UlkuGulu.Hareket-Forum.Net
Ülkü Gülü Forum Sitesine Hoşgeldiniz

Sitemize üye olarak sizlerde paylaşım yapabilir, sitemizin sosyal faaliyetlerinden haber alabilirsiniz.

Üye iseniz Lütfen Üye Adınızla giriş yapınız
UlkuGulu.Hareket-Forum.Net
Ülkü Gülü Forum Sitesine Hoşgeldiniz

Sitemize üye olarak sizlerde paylaşım yapabilir, sitemizin sosyal faaliyetlerinden haber alabilirsiniz.

Üye iseniz Lütfen Üye Adınızla giriş yapınız
UlkuGulu.Hareket-Forum.Net
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

UlkuGulu.Hareket-Forum.Net

ÜLKÜGÜLÜ | UlkuGulu.com | facebook.com/UlkuGuluyuz
 
MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Anasay11AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 MİSYONERLİK VE MASONLUK

Aşağa gitmek 
2 posters
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3  Sonraki
YazarMesaj
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:01

BU CINAYET BIR PROVOKASYON

Süleyman Saribas (ANAP Malatya Milletvekili):

Insanlar bu havaya, bu iklime, provokasyona nasil açik hale geldi? Dink cinayetinden sonra gensoru verdik. Bes kisi Incil dagitan kitapevini basmis meselesi degil bu. Failler bulunuyor. Ama sonuç yok. Iklim olusmussa baska tetikçiler de bulunur. Olayin Malatya ile Malatyalilik ile alakasi yok. Bu olaylar bir takim merkezler tarafindan belli üsler seçilerek, Türkiye’nin dis dünyadaki menfaatlerini zedelemek için organize edilmis hareketler. Tesadüf degil. Ancak bir baska insanin bogazini kesen ruh hali, bakis açisi tüyler ürpertiyor. Bunu organize suç örgütleri, psikopatlar yapar. Kutuplasmis iklimin düzeltilmesi lazim.

Ahmet Münir Erkal (AK Parti Malatya Milletvekili):

Malatya’nin genel dokusu ve karakteriyle asla bir araya gelmeyecek bir olay bu. Farkliliklara ragmen, birlikte yasayabilen bir Malatya karakteri var çünkü. Cinayeti Malatya’ya mal etmemek lazim. Türkiye iki önemli seçime giderken yasanmis bir cinayet oldugunu da gözden kaçirmamak gerek; cumhurbaskanligi ve genel seçim. Bu cinayet bir provokasyon. Cinayetin birden fazla mesaji var. Ilki hükümetin ve siyasetin alanini daraltma girisimi. Ikincisi ölenlerin Hiristiyan ve yabanci uyruklu bir kisi olmasi uluslararasi boyut kazandiriyor. Ideolojik altyapisi yok bunun. Bunlar ruh hastasi. Hrant Dink, Danistay saldirisi, Santaro cinayeti ve buna baktigimizda; arka planini sakin gözle inceledigimizde buram buram provokasyon kokuyor.

Doç. Dr. Ihsan Bal (Uluslararasi Stratejik Arastirmalar Merkezi):

Türkiye’de son yillarda hizli bir sekilde içe dönük hirçinlasmanin arttigina sahit olmaktayiz. Bu artisi saglayan çesitli yurt içi ve disi gelismeler de söz konusu. Bu sürecin aktörleri; düsman paranoyasina kapilan marazi ruh halinde öldürme güdüsüyle sokaklara dolusan gençler ürettiklerinin farkindalar mi bilinmez, ancak yasanan cinayetler serisi artik bu insanlarin kafasina dank etmelidir. Bu gidisatin temel belirleyicisi ise, gerilim stratejisi üzerinden kavga ve bogusma ruh halinin tekrar ülkeyi esir almasidir. Bu gidisatin varacagi durak yeni cinayetlerdir. Zira cinayetler prim yapmaktadir. Istenilen sonuçlara ulasilmaktadir. Tetikçiler kahraman olmaktadir, ülkede kargasa artmaktadir ve Türkiye uluslararasi düzeyde sikismaktadir.



AKSIYON
GençTürk Haber

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:03

TARİHTEN GÜNÜMÜZE MİSYONERLİK

Misyon kelimesi sözlükte; görev, yetki, vekâlet, bir kimseye bir isi yapmasi için verilen özel vazife; dînî literatürde ise; inanan bir kimseye, bir isi tamamlamasi için verilen ilâhî emir anlamina gelmektedir. Günümüzde kazandigi anlamiyla bir kimsenin öteki insanlara kendi dinî görüslerini anlatarak, onlari kendi dininin bir mensubu yapmak veya etkilemek maksadiyla ortaya konan organize çabalardir.
Misyoner ise; yetkili, görevli, kendisini bir fikrin yayilmasina adamis kimse demektir. Mensubu oldugu dinin faaliyet ve propagandasini yapan kisi için kullanilir. Ne var ki misyoner kelimesinin yasayan dinler içerisinde Hiristiyanliga mal olmus oldugu görülmektedir. Hiristiyan geleneginde misyoner; resmî kilise teskilati ya da herhangi bir Hiristiyan cemaati tarafindan Hiristiyanlik mesajini ve dinini yaymak amaciyla özel olarak yetistirilen ve bu maksatla özellikle Hiristiyanlik disi toplumlarda görevlendirilen kisi anlamina gelmektedir. Böylesi kisilerin yerine getirdigi faaliyete ise misyonerlik adi verilmektedir.

Hz. Isa’dan sonra Havariler (Hz. Isa’ya ilk inananlar) çesitli bölgelere dagilmis, Hz. Isa’nin ögrettiklerini yaymaya baslamislardir. Bu sebeple ilk misyonerlerin Havariler oldugunu ifade etmek mümkündür. Zaten bugünkü Hiristiyan misyonerleri de Havarileri ilk misyonerler olarak kabul etmekte ve onlarin yolundan gittiklerini ileri sürmektedirler.

Hiristiyanligin “misyon” anlayisinin olusumunda ve gelisiminde hiç süphesiz Pavlus adli hiristiyanin önemli bir yeri vardir. Her ne kadar Hiristiyanlar, misyonun diger insanlara iletilmesi konusunda referanslarini, Yeni Ahit’te yer alan Incil metinlerinde geçen Hz. Isa’nin bazi sözlerine dayandirsalar da Hiristiyanlik tarihinde ilk sistematik misyon faaliyetinin Pavlus’la basladigi görülür. Pavlus, Helenistik Isa cemaati tarafindan kurgulanan ve kendisi tarafindan gelistirilen “teslis” inancini temel alan ögretileri yaymak amaciyla Anadolu, Yunanistan ve Makedonya’ya yönelik üç önemli misyon seyahati düzenlemistir. Hiristiyanlik üzerinde büyük bir etkisi olan Pavlus’un yazdiklari Hiristiyan Kutsal Kitabi’nda yer almis ve kendisi Hiristiyanligi yaymayi görev edinenlere en önemli örnek olmustur. Hiristiyan misyonerler çesitli yönlerden onu taklit etmis ve sözlerini kutsal vahiy metni olarak uygulamaya özen göstermislerdir. Iste Pavlus’un Korintoslulara yazdigi mektupta geçen, misyonerlere örnek teskil eden ve misyonerligin iç yüzünü bütün açikligiyla ortaya koyan cümlelerinden bazilari:

