UlkuGulu.Hareket-Forum.Net ÜLKÜGÜLÜ | UlkuGulu.com | facebook.com/UlkuGuluyuz |
|
| 3 MAYIS | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: 3 MAYIS Cuma 1 Mayıs 2009 - 19:39 | |
| 3 Mayıs : Milliyetçilerin komüniste karşı DUR ! diyen toplu hareketidir.
3 Mayıs : Türk milliyetçilerinin bayramıdır.
3 Mayıs : bundan otuz iki yıl önce idealist ve vatanperver bir grubun o devrin dikta rejimine karşı başlattığı kutsal gayeli bir hareketin ilk adımıdır.
3 Mayıs : Türk milliyetçilerinin yeni bir hamleye girişmesinin başlangıcıdır.
3 Mayıs : Türk milletini ilimde,maneviyatta,teknikte en yükseğe çıkarma hamlesidir.
3 Mayıs : Türk milliyetçilerinin yabancı kültüre ve yabancı ideolojilere karşı baş kaldırmasıdır.
3 Mayıs : kendi milli kültürümüzü çağdaş gelişmelerle yeniden yoğurma hareketidir.
3 Mayıs : Ülkücülük Hareketinin dönüm noktasıdır.
3 Mayıs : Türk milliyetçilerinin ,Türk milletinin varlık davasında çektikleri ızdırabın ,elemin,gözyaşının ifadesidir.
3 Mayıs : Türk milliyetçilerine yalan ve iftiralarda bulunanların kendi iftira ve yalanlarıyla boğulduğu gündür.
3 Mayıs : büyük milletimizin edebiyete kadar yaşayacağına inanan Türk milliyetçilerinin yeniden doğuşudur.
3 Mayıs : Türk milliyetçilerinin bayraklaşan hareketidir.
3 Mayıs : Milliyetçi Türkiye'nin kuruluşunda temel taşdır.
Yarının Büyük Türkiyesi bu şuur ve azimle kurulacaktır.3 Mayıs 1944'den bu yana otuz iki yıl geçti.Türk milliyetçileri bugün bir çığ gibi büyüyor.Yurdun dört bir yanındaki Ülkücü ve Milliyetçi kadrosuyla ,Türk milletinin hizmetinde;onu ilimde,teknikte ,ahlakta dünyanın en ileri seviyesinde getirmek gayesi taşıyor.
3 Mayıs,Bütün Türk milliyetçilerine kutlu olsun.
Alparslan TÜRKEŞ
30 nisan 1976 Millet gazetesi |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 3 MAYIS Cuma 1 Mayıs 2009 - 19:41 | |
| 3 Mayis 1944 Tarihli Gösteriler ve Dava
Kenan Öner 1944 Davası ile ilgili şunları şöyler : "Bu davanın temeli N. Atsız'ın zamane başvekiline hitaben Orhun mecmuasında yazdığı açık mektupla ,1944 senesi Nisan'ında atılmış ve bundan doğan infial ile icat edilen ırkçılık ve Turancılık davasında memleketin havasını ifsat eden işkencelerle çatısı örtülmüş bulunmaktadır" . Bu davanın başlamasında H. Ali Yücel'in 1934 tarihli "Türk Edebiyatına Toplu Bir Bakış" kitabının Atsız tarafından eleştirilmesinin intikamını almak istemesi de etkilidir
Tarihte 3 Mayıs olayları adıyla anılan olaylar Nihal Atsız'ın, hakkında açılan dava için Ankara'ya geldiği sırada başlamıştır. Bu tarihte gençlik komünizm aleyhine bir gösteri düzenler ve beraberinde N. Atsız'a sevgilerini belirtirler. Mahkeme salonuna giremeyen gençler Ulus Meydanı'na doğru yürüyüşe geçmişler burada millî marşlar söylenmiş ve komünizm aleyhine sloganlar atmışlardır
Kafile Ulus Meydanı'ndan sonra Başbakan Şükrü Saraçoğlu ile görüşmek istemişse de bunda başarılı olamamış, miliyetçi gençlerin gösterileri hükûmet tarafından şiddetle önlenmiştir. Bu gösterilerde tutuklanan üniversiteli gençlerin sayısı 165 olarak tespit edilmiştir
Ancak gençliğin bu masum hareketi devrin millî şefine bir ihtilâl olarak intikal ettirilir. H. Ali Yücel, Nevzat Tandoğan ve F. Rıfkı Atay üçlüsünün gayretleriyle ırkçılık ve Turancılık adı verilen milliyetçilik düşmanı dava ortaya çıkarılmıştır.
Bu gösteriye kadar Türkiye'de yapılan bütün nümayişlerde hep hükûmet parmağı bulunmuştu. Turancılık davasının mağdurlarından Alparslan Türkeş'in konuyla ilgili tespiti şu şekildedir; "Bunlar millî şef ve onun gözde Millî Eğitim Bakanına nasıl gösteri yapabiliyorlardı ?
O zamana kadar millî şefin müsaade etmediği hiçbir gösteri yapılmazdı. Demokrasi.... Hürriyet... Eşitlik... Gençlik... bütün bunlar Türkiye'nin 1944 iktidarında hep parad palavralardır. Halkın alkışları, gençlikten çıkacak "yaşa" naraları kayıtsız şartsız İnönü'nün tekelinde kalmalıdır .
Esasında 3 Mayıs olayları, II. Dünya Savaşı'nın seyri ile alâkalıdır ve dönemin hükûmetinin Almanlara karşı üstünlük kuran Ruslara Türkçüleri feda ederek bir siyasî rüşvet vermesi olayıdır. Türkiye Ruslara karşı ,yalnızlık içinde karşı koymaya çalışmaktadır. 3 Mayıs 1944 duruşması o sırada tam aranılan fırsat olarak değerlendirilir. Türkçüler üzerinde şiddet uygulanarak Ruslar bir şekilde memnun edilmeye çalışılır .
3 Mayıs'ta bir araya gelen ve gösteriler yapan gençler birer birer tespit edilip toplanır ve tutuklanır. Millî şefin şahsî emriyle saldıranlara zerre kadar merhamet tanımamışlardır. Milliyetçi gençler kıyasıya dövülür. N Atsız'da aynı gün duruşmadan çıktıktan sonra polis tarafından gözaltına alınır. Alparslan Türkeş anılarında bu olayları şu şekilde anlatmaktadır; " 3 Mayıs 1944 günü heyecanla sokağa fırlayan gençler kıyasıya dövüldüler. Kafaları yarıldı, gözleri patlatıldı. Bazılarının kolları, kaburgaları kırıldı" .
Gösterilerin ardından tutuklanan onlarca gencin ailesi yaklaşan 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'ndan umutludur. Gençlik Bayramı'nda bir yığın masum gencin, bayramı zindanlarda geçirmesine millî şefin gönlü razı olmayacağını sananlar çoktur. Öyle umulur ki İnönü, 19 Mayıs'ın neşesini bozmak istemeyerek ve bir emirle zindanların kapılarını açtıracak ,manasız bir sebeple tutuklanmış aydın gençleri hürriyete iade edecektir.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 3 MAYIS Cuma 1 Mayıs 2009 - 19:42 | |
| Kahpe İnönü'nün 19 Mayıs Nutku (19 Mayıs 1944)
Türk milliyetçisiyiz, fakat memleketimizde ırkçılık prensibinin düşmanıyız. Memleketimizde politika garezleri için uydurulan ırkçılık önderlerinin çok acılı faciaları hatıralarımızda canlıdır. 1912 senelerinde Rumeli'de tutunmak için tırnaklarıyla kayalara yapışarak son gayretlerini sarf eden Türk erlerine Arnavut Priştineli Hasan ve Derviş Hima ile beraber arkadan hücum tertipleyenlerin Türk ırkçı politikacısı olduğu, Büyük Millet Meclisi'nde ispat olunmuştur. "Politika icabı" diye tefsir etmekten en ufak bir güçlük çekmeyen bu adamlar, sözlerine inanıp daha büyük bir felakete uğradığımız zaman gene "politika icabıdır" diyerek yeni bir fesat prensibi yaratmakta geri kalmayacaklardır.
Köy Enstitülerinde, her çeşit okullarımızda, müesseselerimizde, ordumuzda müşterek vatanın ülkülerini Türk çocuklarına, eşit adalet ve şefkat hisleriyle vermeye çalışıyoruz. Onları büyük cumhuriyet potasında kaynatıp meydana Türk vatanseverleri çıkarmaya uğraşıyoruz. Vatandaşlarım emin olabilirler ki muvaffakiyetlerimiz esaslıdır ve gelecek zamanda daha göz alıcı olacaktır.
Türk milliyetçiliği içinde vatan çocuklarının temiz ülkülü ve vatan fikirli olarak birbirine dayanan sağlam bir millet olması, erişilmez ve yanlış, bir hayal değildir. Bunun doğru bir fikir ve erişilir bir hedef olduğunu, elle tutulur ve gözle görülür neticeleriyle tamamıyla alıyoruz. Şimdi insaf ediniz. Türk vatandaşı yetiştirmek için bütün iyi şartları özünde toplamış olan bu feyizli yolu bırakır da, ırkçıların milleti bin parçaya ayıracak fesatlı ve nifaklı zehirlerine bu cemiyeti kaptırır mıyız?
Turancılık fikri, yine son zamanların zararlı ve hastalıklı gösterişidir. Bu bakımdan cumhuriyeti iyi anlamak lazımdır. Milli kurtuluş sona erdiği gün, yalnız Sovyetlerle dostluk ve bütün komşularımız eski düşmanlıklarının bütün hatıralarını canlı olarak zihinlerinde tutuyorlardı. Herkesin kafasında, biraz derman bulursak sergüzeşti, saldırıcı bir siyasete kendimizi kaptıracağımız fikri yaşıyordu. Cumhuriyet kuvvetli bir medeniyet yaşayışının şartlarından bir esaslısını, milletler ailesi içinde bir emniyet havasının mevcut olmasında görmüştür.
