp bunlardan şimdiki dili Türkçe olan bir "halk"ın peydahlandığını kabul etmekten doğmaktadır.
Moskof uşağı oldukları için Turancılığın Rusya'yı devirmesinden korkanların muhalefetini kaale almıyorum.
Önce, Turancılık bir macera mıdır, onu ele alalım:
Turancılığın macera olduğu hakkındaki düşünce, Birinci Cihan Savaşında Enver Paşa'nın Kafkas cephesindeki hareketlerinin başarısızlık ve büyük kayıplarla sona ermesinden çıkmıştır. Bir çiçekle bahar gelmediği gibi bir başarısızlıkla bir düşüncenin yanlışlığına hükmetmek de sağlam bir mantığın eseri sayılamaz. Enver Paşa'nın cesur bir asker, fakat ehliyetsiz bir kumandan olduğu artık herkesçe bilinmektedir. Bundan başka Enver Paşa'yı saf bir Turancı saymak da yanlıştır. İttihatçılar hem Turancı, hem de İslam birlikçisi idiler. Hem Kafkasya'yı, hem de Mısır'ı almak istiyorlardı. Bundan başka zamansız Kafkas taarruzu Turancılık düşüncesiyle değil, müttefikimiz Almanlar üzerindeki yükü hafifletmek amacıyla yapılmıştı.
Maceracılığa gelince, bu kelime üzerinde iyi ve ciddi düşünmek lazımdır. Her maceracılık bir hata olmadığı gibi her ihtiyat da tedbirli bir davranış değildir. İnsanlığın tarihi siyaset, askerlik ve ilim alanındaki maceralarla doludur. Kristof Kolomb'un batıya giderek Hindistan'a varmak istemesi bir macera idi. Bir sal ile Atlantiği geçmek de öyledir. 'Kendi yakın tarihimize bakarsak Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkması da bir maceradır. Birçoklarının buna katılmayışı yurtsever olmayışlarından değil, başarı ihtimali görmemelerindendi. Fakat o, iyi hesap yapmasını bildiği için, başkalarının Türkiye'yi batıracak bir macera diye muhalefet ettikleri teşebbüsünü parlak bir şekilde bitirdi.
Daha eski tarihimizde Babur'un 10.000 kişiyle Hindistan'a dalması, Yavuz'un 30.000 kişiyle çölü geçerek Mısır'a girmesi birer macera değil miydi? Evet, Napoleon ve Hitler'in Moskova seferleri de macera idi ama onlar başarısızlıkla bitti diye berikilerin değeri azalır mı?
Yahudilerin artık Arap vatanı olmuş topraklarda İsrail devletini kurması şaşırtıcı bir macera değil midir?
Tehlikesiz yaşamak isteyenler intihar etsin. Hayat ve kâinat tehlikelerle doludur. Tehlike fertler için de, milletler için de, topraklar için de vardır. Korkunç bir deprem birkaç saatte Anadolu'yu suların altına gömebilir. Dünyaya yakın geçen bir kuyruklu yıldızın boğucu gazlan birkaç milleti birden yok edebilir. Dünyayı yörüngesinden çıkaracak büyüklükte bir göktaşı küremize çarparak dünyanın kıyametini koparabilir. Birkaç millet birleşerek bir gece Türkiye 'nin üzerine 500 hidrojen bombası fırlattıktan sonra özel giyimli askerlerini yurdumuza sokabilir.
Bütün bu ihtimaller var diye uyuşuk uyuşuk oturup yalnız fabrika kurmak, futbol maçlarım seyrederek bağırmak, defile ve güzellik müsabakaları yapmak, üniversitelerde bir takım bayağıların eserlerini tahlil etmekle mi vakit geçireceğiz? Bunlarla millet yaşamaz. Millet bir hayvan sürüsü değildir. Millet, milli bir hedef ister. Ancak o hedefi gördüğü zaman sürü olmaktan çıkıp insanlaşır, bencil olmaktan kurtulup fedakârlaşır.
Bizim için en kutlu hedef Turancılıktır. Eskiden nasıl bir idiysek yine birleşeceğiz diye kendisini bir ülküye adamaktan daha kutlu ne olabilir? Bütün Türkler'i birleştirmek hakkımız ve görevimizdir. Bizden zorla koparılanı geri almak adaleti yerine getirmektir. Turancılık bir büyüklük düşüncesidir. Büyüklük düşüncesi asil bir düşüncedir.