“Ben özgürüm, kimsenin kölesi degilim. Ama daha çok kisi kazanayim diye herkesin kölesi oldum. Yahudileri kazanmak için Yahudilere Yahudi gibi davrandim. Kendim Kutsal Yasa’nin denetimi altinda olmadigim halde, Yasa altinda olanlari kazanmak için onlara Yasa altindaymisim gibi davrandim. Tanri’nin yasasina sahip olmayan degil de, Mesih yasasi altinda olan biri olarak Yasa’ya sahip olmayanlari kazanmak için Yasa’ya sahip degilmisim gibi davrandim. Güçsüzleri kazanmak için güçsüzlerle güçsüz oldum. Ne yapip ne edip bazilarini kurtarmak için herkesle her sey oldum.” Bir baska yerde ise, “...kurtulsunlar diye birçok kimsenin yararini gözeterek herkesi her yönden hosnut etmeye çalisiyorum.” demektedir.

Bu metinlerden anlasildigina göre Pavlus, insanlari etkileyebilmek ve dikkatlerini teblig ettigi mesaja çekebilmek için, kabul etmedigi seyleri kabul eder, kabul ettigi seyleri ise kabul etmez görünmektedir. Bu, Pavlus’un amacina ulasmak için, ikiyüzlülüge basvurarak insanlari aldatma yolunu kullandigini göstermektedir. Onun bu metodu kendisinden sonra gelen misyonerler için de bir model olmustur.
Pavlus ve onun izinden gidenlerin çabalari sonucu Roma Imparatorlugu Hiristiyanligi resmî din olarak benimsemis, hatta insanlar o tarihe kadar Hiristiyan olduklari için ölüm cezalarina çarptirilirken, o tarihten sonra Hiristiyan olmadiklari için öldürülmeye baslamislardir. Hiristiyanligin yayilis serüveni içerisinde bu anlayisin rolünü unutmamak gerekir.

Durum bu minval üzere devam ederken, dünya 610 yilinda Islâm’in dogusuna tanik olmustur. Islâm, Hiristiyanliga göre çok kisa denilebilecek bir zaman içerisinde güçlenmis ve Hiristiyanligin yayilisinin önünde en büyük engel teskil etmeye baslamistir. Hiristiyan dünyasi bu durum karsisinda yeni metotlar gelistirmis, kendi aralarindaki tüm anlasmazliklari birakip Müslümanlara karsi ortak cephe olusturmaya karar vermislerdir. Avrupa ülkeleri, Bizans Imparatorlugu gibi Hiristiyanligin merkezleri sayilan ülkeler Müslümanlara karsi Haçli Seferleri düzenlemeye kadar isi ileriye götürmüslerdir.

Ancak yillar süren bu vahsetin neticesinde Müslümanlara ait emellerini gerçeklestirmenin imkânsiz oldugu kanaatine varan Batililar, gayelerine ulasmak için misyonerlik teskilatlari kurmuslar ve bu teskilatlar araciligiyla kongreler düzenlemeye baslamislardir. Bazen açik, çogu kez ise gizli ve dolayli yoldan yürüttükleri faaliyetlerini ilmî ve toplumsal sahalarda yogunlastirarak insanlara Hiristiyanlik adina vermek istediklerini bu kisveler altinda vermeye çalismislardir.
Görev yapacaklari Müslüman ülkelere gönderilmek üzere Arapça’yi iyi bilen misyoner papazlar yetistirecek okullar açmislardir. Buralarda yetistirilen papazlar Islâm ülkelerine gönderilmis ve bu çalisma uzun yillar devam etmistir.

Misyonerler bir ülkeyi kültürel açidan tamamen yikmadan, kendilerini o ülkeyi tamamen fethetmis saymazlar. Bu bakimdan isgal edilecek ülkenin bütün sirlarini detaylarina varincaya kadar tetkik etmek için turist, doktor, ögretmen, mühendis, jeolog, hemsire gibi görevlerle hedef aldiklari ülkeye akin ederler. Görevleri; milletin ve devletin tarihî, cografî, jeolojik, kültürel, siyasî, ekonomik, psikolojik yapisinin incelenmesi ve zaaflarinin tespit edilerek nasil sömürülebilecegi hususunun belirlenmesidir. Arkalarini yasladiklari devletlerden aldiklari güçle girdikleri ülkenin huzurunu, sosyal yapisini, ahlâkini, siyaset ve egitimini bozarak sürekli kargasa ortam meydana getirirler ve nihayet o ülkenin Avrupa devletlerinin himayesine girmesi için gayret gösterirler. Yabanci okullarda görev yapan yabanci ögretmen ve idareciler ya dogrudan dogruya okulu açan devletin ya da ilgili misyoner teskilatin ajani olarak çalisirlar. Amaçlari sadece din ve mezheplerini kabul ettirmek degil, kendi devletlerinin menfaatlerini korumaktir. Görevli olduklari ülkenin topraklarindaki yeralti ve yerüstü zenginliklerini arastirip tespit ederek mensup olduklari devlete rapor etmek misyonerlerin en önemli çalisma metotlarindan birisi olmustur. Osmanli Devleti’ni parçalamak için gerekli olan fikrî ve dinî altyapinin hazirlamasinda, sonra da siyasî destegin saglanmasinda büyük rollerinin oldugu unutulmamalidir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:04

BİR MİSYONERİN TÜRKİYE ANILARI
8 Temmuz


Iste Türkiye'deyim; bölge sorumlusu Tommy arkadasla
havaalanindan kalacagimiz eve giderken hayli uyarici bilgiler aldim;
"Hemen baslama, biraz sagini solunu tanimalisin; Türkler acayip bir
millettir"
filan diye bir seyler söyledi, ama aldiris etmedim. Bir dakika bile zayi
edilmemeli;
görev kutsal, görev agir.


9 Temmuz


Tommy'nin yanildigi açik; bugün ilk tebligimi yaptim bile.
Adam parkta öylece oturuyordu.
Söyledigim her seyi gülümseyip basiyla tasdik ederek saatlerce dinlerken
ruhumun göklere degdigini hissetmistim. Bizi seyreden simitçi, sonradan o
adamin sagir oldugunu söyleyince biraz moralim bozuldu ama olur öyle
seyler.


11 Temmuz


Üçüncü gün; Tommy hâlâ "erken henüz" diye israr ediyor.
Mânâsiz bir israr bu; kurtulmasi gereken o kadar çok ruh var ki burada.
Çorap almaya inmistim semt pazarina. Nasil oldu anlamadim ama eve dönerken
artik benim altili çelik tencere takimim vardi.
Önemli degil, tencere gerekli bir araç nasil olsa. Tencereci arkadasa
müjdeyi teblig ettim.
"Ayipsin abi, Hazreti Isâ' ya can fedâ." dedi, ben agladim.
Söz verdi, pazar toplantilarina gelecek; hatta bana bir adres bile verdi.
O adrese gidersem bir sürü insani misyona katabilirmisim.