İmparatorluktan son zamanlarda ayrılmış olan komşularıyla da iyi ve samimi bir komşuluk şartlarının temin edilmiş olmasını, milletin saadeti için lüzumlu saymıştır.
Görülüyor ki, milli politikamız memleket dışında sergüzeşt aramak zihniyetinden tamamen uzaktır. Asıl mühim olan da bunun bir zaruret politikası değil, bir anlayış ve inanış politikası olmasıdır. Ancak bu inanışa vardıktan sonradır ki, etrafımızda bulunan milletleri daha yakından tanımak imkanlarını bulduk. nereden zarar gelir ve nereden gelmez, bunu ayırt etmek için zihinlerimizde ayarlı ölçüler hasıl oldu. İçerde milletin hayrı ve saadeti için çalışma ve dışarıya karşı milletin emniyet ve müdafaası için lazım olan tedbirler, salim ölçülerle gözümüzün önünde belirdi. Ve nihayet asırlar süren köklü düşmanlıklar yerine, yirmi sene gibi kısa bir müddette hürmet ve itimat duygularının uyanmasına imkan verdi.
Turancılar, Türk Milletini bütün komşularıyla onulmaz bir surette derhal düşman yapmak için birebir tılsımı bulmuşlardır. Bu kadar şuursuz ve vicdansız fesatçıların tezvirlerine Türk milletinin mukadderatını kaptırmamak için elbette Cumhuriyet'in bütün tedbirlerini kullanacağız. Fesatçılar, genç çocukları ve saf vatandaşları aldatan fikirlerini millet karşısında açıktan açığa münakaşa edemeyeceğimizi sanmışlardır. Aldanmışlardır ve daha çok aldanacaklardır.
Şimdi vatandaşlarımdan iki suale zihinlerinde cevap bulmalarını isteyeceğim: Irkçılar ve Turancılar gizli tertipler teşkillere başvurmuşlardır. Niçin? Kandaşları arasında gizli fesat tertipleriyle fikirleri memlekette yürür mü? Hele doğudan, batıdan ülkeler gizli Turan cemiyetiyle zapt olunur mu? Bunlar o şeylerdir ki, ancak devletin kanunları ve esas teşkilatı ayak altına alındıktan sonra başlanabilir. Şu halde yaldızlı fikirler perdesi altında doğrudan doğruya Cumhuriyet'in Büyük millet Meclisi'nin mevcudiyeti aleyhinde teşebbüsler karşısındayız. Tertipçiler, on yaşındaki çocuklarımızdan kadar derece-derece, perde-perde hepimizi aldatmak iddiasındadırlar.
Vatandaşlarıma ikinci sualimi soruyorum: Dünya olaylarının bugünkü durumunda Türkiye'nin Irkçı ve Turancı olması lazım geldiğini iddia edenler, hangi millete faydalı, kimlerin maksadına yararlıdırlar? Türk milletine yalnız bela ve felaket getirecek olan bu fikirleri yürütmek isteyenlerin Türk milletine hiçbir hizmetleri olamayacağı muhakkaktır. Bu hareketlerden yalnız yabancılar faydalanabilirler. Fesatçılar, yabancılara bilerek mi hizmet ediyorlar? Yabancılar, fesatçıları idare edecek kadar yakın münasebette midirler? Bunları hüküm olarak kestirmek bugün mümkün değildir. Ama yabancıya hizmet kasti ve yabancının ilişiği hiçbir zaman meydana çıkmasa dahi hareketlerin, Türk milletine, Türk vatanına zararlı olması ve bunlardan yalnız yabancıların faydalanmış olması söz götürmez bir hakikattir.
Vatandaşlarım! Emin olabilirsiniz ki vatanımızı bu yeni fesatlara karşı da kudretle müdafaa edeceğiz.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 3 MAYIS Cuma 1 Mayıs 2009 - 19:43 | |
| Davanin Gelisimi
3 Mayıs tarihli gösterilerin ve 19 Mayıs Nutku'nun ardından toplanan milliyetçilerin davası, İstanbul 1 numaralı Örfi İdare mahkemesinde görüşülmeye başlanmıştır. Davada toplam 23 sanık yargılanmıştır.
İstanbul Tophane Askeri Hapishane'sinde bulunan asker sanıklar;
* Dr. Yüzbaşı Hasan Ferit Cansever * Dr. Üsteğmen Fethi Tevetoğlu * Piyade Üsteğmen Alparslan Türkeş * Piyade Teğmen Nurullah Barıman * Topçu Asteğmen Zeki Özgür(Sofuoğlu) * Ulaştırma Asteğmen Fazıl Hisarcıklı
Aynı cezaevinde bulunan sivil sanıklar ;
* Nihâl Atsız Edebiyat Öğretmeni * Hüseyin Namık Orkun Tarih Öğretmeni * Nejdet Sancar Edebiyat Öğretmeni * Saim Bayrak Temyiz Mahkemesi Evrak Memuru * İsmet Rasin Tümtürk İstanbul Belediyesi Murakıbı * Cihat Savaşfer Y.Mühendis Mektebi Öğrencisi * Muzaffer Eriş " " " * Fehiman Altan " " " * Yusuf Kadıgil Lise Öğrencisi * Cebbar Şenel Adana Adliyesi'nde Hâkim Adayı
Sansaryan Han'da bulunan Emniyet Müdürlüğü hücrelerinde bulunan sivil sanıklar ;
* Zeki Velidi Togan Türk Tarihi Profesörü * Orhan Şaik Gökyay Ankara Konservatuarı Direktörü * Hikmet Tanyu İçişleri Bakanlığında Memur * Reha Oğuz Türkkan İ.Ü. Doktora Öğrencisi * Hamza Sadi Özbek Aydın Maliye Tahsilat Şefi * Cemal Oğuz Öcal Gazi Eğitim Enstitüsü Öğrencisi * Said Bilgiç Ankara Adliyesi'nde Hâkim Adayı
Aynı davadan sanık olarak Mehmet Külâhlıoğlu ve Osman Yüksel Serdengeçti de bir süre tutuklu kalmışlardır .
1944 Olayı sanıklarından Alparslan Türkeş, İsmet Paşa'nın 19 Mayıs Nutku'ndan birkaç gün sonra görev yeri olan Erdek'te gözaltına alınmıştı. Gözaltına alma sırasında bölük odası ve evi aranmış, daha sonra İstanbul Merkez Komutanlığına götürülerek 13 Haziran 1944 günü Askerî Tutuk ve Cezaevi'nin hücresine kapatılmıştır. Burada beş ay tutuklu kalan Türkeş, rahatsızlığı sebebiyle Haydarpaşa Askerî Hastanesi'ne nakledildi ve bir ay süreyle tedavi gördü. Daha sonra sıkıyönetim komutanlığının baskısıyla hastaneden alınarak tekrar Tophane'daki hücresine konuldu. Hücreye döndükten birkaç gün sonra Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan Sansaryan Han'a götürülerek sorugulanmaya başlandı.
Yakın tarihimize "Tabutluklar" adı ile geçen, tavanlarında beş yüzer mumluk ampullerin yandığı işkence odalarına kapatıldı. Dönemin Emniyet Müdürü Ahmet Demir ve Savcı Kazım Alöç tarafından Nihal Atsız'a yazmış olduğu mektuplar yüzünden sorguya çekildi. Hükûmeti devirmek amacıyla ihtilâl hazırlığı yapmakla suçlandı.
Suçlamaları kabul etmeyen Türkeş'in sorgulama sırasındaki ifadeleri ibret vericidir. Türkeş anılarında konuyu şöyle izah etmektedir; "Biz, milliyetçiyiz. Biz bütün Türklerin,dünyada yaşayan Türklerin mutlu olmasını istiyoruz, esaretten kurtulmasını istiyoruz. Yani bu fikir, eğer Turancılıksa; bu fikri taşıyoruz. Biz komünizme karşıyız. Komünizm ideolojisi, beğenmediğimiz bir siyasî ve iktisadî görüştür. Biz milliyetçi yazılar yazmayı, memlekete hizmet kabul ettik. Onun için, Orkun dergisine yazı gönderdim. Nihâl Atsız Bey'le zaman zaman memleket meseleleri üzerine mektuplaştık."
Alpaslan Türkeş, anılarında kendisine yapılan işkenceler hususunda ise şunları söylemektedir; "Acımasızca parmaklarımdan birini yakalayıp, tırnağımı çektiler. Aslında, ben o görevlilere acıyordum. Yönetim, bizi faşistlikle suçluyor ama, tüm faşizan yöntemleri kendileri kullanıyordu. İçimden bu da geçer yahu, diyordum. Memurların gözü bir şey görmüyordu" .
Turancılık davası, 7 Eylül 1944 günü başladı. Duruşma açıldığında, sıkıyönetim komutanlığının son tahkikat kararı, Savcı Kâzım Alöç tarafından okundu. Kararın başlangıcında yer alan "vatana ihanetleri sabit olanlar..." ibaresi sanıkları daha yargılamadan suçlu ilân ediyordu. Esasında bu üslûp, İsmet Paşa'nın 19 Mayıs Nutku'nun bir taklidinden başka bir şey değildi.
Muhakeme sırasında Türkçüler kendilerine yapılan işkencelerden bahsetmişler, rasizm'i (ırkçılık) raşitizm (çocuk hastalığı) olarak telâffuz eden savcı sanıkların ifadelerini mahkeme zabıtlarına geçirtmemiş, itirazları yapanlar ya azarlanmış ya da dışarı atılmıştır. Türk ülkesinde, Türk mahkemelerinde, suçları Türkçülük olanları cezalandırabilmek için çok değişik oyunlar oynanmıştır. İşkence iddialarıyla ilgili olarak Savcı Kazım Alöç'ün şu ifadeleri işkencelerin yapıldığını doğrular mahiyettedir : "Biz bunları huzurunuza vatan hainleri, caniler ve katiller olarak getirdik. Bunları Pera Palas Oteli'nde yatıracak değildik. Onlar müstahak oldukları muameleyi görmüşlerdir. Elbette onlara her nevi zulüm yapılmış ve yapılacaktır".