Turancılığı, bütün Türkler'i yalnız kültür alanında birleştirmek diye anlamak boş ve yanlıştır. Sosyal bir kanundur ki kültür birliği ancak siyasi birlik sonunda doğar. Türk'e düşman milletlerin hâkimiyetindeki Türkler'i kültürde birleştirmeye imkân var mı? Yabancı millet buna izin verir mi? Sovyetler Birliği'nde alfabesi ayrılmış yerli lehçesi edebi dil haline getirilmiş Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Tatar ve Başkurt'u hangi kuvvetle, hangi metotla tek kültür içinde bizimle birleştirebilirsin? O kadar gücün varsa zaten ordularını yürütüp o ülkeleri kurtarmak elinde demektir. Ondan sonra kültür birliği için kurultayını toplar, aksi halde kültür birliğini hiçbir zaman kuramazsın.
Bugün Türkler arasındaki kültür birliği ancak gönül birliği, tek millet olmak şuuru, biraz da dil birliği halinde yaşamaktadır. Fakat bu gidişle 50 yıl sonra diller ayrılacaktır. O zaman ne olacak? Onlar artık başka millet oldu diyerek miskin bir tevekkülle bu oldu bittiyi kabul mü edeceğiz, yoksa eski yurtları ve soyumuzun koparılmış parçalarını kurtarmak için, savaş da dâhil, her şeyi göze mi alacağız? Elbette göze alacağız. Şüphesiz zamanı kollamak, hesapları iyi yapmak şartı ile...
Siyasi sınırlar dışındaki Türkler'le uğraşmak macera ise Türk uçakları Kıbrıs'a neden saldırdı? Hatta Amerikan donanması engel olmasaydı Kıbrıs'a neden çıkılacaktı? Batı Trakya Türkleriyle, Kerkük Türkleriyle, neden bu kadar ilgileniliyor? Dün "Hatay"dı. Bugün "Kıbrıs", yarın "Batı Trakya" ve "Kerkük", Öbür gün "Azerbaycan" ve daha ötesi… Bu, budur. Kimse başını kuma sokmasın.
Turancılığa muhalefetin bir türlüsü de Türkiye dışındaki Türklerden habersiz olmanın sonucudur. Daha pek yakında bir bilgin kişinin, bir toplantıda gençlerden birine "Hunlar da mı Türk" diye sorduğunu anlattılar. Hunlar'ın Türk, hatta kısmen Oğuzlar'ın ataları olduğunu bilmeden yaşayan bilgine ne denir? Meğer o, milli tarihi Malazgirt zaferiyle başlıyor sanırmış. Hayırlı uykular deyip geçelim...
Bir de Türk soyundan gelmemenin verdiği gayrı milli şuurla Anadolu'yu bir bardak, içindeki milleti bir kokteyl, Türkler'i de bu kokteyle en son katılan içki saymak gibi hezeyan var ki taraftarları bir takım ruh hastalarından ibarettir.
Tarihimizi Malazgirt’le veya İznik şehrinin alınmasıyla başlatanlara sormalı: İznik'i başkent yapanlar veya Malazgirt savaşını kazananlar daha önce ne idiler? Nerede idiler? On Birinci Yüzyıl tarihin ışıldakları altındaki bir asırdır. O adamların nerede ve ne olduklarını gözler önüne derhal serer. Böylece de Türk Devletleri denen nesnenin birbirini kovalayan Türk hanedanları olduğu, aslında bir tek devlet olup fetret zamanlarında ikiye üçe bölündüğü ve bunun Tanrıkut'a kadar gerilere doğru uzandığı ortaya çıkar.
Turancılık ülküsü gibi milleti hızlandırıcı, ahlaka ve erdeme dayalı kutlu bir ülküyü yermek için ya damarlarındaki kanı yabancı hissetmek, ya komünist yani vatan haini yahut da milli tarihi Malazgirt'ten başlatacak kadar cahil ve budala olmak lazımdır.