21 Temmuz


Tommy hâlâ "gitme, bak karismam" diyor; iste bu asiri
ihtiyatkârlik yüzünden buralarda Isa'nin mesaji yeterince bilinmiyor zaten.


Gittim; sehrin kenarinda kalabalik bir mahallede bir apartmanin altinci
katina çiktim. Içeride bir hayli erkek vardi; beni içeri aldilar,
mobilyasiz bir
salona geçtik. Çay getirdiler; hatir sordular. Tam lâfa baslarken biri
parmagiyla
"sus" isareti yapti. Içeriden yaslica bir adam çikip salona gelince herkes
gibi ben de
ayaga kalktim. Sonra adam konusmaya, bir nevi vaaz vermeye basladi. söyle


bir dinledim; eh fena seyler degil. Toplantidan sonra herkes birbirine
sarildi,
yeniden çay ikram edildi. Burayi sevdim, yarin da gelecegim.


2 Agustos


Yine ayni seyler oldu; bir ara firsat bulup salondaki arkadaslari
misyona kazandirayim dedim. Tam "Isa" demistim ki, ihtiyar vaiz
"Isa dedin de aklima geldi." deyip çok tatli bir bahis açti.
Öyle güzel anlatiyor ki basladim aglamaya. Zor teselli ettiler; sonra
ortaya sofra geldi. Yemek yedik. Kusbasili pilav nefisti; hele cacik!


12 Agustos


Tommy beni tesbihle oynarken yakaladi. "Nereden buldun"
diye sikistiriyor. "Dükkanin birinden aldim." dedim. Tesbih bana iyi
geliyor, meditasyon yerine geçiyor. Bir tane de Tommy'e mi alsam?



6 Eylül


Bugün hep birlikte camiye gittik. "Bakayim" dedim burada neler
yapiyorlar, nasil ibadet ediyorlar. Mecit diye bir temiz yüzlü arkadasim
var cemaatten.
Bana abdest almayi ögretti caminin avlusunda. Tuvaletleri pek temiz degil
ama
abdest çok güzel bir olay. Firsatini kolluyorum; bunlarin hepsini Protestan
etmezsem
bana da Mahmut demesinler!


16 Eylül


"Nereden çikti bu Mahmut?!" diye çildirdi Tommy. "Kod adim." dedim.
Anlamadi. Anlamaz tabii. Ben ne yaptigimi biliyorum. simdilik sesimi
çikarmiyor,
toplantilara muntazaman devam ediyorum; ezan okununca "Hadi camiye gidelim
Mahmut"
diyorlar, gidiyorum. "Neler okuyorsunuz fisir fisir?" diye sordum.
Ögrettiler. Fatiha çok
güzel bir sûre. Tommy'e de ögretmeliyim.


1 Ekim


Tommy beni evden atmaya kalkisti dün. "Seni kandiriyorlar,Müslüman
yapacaklar enayi."
diye çikisti. Itiraz ettim, "Ben bunlarin içyüzünü ögrenmeye çalisiyorum
Pastör Tommy." dedim.
"Sirlarini ögrendigim an, bunlari sürü halinde önüme katip Sarayburnu' ndan
denize sokup cümlesini
birden çatir çatir vaftiz etmezsem bana da Mahmut demesinler." dedim. "Çik
disari aptal."
diye kovdu beni. Misyondan gelen ayligimi da kesti. Vermezse vermesin,
cemaatteki arkadaslar
aralarinda para toplayip verdiler. Geceyi ucuz bir otelde geçirdim. Bugün
Mecit'in evine tasiniyorum.
Az kaldi az.. Dayan oglum Mahmut!


6 Kasim


Mecit benim için istihareye yatmis; "Yesil gördüm Mahmut." dedi, "Nurlar
içindeydin,
hidâyet nasip oldu sana ne mutlu." dedi. Tabii aldiris etmiyorum, fakat
hosuma gitmedi de degil.


9 Kasim


Bugünlerde cemaate Ingilizce dersleri vermeye basladim; sabah namazini
topluca edâ ettikten
sonra kusluk vaktine kadar ders veriyorum. Kuslukla ögle arasinda tefsir
dersleri yapiyoruz.
Beni artik iyice kendilerinden zannediyorlar.


21 Kasim


Yeni damat oldugum için dört günden beri günlük yazamadim. Mecit'in
teyzesinin kizi Sabiha ile nikahlandik dün. Nikâhimizi Saadettin Hoca
kiydi sag olsun.
Sünnet dedigin ise sinek isirigi gibi bir sey zaten, çabucak geçti. Bu
sabah yolda Tommy
ile karsilastik. "Kiliseye yazdim, seni defterden sildiler." dedi.
Güldüm, hâlâ o bayatlamis misyoner kafasi iste. Benim din degistirdigimi
saniyor gerzek.


Halbuki ben...


28 Kasim


Ne kadar üzgünüm. Mecit, "Nasip degilmis, seneye gidersin" diyor.
Hac kayitlari kapanmismis. Istesem ecnebi pasaportumla Misir üzerinden
vize alir
giderim, ama ben olayi içeriden, herkesle bütün mü'minlerle birlikte
yasamak istiyorum
oysaki.


19 Aralik


Sabiha ile teheccütten sonra Yasar Hoca mevzusu geçti aramizda.
Yav bu Yasar Nuri Hoca iyi adam hos adam fakat ne bileyim çok modern bir
durusu var gibi sanki;
hani, "Islâm'i en iyi ben bilirim" seklinde bir dayilanma.
Ögleden sonra yayincimla sözlü anlasma yaptik; ilk eserim iki ay sonra
çikiyor:
"Islâm'in selefî boyutlarina dinamik bakislar".
Yayincim, "fiyati iki lira yaparsak üç yüz bin satariz." diyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:06

MİSYONERLERİN HEDEFLERİ NELERDİR
Latince “Missio” kelimesinden türetilen mission (misyon), sözlükte görev, yetki, bir kimseye bir işi yapması için verilen özel görev anlamlarına gelmektedir. Özel bir mana olarak ise bir dinin tebliğini yapmaya denir. Misyoner (missionnaire) ise bu dinin tebliğini yapan kimsedir. Misyoner kelimesi normalde bütün dinlerin mensupları için geçerli olmakla birlikte günümüzde özel olarak hristiyanlığı yaymak isteyenlere denilmektedir. Misyonerlik denilince akla hristiyanlığın gelmesinin en önemli sebebi “misyon” kelimesinin Yeni Ahid(İncil) diline ait bir kelime olmasıdır.