Muhakeme sırasında Alparslan Türkeş ile Mahkeme başkanı arasında cereyan "Türk Birliği" konusundaki tartışma sırasında Türkeş'in geleceğe matuf şu ifade ve tespitleri oldukça dikkat çekicidir; " ..meselâ, 1917'de olduğu gibi 1965'te veya 1990'da da Rusya'da bir ihtilal zuhur edebilir. O zamana kadar Türkiye harb endüstrisi bakımından da, ilim ve irfan bakımından da ilerlemiş bulunur ve Türkiye'nin de yardımı ile bu birliğe doğru yürünebilir..."
1 Nolu Sıkıyönetim Mahkemesinde, 7 Eylül 1944 ile 29 Mart 1945 tarihleri arasında 65 oturum devam eden yargılama sonunda milliyetçiler muhtelif hapis ve sürgün cezalarına mahkûm olmuşlardır . Davada on üç sanık beraat etti. On sanık ise on yıla kadar çeşitli hapis cezaları aldılar. 148. maddeye muhalefet ile yargılanan Alparslan Türkeş ise 9 ay 10 gün hapse mahkûm olmuştur. Verilen bu karar temyiz edilmiş ve askerî temyiz mahkemesi bu mahkumiyet kararlarını esastan ve usulden bozarak 23 milliyetçinin telgraf ile 26 Ekim 1945 tarihinde tahliye edilmelerini sağlamıştır . Bilâhare davaya 2 nolu Sıkıyönetim Mahkemesi'nde devam edilmiş ve neticede milliyetçilerin hepsi 31 Mart 1947 tarihinde beraat etmişlerdir.
Okunması dört saat süren beraat kararında kanunî, fiilî ve vicdanî unsurların geniş bir şekilde tahlile tâbi tutulduğu görülmektedir. Kararda, o günlerde komünizm faaliyetlerinin artmaya başlaması, Sabahattin Ali'nin Nihal Atsız aleyhine dava açması gibi sebeplerle heyecanlanan gençliğin komünistlere karşı duyulan kin ve nefreti izhar etmek istediği anlatılıyor "Bu nümayiş, millî bir ideolojinin millî olmayan bir ideolojiye karşı ifadesinden ibarettir" deniliyordu. Ancak bu kararı veren Ali Fuat Erden, Tümgeneral Kemal Alkan ve Tümgeneral İsmail Berkok hemen tayin edilmişlerdir.
1944 yılı olayları ile ilgili olarak neticede şunlar söylenebilir; Türkiye'de, Kemalist milliyetçilik anlayışından farklı bir milliyetçilik anlayışının yeniden baş göstermeye başlaması 30'lu yıllara tesadüf eder. Bu yeni milliyetçilik anlayışı Türk ırkının tarihî sembollerine ve kan birliğine önem vermektedir. Bu tarz bir anlayış, faaliyetlerinin ve yayınlarının kısıtlı olmasına karşın daha açık ve şiddetli olarak 1939'da gündeme getirilmiştir. ******'ün vefatından sonra kuvvetlenen ve yön değiştiren "tek parti", "tek şef", "tek millet" gibi kavramlar yeni bir anlayışa izin verecek türde değildi.
Dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu'nun konuşmasıyla başlayan olaylar zinciri, Nihal Atsız'ın mektuplarıyla devam etmiş, 3 Mayıs 1944 tarihli milliyetçilerin gösterisi ile sona ermiştir. İsmet İnönü'nün 19 Mayıs Nutku ile yeni çehreye bürünen ve çok farklı, maksatlı bir bakış açısıyla "Turancılık Davası"na dönüşen hadiseler Cumhuriyet dönemi Türk siyasî tarihinde önemli bir nirengi noktası olmuştur. İsmet İnönü için olayların ilk ve önemli ismi durumunda olan Atsız, davanın Türkçülüğü yıkmayıp güçlendirdiğini, ancak İsmet İnönü'nün yıkıldığını söylemektedir . 3 Mayıs N. Atsız'a göre "Türkçülüğün gafletten ayrılışı can düşmanlarını tanıdığı dost sandığı hainleri ayırdığı" gündür.
Nejdet Sarcar'a göre "en hain düşman komünizme dikilme" günüdür.
Bütün bu tepkiler ve yorumlar içinde ele aldığımız 1944 Türkçülük Davası aslında devlet politikası içinde incelenmelidir. Devletler, politikaları gereği zaman zaman milliyetçi akımları el altında tutmuş, desteklemiş ve hatta kullanmıştır. 1944 yılında bu tür bir davanın başlaması Rusya'nın baskıları ile yakından alâkalıdır. Rusya karşısında tutunabilmek için aradığı desteği bulamayan Türk hükûmeti, Alman karşıtı olduğunu göstermek için fırsat kollamıştır. Aranan bu fırsat Nihal Atsız'ın mektupları ile yakalanmıştır.
19 Mayıs Nutku ile olayların büyümesine sebep olan İsmet İnönü'nün asıl amacı bütün dünyanın dikkatini Türkçülerin ve Turancıların nasıl ezildiklerine çekmek ve dış politikadaki çelişkili uygulamalarından dolayı ortaya çıkan hatalarını örtbas etme gayretinden ibarettir. İnönü'nün 1944 olayı karşısındaki tavrı ve sertliği ile Rusya'ya şirin görünebilme çabası içerisindeyken Rus yetkililerinin Türkçülerin ve Turancıların yargılanmalarını maskaraca bir oyun olarak görmeleri dönemin siyasî iktidarı adına büyük bir gaftır.
Bu olay milliyetçilerin mağdur olmasıyla sonuçlanmış ancak bu mağduriyet milliyetçilere darbe olmamış, bilâkis güçlendirmiş ve Türk milliyetçilerine "Kurtuluş Günü" adıyla bilinen, manası, prensipleri ve amacı belirli bir ülkü hâline gelen kutlu bir gün kazandırmıştır.
3 Mayıs'ın ilk yıl dönümü 1945 senesinde o sıralarda Tophane'deki Askeri Cezaevinde tutuklu bulunan bir avuç Türkçü tarafından örtüsüz bir masa etrafında yapılan bir toplantı ile anılmış, daha sonraki yıllarda ise çeşitli törenlerle kutlanmıştır. 3 Mayıs'ın mağdurlarından Alparslan Türkeş'te bu tarihin "Türkçüler Günü" adıyla kutlanmasını bizzat sağlamış ve bu geleneği hayatı boyunca devam ettirmiştir. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 3 MAYIS Cuma 1 Mayıs 2009 - 19:44 | |
| Tabutluklar
Tabutluk adıyle anılan savcı Kazım Alöç ve Ahmet Demir tarafından „mutena hücre“ diye ifade edilen yer, yarım metre karelik bir yerdir. Nihayet kırk santimetre genişliğinde ve elli santimetre uzunluğunda ve iki buçuk metre yüksekliğinde beton duvar içersinde açılmış oyuklardır.
İçine sokulan bir insan kapı kapanınca yere çömelmek bu beton oyukların duvarlarından içeriye sokulanların, belinden ve kollarından duvara bağlamak için demir pırangalar vurulmaktadır. Ayrıca oyuğun tepesine üç adet beşer yüz mumluk ampul konmuştur. İçeriye kapatılan insan demir prangalarla belinden ve kollundan duvara bağlanıp ve burada yirmi dört saat, kırk sekiz saat, hatta daha fazla aç susuz bırakılırdı. Bazı sanıkların tabii ihtiyacı için dahi kapı açılmaz ve büzbütün perişan duruma düşmeleri sağlanırdı.
Tevkifler Mayıs ayı sonlarında yapılmıştı. İşkence fasılları daHaziran ve Temmuz aylarına raslamaktadır.İstanbul, hele İstanbul'un en basık semti olan Sirkeci, kızgın bir güneşle kavrulmaktadır. Serin sayfiye yerlerinde oturanların bile sicaktan bunaldıkları bu mevsimde bu damdaraçık beton oyuklar içindeki insanlar ne hale gelir ...Üstelik tepesinde de beşer yüz mumluk üç ampul yanmaktadır.
Buna hür bir insanın diri diri fırına sokulması denmez de ne denir Evet... Milli Şef'in Sıkı Yönetiminin İstanbul' daki EmniyetMüdürlüğünde özel işkenceler yapılıyordu. ... Ve talihsiz Türk aydını, Türk milliyetçisi olan Reha Oğuz Türkkan bu işkenceden bir gözü sakatlanarak canını güç kurtarmıştır. Tabutluk İşkencesine daha bir çok sanık ve tanıklar maruz bırakılmışlardır. Bunlardan Biraz aşağıda isim ve hüviyet belirterek bahsedilecektir. Bugün değerli bir iç hastalıkları uzmanı olan sayın doktor Mehmet Külahlıoğlu, o sırada İstanbul Üniveritesi Tıp Fakültesiöğrencilerindendi.
Vatan sever, milliyetçi ve Türk Milletinin yetiştirdiği iyi insanlardan biri olan bu Külahlıoğlu, Ahmet Demir tarafından bir çok defalar öyle kıyasıya dövülmüştürki, azından kan gelmiştir. Dövülürken de kendisinden İsmet İnönü'nün 19 Mayıs nutkundaki iddiaları doğrulayacak şekilde ifade verilmesi istenmiş ve Mehmet Külahlıoğlu'nun „hakikat öyle değildir“ itirazı üzerine de „vay koskoca Milli Şef ve Milli Eğitim Bakanı yalan söylüyor da, sen mi doğru söylüyorsun“ denilerek daha çok dövülmüştü. Ahmet Demir ve adamlarından yediği bu dayaklar yüzünden muhterem Mehmet Külahlıoğlu tüberküloz olmuş ve daha sonraları uzun zaman hastahanelerde tedavi görmüştür. Bunun için de emri veren, yine o meşhur Sıkı Yönetim Savcısı Kazım Alöç'tür.