Ötüken, 30 Nisan 1973, 6. Sayı. | |
| | | KÜRŞAT TÜRK Gök Kurt
Mesaj Sayısı : 147 Doğum Tarihi : 25/04/88 Yaş : 36 Nerden : TÜRKÇÜ YÜREKLERİN ATTIĞI,GÖNÜLLERİN ESRİDİĞİ ÖTÜKEN KOKULU TANRI DAĞINDA . . . İş-Meslek : TÜRKÇÜ,TURANCI Kayıt tarihi : 20/03/09
| Konu: Geri: HÜSEYİN NİHALA ATSIZ MAKALELER/ TÜRKÇÜLÜK-TURANCILIK Cuma 1 Mayıs 2009 - 14:13 | |
| TURANCILIK ROMANTİK BİR HAYAL DEĞİLDİR
Türk milletinin ülküsü olan Turancılığı, herkesin dilediği şekilde anlattığı, bunu bir türlü romantizm diye gösterdiği göze çarpmaktadır. Milli ülkülerde onun şiir yönü olan bir romantizm bulunmakla beraber ülkü, aslında gerçeklere dayanan, açık ve kesin amaçlan olan bir duygular ve düşünceler sistemidir. Türkçü diye bilinen bazı yazarların Turancılıktan bahsederken, adeta ürke ürke konuya değinmeleri Turancılığın ne olduğunu bilmeyenler üzerinde hiç de olumlu bir tesir bırakmıyor. Türk Edebiyatı Tarihinde mühim bir yeri olan "Fırtına ve Kar" gibi. "Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi" gibi aruz ve heceyle yazdığı ölümsüz şiirlerle Türk edebiyatının ölümsüzleri arasına giren Orhan Seyfi Orhon'un 2 Şubat 1968 tarihli Son Havadis gazetesindeki "Turan Nedir" başlıklı yazısı Turancıların asla kabul edemeyecekleri yanlış düşünceler bakımından bu yazıma konu olacaktır.
Yazı şöyle başlıyor:
Çok değerli arkadaşım Tekin Erer'in en güzel misalini vererek anlattığı gibi milliyetçilikte bir Türk emperyalizmi halinde "Turancılık" yoktur. Turan, Türk tarihinde büyük Türk ırkının kendisine vatan olarak seçtiği yerdir.
Bir kere Turancılıkla emperyalizmi karıştırmak büyük bir yanlıştır. Emperyalizm bir milletin başka milletleri hükmü altına alması demektir. O halde, Türklerin birleşmesi demek olan Turancılık neden Türk emperyalizmi oluyor? Bugün Türk topluluklarından birinin silah kuvvetiyle öteki Türkleri yabancılardan kurtararak tek devlet halinde birleştirmesi emperyalizm midir? Dünyadaki bütün milletler, yabancı devlet hâkimiyetinde kalan soydaşlarını kendileriyle birleştirmek için silahlı ve silahsız savaşlar yaparlar. Bunun adı emperyalizm değildir, irredantizmdir ki makbul bir davranıştır.
Sevr Barışını kabule mecbur kalsaydık da Trakya ve İzmir'i Yunanlılara bıraksaydık, elli yıl sonra oraları kurtarmak için yapacağımız mücadele bir emperyalist. Savaş mı olacaktı? 100.000 Türk'ün yaşadığı Kıbrıs için savaşı göze alan Türk milleti elbette kırk milyon Türk'ün yaşadığı yerleri kurtarmak için de silaha sarılacaktır. "Milliyetçilikte bir Türk emperyalizmi halinde Turancılık yoktur" demek, Turancılığı istememek, Türk birliğini şiir ve hayal olarak düşünmek demektir.
Orhan Seyfi'nin yukarıya aldığım parçasında "Turan, Türk tarihinde büyük Türk ırkının kendisine vatan olarak seçtiği yerdir" cümlesi var. Peki, bu vatan şimdi nerede, ne durumda? Anadolu On Birinci Yüzyılda, kurtarmak için daha dün silaha sarıldığımız Kıbrıs On Altıncı Yüzyılda fetholundu, ya üzerinde doğup tarihe girdiğimiz topraklar ne oldu?