Misyonerlerin nihai hedefi bütün dünyanın hristiyanlaşmasıdır. Bu nihai hedeften önce hristiyan olan ve olmayan toplumlar için ayrı ayrı hedefleri mevcuttur. Hristiyan ülkeler için gayeleri hristiyanları birlik içerisinde tutmak ve Batı Emperyalizmi’nin ve kültürünün tüm dünyada hakimiyetini sağlamaktır.

Hristiyan olmayanlar toplumlar için gayeleri ise onları hristiyanlaştırmaktır. Şayet bu mümkün olmazsa onları kendi dinlerinden soğutmak, şüpheye düşürmek ve sonraki nesiller yoluyla da tamamen dinlerinden döndürmektir.

Misyonerlerin bu gayeye ulaşmak için takip ettikleri yöntemleri tarihi açıdan yedi döneme ayırabiliriz:

1- 33- 100 arası, Havariler Dönemi

2- 100-800 arası, Kiliselerin Kurulma Dönemi

3- 800-1500 arası, Ortaçağ Dönemi

4- 1500-1650 arası, Reform Dönemi

5- 1650-1793 arası, Reform Sonrası Dönem

6- 1793-1965 arası, Modern Dönem

7- 1965’ten sonrası, Diyalog Dönemi

Hristiyanların İslam ile tanışmaları 2. dönemin sonlarına denk gelmektedir. İslam’ın ilk yıllarında hristiyanların İslam’a bakışları ılımlı idi. Ne zaman ki İslamiyet hızla yayılmaya ve hristiyanların nüfuz bölgelerinde tesirli olmaya başladı, o zaman hristiyanlar da İslam’a karşı kin ve öfke ile dolmaya başladılar, düşman oldular. Ortaçağ dönemi bu düşmanlığın savaşlara dönüştüğü ve hristiyanların İslam’ı kılıçla yok etmeyi düşündükleri dönemdir. Bu yüzden pek çok Haçlı seferleri düzenlemişler fakat başarılı olamamışlardır. Türklerin müslüman olması da Haçlı seferlerinin akîm kalmasını sağlamıştır. Zaten muharip bir mizacı olan Türklerin şecaati, İslam’ın cihat ruhu ile perçinlenmiş ve manevi bir boyut kazanmıştı. Artık Türkler, İslam adına hristiyanların korkulu rüyası olmuştu. Zira Ortaçağ Avrupa’sında “Türk” ile “Müslüman” aynı anlamda kullanılıyordu.

4. ve 5. dönemler ise İslam’ı kılıç zoruyla yok edemeyeceklerini anladıkları ve içten çökertme hareketlerinin başladığı dönem olmuştur. Misyoner gönüllülerinin ülke ülke açılmaları bu dönemde başlar.

6. Dönem ise casusluk faaliyetlerinin arttığı dönemdir. Bu dönemde İslam adına en önemli güç olan Osmanlı’nın yıkılması için çeşitli plânlar yapılmıştır. Özellikle Londra Misyoner Teşkilatı bu işe çok önem vermiştir. İslam tarihine baktığımızda İslam’a karşı en büyük düşmanlığı İngilizlerin yaptığını görürüz. Dikkat edilirse müsteşriklerin de ekseriyeti İngiliz olup hep içten içe fitne sokmaya çalışarak İslam’ı ortadan kaldırmayı hedeflemişlerdir. Bu dönemde de Osmanlı topraklarında yaşayan hristiyan azınlıklar kışkırtılmış, onların ayaklanmaları için çaba sarf edilmiştir. Bu faaliyetlerin merkezinde ise yabancı okullar vardır. Bizzat casus ve misyoner yetiştirmenin yanı sıra silah kaçakçılığı ve silahlı faaliyetlerin de yapıldığı bu okullar, azınlıkların silahlanmasında da etkili bir rol oynamıştır. Bu döneme dikkat edilirse yabancı okulların arttığı rahatça görülebilir. Esasında bu okullar Fatih devrinde hristiyan din adamı ihtiyacını karşılamak üzere açılmış fakat Tanzimat’la birlikte yapı değiştirmiş, modern okullar haline gelmiştir. İhtiyacın çok üzerinde okul açılmıştır. Osmanlı’da yaşayan çeşitli etnik gruplardan öğrenciler alınmış ve bunlar etnik açıdan kışkırtılmıştır. Ayrıca Osmanlı’nın son dönemlerdeki hantal yapıdan dolayı okullardaki eğitimin yeterince kontrolü de sağlanamamıştır. Netice itibariyle gerek bu okullardan yetişenlerle gerek dışarıdan gelen casuslarla önce azınlıklar isyan ettirilmiş sonra da Türk olmayan Müslüman toplumlar kandırılmış, Osmanlıya karşı ayaklanmaları sağlanmıştır. Özellikle İngilizlerin ektiği nifak tohumları İslam âlemini parça parça etmiş, müslümanların toprakları emperyalist batılıların (özellikle İngilizlerin) sömürgesi olmuştur. Misyonerlerin emperyalist emelleri hakkında fikir vermesi bakımından Kenya’nın ilk başbakanı olan Kamau Kenyatta’nın sözlerini zikretmekte fayda vardır. Kamua Kenyatta misyonerlerin gayesini şöyle özetler:

“Misyonerler bizim topraklarımıza geldiğinde İncil onların, topraklar Afrikalıların elindeydi. Bize gözü kapalı dua etmesini öğrettiler. Neden sonra gözlerimizi açtığımızda, İncil bizim, topraklarımızsa onların olmuştu.”

Buraya kadar anlattığımız ilk altı dönemdeki yöntemler, misyonerlerin ağırlıklı olarak uyguladıkları yöntemlerdir. 1965 sonraki dönemde, yani günümüzde de pek çok yöntem kullanmaktadırlar. Amerika’nın Irak’ta yaptıkları, Ortaçağ hristiyan barbarlığını sergiliyor. Ayrıca bu saldırının emperyalist boyutu da gözden uzak tutulamaz. Keza şu anda pek çok kolejleri vardır. Yeni kolejler açma hatta üniversite açma ideallerinden asla vazgeçmemişlerdir. Nitekim 1950’li yıllarda Amerika, Türkiye’ye atom reaktörü vermeyi ve karşılığında da mahut misyoner okulu Robert Koleji’nin üniversiteye dönüştürülmesi teklifinde bulunmuştur. Ayrıca şu anda kolejlerin yanı sıra pek çok ana okulu, kreş, yabancı dil kursları ve özel okullar da açmışlardır. Ayrıca hastane, huzurevi ve açık misafirhaneler gibi hayır kurumları ile de faaliyet göstermektedirler. Yine son dönemlerde İslam toplumlarında alevi-sünni, sünni-şii gibi nifak tohumlarını canlandırmaya çalışmaktadırlar. Fakat günümüzde özellikle Amerika ve Almanya merkezli misyoner teşkilatları ön plâna çıkmıştır. Ayrıca Türkler, batıdan gelen misyonerlerin emperyalist düşünceli olduklarını düşünebilir ve tavır alabilir düşüncesiyle Türkiye’de faaliyet yapmak üzere daha çok Güney Koreli misyonerleri kullanmaktadırlar.