Milii Şef İnönü'nün kurduğu Sıkı Yönetim idaresinin, İstanbul Bölgesi Başkanı Sabit Noyan ve İnönü'nün 19 Mayıs 1944 nutkunu uygun ifadeler almayı gaye edinmiş bulunan savcı Kazım Alöç, İstanbul Emniyet Müdürlüğünde milliyetçilere yaptırılan işkencelerden habersiz olamazdı.
Bir an için habersiz olduklarını düşünsek bile, sanıkların müteaddit defalar işkence gördüklerini beyan ederek şikayette bulunmuş olmalarına rağmen, Kazım Alöç'ün bunu bir araştırma konusu yapmaması, kendisinin bu işdeki rolünü belirtmektedir.Kazım Alöç, bir takım karanlık tertiplerin maşası olarak beni kötülemek maksadıyle Yeni Gazete'de yayınladığı „Komünist ve Irkçılar“ adlı karma karışık tefikada, yirmi sekiz yıl önce milliyetçileri mahküm ettirmek için uydurmuş olduğu iddiaları tekrerlamaktadır.
Hatta kendini haklı gösermek için o zaman iyi takibat yapılmadığını söylemekte ve ırkçılığı Birleşmiş Milletler Tüzüğünde „genocide“ olarak vasıflandırılan bir suç olduğunu ifade etmektedir.Böylece ırkçılık ile „genocide“ in bir birinden farklı şeyler olduğunda habersiz bulunduğunu ortaya koymaktadır. Kazım Alöç'e şunu sormak çok yerinde olaçaktır : „ ---- Irkçı diye kötülemeye çalıştığı, haklarından bin birİftiralar düzdüğü Türk Milliyetçilerinden hangisi Türkiye'de “genocidi” icra etmiştir veya icra edelimesini istemiştir”
Hatta bırakınız “genocidi” istemeyi, herhangi bir insana zarar verebilecek bir harekette bulunmayı o zaman Turancı diye mahkemeye verilmiş bulunan bu yirmi üç memleket çocuğu, Kazım Alöç'ün İnönü'ye yaranmak için yaptırdığı maddi ve manevi işkencelerden büyük ıstıraplar çekmişlerdir. Kazım Alöç'ün ve hempalarının tertiplediği işkenceler Birleşmiş Milletler Anayasasına aykrı olan ve insan haklarına en büyük tecavüz teşkil eden harekettir ve bu suçların milletler arası hukukda zaman aşımı da yoktur.1944 ve 1945 yılarında İstanbul Sıkı Yönetim Mahkemelerinde yapılmış olan duruşmalar sonunda ırkçı ve turancı diye iftiralara uğratılarak çeşitli sıkıntılar çekmiş olan bütün sanıklar mahkeme tarafından ittifakla beraat ettirilmiştir.
Mahkemenin ve Askeri Yargıtayın ittifakla vermiş oldukları beraat kararları, Kazım Alöç'ün Yeni Gazete'de yaptığı uydurma yayınların baştan aşağa iftira olduğunu en selahiyetli vesikalarıdır. Bu konuda suçlu olan ve hiç konuşmaması icab eden Kazım Alöç, bir takım hasis menfaatler karşlığı eski iftiralarını satlığa çıkarmıştır. Şimdi bu adamın, İnsan Haklarına ve Birleşmiş Milletler Anayasasına aykırı olarak 1944'de milletini sevmekten başka hiçbir suçu olmayan memleket çocuklarına yaptırdığı diğer işkenceleri de özetle sıralayalım :
Reha Oğuz Türkkan'ın tabutluğa konulduğunu ve bu yüzden bir gözünün tamamen, diğer gözünün de kısmen göremez hale geldiğini, biraz yukarıda söylemiştik . Fakat bu yetmezmiş gibi, bir akşam geçe yarısından sonra Türkkan, polisler tarafından sert bir şekilde uyandırılarak müdüriyet odasına götürülmüştü. O sırada Emniyet Müdürlüğü'nde tutuklu bulunan iki İtalyan papazı da odaya getirilerek Reha Oğuz'un gözleri önünde feci şakilde dövülmeye başlanmıştı. Reha Oğuz Türkkan'a “şimdi sıra sana da gelecek” denilerek papazlar aralıksız ve insafsız şekilde dayaktan geçirilmişti.
Papazların bağrışmalarına, çırpınışlarına rağmen, dayak saatlerce sürmüş.
Alparslan Türkeş |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 3 MAYIS Cuma 1 Mayıs 2009 - 19:45 | |
| Türk Töresi
Türk Töresi: “Türk hukuku”, “Türk nizamı” demektir. Türk Töresi'nde her Türk'ün toplum içindeki yeri, sırası ve vazifeleri belirli kaidelerle tesbit edilmiştir. Türk Milletinin teşkilatlanması, Türk devletlerinin ve orduların teşkilatlanması hep bu töre esaslarına göre olmuştur. Tarihte karşılaştığımız obüyük Türk Medeniyeti, Türk töresinden, Türk zekasından, Türk kabiliyetinden doğmuştur.
Türk Töresi: Evvela Türk milletini sevmek ve Türk milletinin kuvvetine büyüklüğüne inanmak demektir. Türk Töresi yüksek vazife duygusu demektir. Türk Töresi, devlet hizmetinde, insanların münasebetlerinde millete hizmeti ve insanlara saygıyı esas alır. Türk Töresi, büyüğe saygı, küçüğe şefkat ve sevgi demektir. Türk milleti, ağırbaşlı, vakarlı, ciddi, çok konuşmayan, gerektiği zaman az ve öz konuşan soğukkanlı olan, birden öfkelenmeyen, cesur, ahlaklı, azimli, sözüne ve vazifesine sadıktır.
Avrupa'da fertler karşılıklı münasebetlerinde “ Türk sözü mü” derler. Onlar Türk sözüne güvenileceğini bilmektedirler. Büyüğünün emrinden çıkmamak, küçüğe karşı sevgi, şefkat göstermek, onu itaat altında bulundurmak, hakka riayet etmek Türk töresinin esas unsurlarıdır.
Türkler bütün devletlerini bu töre ile kurmuşlar, töreyi bozunca da yıkılmışlardır. Eski Türklerde suç:”şerefli suç” “şerefsiz suç” diye ikiyeayrılırdı. Haneden mensuplarına ölüm cazası verilince kendi yayının kirişi ile boğulurdu. Osmanlılar devrinde bile bu böyle olmuştur. Namussuzluğun, iffetsizliğin cezası ölümdü. Oda okla şerefsizce öldürülürdü. Türklerebüyük kuvvet veren, onlara disiplini sağlayan bu töre esasları olmuştur.
Arkadaşlar!... Kuvvet birlikten meydana gelir. Milletimizin uğradığı bütün felaketler, birlik içinde yaşayamadığımızdandır. Törelere riayet etmeyerek, birbirimizi sevmemizden, birbirimizi çekememezliğimizdendir. Memleket hizmeti, itaatsizliği, ihmalkarlığı, ciddiyetsizliği kabul etmez. Evvela kendimizi yoklayacagız. Bir Bozkurt, bir Ülkücü olarak ruhen, karakter itibariyle kendimizi yetiştirmemiz lazımdır. Bencillik ( egoizm) millet hizmetinde en büyük tehlikedir. Bencillikten Türk Milleti, Türklük çok zarar görmüştür. Hepimiz Türk Milleti olarak bu bencillik duygusunu atmalıyız: atmalısınız. Hepiniz biriniz, biriniz hepiniz için olmalısınız.
Arkadaşlar!... Milletimizin kurtuluşu, fikirlerimizin tatbiki bizimiktidarda olmamıza bağlıdır. Onun için gençliği, halkı kendimize bağlamalıyız. Kendimizi onlara sevdirmeliyiz. Sadakat, veya şefkat ve yardım duygusu, sevgi ve saygı aranızda geliştirmeniz icab eden en yüksek duygulardır. Bu duygular olmazsa mükemmel bir insanlık olmaz. Birbirimizle kaynaşmak için, diğer gençleri, vatandaşları kazanmak için her şeyden evvel insanları hafife almamayı, onları hor görmemeyi, kim olursa olsun ona “ insan” gözüyle bakmayı öğrenmeliyiz.
Bir Bozkurt, bir Ülkücü her hareketi, davranışı oturması, kalkması, konuşması ile Türk Milliyetçiliğinin, Dokuz Işık'ın propagandacısıdır. Kötü, yanlış hareketlerimizle insanları kendimizden nefret ettirmemeliyiz. Bir ülkücüye yaraşır şekilde hareket etmezsek hepimiz şahsımızda davamıza zarar vermiş oluruz. Türk Milleti, bize kötü hareketlerimizle “Şunlara bakın: şu milliyetçi geçinenlere bakın” demesin. Biz, güzel hareketlerde bulunarak, dedirtmeyelim.
Arkadaşlar!... Sizleri tam bir Türk insanının örneği olarak görmek istiyorum. Ciddiyetinizi muhafaza etmeli ve cıvımamalısınız. Müslüman Türk geleneğinde, kadına saygı vardır. Türk cemiyetinde kadının yeri, erkeğinin yanıdır. Türk kadını toplumumuzun faal bir unsuru, saygıdeğer bir varlığıdır. Türk vakurudur. Kişi olarak, Bozkurt olarak bu olgunluğu elde etmezseniz, insanca vasıflarla varlığını süslemezseniz, memlekete beklenen faydayı veremezsiniz, parasız hasta muayene etmeyendoktorlardan, çimento, demir çalan mühendislerden olursunuz.