Turancılık ülküsünün, Ziya Gökalp'ın bir manzumesiyle Türk şuuruna girdiğini söylemek de yanlıştır Turancılık, yani bütün Türkleri birleştirmek ülküsü, milattan önceki üçüncü yüzyıldan beri vardır. Türk büyüklerinin, iç huzuru sağladıktan sonra ardından koştukları tek düşünce her zaman Türk birliği olmuştur. Ancak İslamiyet bu düşünceyi bir miktar değiştirmiş, İslamlığı korumak kaygısı Türk birliği ülküsünü zaman zaman az veya çok ihmal ettirmiştir.
Orhan Seyfi Orhon, yazısının bir yerinde de şöyle diyor:
Apaçık anlaşılır ki gençlere Türkçülüğün bayrağını getiren şair (yani Ziya Gökalp) eski tarih boyunca Türk ırkının yaşadığı ülkeleri zaptedelim demiyor. Türklerin Turanı, Yunanlıların Megalo İdeası değildir. Türk milletini eski Türk tarihi içinde hatırlamaktır.
Bu satırlar da baştanbaşa yanlıştır. Ziya Gökalp, eski Türk ülkelerini zaptedelim demedi diye bizim de aynı yerde saymamız icab etmez. Ziya Gökalp'ın Türkçülüğü bugün için artık eksik bir Türkçülüktür. Zaman ilerledikçe o eksikleri tamamlayıp gedikleri kapatmaya mecburuz. Kaldı ki Ziya Gökalp eski Türk ülkelerinin zaptı taraftarıdır:
Moskofun ülkesi viran olacak;
Türkiye büyüyüp Turan olacak
diyen odur. Türklerin Turanı, Yunanlıların Megalo İdeası değildir demek, Yunanlılar büyümek istedikleri halde biz istemiyoruz demektir ki bir millet için büyümekten korkmak kadar ölümcül düşünce olamaz.
Bugün yoksul Asya ve çok geri Afrika milletleri bile büyüklük isteğinde, büyüklük ülküsünde iken bizim "Turancılığımız emperyalist düşünce değildir" dememiz tarihimizi kapatmaya karar vermekle birdir.
Emperyalist değiliz ne demek? Eski topraklarımızı kurtarmak isteğimiz emperyalizm ise emperyalistiz. Türkistan'ı, İdil-Ural'ı, Azerbaycan'ı, Kafkasya'yı, Kırım'ı ve Türklerin yaşadığı başka yerleri istemek emperyalizmse kutlu bir düşüncedir.
Vietnam'ın, hangi fikirle olduğu henüz kesin olarak bilinmeyen savaşına alkış tutup Altaylardan bahsetmeyi yeren soysuz hainler yanında, Orhan Seyfi Orhon gibi Türkçü bir şairin Turan'ı romantizm olarak tavsifini hiç yakıştıramadım.
***
Bu konuyu ele almışken öteden her söylenen bir tekerlemeye de cevap vermek isterim: Turancılık bir maceradır. Bizi mahvediyordu. Bundan sonra böyle maceralara atılmak çılgınlık olur.
Bunu iddea eden zavallılar hangi maceradan bahsediyorlar? Birinci Cihan Savaşından mı? Birinci Cihan Savaşının Turancılık düşüncesiyle açıldığını iddia etmek hiçbir şey bilmemek, dünyadan habersiz olmak demektir. Yayınlanan tarih belgeleriyle artık iyice öğrenilmiştir ki, Türkiye savaşa girse de, girmese de Rusya, İngiltere ve Fransa, Türkiye’yi yok edip paylaşmaya karar vermişlerdi. Türkiye için Almanya ile birleşmekten başka çıkar yol kalmamıştı. O zamanki hükümetin İngiliz ve Fransızlarla aradığı ittifak teşebbüslerine cevap bile verilmemişti. Şimdi, bu şartlar içinde girişilen savaş bir Turancılık savaşı mıdır, yoksa bir ölüm-dirim kavgası mıdır? Hiç şüphesiz, savaşı kazanmak için Turancılıktan da, İslam birliği düşüncesinden de istifade edilmek istenmiş, biri İngilizler'e karşı silah olarak kullanılmış, az çok da faydası görülmüştür. Fakat Turancılık fikri olmasaydı, Ziya Gökalp doğmamış bulunsaydı, bu kelime bilinmeseydi savaşın sonucu değişecek miydi?