Misyonerler 1963’ten itibaren ağırlıklı olarak “diyalog” kelimesini zikretmektedirler. II. Vatikan konsülünde gündeme gelen diyalog söylemleri misyonerlerin yeni bir taktiğidir. Kendi içlerindeki mezheplere bile müsamahası olmayan hristiyanların İslam’a ve müslümanlara karşı ılımlı bir söylem geliştirmeleri calibi dikkattir. Nitekim J.B.Taylor: “Müslümanlar arasındaki misyonerlik çalışmaları diyalogun önemini ortaya koymuştur. Burada söz konusu olan diyalog misyonerliğe bir alternatif değil, bizzat şartlara uygun misyonerliktir.” demektedir. Nitekim dünya çapında Misyonerlik yapan iki kilise ile sıkı bir işbirliği içinde olduğu bilinen Bush’un ve ekibinin müslüman ülkelere olan saldırgan tutumları misyonerlerin diyalog söylemindeki samimiyetsizliği ve bunun bir taktikten ibaret olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Sevgi ve Diyalog söylemleri bir kılıftan ibarettir. İçlerindeki kini örtmek için kullandıkları bir maskedir. Misyonerler ısrarla dünya barışını, kardeşliği, sevgi ve hoşgörüyü savunurlar fakat müslümanların bulundukları bölgelerdeki ihtilaflarda, karışıklıklarda misyonerlerin parmağı vardır. Nitekim Osmanlı Devletini de bu nifak tohumları ile yıkmışlardır. Şu anda da gerek sünni-şii tartışmaları olsun gerek diğer ihtilaflar (Türk- Kürt, sağ-sol vb.) olsun hemen hemen hepsinde misyonerlerin rolünün olduğu görülür. Misyonerlerin, Müslümanlar arasına fitne sokmada bu kadar başarılı olmasının sebebi, onların gidecekleri ülkenin dini, içtimai ve kültürel durumunu önceden iyice inceleyip öğrenmeleridir. Zira zeki öğrencilerden seçilen misyonerler, hristiyanlık bilgilerini iyice öğrenmekten başka Arapça, İslamî bilgiler ve İslam felsefesi gibi ilimleri de öğrenirler.

Günümüzdeki misyonerlerin diğer bir maskesi de Evangalizm söylemidir. Misyonerlik kelimesi Müslümanlarda emperyalizm gibi, haçlı seferleri gibi olumsuz izlenimler oluşturduğundan bu maskeyi kullanmaktadırlar. Evangalistler; tek amaçlarının İsa’yı dünyaya duyurmak olduğunu ve kimseyi zorla hristiyan yapmak gibi bir niyetlerinin olmadığını söylerler. Kendilerinin ne Katolik ne Protestan ne de Ortodoks olduklarını, köklerinin hristiyanlığın ilk günlerine kadar uzandığını iddia ederler. Evangalistler kendilerini “Mesih İnanlıları” olarak tanıtan maskeli misyoner grubudur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:07

Misyonerlerin II. Vatikan Konsülünden itibaren uyguladığı diğer bir uygulama da mahalli kiliseleri güçlendirmedir. Eskiden kiliseler merkeziyetçi bir yapıya sahipti. Merkez kilise mahalli kiliseleri denetlerdi. Günümüzde ise mahalli kiliselerin yetkileri ve imkanları genişletilmiştir. Bu kiliselerin başlarına geçirilen din adamlarını da o bölgenin halkından seçmektedirler. Çünkü kendilerinden birisinin hristiyanlık propagandası yapmasının o bölge halkı üzerinde daha fazla etkisi olmaktadır.

Günümüzdeki misyonerlerin diğer bir metodu da İnkültürasyon metodudur. Buna göre hristiyanlar kendilerini gizlemekte ve muhataplarına onların kültürel ve dini değerleri ile yaklaşmaya çalışmaktadırlar. Mesela, müslümanlarla konuşurken tek tanrıya inandıklarından bahsetmekte, Hz. Peygamberi ve Kur’an-ı Kerim’i kabul ediyormuş gibi bir izlenim vermeye çalışmaktadırlar. Kuran’dan ayetler okuyarak hristiyanlıkla benzer yönlerini vurgulamaya çalışmakta ve kendileri kesinlikle inanmadıkları halde bütün dinlerin aslında aynı olduğunu iddia etmektedirler. Bunu muhatabına kabul ettirdikten sonra ise İslam’daki ibadetlerin zor olduğunu savunmakta ve hristiyan olup haftada bir kiliseye gitmekle yükümlülükten kurtulmalarını önermektedirler. Yalancılık, ikiyüzlülük veya en masumane ifadesi ile takiyye diyebileceğimiz bu metot günümüzde çok yaygınlaşmıştır. Muhataplarını kazanabilmek için her türlü hileye başvurmaktadırlar. Yıllarca komünizm idaresinde yaşayarak Müslümanlık namına hiçbir bilgisi olmayan Türkiye Cumhuriyetlerindeki Müslümanlara, dışında İstanbul basımı Kur’an yazan ve fakat içerisi incil ayetleri ile dolu olan kitaplar dağıtmışlardır.

Bütün bu metotlarla da hristiyanlaştırmayı başaramazlarsa yine vazgeçmemekteler ve müslümanları dinlerinden uzaklaştırmaya ve hristiyanlık kültürünü sokmaya çalışmaktadırlar. Böylece dinlerinden uzaklaşmış ve derin bir boşluğa düşmüş müslümanları sonraki nesiller itibariyle hristiyanlaştırmayı planlamaktadırlar. Zira dininden yana şüpheye düşürülmüş ve kendi yaşantısında kültürel olarak hristiyanlığın izlerini taşıyan birisinin elde edilmesi çok kolay olur. Bu yüzden günümüzde gerek yabancı filimler yoluyla gerek batılılaşmış aydınlarımız yoluyla hristiyan kültürünü bir hayli yaygınlaştırmışlardır. Öyle ki türk ve müslüman olduğu halde “Allah baba yukarıda” diyenler, noeli büyük bir coşku ile kutlayanlar ve bir hristiyan gibi düşünenler bir hayli fazladır. Nitekim rahip Samuel Zwemer, misyonerler için yaptığı bir konuşmada şöyle der:

“Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çabalayıp durmayalım. Başka yollar, başka çareler deneyelim. İslam memleketlerinde girişeceğimiz faaliyetlerde onlara, hristiyan adetlerini, hristiyan bayramlarını, hristiyan kültürünü, hristiyan ahlakını aşılayalım...” Rahip Samuel ayrıca bu yöntem sayesinde şu anda yüzlerce Müslümanın kalplerinden İslam imanını çıkardığını ve hristiyan dinine gizlice iman ettiğini de iddia etmektedir.