Arkadaşlar!... Başkalarının işine karışmayın, sır saklayın, daima iyilik getirecek söz ve hareketlerde bulunun ve bunu adet edinin. Dinimiz dahi bazı ahvalde yalan söylemeyi serbest bırakmıştır. Doğruyu söylediğiniz zaman fitne fesat çıkacaksa, ortalık karışacaksa, yalan söyleyin demiştir. Gayet disiplinli olmalısınız. Disiplin: Türk töresine, ahlakına, kanunlarına, nizamlarına uymak, büyüğün küçüğün hakkına riayet etmek, hürmetkar olmaktır.
Alparslan Türkes (Yeni Ufuklara Dogru)
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 3 MAYIS Cuma 1 Mayıs 2009 - 19:47 | |
| 3 MAYIS 1944
3 Mayıs Türkçülüğün tarihinde bir dönüm noktası oldu. O zamana kadar yalnız duygu ve düşünce olan, edebi ve ilmi sınırları pek de aşmıyan Türkçülük, 1944 yılının 3 Mayısında birdenbire hareket oluverdi.
Ali Suaviler, Süleyman Paşalar, Mehmen Eminler, Ziya Gökalplar, Rıza Nurlar yalnız duygu, düşünce, iş Türkçüsü idiler. Hareket Türkçüsü olmamışlardı. Çırağan baskını Türkçü Ali Suavinin siyasi bir hareketiydi.
Bunun Türkçülükle ilgisi yoktu. Sıhhiye Vekili olduğu zaman gayri Türkleri atarak yerine Türkleri yerleştiren Rıza Nur fiili Türkçülük yapıyordu. Fakat bu da hareket değildi.
Türkçülükte ilk hareketi 3 Mayıs 1944 Çarşamba günü, Ankara'daki birkaç bin meçhul Türk genci yaptı. Bu bakımdan Türkçülük tarihinde onların hususi bir şerefi vardır
Bundan sonra 3 Mayıs Türkçülerin günüdür. Ona bir bayram diyemiyeceğiz.Çünkü yıllarla süren büyük ızdırabımız o gün başlamıştır. Ona bir matem demek de kabil değildir. Çünkü bunca sıkıntıların arasında bize büyük bir imtihan vermek, yürekliyle yüreksizi er meydanında denemek, yahşı ile yamanı ayırmak fırsatını vermiştir.
O güne kadar tehlikelerden gafil bir çocuk toyluğu ile yürüyen Türkçülük 3 Mayıs'ta gafletten ayrılmış, maskelerin arkasındaki iğrenç yüzleri görmüş, can düşmanlarını tanımış, dost sandığı hainleri ayırt etmiş, hayalin yumuşak bulutlarından gerçeğin sert topraklarına düşmüştür.
Böyle sağlam bir sonuca varmak için çekilen bunca sıkıntılar boşa gitmiş sayılmaz. Bundan dolayı biz 3 Mayıs'a Türkçülerin günü deyip çıkıyoruz.
Hoşlanmayanlar onu benimsemesin. Yalnız kendilerine benzeyenler, yani Türke benzemeyenler onu yadırgamasın. Biz 3 Mayıs'ı sevmekte devam edeceğiz.
Türkçülük, tek sandığı düşmanına karşı 3 Mayıs hareketini yaparken onun çift olduğunu acı bir deneme ile öğrendi. Bu milli hareketin zaferinden korkan Türkçülük düşmanları, Türkçüleri ortaçağı andıran vahşetlerle hapse atılır ve aleyhlerinde türlü yayınlar yapılırken, onları tartışmaya çağırmak garabetini de gösterdiler.
Tarih bunu bağışlamayacak ve Türkçüler günü olan 3 Mayıs, bir gün Türklerin günü olunca onlar tarihin büyük mahkemesinde layık oldukları akıbete uğrayacaklardır.
Türkçüler Toplu veya yalnız, her yerde 3 Mayısı analım. Analım ve Kür Şadın hatırasını yüceltelim...
Ne mümkün zulm ile bidad ile imha-ı hürriyet, Çalış, idraki kaldır muktedirsen ademiyetten!
Hüseyin Nihal Atsiz
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 3 MAYIS Cuma 1 Mayıs 2009 - 19:48 | |
| 3 MAYIS'in ARDINDAKI GERÇEK
Tarihte meydana gelen olayları, pek çok zaman, etki tepki prensibi içinde reaksiyoner bir duruşla açıklamışızdır.Bu duruş sosyal bilimler açısından makul olmadığı gibi gayeci - ülkücü bir duruş da değildir. Çünkü etki tepki prensibi fizik kanunları için geçerlidir ve nesnelerin hareketliliği beşerî dünyanın sosyolojik olguları ile her zaman bağdaşmaz.
Bu pek çok olaydan biri de 3 Mayıs Türkçülük - Turancılık davasıdır. Şu ana kadar bu olaya ilişkin belleğimize kazınan bilgi, kronolojik bir hamaset kültürü içerir. Bu hamaset kültüründe anti-komünist tavır, milliyetçi - Turancı kimlik ve kahramanlık övgüleri vardır ve böylesine mühim bir olayın , anlatımı için bu övgü yeterlidir.
Alışıldık bilgiler ve oturmuş kanaat, daha ne olabilir? sorusuna başvurabilir.Biz bu yazıda belki de 3 Mayıs olaylarını yeniden değerlendirip, tarihi bir olayın keşfine çalışacağız ve hiç bir olayın tek bir sonuca indirgenemeyeceğine dönük prensibi netleştireceğiz.
Önce 3 Mayıs davasını hatırlayalım.
Devir, bir savaş sürecidir.
Türkiye, tarafsızlığını korumaya çalışan ama savaşan ülkelere eğilim gösteren aydınlara sahip bir ülkedir.
Devlet Başkanı İsmet İnönü, Başbakan ise Şükrü Saraçoğlu'dur.
Toplum milli şef diktatörlüğü ile ekonomik yoksulluk arasında sıkıştırılmış ve bir avuç CHP elitinin toplum mühendislerince, kültürel dayatmalara maruz hale getirilmiştir. Bu durum 3 Mayıs'ın sosyal yönüdür ve ne yazık ki bu yön hep ıskalanmıştır. Dolayısıyla bu ıskalama 3 Mayısçı'ların tepkici reaksiyoner kimlikle sınırlandırılmaları sonucunu getirdiği gibi ideolojik karakterli karşıt duruşların ithamlarını da cevapsız bırakmıştır.
Türkçüler 3 Mayıs'ta devrin iktidarına samimiyetsiz politikalarını hatırlatmışlardır. Zira olayın önderlerinden Hüseyin Nihat Atsız'ın Başbakan Saraçoğlu'na gönderdiği iki ayrı açık mektup bir sebep değil, bizce bir sonuçtur. Böyle bir sonuca yol açan sebep ise milli şef iktidarının baskısı ve halkın içinde bulunduğu sefalettir.Sağcı ya da solcu olsun bu konuda görüş serdeden kalemler, 3 Mayıs 1944 olaylarını Atsız'ın şüphesiz kadrolarında yer alan komünistlerin bizzat devletliler tarafından himaye edildiğini anlatan mektuplarını baz alırlar.
Bilindiği gibi Atsız o dönemde bir lise öğretmenidir. Atsız ve milliyetçilerin fark ettiği görünen gerçek, Başbakan Saraçoğlu'nun "Ben Türkçü bir başbakanım. Türkçülük bizim için bir kültür meselesi olduğu kadar bir kan meselesidir" sözleri ile hükümetin bir kanadının tutumundaki çelişkidir.
Sonrası malum, Nihal Atsız - Sabahattin Ali davası, 3 Mayıs mahkemeleri ve olayları, tutuklanmalar, yargılanmalar, tabutluklar ve her yıl tekrarlandığı gibi burada hadisenin kronolojisini yapmayacağız. Çünkü 3 Mayıs 1944 olayları, anlatıla gelenin öte sinde sonuçlar vermiştir; Türk demokrasisinin gelişim çizgisine katkı şeklinde de özetlenebilecek bir artı değeri oluşturmuştur.
Bu gerçek 3 Mayıs 1944 olaylarına ilişkin orijinal bir tez şeklinde nitelenebilir. Bu tez ilk kez 1994'te kaleme alınan ve yine bu satırların yazarına ait olan "Yükselen Milliyetçilik ve Liberal ihanet" isimli eserde yer almıştır.
Olayları tek yanlı açıklama alışkanlığındaki aydınların görüşlerinin aksine 3 Mayıs Turancılık davasının milli şef diktatörlüğünü sona erdiren olayların başlangıcını ihtiva ettiğini belirtmek, o eserden bu yana orijinalliğini korumaktadır. Ve bu olay Türk demokrasi tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Sistemin baskıcı karakterine direnen Türk milliyetçileri, İdeolojik kimliklerinin ötesinde siyasal bir talep sahibi olmasalar da milli şef faşizmine hür irade dersi vermeyi bilmişlerdir. Mahkeme seyri hadiseyi ırkçılık-turancılık parantezine sıkıştırmış olsa da bu kalkışla açık bir muhalefet tavrıdır. Bunu Atsız'ın açık mektuplarının öncesinde kaleme aldığı makalelerde, yazılarda görebiliriz.
Mesela bir yazısında Atsız şunları söylemiştir: "Millet iyice doymazken bu yüzden verem, memlekette almış yürümüşken gösterişli, masraflı beyaz trenle sık sık seyahat etmenin sırası mı idi? Hele milletin menfuru olan ve haklarında söylenen menkıbeler ayyuka çıkan yandaşları yanına almanın manası var mıydı?Ya Savarona yatı? Ordusunun nakliye işleri deve kollarıyla yapılan bir devletin başkanı bu kadar lüks bir gemide gezmeli mi idi?"