Birinci Cihan Savaşı sırf Turancılık ülküsü uğruna açılmış olsaydı bile onun korkunç sonu Turancılığın yıkılışını değil, uygulamadaki beceriksizliği ortaya koyardı. Yerinde kullanıldığı zaman bir hastayı diriltecek olan ilaç, yanlış kullanılırsa insanı öldürebilir. O zaman suç ilaçta değil, yanlış kullanandadır. Tarihimiz boyunca, Müslüman olduğumuz için başımıza bin türlü bela geldiği gibi bugünkü demokratik rejim yüzünden de 1960'ta geçirdiğimiz tehlike malumdur. Bu kafa ile düşününce suçu İslamiyet’e ve demokrasiye yüklemek icap eder ki ne dereceye kadar doğru olduğu ortadadır.
Bütün bunlar ortada iken, Birinci Cihan Savaşında Turancılık ülküsünden faydalanmak için yapılan bazı davranışların aksi sonuçla bitmesiyle Turancılığı ebediyen mahkûm etmek ne akıl, ne iz'an, ne iyi niyet, ne de insafla bağdaşamaz.
Turancılık bütün Türklerin birleşmesi ülküsüdür. İnsanları insan yapan, büyük bir düşüncenin ardında koşmalarıdır. Türk milleti için en insanca, en yüksek düşünce tutsak yaşayan soydaşlarını kurtarmak için yapacağı savaştır.
Yalnız kazancımızı, midemizi, maddemizi düşünmeyelim. Bunu hayvanlar da yapar. Daha çok manaya, düşünceye, ülküye dönelim. İnsanlık budur. Bunu söylerken de kimseden çekinmeyelim: Hakkımızı, atalar mirasını istiyoruz. Alacağız da...
(22 Şubat 1968) Ötüken, Mart 1968, 3. Sayı. | |
| | | KÜRŞAT TÜRK Gök Kurt
Mesaj Sayısı : 147 Doğum Tarihi : 25/04/88 Yaş : 36 Nerden : TÜRKÇÜ YÜREKLERİN ATTIĞI,GÖNÜLLERİN ESRİDİĞİ ÖTÜKEN KOKULU TANRI DAĞINDA . . . İş-Meslek : TÜRKÇÜ,TURANCI Kayıt tarihi : 20/03/09
| Konu: Geri: HÜSEYİN NİHALA ATSIZ MAKALELER/ TÜRKÇÜLÜK-TURANCILIK Cuma 1 Mayıs 2009 - 14:13 | |
| TURANCILIK VE FARUK GÜVENTÜRK
"Laiklik ve İslamiyet" adında 14 sayfalık bir broşürün yazarı Turancılığın şuursuzluk ve hainlik olduğunu ileri sürerek kendisinden asla umulmayan, doldurduğu makama hiçbir suretle yakışmayan bir davranış ta bulundu. Üstünde fiyat yazılı olmadığı için piyasaya çıkarılmadığı, yalnız elden dağıtıldığı anlaşılan broşür, Genelkurmay Harp Tarihi Başkanı Korgeneral Faruk Güventürk tarafından yazılmıştır.
Eser aslında yobazlara karşı yazılmış, yobazlığın Müslümanlıkla ilgisi olmadığı belirtilmiş ve Kemalizm’in feyizleri, yobazlığın kötülükleri sıralanırken memleketi batırıcı hain düşünceler arasında komünizmle birlikte Turancılığın da adı sayılmıştır.
Benim için işin en berbat yanı, en güç yönü bu ipe sapa gelmez düşünceyi ortaya atan Faruk Güventürk'ün ahbabım ve dostum olmasıdır.
Kore'deki Türk Tugayının Topçu Tabur Komutanı bir binbaşı olarak döndüğü sıralarda tanıştık. Kartal Maltepesi yakınındaki Atış Okuluna tayin olunduğu için sık sık Maltepe’deki evimize gelmesi dostluğumuzu berkitti. Benimle konuşurken daima ülkü birliğinden bahsettiği için kendisini de Turancı olarak gördüm ve bunca konuşmamızda Turancılık aleyhinde en küçük imasına dahi rastlamadım.
Harp Akademisine nasıl girdiğini, Dokuz Subay Alayında nasıl tutuklandığını biliyorum. Duruşmalarına beni de çağırdı; bir oturumda bulundum.