Hiçbir müslüman, İslam’ın nuru dururken tahrif edilmiş hristiyanlığın karanlığına kapılmaz. Bu yüzden misyonerler, dinine bağlı bölgelerde hangi yöntemi denerlerse denesinler başarılı olamamışlardır. Böyle yerlerdeki faaliyetleri daha çok müslümanları dinlerinden soğutmaya yöneliktir. Medyayı da kullanarak bu tahrifatı gerçekleştirmeye ve böylece manevi boşluğa düşürebildikleri müslümanlara cazip teklifler getirerek onları hristiyanlaştırmaya çalışmaktadırlar. Bu cazip teklifler para, iş imkanı, yurt dışında eğitim veya iş vaadi olabileceği gibi cinsellik de olabilmektedir. Yani hristiyanlaştırma uğruna kendileri açısından da ahlaksızlık olan şeylere tevessül edebilmektedirler. Bakınız Peder Louis Massignon bu konuda neler demekte: “... Müslümanların her şeyini tahrif ve mahvettik. Dinleri, inançları, ahlakları, dine bakışları ve insani duyguları mahvoldu. Onların milli ve manevî değerlerini, Batı Medeniyeti potasında eriterek kendimize benzettik. İslamiyet’ten uzaklaştırdık. İslamiyet’i öğrenmeyi, yaşamayı, namaz kılmayı ve Kur’an-ı Kerim öğrenmeyi, suç ve gericilik olarak göstermeyi başardık. Artık çoğu, tam olarak, hiçbir şeye inanmıyorlar. Ehl-i sünnet itikadı, başta gelen düşmanımızdır. Bu itikadı geçmişte sapık itikatlara yönlendirdik. Son yıllara ise müslüman görünen bazı ilahiyatçılarla, on dört yüzyıllık itikatlarını, ibadetlerini tartışılır hâle getirdik. Derin bir boşluğa düşürdük. Bundan sonra siz misyonerlerin işi daha kolay; maaş bağlayarak, vize vaadi, yurt dışında iş imkanı, hatta cinselliği kullanarak müslümanları hristiyan yapınız...”

Şüphesiz Firavun’un da bazı hedefleri vardı, Hz Musa’nın da... Nemrutların da hedefi olur İbrahimlerin de. Zıt hedefleri olan bu insanların hangileri muvaffak olmuştur? Hangileri daha gönülden ve daha fazla çalıştı ise o muvaffak olmuştur. Vehb bin Kebşe (r.a) İslam’ı tebliğ için Medine’ye bir yıllık mesafede olan Çin’e gitti. Bu ihlas ve gayretinin semeresi olarak İslam nuru Çin’de gönüllerle buluştu. Sahabe-i Kiram Efendilerimizin çok az bir kısmı Medine’de vefat etti. Büyük bir çoğunluğu irşad için gittikleri memleketlerde vefat ettiler. Onların bu gayretinin ve samimiyetinin semeresi olmak üzere İslamiyet kısa sürede birçok kıtaya yayıldı, birçok gönle ulaştı. Şimdi bu gayreti bazı misyonerler göstermeye çalışmakta. Sosyal statüsü yüksek de olsa, doktorluk vb gibi itibarlı meslek sahibi de olsa dünyanın en uygunsuz şartlarının olduğu yerlere gidip maddi imkanlarını ve bütün zamanını seferber edenler var. Deprem, sel gibi felaket bölgelerine anında koşan misyonerler var. Onların bu içten çalışmaları hedeflerine yaklaşmalarına neden olmaktadır. Bizim hedefimiz ise İslam nurunu tüm gönüllere ulaştırmak olduğuna göre onlardan daha fazla çalışmamız gerekmektedir. Şayet bizler ihlas ile bir adım atarsak Allahu Teala onu on kat bereketlendirecektir. Ülkemiz, misyonerlerin yoğun faaliyetlerinin olduğu bir bölgedir. Aynı zamanda turistik bir bölgedir. Bizler en azından burada yapılan misyonerlik faaliyetlerinin neticesiz kalması için insanlarımıza güzel dinimizi anlatıp, dinimizin muktezasınca amel edebilmelerini sağlayabiliriz. Turistik amaçla ülkemize gelen turistlerin kalplerine İslam güneşinin doğması için gayret edebiliriz.

Batılı ülkelerde yaşayan insanların büyük bir çoğunluğu boşlukta. Kiliseye gitmiyor, çünkü kilise, ruhunu tatmin etmiyor. Bu insanlara bizler İslam’ın güzelliklerini sunabilirsek Allah’ın da yardımıyla tahmin edemeyeceğimiz neticeler alabiliriz. Ve hatta İslam’ı yok etmek için gelen misyonerlerden bile İslam’ın nurunda hayat bulanlar çıkabilir. Yeter ki bizler dinimizi öğrenip, yaşantımızı güzelleştirip, gönlümüzü sahabe efendilerimiz gibi tebliğ arzusuyla doldurabilelim
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:09

Türkiye'de Misyonerlik Faaliyetleri / İsa'nın Hain Çocukları





Türkiye, 'kimileri' kabul etmese de 80'li yıllardan bu yana, planlanmış bir hedef tahtasıdır. Planlarının 60'lı yıllarda yapıldığı, şimdilerde harıl harıl işleyen çok yönlü bir kuşatmanın içinden geçiyoruz. Çok yönlü diyoruz zira bu kuşatma; iktisadi, manevi, askerî, sosyal alanları kapsamaktadır. Tehdit, artık sadece dışarıdan değil, içerden de gelmektedir. Planlı, organize ve sistemli bir şekilde işleyen bu kuşatma, eğer önü alınmazsa yakında meyvelerini verecek gibi. Çatışan tarafların öznelerine göre bu meyve, kimine acı, kimine tatlı gelecek.



Bu kuşatmanın içerdiği tüm alanları bir kitapta toplamak, kabul edilir ki oldukça zordur. Dolayısıyla bu alanlardan birinin seçilip işlenmesi, en azından bu konuda uyanmamıza, kendimize gelmemize yardımcı olabilir. Bu amaçla yola çıktık ve insanımızın manevi ve sosyal alanda, ne türden tehditlerle karşı karşıya kaldığını anlatmaya çalıştık. İşte bu sinsi kuşatmanın birkaç konu başlığı:



Misyoner Faaliyetlerinin Ardındaki Gerçek



Hristiyan Batı'nın Türkiye Operasyonu



Misyonerlerin Çalışma Teknikleri



Misyonerlerin Yeni Hareket Alanları



Misyonerlerin Uygulama Metotları



Neden Din Değiştiriyorlar?



Emperyal Misyoner Örgüt



Müezzin Babanın Misyoner Çocukları



Dünyanın En Hızlı Yayılan Dini: Scientology



Türkiye'de Protestan Örgütlenmeler



Ermeni Lobisi İşbaşında, Ermeni Kiliseleri Tamir Ediliyor



Misyoner Ajandan İtiraflar



Başkalarıyla diyaloga geçmek bizi öyle yormuş olacak ki kendimizle diyalog kuramaz olduk. Bizler, bize anlatıldığının tam aksine güçlü, hakkaniyetli, merhametli bir soydan geliyoruz. Şu anda kendi içimizde kırılmaların değil, birleşmenin, tekrardan ayağa kalkmanın zamanıdır. Bizler bu birleşmenin yoğunluğunu ne kadar yaşarsak, diğer aktörler de doğru orantılı olarak, o kadar hırçınlaşacak. Umarım bu mütevazı kitap, bu şahlanmanın, üzerimizdeki ölü toprağın atılması için bir basamak olur.



