“Ozan Arif”
Kişileri hedef almam. Ama söz konusu “Lider” olunca durum değişir.
Ona söylenen her söz bütün camiayı, hatta bütün oy verenleri bağlar. Hiç kimse kendisine ve liderine söz ettirmez. Kem söz edene, cevabını hak ettiği şekilde verir.
Gerçi edepsizlik senin mayanda var. Ama haddini artık aşmaya başladın.
1991 yılında Türkiye’ye geldiğinde seni binlerce karşılayanın arasında benim gibi 11 yılını “Mamak” ve “Bursa” zindanlarında geçirmiş bir çok insan vardı. Sayın İl Başkanımız İhsan Barutçu (12 yıl içerde) ve bugünkü Bağcılar İlçe Başkanımız Adnan Madak (11 yıl içerde) sırtında 3 kurşunu, elinde büyük bir Türk bayrağı seni karşılıyorduk. Öyle ya, biz “üç kardeştik” sen “sürgündeki(!)” biz “zindandaki”.
Sen bizi görme bile görmedin.
Doğru gittin Samsun’a “İttifaktan aday olmaya. Yerini beğenmedin” yine Lidere (Başbuğa) “ileri geri” konuştun.
Muhsin Yazıcıoğlu ayrıldı. “Militarist” “oportünist” gibi laflar etti. Sen de durumdan vazife çıkartarak liderin yanında tekrar yer aldın.
Ayrılanlara “köpek olsam havlamam / kırk yıllık efendime” gibi inciler döktürdün.
‘Ramiz Ongun’ adını duyduğunda “balgam tükürmek geliyor” diyen sen.
Sonra “sayın” diyen yine sen.
Başbuğun vefatının ardından, bir başka lider adayının arkasında giden sen.
Peşinden gittiğin lider Tansu Çiller’in arkasında takılıp kalınca, ortada kalan yine sen oldun.
1999 seçimlerinde Samsun’dan aday oldun. Ön seçimde 7. çıkınca senin gibi “Türk Büyüğü (!)” nasıl 7. çıkardı? Hemen sorumlu aradın ve buldun.
Dün olduğu gibi yine “Lider”.
“Ceviz Kabuğu”na çıktın. Çok şeyler biliyor, çok şeyler anlatmak istiyor pozlarında.
“Bir Enaniyet”, “Bir Kibir”, inan bana, Ülkücü Hareketin mensupları seni en iyi bu programda tanıdılar. Teneke gibi ses veriyordun, tın-tın.
Seninle ilk defa yüz yüze “Servet Kabaklı’nın Türkistan aşevinde” karşılaştım.
Belden aşağı anlattığın “Gururumun kurbanı oldum” fıkrası seni o kadar iyi anlatıyordu ki.
Bu satırlarda o fıkrayı anlatamam…
İkinci karşılaşmamız Almanya’da Frankfurt’ta idi.
İlki ülkemizde gerçekleşen 3 Kasım Turuncu devriminin ardından ülkemiz ve camiamız sıkıntılı dönemden geçiyordu.
Gündemde Kıbrıs ve Yerel Seçimler vardı.
İl Teşkilatı olarak 11 Ocak’ta Çağlayan Meydanı’nda miting yapma kararı aldık. Genel Başkanımız da mitinge katılacaktı. İl Divanında sanatçı olarak ittifakla sizin isminiz çıktı ve size tebliğ ettik. Siz ise İstanbul’da idiniz ve gelmediniz.
Frankfurt’ta karşılaştığımızda size niye gelmediğinizi sorduğumda “Ne söyleyecektim” dediniz.
Teslimiyetçi iktidara bir iki kelime söyle; sonra sazının teline dokun dedim.
Bana “Bu kime yarayacak” dediniz.
Davaya, harekete dedim.
“Hayır! Ona yarayacak” dediniz.
O dediğiniz, Hareketin Lideri idi.
Ülke kuşatma altına girmiş. Hareketin sorumluluğu artmış, siz ise hala nerelerde takılmışsınız. Sizden belki “ozan” olur ama “dava adamı olmaz”.
“Teşkilat, lider, doktrin. Kafama başka girmez” diyen sen değil misin?
Sende ne kafa varmış.
O kafadan bu hareket o kadar çok gördü ki, kimler geldi, kimler geçti.
Analar daha çok Ozan Arifler doğurur.
Ama inanıyoruz ki, senin gibisini kolay kolay doğuramazlar.
Sürgünsün sen ha…
Ceviz Kabuğu programından anladığımıza göre, sürgüne(!) elini kolunu sallaya sallaya gitmişsin. Türkiye’de darbe olduktan sonra Lider ve arkadaşları zindana konunca ne olur, ne olmaz diye ülkeye gelmedin. 4-5 sene sonra Cuntaya ve iktidarın başına “hakaretlerden” dolayı, davalar açıldı ve gelmedin.
Bu arada bayağı kaset yaptın ve sattın. Genelde bunları bizim camiamız aldı. Sen para kazandın. Gecelere parasız çıkmadın.
Bu harekette ne söylediysen karşılığını aldın. “Yine alacaksın.”
Sen konuşmaya ve batmaya devam et. Düşmanları sevindir! Dostları üz!
İstanbul’da 1991 yılında Gülhane’de seni yüzbinler konserinde ağırlamıştı. 2 yıl evvel Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda bin kişi ya vardı ya yoktu. Niye böyle olduğunun muhakemesini yapmayacak mısın?
Hala hatayı başkalarında arayarak işin içinden çıkamazsın?
O kafadan sana da dostlarına da hayır gelmez.
Sana el öp diyen yok. Zaten o ağza kimse el öptürmez.
Yolun sonuna geldik. 1985 – 1990 arası sürgündeki, zindandaki, topraktaki;
Tonton dayı, Davulla tokmakla üzerine düşeni gerçekten yaptın.
Ama itiraf et. Sürgün(!) muhabbeti bitince, hiçbir şey üretemez oldun.
1990 ile 2006 yılları arasında hafızalarda kalacak bir şey üretemedin. “Nefsin” hep önde gitti. Oysa ülke yaşadıklarıyla 12 Eylül döneminden daha sıkıntılı yıllar yaşamaktadır.
Ülkenin ozanları, asıl meşgul olması gerekenler yerine iç meselelere takılıp kalırsa, tabii ki bir şey üretemezler.
Bunları sana niye yazıyorum ki..
Boşver, sen yine “el öpme”.
“Yalayacak” bir şeyler bul.”
CAFER YAYLAN - Milliyetçi Duruş Gazetesi