Görüldüğü gibi Turancılık davasının bir no'lu sanığı konumundaki Atsız'ın, 3 Mayıs 1944'den bîr süre önce kaleme aldığı bu ve benzeri yazıları, tavrın, tepkisel boyutun ötesinde toplumcu bir niteliğe haiz olduğunu gözler önüne seriyor.Bu aksiyoner tepki donemin aydınlarını etkilemiştir. Mahkeme sahafati CHP içindeki hürriyetçi demokratik gruplaşmalara heyecan ve cesaret vermiştir. Zaten Bayar - Menderes ikilisinin 4'lü takrirle öne çıkmaları ve Demokrat Parti'nin kuruluşu Türkçülük - Turancılık davasının turnusolunda gelişen olaylardır.
1944 olayları şüphesiz başlı başına demokrasi parantezinde incelenemez. Sonuçnoktasındaki kahramanların demokrat politik kimlikte o sıralar öne çıktıkları söylenemez. Daha çok radikal milliyetçi tavır ön plandadır. Bu gelişme Türk milliyetçiliği hareketinin kurumlaşmış ifadesi olan Kemal ******, Türkçüdür. Devleti Türkçü ideoloji ile şekillendirmiştir. Bu şekil İsmet İnönü şefliğinde deforme olunca aydınlar tavır koymuşlardır, Mustafa Kemal'in modernist milliyetçiliği milli şefin kimliğinde batıcı beynelmilelciliğe dönüşünce dünya konjoktörünün etkisiyle gidişe dur denilmek istenmiştir.
Milli şef kimliğindeki batıcı beynelmilelci ideolojinin aktörleri ise pozitivist sosyalist çizgileri ile dikkat çekmişlerdir. Hasan Ali Yücel'in Eğitim Bakanlığı marifetiyle korunmuş kollanmış bu görüş, milliyetçi devrim sürecinde sosyalist devrim rayına makas atmak çabasındadır. 3 Mayısçılar bir taşla üç kuş vurmuş, bir yandan bu yapılaşmaya dikkat çekmişler, diğer yandan milliyetçi gidişatın bozulmasından dolayı hoşnutsuzluklarını belirtmişler öte yandan ise ağır milli şef faşizmine karşı demokrasi bayrağının ilmik ilmik dokunmasına katkı sağlamışlardır.
1944 olaylarının demokrasi üzerindeki olumlu etkileri noktasındaki tespitini bundan bir kaç yıl önce 1944 olaylarının kahramanlarından, o vakit, İstanbul üniversitesi doktora öğrencisi olan Reha Oğuz Türkkan'a aktarmış ve müspet cevap almıştım. Turancılık davasının bu çok önemli ismi, dolaylı olarak böyle bir açılıma ulaştığını belirtmiş ve durumun tartışılması gerektiğini ifade etmişti.
Devrin genç üsteğmeni, Türk milliyetçiliği hareketinin bilge Başbuğu Alparslan Türkes'in 1944 olaylarındaki rolü de şüphesiz hadisenin bir başka yünüdür. Bilge önderin tanıklığında olayların ibretli başkalığını yakalayabiliyor ve Türk milliyetçilerinin aksiyoner tavrını görebiliyoruz. Baş söz olarak, bir kere 1944 olayları Türk milliyetçiliği siyasal hareketine bir önder kahraman armağan etmiştir.
Alparslan Türkeş'in yargılanma sürecindeki gelişen olaylar 1947'lerden 2 binlere ulaşan bir siyasal öngörü (Fütüroloji) şaheseridir. Sorgu esnasında söylenen sözler.İfadeler dünya konjöktörünün henüz başlayan statükosunun geleceğini gözler önüne serer cihettedir. Örneğin Alparslan Türkeş'in sıkıyönetim mahkemesinde 20 Ekim 1944 sorgusunda sarf ettiği şu sözler hayret verici bir tesadüfü ortaya koyar:
"Efendim, mesela, 1917'de olduğu gibi 1965'de veya 1990'da da Rusya'da bir ihtilal zuhur edebilir. O zamana kadar, Türkiye harp endüstrisi bakımından da, ilim ve irfan bakımından da ilerlemiş bulunur ve Türkiye'nin müzahereti İle birliğe yürünebilir..."
Bilindiği gibi 1990 Sovyet İmparatorluğu'nun yıkılış yılıdır. Ve elbette Türk birliği gerçekçi zeminlerde ekonomik ve kültürel alanlarda hakikate erme yolunda Türkiye'nin müzahereti İle yürümektedir. 1965 ise, Sovyet sisteminin batıya acıtmak zorunda olduğu ve reformlar yoluyla nefes almak durumunda kaldığı bir restorasyon yılıdır.
3 Mayıs çok farklı bir gözle incelenmelidir. Kahramanlık öyküleri insanları mutlu edebilir ama her öykünün arkasında, yaşadığı gerçeklerin yattığını unutmayalım. Demokrasi milliyetçiliğin bileşenidir. Meşrutiyet milliyetçilerinde başlayıp Ziya Gökalp'le doruğa çıkan sistematik modernist milliyetçi atılım 3 Mayıs'ın ruhuna da sinmiştir. Sonraki yıllar, partileşme ve kurumlaşma sathında bu tezi güçlendirir.
3 Mayıs'ın ardındaki demokratikleşme unsuru telifçi bir yaklaşımla değil, analitik ve diyalektik yöntemlerin seyrinde tespit edilmiştir.
Bu gerçeğin, milliyetçiliğin referans kaynaklarının ışıltısı ve aydınlığı noktasındaki tespiti güçlendirdiğini kim inkar edebilir?
Ahmet SAFAK |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 3 MAYIS Cuma 1 Mayıs 2009 - 19:49 | |
| SEREF LISTESI
1944 DE IRKÇILIK-TURANCILIK VE GİZLİ CEMİYET KURARAK FAALİYETTE BULUNMA SUÇUNDAN TUTUKLANAN 23 TÜRKÇÜNÜN İSİMLERİ VE O ZAMANKİ MESLEKLERİ
1. H. NİHAL ATSIZ ( Boğaziçi Lisesi Edb. Öğr. )
2. Alparslan TÜRKEŞ ( Üsteğmen)
3. Zeki Velidi TOGAN ( İ.Ü. Ed. Fak. Türk Tarihi Profesörü )
4. Hasan Ferid CANSEVER ( Yd. Sb. Tabib Yüzbaşı)
5. Hüseyin Namık ORKUN ( Gazi Ens. Tarih Öğretmeni.)
6. Nejdet SANÇAR ( Balıkesir Lisesi Edb. Öğretmeni )
7. Dr. Fethi TEVETOĞLU ( Tabib Üsteğmen )
8. Reha Oğuz TÜRKKAN (İ.Ü. Hukuk Fakültesi Doktora Öğrencisi )
9. İsmet Rasim TÜMTÜRK. ( İstanbul Belediye Murakıbı )
10. Cihad SAVAŞFER ( Y. Mühendis Öğrencisi )
11. Zeki SOFUOĞLU ( Yd. Sb. Asteğmen )
12. Muzaffer ERİŞ ( Y. Mühendis Okulu Talebesi)
13. Hikmet TANYU ( Dışişleri Bakanlığında Evrak İşleri Memuru )
14. Sait BİLGİÇ ( Hakim Adayı )
15. Cemal Oğuz Öcal ( Gazi Terbiye Ens. Pedegoji Öğrencisi )
16. Cebbar ŞENER ( Hakim Adayı )
17. Hazma Sadi ÖZBEK ( Aydın Maliye Tahsil Şefi )
18. Nurullah BARIMAN ( Yedek Subay Asteğmen )
19. Fehiman ALTAN ( Y. Mühendis Okulu Öğrencisi )
20. Fazıl HİSARCIKLI ( ( Yedek Subay Asteğmen)
21. Saim BAYRAK ( Temyiz Mahkemesi Evrak Memuru )
22. Yusuf KADIGİL ( Lise Talebesi )
23. Orhan Şaik GÖKYAY ( Devlet Konservatuvarı Müdürü )
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 3 MAYIS Cuma 1 Mayıs 2009 - 19:50 | |
| 3 MAYIS 1944 TÜRKÇÜLÜK BAYRAMI
Milliyetçilik ,tüm dünya milletleri arasında geçen mücadelede,sosyal yapıdaki en büyük silah ve güç olma özelliğini korurken Türk milliyetçileri bu duruşu ile 3 Mayıs 1944 günü resmi devlet yetkilileri tarafından her türlü işkence ve zulümle yargılanmışlardır.Kendi vatanında ,milletine olan bağlılığı en açık ve berrak şekilde ifade eden insanlar maalesef bu sevgisinin bedelini en ağır şekilde ödemişlerdir.
Fakat Türk milletini emperyalizmin her çeşidinden korumak için ;varlıklarını ,her yönü ile ortaya sunan Türkçülerin verdikleri mücadele bugün net bir şekilde anlaşılmaktadır.Dün Türkçüleri,Türk milliyetçilerini en ağır şekilde eleştirenler,şimdilerde ise onlara hak vermenin mecburiyetini yaşamaktadırlar.
3 Mayıs 1944;Türk milliyetçiliği hareketinin kendini aksiyon ve muhteva olarak ortaya koyduğu dönüm noktasıdır.Dönemin iktidar sürecini elinde tutanların gayr-ı milli unsurlara kendi eliyle hayat hakkı tanıması karşısında ,Türk milletine kara sevdalı Türkçüler tarafından haykırışın en sert ve anlamlı günüdür.
3 Mayıs,Türk milliyetçilerine en acımasızlığı yaşatanların ,karşısında "Çileler bizim rütbemizdir" diyerek ,her türlü olumsuzluk ve zorluk karşısında Türk milletine en derin sevginin tüm dünyaya ilan edildiği gündür.
3 Mayıs,Türk'ün değer yargılarını,bizi biz yapan değerleri savunanları hapislere ,tabutluklara hapsederek ,beyinlerinin körleştiğini ispat edenlerin Türk milliyetçileri tarafından tescillendiği gündür.
3 Mayıs,******'ün ölümünden sonra,onun Türk milliyetçiliği ölçüsünde geliştirdiği devlet politikasına dinamit koymak isteyenlerin ,dinamitlerinin elinde patlatıldığı gündür.