"Bilemezseniz, bilmediğiniz yoldan gitmek zorunda kalırsınız, öngöremezseniz, engelleyemezsiniz."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:10

RUHBAN OKULU NE
Ortaçagi kapatan olay olan Istanbul’un fethi, aslinda baska ögeleri de tarihe gömebilecek bir olaydi. Ne yazik ki koynunda yilan beslemeye alismis Yüce Türk Milleti, asilliginin bir göstergesi olarak entrikalarla meshur Bizans halkini bagislamis hosgörü ile din dahil bütün haklarini geri vermistir. Üstelik onlari koruma ve adaletle yönetme görevini de üstlenmistir. Hatta bir azinligin açtigi dava sonucu Fatih’in elinin kesilmesi karari Tanri’nin kut verdigi Fatih’in, kendi mahkemesi tarafindan verilmistir. Nitekim ‘Hiristiyan külahi görmektense Müslüman Türk’ün sarigini tercih ederim.’ bu dönemde kullanilmis ve dönemin durumunu çok güzel anlatan bir sözdür. Baska bir belgede Hiristiyan azinliga bu kadar iyi davraniyor diye dönemin papasi Fatih’i Hiristiyanliga davet etmistir. Fatih baskentinde azinliklarin dininin en büyük kurulusu olan patrikhanenin çalismasina izin vermistir. Ayrica “uhud-istika” adi altinda bu imtiyazlari kanun güvencesi altina almistir. Dolayisiyla Bizans Rumlari ve diger azinliklar gitgide zenginlestiler bu zenginligin örneklerini hala Istanbul, Ankara ve Izmir’de görülebilir. Burada insanin aklina Osmanlinin sömürgeci bir devlet oldugunu iddia edenlere: ”Hangi sömürgeci devlette sömürülen halkin zenginlestigi görülmüstür?” Diye sormak geliyor. Tabi Fatih günümüz siyasetçilerden ayiran özelligi olarak ileriyi görmüs ve devlet yönetimini kontrol altinda tutmak için patrikhane ve azinliklara getirdigi kisitlamalar getirmistir. Ne yazik ki Osmanlinin sonradan gelen padisahlari bu denli basarili olamamis iç ve dis kuvvetlerin etkileri ile patrikhaneyi tutan zincirler gün ve gün gevsemistir.

Patrikhanenin zincirlerinin gün ve gün gevsemesi patrikhane gerçek amacini gün yüzüne sermistir. Patrikhanenin bu dönemlerden sonra her konuda verilen imtiyazlari asmistir. Iste bunlara bir örnek de egitimdir. Istanbul’da ki Rumlar kendi dillerinde egitim yapabiliyorlardi ama buna ragmen yeterince zengin olduklari bir dönemde din adami yetistirmek için bir ruhban okulu talebinde bulundular. Hosgörüde dünyaya örnek olmus olan Osmanli bunu olumlu karsiladi. Patrik 2. Gremanos Heybeli Ada’daki eski bir Bizans manastirini tamir ettirmistir.(1821-1842). Yil 1844’e geldiginde ise gayet masumane sekilde ruhban okulu olarak hizmete girmistir. Amaç din adami yetistirmekti ama meyveler dikilen agaca pek benzemedi.Dogrudan olmasa da patrikhane araciligiyla padisaha baglidir. Baslangiçta buranin ögrencisi olma hakki sadece Osmanli vatandasi olma sartina bagliydi.
Ögretim sekli dört defa degismistir:

1. 1844 - 1919: Dört yil ortaokul ve üç yil teoloji egitimi.
2. 1919 - 1923: Orta ögretimsiz, bes yillik teoloji egitimi.
3. 1923 - 1951: Birinci dönemdeki uygulamaya dönüldü,
4. 1951 - 1971: Dört yil lise ve üç yil teoloji.

Egitime baslayan ruhban okulu beklenildigi gibi papaz kimlikli insanlar yetistirmistir fakat bu insanlarin alt kimliginde ise provokatörler olusturmustu. Yani Ortodokslar için din adami yetistiren yerler ayni zamanda Ortodokslari Osmanliya karsi kiskirtip Yunanistan’a yaklastirmakta tekrar Bizans devletini kurma hayalleri kurdurmaktaydi. Tabi bu eylemleri yaparken yalan dolanlar ve uydurulmus efsane ve kerametlerden de faydalaniyorlardi. Bu arada Yunanistan’dan ve Yunanistan üzerinden diger Avrupa ülkelerinden bu okulun yetistirdigi papazlarin kiliselerine silah ve cephane nakliyesi yapiliyordu ve kiliseler amaçlarini asip birer silah deposu haline getiriliyordu. Bunun yani sira çesitli Rum, Pontus vb. dernekleri dönemde bu papazlarin gittigi sehirlerde özellikle Rum daha sonra da çesitli ülkelerin (yakin müttefikimiz Amerika, Fransa vb.) okullarinin bünyesinde kuruluyordu. Bu anlattiklarimin binlerce belgesi daha sonra bulunmustur ve papazlarin nasil bir hiyanet içinde olduklari anlasilmistir. Örnegin meshur dönemin Trabzon metropoliti (sehrin en büyük papazi) Hrisantosdur. Bu adam kurtulus savasindan sonra apar topar ülkemizden kaçmistir dolaysiyla kilisede sakladigi vesikalar ele geçirilmistir ve basina yansimistir. Bu papaz ikiyüzlülügün en büyük timsalidir. Nitekim Osmanli yetkililerine en koyu Osmanli olarak kendini gösterirken öte yandan Yunanistan yetkilileri ile Osmanli aleyhinde mektuplasmakta bunun yani sira Avrupa devletlerinde Osmanli Devletinde Rumlar eziliyor,
haklari yeniliyor diye propaganda yapmaktaydi. Oysa yillarca adaletle yönetildikleri ve haklarinin hiçbir zaman yenilmedigini sonradan fark ettiler, nitekim çok güvendikleri yunanlar Anadolu’dan çekilirken Rumlari Türk ordusuna öldürtürmüs bu sekilde Avrupa’dan yardim istemistir. Hrisantos Yunanistan’a yazdigi mektuplarda pontus -ki haritada Çorum ve Batum dahil bütün orta ve dogu Karadeniz bölgesini kasteder- büyük Yunanistan’a ait oldugunu ifade eder, oysa ki eski yunanlar dahil hiçbir yunan buralara iki kiyi koloni sehri disinda sahip olamamistir. Burada da anlasilacagi gibi Rum’u kandiran yunandir ve bu iste kullanilan piyonlarda heybeli ada ruhban okulunda yetistirilmistir. Hrisantos Trabzon’un Ruslar tarafindan isgali sirasinda büyük senlikler düzenlemis Rus askeri sabahin erken saatlerinden sehre girisini beklemistir ve yerlere kirmizi Türk bayraklari serdirmistir, ama Tanri’nin bir lütfü olarak dinsizin hakkindan imansiz gelmis Trabzon’a giren Ruslarin komutani General Lahof Rumlara yerdeki türk bayraklarini toplatmis ve daha sonrada “vatanlarina hiyanet eden alçak Rumlar dagilin buradan” diyerek Rumlarin hiç beklemedigi bir tepki göstermistir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:11