27 Mayıs 1960 hareketinden sonra Albay rütbesiyle İstanbul Merkez Komutanı olduğu zaman başka bir dostumun işi için kendisini ziyaretim de beni yine çok dostça karşıladı. Ondan sonra görüşme imkânı kayboldu ve kendisi tümen, menzil, kolordu komutanı olarak aynı yerlerde görevdeyken, Mevlana dâhil, türlü konularda konferanslar vermek, eserler yayınlamak gibi faaliyetlerde bulundu. Denilebilir ki komutanlığı bir yana bırakmış, mürşitlik yapmaya başlamıştı.
Faruk Güventürk kitap yazmak arzusuyla yanan bir insandır. Bunu "Kore'de Kutup Yıldızı" adlı eserinin önsözünde kendisi söyler. Kitap yazmak için yanmak bir meziyettir. Ancak, yazmış olmak için yazmamak, ne yazdığını bilmek de şarttır.
Şimdi yobazlara ve komünistlere hücum ederken Turancıları da araya karıştırmak, bu ülkünün hainlik olduğunu söylemenin yeri, sırası mıydı? Turancılık şüphesiz Moskoflara ve Çinlilere göre bir hainliktir. Çünkü onların imparatorluklarını yıkacak bir kasırgadır.
Gölgesinden korkanlar, vurgunculuklarını düşünenler için de şuursuzluk sayılabilir. Çünkü rahatlan ve gayrı meşru kazançları elden gidecektir. Fakat Turancılık 50 yıldan beri Turancı olan Türk ordusunun bir korgenerali için şuursuzluk ve hainlik olamaz.
Bugünkü başkomutan Cemal Tural Turancı değil mi? Türk ordusuna yayınladığı mesajda "Ey Mete'nin Ordusu" hitabının manası nedir? Faruk Güventürk'ün herkesten çok sevdiği, birçok köye büstünü diktiği ******, Turancı değil miydi? Japon elçisine "Bir gün Çin seddinde buluşacağız'" dememiş miydi? Onun başkanlığı zamanında liselerde okutulan tarih kitapları Turancılık görüşünden başka hangi düşünceyle yazılmış olabilir?
Azizim Faruk Güventürk!
Turancılık hainlik idiyse neden benimle yıllarca dostluk ve arkadaşlık edip ülkü birliğinden bahsettin? Neden Turancılığın aleyhinde en ufak imada veya tenkitte bulunmadın? Benim Turancılıktan başka ülküm olmadığına göre ülküdaşım olan herkesin de Turancı olması gerekmez miydi?
Sen Turancılığı kötüleyen generallerin üçüncüsüsün: Birincisi orgeneral İsmet İnönü idi, Cumhurbaşkanlığından düştü. İkincisi orgeneral Sabit Noyan dı; inme inip öldü. Üçüncüsü sensin...
"O broşürde adın geçmiyor; neden alınıyorsun" diye soramazsın. Birisi hiçbir isim açıklamadan generaller aleyhine veryansın eden bir yazı yazsa, Fransız Başbakanı Klemanso'nun "savaş o kadar ciddi bir iş ki generallere bırakılamaz" sözünden başlayıp Türk Başbakanı Ali Paşa'nın generaller aleyhindeki sözüne kadar bütün hicivleri sıralasa, acaba "adım geçmiyor, bana değildir" diye huzur içinde kalabilir misin? Kalmazsın. Ben de kalamıyorum.
Bu teessürle eski bir dost olarak sana bazı tavsiyelerde bulunayım: Bilir bilmez her konuya karışmaktan, her marifet dalında kalem oynatmaktan vazgeç. Sen ne Mevlana'yı bilirsin, ne de Kur' anı. Nitekim Laiklik ve İslamiyet broşüründe bahsettiğin Caciye suresi diye bir sure Kur'an'da yoktur. Casiye suresi vardır. Mürettip yanlışı diye işin içinden sıyrılamazsın. İslamiyet’i bu kadar iyi biliyorsan Kur'an'ı yanlış yazmanın günah olduğunu da bilmen lazım. Hele Kur'an'ın laikliği kabul ettiğini iddia etmen bu konuda hiçbir şey bilmediğini ortaya koyuyor. Kur'an hem ahrete, hem de dünyaya karışıp dinle devleti bir tutar. Geçelim...