3 Mayıs,Türk milliyetçiliği ülküsünü en sert haykıran H.Nihal Atsız'ın önderliğinde başlatılan kutlu savaşın zafer naralarıyla Türk'ün makus talihinin değiştiği gündür.
Bu açıdan maziyi hatırlayıp gelecekle ilgili umutlarımızı yeşerteceğiz.Her çile sonrası olgunlaşarak büyüyen Türk milliyetçiliği hareketi 3 Mayıs Türkçülük Bayramının anlam ve öneminde yatan tüm gerçekleri yürek ve beyinlerimize kodlayarak sevdalarımızla ,ülkülerimizle Türk milleti için varolacağız.
Globalleşen dünyanın birçok sinsi atmosferinde milleti millet yapan değerlerin kurban edilmesini tüm güçleri ile savunanlar ,Türk milliyetçilerinin inanç ve yaşam direnci karşısında tutunamayacaklardır.
Türk milliyetçileri çıktıkları hiçbir yoldan geri dönmemişlerdir.Ufkun genişliğinde verdikleri mücadelede şartların en ağır yönünü yaşasalar bile zafer her daim bizlerin olmuştur.
Bu duygu ve düşüncelerle ,Türklük bayrağını her türlü fırtınaya karşı dalgalandırma misyonunu kendilerine hayat felsefesi edinmiş ülkü devleri ,başta Başbuğumuz Alparslan Türkeş,H.Nihal Atsız,Orhan Şaik Gökyay,Necdet Sançar,Fethi Tevetoğlu,Zeki Velidi Togan,Muzaffer Eriş,İsmet Tümtürk ve daha birçok Türk milliyetçisini rahmet ve minnetle anıyoruz.
3 Mayıs 1944 ,Türkçülük Bayramının 58.yıldönümünde Türk milletinin mutlu ve huzurlu günlerde muhataplık bulması dileklerimi sunuyorum.
Atilla KAYA
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 3 MAYIS Cuma 1 Mayıs 2009 - 19:51 | |
| Turan Dua'si
Seni, acundan yüce tek "var" saymışım Tanrı'm Göğe değen başımı, yere eğmişim Tanrı'm Ve gönlümde yanına çiçek koymuşum Tanrı'm Bu sevgiyi sen verdin, bu da benim nazımdır Korkak kullarca değil, erkekçe niyazımdır
Ey Tanrı'm, yüce Tanrı'm Kat, gücü güce Tanrı'm Bölük bölük bölündük Sonumuz nice Tanrı'm
Sensin derdi yaratan, derman olan yine sen Sensin Türk'ü yaratan, ayrı kılan yine sen Yüce dağlar birleşir, eğer ki sen "ol" desen Dilersen kes hakkımı ekmeğimden, suyumdan Bu birlik, varlık demek esirgeme soyumdan
Kapına durdum Tanrı'm Yere diz vurdum Tanrı'm Çek şu kızıl perdeyi Bir olsun yurdum Tanrı'm
Tanrı'm, şerefim için, namusum, dinim için Şerefsize bilenen şerefli kinim için "Ben" dedim ya, andolsun, sanma ki benim için Ahlaksız çarklar için, saklanmaz farklar için Şu çakal insancıklar, şu bozkurt Türkler için
Açtım elimi Tanrı'm Çözdüm dilimi Tanrı'm Kabul et bu duamı Arz-ı halimi Tanrı'm
Bir gece, ağlar gibi kurtlar uludu dağdan Gözlerime kan değdi, dokuz yaralı tuğdan Bir türkü, bir de ağıt kopardım eski çağdan Türküm umudum olsun, ağıdım yaram olsun Türküsüz ve ağıtsız gün bana haram olsun
Bu acı beter Tanrı'm Sanmam ki biter Tanrı'm Belki benden artar da Neslime yeter Tanrı'm
Bizi zulme bileyen bu kutlu güç senindir Haklı ve yiğit kılan şerefli taç senindir Türk olmaksa suçumuz, bu soylu suç senindir Sanma ki bu sorgudur, sen Tanrı'sın, ben kulum Sen sabırda zenginsin, bense işte yoksulum
Dört yanım soru, Tanrı'm Hepsi en zoru Tanrı'm Soruların zorundan Soyumu koru Tanrı'm
Sen Tanrı değil misin, adını yargılatma Sana Tanrı deyince, dinimi sorgulatma Ya adam et bunları, ya beraber yaşatma Kanı bozuk olanlar "Türk'üm" diyemesinler Ve Türk'ün dik başını yere eğemesinler
Gökçek Tanrı'm, gök Tanrı'm Sevgisi büyük Tanrı'm İti kurda baş kılma Bu ne ağır yük Tanrı'm
Şimdi beni ezenler, demek soyumu bilmez Bozgunun ardındaki mutlak toyumu bilmez Demek beni bilir de, deli huyumu bilmez Çin'de kırkbir çeriyle ihtilal yapan kimdi? Peki o uslanmaz kan hangi bedende şimdi?
Şükür ki bende, Tanrı'm "Niçin"i, sende Tanrı'm Bugünü de kutlu kıl Gözlerim dünde Tanrı'm
Türkiye benim yurdum, canım kurban bu yurda Fakat bir dağ az gelir mayası hür bozkurda Kıralım şu zenciri artık ferman buyur da Sınırları bozalım, yeni baştan çizelim Kendi toprağımızda hesapsızca gezelim
Bir ferman buyur Tanrı'm Dünyaya duyur Tanrı'm Türk'ü Türk'e kavuştur Var beni ayır Tanrı'm Çünkü o gün her ölen Sadece uyur Tanrı'm
Ali KINIK
|
| | | KÜRŞAT TÜRK Gök Kurt
Mesaj Sayısı : 147 Doğum Tarihi : 25/04/88 Yaş : 36 Nerden : TÜRKÇÜ YÜREKLERİN ATTIĞI,GÖNÜLLERİN ESRİDİĞİ ÖTÜKEN KOKULU TANRI DAĞINDA . . . İş-Meslek : TÜRKÇÜ,TURANCI Kayıt tarihi : 20/03/09
| Konu: Geri: 3 MAYIS C.tesi 2 Mayıs 2009 - 11:37 | |
| GÖKTE TANRI YERDE BİZ TUNÇ YÜREKLİ TÜRKLERİZ | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 3 MAYIS C.tesi 2 Mayıs 2009 - 18:44 | |
| ERGENEKONDAN DOĞDUK BÖRTEÇİNE ULARKEN YILDIRIMLAR SUSARDI KILIÇALRIMIZ OYNARKEN GÖKTE TANRI YERDE BİZ DELİKANLI TÜRKLERİZ YERLE GÖK ARASINDA DİZ KIRIP YURT SALAN BİZ!!! |
| | | KOZENİR
Mesaj Sayısı : 506 Doğum Tarihi : 19/03/66 Yaş : 58 Nerden : TÜRK İZMİR İş-Meslek : SİTE KURMAK Kayıt tarihi : 10/02/09
| Konu: Geri: 3 MAYIS C.tesi 2 Mayıs 2009 - 18:59 | |
| 3 Mayıs,Türkçüler Günü, 3 Mayıs 1944 günü Büyük Türkçü rahmetli Hüseyin Nihal Atsız başta olmak üzere, aralarında Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in de olduğu bir gurup Türk Milliyetçisi aydının tutuklanması, tutukluluk sırasında işkenceler görmesi nedeniyle ve ayrıca ******'ten sonra değişen yönetim politikasına karşı ilk Milliyetçi çıkışın; hareketin dönüm noktası olarak kabul edilip kutlandığı bir gündür. 3 Mayıs 1944’de tutuklanmasından sonra milliyetçi aydınlar bir müddet siyaset üstü kalarak davalarını yürütmek yolunu seçtiler. Daha sonra mevcut siyasi partilere girmek suretiyle partiler üstü siyasetlerine güç katmayı denediler. 1969 da ise Başbuğumuz partileşerek Türk Milliyetçiliği davasını yürütmeyi uygun buldu ve bunu en etkili yol olarak ilan etti. 3 Mayıs Türkçüler Günü 1980 ihtilaline kadar muntazaman her yıl kutlanmıştır. 12 Eylül ihtilalinden sonra Türk Milliyetçileri zindanlarda ve işkence hanelerde, 3 Mayıs 1944 yılı işkence ve baskılarını gölgede bırakacak şekilde işkence gördüler. Zindanlara atılmayan Türk Milliyetçileri ise ayrı baskı ve tehditlere maruz kaldı. Yani 12 Eylül ihtilalinden sonra maddi, manevi baskı görmeyen tek bir Türk Milliyetçisi, tek bir ülkücü göstermek mümkün değildir. 3 Mayıs,Türkçülere Karşı Yapılan Haçlı Seferidir. 3 Mayıs,Türk tarihinin en önemli günlerinden biridir. 3 Mayıs,Türkçülüğün fikirden harekete geçtiği gündür. 3 Mayıs,Türkçülüğün umutsuzluktan umuda yöneldiği gündür. 3 Mayıs,Gaflete dalmış tutuma Türkçülük ruhuyla dolu gençliğin şahlanışıdır. 3 Mayıs,Türkçülük ülküsünün tüm Türkiye’ye ve Türk Dünyasına yayıldığı,Bozkurtça şahlanış günüdür. 3 Mayıs,Milliyetçilerin komüniste karşı DUR ! diyen toplu hareketidir. 3 Mayıs,Türk milliyetçilerinin bayramıdır. 3 Mayıs,Bundan 64 yıl önce idealist ve vatanperver bir grubun o devrin dikta rejimine karşı başlattığı kutsal gayeli bir hareketin ilk adımıdır. 3 Mayıs,Türk milliyetçilerinin yeni bir hamleye girişmesinin başlangıcıdır. 3 Mayıs,Türk milletini ilimde,maneviyatta,teknikte en yükseğe çıkarma hamlesidir. 3 Mayıs,Türk milliyetçilerinin yabancı kültüre ve yabancı ideolojilere karşı baş kaldırmasıdır. 3 Mayıs,Kendi milli kültürümüzü çağdaş gelişmelerle yeniden yoğurma hareketidir. 3 Mayıs,Ülkücülük Hareketinin dönüm noktasıdır. 3 Mayıs,Türk milliyetçilerinin ,Türk milletinin varlık davasında çektikleri ızdırabın elemin,gözyaşının ifadesidir. 3 Mayıs ,Türk milliyetçilerine yalan ve iftiralarda bulunanların kendi iftira ve yalanlarıyla boğulduğu gündür. 3 Mayıs, büyük milletimizin edebiyete kadar yaşayacağına inanan Türk milliyetçilerinin yeniden doğuşudur. 3 Mayıs, Türk milliyetçilerinin bayraklaşan hareketidir. 3 Mayıs,Milliyetçi Türkiye'nin kuruluşunda temel taştır. 3 Mayıs, Türk Milliyetçilerine,kutlu olsun. | |
| | | Fatih Yetkili Bozkurt
Mesaj Sayısı : 317 Doğum Tarihi : 08/04/80 Yaş : 44 Nerden : Beyşehir/KONYA İş-Meslek : mermer sektörü Kayıt tarihi : 16/02/09
| Konu: Geri: 3 MAYIS Paz 3 Mayıs 2009 - 7:28 | |
| Bugün, Türküm demenin adeta suç sayıldığı bir ortamda, Türküm, diyen Türk olmakla gurur duyan, Ne Mutlu Türküm demekten çekinmeyen herkesin, Türkcüler günü kutlu olsun.
