Türkçülük davasının dev isimlerinden
Merhum İsmet TÜMTÜRK'ün Hakka yürüyüşünden önceki son yazısı
COĞRAFYA KATLİAMI
Bizler, hemen hemen milletçe hepimiz, derin bir gaflet uykusunda horul horul uyurken, Türk dili sinsi ve sürekli bir katliama uğretılmektedır.
Örnek: Hastaları taşımaya mahsus arabalara ****** devrinde ve daha önceleri "cankurtaran" denirdi. Şimdi hepsinin adı "ambülans" oldu. Öyle ya "gerici" ve "kaba" Türkçeden sıyrılmak ve bir şeylere veya bir yerlere yamanmak gerekiyordu. "Çağdaş" ve "Avrupalı" olmak gerekiyordu. "Cankurtaran" atıldı yerine "ambülans" geldi. Ama "Ambülanslar" bir türlü gelmediği için acı çeken ve ölen hastaların sayısında bir azalma oldumu? Ne gezer! Ya ne bekliyorduk?
Örnek: "Mahsül" veya "ürün" yerine şimdi "rekolte" deniyor. İsraf yine aynı israf, pahalılık yine aynı pahalılık.
Örnek: "Aşama" veya "safha" yerine şimdi "etap" deniliyor.
Dikkat: Arapça köklü sözlerin ayıklanması ve yerine Fransızca köklü sözlerin getirilmesi durumu karşısında değiliz. Öztürkçe sözler yok ediliyor ve yerine tam yabancı sözler getiriliyor.
Örnek: Eski spor yazılarına bakın, futbolda karşı taraf kalesine top sürerek yapılan hücuma eskiden "akın" denirdi. Tıpkı Yahya Kemal'in şiirinde,
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik,
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.
Denildiği gibi. Şimdi ise, futbolda bütün "akınlar" oldu "atak". Öğle olduda zaferlermi çoğaldı? Ne gezer! "akın" denilen günlerde, Avrupa şampiyonu Macaristan'ı 3-1 yenmiştik. Az sonra İngilizleri kendi sahalarında yendik. Şikdi ise, en son Arnavutluk'a yenildik.
Örnekler saymakla bitmez. Yükselen bir itiraz ve yadırgama seside pek duyulmuyor.
İyisimi, biz bu konunun yalnız bir köşesi üzerinde odaklaşalım:
Coğrafyadaki adlar.
Dün Türkiye'nin olan ve bu gün Yunan işgali altında bulunan vatan parçalarımızın Türkçe adları yok edilmiştir ve bunlar Yunan kitaplarında( ve dünya coğrafya kitaplarında) rumca yazılmaktadır. Mesela, Batı Trakyamızdaki "Dedeağaç" şimdi "alexandropolis" olmuştur. "Gümülcine" şimdi "komotini" olmuştur. "İskeçe" şimdi "Xanti" olmuştur.
Ege adalarımıza gelince: "Sakız" adamız şimdi "kios" yapılmıştır. "Sisam" adamız şimdi "samos" tur. Sevgili "istanköy" adamız şimdi, ne yazıkki "kos" dur. Anadolu'nun handiyse bir taş atımı ötesindeki "sömbeki" adamız şimdi "simi"dir. "Kerpe" adamız, şimdi "karpatos" tur. Saymakla bitmez ve acısı dinmez.
(Bu adaların zamanın diktatörü tarafından düşmana nasıl hediye edildiği ise bir acıklı ve ibretli hikayedir. Kısmet olursa başka bir yazıya).
Ya bize kalan iki ada, Gökçe ada ve Bozca ada, yunan kitaplarında resmi Türkçe adları ilemi yazlıyor? Ne münasebet! Öyle gafletler bizim idarecilere mahsustur. Yunan coğrafyalarında Gökçe adanın adı "imbros" ve Bozca adanın adı "Tenedos" tur.
Bizim coğrafya ders kitaplarındaki kesmekeşe hiç dokunmayalım. Durum içler acısıdır.
Sosarasak, "sorumlular", geviş getiren bir öküz umursamazlığı ile yüzümüze bakarlar ve "ne zararı var, yani? Türkçe adlar koyarsak oralar gerimi alacaksınız?" derler. (Buradaki "öküz" benzetmesi, kalemimin ucundan hiç düşünmeden kaydı. iyi ve temiz hayvan olan öküzlerden özür dilerim).
Ömer Seyfettin'in bir hikayesi vardır: "Başını vermeyen şehit". Savaşta canı alınan bir askerin kulağına bir ses gelir: "Canını verdin! Bari başınıda verme!". Bunun gibi, sevgili adalarımız düşman işgali altına girdi, bari bizimkiler bunların adlarınıda yok etmesinler.
Bu gibilere bir şey sormak faydasızdır. Bari kendi kendimize soralım: "Türkçeyi ve Türk adlarını böylesine katliama uğratanlara acaba rumlardan (ve öbür düşmanlardan) bir menfaat veya iltifat gelebilirmi?" Tam aksine, bunlara duyulan tiksinti artar.
Milleti millet yapan unsurların arasında tarihi hatıralar, tarihten gelen kıvançlar ve ümitlerde vardır.
Şimdi biraz daha geriye gidelim. Türklük için (şimdilik) kaybedilmiş ve Rus'un eline geçmiş olan yerler hakkında şunları acaba bilenler ve hatırlayanlar kalmışmıdır? Şimdi "Volga" denilen ırmağın Türkçe adı "İdil"dir. "Dnieper" ırmağının Türkçe adı "Turla"dır. Kırım da ki "Sivastopol" kentinin Türkçe adı "Akyar" dır. Ve yine Kırım'daki "Theodosya" limanının Türkçesi "Kefe"dir. Şimdi, okuyucuya bir teaklifim var: Bunları bu günkü rastgele bir kaç lise öğrencisine sorun bakalım, bilen kaç kişi çıkacak.
TANRI TÜRKÜ KORUSUN!
İstanbul 2 Şubat 1998
İsmet TÜMTÜRK