İradeni kullanarak çabuk fikir değiştirmek huyunu bırak. Benimle Turancı olarak dostluk kurup sonra onu hainlik saymak, "Kore'de Kutup Yıldızı" adlı romanın dışında Demokrat Parti büyüklerini göklere çıkarıp sonra aleyhlerine dönmek sana yakışmaz.
Bir şeyler yapmak, Türkiye'ye cidden hizmet etmek istiyorsan, şimdiki mevkiinden faydalanarak şu sıraladığım maddeleri tatbik et, yeter de artar bile. Adın da saygı ile anılır:
Türk ordusuna ve tarihine ün ve şan kazandıran iki büyük Türk mareşalinin güzel heykellerini yaptırarak memleketlerine diktir. ******'ün pek çok büstünü yaptırdığın için bu işin tekniğini iyice kavramışsındır. Yağcıoğlu Gazi Osman Paşa'nın, Tokat'a Katırcıoğlu Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın Bursa'ya birer heykelini diktirirsen rahmetle anılırsın.
İstiklal ve Birinci Cihan Savaşlarının askeri tarihlerini, Üniversite profesörlerinin de yardımıyla, bilgili bir ekibe hazırlatarak büyük külliyat halinde bastır.
Süleymaniye'deki Askeri Basımevi ile Kasımpaşa'daki Deniz Basımevinin makineleri ve harfleri hayli eskimiş olduğundan bu basımevlerinde basılan eserler basım tekniği bakımından zevksiz ve çirkin olmaktadır. Bu iki mühim ve emektar müesseseyi matbaacılık ilminin en yeni buluşlarıyla donat. Matbaacılık Batıda artık üniversitelerin birer kolu halinde öğretilmektedir. Almanya'ya bir kaç düzine seçme genç gönderterek bunlar eliyle bu yeni bilimin son gelişmelerini yurdumuza aktar.
Bir de şunu ekleyelim: Turancılık aleyhindeki çirkin isnadını geri alarak kendi kendini inkâr etmiş duruma düşmekten kurtul. Bunu yapmazsan seni artık bir dost olarak kabul etmekte mazurum. O zaman belki daha başka söyleyeceklerim de bulunacaktır.
(31 Mayıs 1968), Ötüken, Haziran 1968, 6. Sayı. | |
| | | KÜRŞAD TÜRK BozKurt
Mesaj Sayısı : 566 Doğum Tarihi : 15/07/80 Yaş : 44 Nerden : TURAN CUMHURİYETİ İş-Meslek : ANTİKOMÜNİST,ANTİSİYONİST Kayıt tarihi : 17/06/09
| Konu: Geri: HÜSEYİN NİHALA ATSIZ MAKALELER/ TÜRKÇÜLÜK-TURANCILIK Cuma 19 Haz. 2009 - 17:13 | |
| TÜRK KİMDİR Türk olmak için önce kanı Türk olmak lazımdır. Ondan sonra dili Türk olmak lazımdır. Ondan sonra dileği Türk olmak lazımdır.
Kanı Türk olan fertlerden bir Türk milleti bugünkü melez topluluktan, şüphe yok ki, kat kat kuvvetlidir. Bu, kanı Türk olan fertlerin dilleri de Türk olursa (başka bir ihtimale göre hepsi aynı ağızla konuşan Türkler olursa) o millet daha güçlü bir millet olur. Üstelik bir de bu milletin fertleri dilek birliğiyle birbirlerine bağlıysa, bu TURANCI bir millet demektir. Sayıca azlık bile olsa dünyanın en güçlü milletidir. Orkun, 16 Temmuz 1934, Sayı: 9
Sürülseler de, dilleri bozulup değiştirilse de günün birinde yeni bir Bozkurt doğup Türk ellerini kurt başlı sancak altında birleştirir, değişen lehçeleri tek bir edebî Türkçe haline sokar, Türk'ten boşaltılan Türk ülkelerini Türklerle doldurur. Yoksun budunu bay kılar, azlık milleti çokluk eder, geri kalmışı en ileri ve en üstün seviyeye ulaştırarak tarihin önüne geçilmez zaruretini gerçekleştirir.
Atsız Ötüken 61. Sayı, Ocak 1969.
| |
| | | | HÜSEYİN NİHALA ATSIZ MAKALELER/ TÜRKÇÜLÜK-TURANCILIK | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|