3 Mayıs Türkçüler Günü'nü bu yıl da coşkuyla kutluyoruz. Türkçülük bayrağı şerefle dalgalandıkça bu gün ebediyen kutlanacaktır. Genç Türkçüler, onu kutsal bir emanet olarak nesilden nesile taşıyacaklardır.
3 Mayıs, 1944'te Türkçülere reva görülen cefalı bir dönemin başlangıcı olmuştur. Fakat, çekilen eziyetler asla boşa gitmemiş; Türkçülük, budanan bir çınar gibi daha yükseklere erişmiştir. Şimdi emin adımlarla yürüyen Türkçülük, ilerde mutlaka daha güçlenecek ve büyük milletimizin kaderini tayin edecektir. O mutlu günlere erişmek için, bütün Türkçüler sağlam yürekle çalışmaya ve ülkü mücadelesini aksatmadan yürütmeye mecburdur. Yaşadığımız dönemde ülkemize yöneltilen tehditleri ve muhtemel tehlikeleri görmezden gelemeyiz. Türkiyemizin birliğine ve bütünlüğüne kast eden elleri artık iyice tanıyoruz. Cumhuriyetimizin temel ilkeleri ayaklar altına alınmak istenmektedir. On binlerce şehidin kanı pahasına, büyük fedakârlıklarla kurulmuş olan cumhuriyet, gizli ve sinsi emellere kurban edilemez..
3 Mayıs'ın adı "Türkçüler Bayramı, Türkçülük Bayramı, Türkçülük Günü, vs." değil, "Türkçüler Günü"dür... O günü yaratan Büyük Türkçü Nihâl Atsız'ın konuyla ilgili vasiyeti aşağıdadır: "Bundan sonra 3 Mayıs Türkçülerin günüdür. Ona bir bayram diyemiyeceğiz. Çünkü yıllarla süren büyük ızdırabımız o gün başlamıştır. Ona bir matem demek de kabil değildir. Çünkü bunca sıkıntıların arasında bize büyük bir imtihan vermek, yürekliyle yüreksizi er meydanında denemek, yahşı ile yamanı ayırmak fırsatını vermiştir. O güne kadar tehlikelerden gafil bir çocuk toyluğu ile yürüyen Türkçülük 3 Mayıs'ta gafletten ayrılmış, maskelerin arkasındaki iğrenç yüzleri görmüş, can düşmanlarını tanımış, dost sandığı hainleri ayırt etmiş, hayalin yumuşak bulutlarından gerçeğin sert topraklarına düşmüştür. Böyle sağlam bir sonuca varmak için çekilen bunca sıkıntılar boşa gitmiş sayılmaz. Bundan dolayı biz 3 Mayıs'a Türkçülerin günü deyip çıkıyoruz.
" GÖNLÜNDEKİ YARALARIN KANINI DİNDİR... YÜZDE YÜZ TÜRK OLDUĞUN GÜN CİHAN SENİNDİR
. Türkçüler! Türklüğün öz evlâtları! Sizlere hayat, hayatınıza mânâ veren ülkü yolunda yılmadan ve asla ümitsizliğe düşmeden çalışınız. ******'ümüzün, büyük Atsız'ın ve ebedî âleme göçmüş bütün Türkçülerin ruhları sizlerle beraberdir.. Kutsal ülkümüz yolunda harcayacağınız en küçük gayret bile, arkanızdaki nesillere bırakacağınız en şerefli miras olacaktır. Türkçülük Günü, bütün Türkçülere ve Türklüğe kutlu olsun..
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE | |
| | | Fatih Yetkili Bozkurt
Mesaj Sayısı : 317 Doğum Tarihi : 08/04/80 Yaş : 44 Nerden : Beyşehir/KONYA İş-Meslek : mermer sektörü Kayıt tarihi : 16/02/09
| Konu: Geri: 3 MAYIS Paz 3 Mayıs 2009 - 7:42 | |
| Türkçü Kimdir? (Hüseyin Nihal ATSIZ)
Türkçü, Türk soyunun üstünlüğüne inanmış olan kimsedir. Bilir ki bugün görülen geri ve kötü ne varsa, hepsi, geçici bir hastalığın belirtisidir ve geçmiş zamanlarda bizi ileri götüren, zaferden zafere yürüten erdemlerin hepsi kanımızda, ruhumuzda, içimizde gizli bir halde yaşamakta, belirecek imkan ve fırsat aramaktadır.
Türkçü, milli çıkarları şahısların üstünde tutan, milli mukaddesata ve geçmişe saygı gösteren, görev ahlakı yüksek olan, haksızlıklarla savaşta korkusuz bir insandır.
Türkçü, gününü gün eden veya dalkavuk bir insan olamaz. Sert yaşamaktan hoşlanır ve en büyük sertliği de nefsine karşı gösterir. Tarihimizde kahramanlık ve büyüklük bol bol bulunduğu için, bazı küçük milletlerin yaptığı gibi kahraman ve kahramanlık icadına lüzum görmeden, esasen var olanların hakkını vermekle yetinir. Böylelikle, milli kahramanlarına saygı gösterir, fakat milli kahramanların kusuru da varsa, söylemekten çekinmez ve hiçbir sebeple, kahraman olmayana kahramanlık payesi vermez. Hele Türklüğün mukaddesatını yıkanı asla bağışlamaz ve bunları bağışlayanları düşman sayar
Türkçü, alçak gönüllü olmaya mecburdur. Çünkü, kendini ileri sürmek, yaptığının karşılığını beklemek veya takdir olunmak içindir. Halbuki takdir beklemek bir bencilliktir. Türkçü, milletine bir hizmet yaparken, bunu, beğenilmek için değil, görev bildiği için yapar ve yapacağı en büyük hizmetin bile, adı sanki bilinmeden ölüp mezarsız yatan şehitlerin hizmeti yanında pek küçük kalacağını bilir.
Türkçülük, yükselmek için değil, yükseltmek içindir. Topluluklar, fedakar fertlerinin çokluğu nispetinde yükselir.
Türkçülük, bir fikir olduğu kadar da inançtır. İnanç olduğu için de tartışmasız, tenkitsiz kabul olunur. Onun tartışılacak ve tenkit olunacak tarafı temeli, esası değil, ayrıntılarıdır
Türkçüler, dayanışmalı yaşamaya mecburdur. Dayanışma, az kuvvetle çok iş görmenin tek ve değişmez çaresidir. Dayanışma olmayan yerde, için için bir çekişme var demektir. Türkçü, ülküdaşları ile olacak bir geçimsizliğin ülküye zarar getireceğini bilir
Türkçü hiç şüphesiz, Türkten olur. Fakat her “Türkçüyüm” diyen Türkçü değildir. Samimi olması ve Türkçülüğün şartlarına uyması lazımdır.
Türkçülüğün en büyük görevi Türklüğe hizmettir. Bunun da baş şartlarından biri, çevresinde bulunanlara Türklük sevgisini aşılamaktır. O, yorulmadan, bıkmadan, Türk soyunun üstünlüğünü anlatacak yabancıların tehlikesini söyleyecek, Türk ahlakının gereklerini bildirecek, barışmaz düşmanımızın Moskof olduğunu telkin edecektir
Moskofçu komünistin vatan haini olduğunu en iyi ve herkesten önce anlayan Türkçülerdir. Onun için komünistlerle her yerde, her vasıta ile, her şekilde savaşacaklardır.
Kısacası, Türkçüler, XX.yüzyılda Türk milletinin fedakarlarıdır. | |
| | | BOZKURT_25 Yetkili Bozkurt
Mesaj Sayısı : 583 Doğum Tarihi : 06/08/88 Yaş : 36 Nerden : BURSA İş-Meslek : OTOMOTİV İsim : BEKİR ONBAŞI Kayıt tarihi : 08/02/09
| Konu: Geri: 3 MAYIS Paz 3 Mayıs 2009 - 8:06 | |
| ÜÇ MAYIS TURANCILAR TÜRKÇÜLER GÜNÜMÜMÜZ KUTLU OLSUN | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 3 MAYIS Paz 3 Mayıs 2009 - 12:14 | |
| Unutmayıp unutturmamak dileğiyle... |
| | | | 3 MAYIS | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|