Osmanli yikilisini saglamak için ekonomiksel, ahlaksal, siyasal, kültürel ve tabi ki silahsal baskiyi düzenleyen Rumlarin basini çeken ruhban okulu ögrencileri amaçlarina ulastiktan sonra daha Osmanli Devleti yikilmadan bayraklarini Bizans çift basli kartal bayragina ve Yunanistan bayragina çevirmis ayni sekilde sözde pontus devletinin oldugu yerde de kiliseler yine sözde pontus bayragi olan yunan bayraklarini çekmistir. Tanrim bir ülke içinde bundan daha büyük bir hiyanet olabilir mi?
Binlerce defa hançerlenmis Osmanli devleti en sonunda güçsüz kalip yikildigi zamanlarda (1919-1923) yukarda dikkat edebileceginiz gibi okulun ögrenci yetistirme süreci daralmis böylelikle daha hizli hareket etmeye baslamistir nitekim provokatörlük görevinin yani sira Rum çetelerinin komutani görevini de bu okulun yetistirdigi papazlar üstlenmistir. Hiçbir dinde insan öldürmenin yeri olmadigi halde bir din görevlisinin masum Türk kanini akitmasi hiçbir sekilde açiklanamayacak bir faaliyettir. Ama ne yazik ki tarihinden ders alamayan Türk halki ayni olaylari 1974 Kibris harekati öncesi Kibris’ta da yasamis, Makarios adindaki alçak kana susamis papaz kiyafeti giymis sakalli köpek Asil Türk Kanini akitmistir. Fakat zora düsünce kendi çözümleri kendisi üreten Türk halki Anadolu’da ki bu faaliyetleri bagrindan kopan yigitleri araciligiyla halletmistir. Örnegin Dogu Karadeniz’de Topal Osman yogun bir sekilde bulunan pontus çetelerini yok etmistir. Topal Osman gibi yüzlerce yigit Anadolu’nun her kösesinde bulunan bu kanserli hücreleri yok etmis daha sonrada Mustafa Kemal’in düzenli ordusuna katilmistir.

Kurtulus savasi verildikten ve ülke kurtarildiktan sonra Yunanistan’dan destek alan papazlari kaçinca ortada kalan Rumlar Türklerin bir kez daha inisiyatifiyle karsilasmis isteyenin Bati Trakya Türkü ile degistirilmesine karar verilmistir. Ilk defa insan gibi davranip bu uygulamaya bir çok Rum katilmistir. Türkiye de kalan Rumlar ise azinlik bile sayilmayacak kadar azdir.

******’ün yazdigi ve bence her Türkün birkaç kez okumasi gerektigi ve hatta Orhun Abidelerine es degerde bulunan kitap olan Nutuk’ta Ata’nin da bahsettigi gibi patrikhane ve ona ait kuruluslar hakkinda bilgiler bize çok önemli nasihattirler. Bunun yaninda Ata’nin zamaninda da ruhban okullari faaliyetlerine devam etmistir. Yalniz devletin ve Ata’nin bu konuda titiz tutumu dinselligin disina çikmasini engellemis Tevhid-i tedrisat yasasi ile bunu güvence altina almistir. ****** öldügünde olusan büyük bosluktan faydalanmak isteyen dis güçler bu konuda Türkiye’ye bir giris kapisi aradilar. Bu konuda ruhban okullari biçilmis kaftandi. Stratejik yer bakimindan hem Sovyet hem de Amerikanin ilgi odagi olan topraklarimizda tarihsel olarak bakildiginda günümüzde de ders alinabilinecek olaylar baslamisti. Satranç oyununa benzeyen hamleler ve satrancin oynandigi tahta rolünde ruhban okulu. Isin komigi oyunculardan biri Ortodokslarin dolaysiyla Rumlarin bas düsmani olan Katoliklerin basi çektigi Amerika ( Hiristiyan külahi görmektense Türkün sarigini görmeyi tercih ederim sözündeki külahli Hiristiyan Katolikleri temsil eder ayrica Bizans imparatorlugu Katoliklerin olusturdugu haçli seferleri sonucu zaman zaman çok zayif düsmüstür.) digeri ise 1924 kapatilan bütün dini yerleri 1943 siyasi rant elde edilmesi için açan Sovyet Rusyasi, bu arada tarihte slav-helen çatismasi da Ruslarin yapmacik sini tavirlarini gün yüzüne seren baska bir kanittir… Ve arada oyundan kendilerine de pay çikarmaya çalisan Avrupa ülkeleri de, aslan payindan sonra kalan et parçalarini toplayacak olan çakallar gibi pusuda beklemektedirler.

Ilk etapta Rusya 1943’de açtigi Moskova patrikligi ile balkan ülkeleri, orta dogu ülkeleri, Türkiye ve Misir’da nüfuz elde etmeye çalisti. Bu durum Amerika’yi harekete geçirdi ve Yunanistan ve Türkiye’yi yanina çekmeye çalisti. Rusya ve Amerika Türkiye’de ki fener Rum patrikhanesi ele geçirenin bütün Ortodoks cemaati ele geçirebilecegini anladigindan Türkiye üzerindeki etkisi arttirislardir. Bu arada 1946’da ölen fener Rum patrigi 1.Venyamin’in yerine 5. Maksimos seçilmistir. Maksimos Yunanistan iç savasinda komünist gruplari destekleyen ve Marksist görüsleri hosgörü ile karsilayan bir din adamiydi yani Rusya bir sifir öne geçmis bulunmaktadir. Hamle sirasi Amerika’ya geldiginde Türkiye üzerine yogun bir baski uyguladi, hatta Maksimos’un bir rus ajani oldugunu iddia etti. Nitekim 1948’de Maksimos görevinden ruh sagligindaki sorunlar yüzünden ayrildi veya ayrilmaya mecbur birakildi. Bir birlik esitligi yakalayan Amerika bir hamle daha yapti ve bir Amerika vatandasi olan Athenegoras’i bu makama atadi. Yalniz bir sorun vardir ki yabancilar patrik olamaz. Iste bu sorunu da Amerika baskani Truman Ismet Inönü’ye gönderdigi özel mesajla halleder. Truman’in özel uçagi ile gelen Athenegoras Ankara’da hemen Türk vatandasi yapildi ve 1949’da da patrik ilan edildi. Böylelikle Amerika Rusya’yi maglup etmistir. Aslan payini kapan Amerika’dan sonra olaylara çakal payindan faydalanmak isteyen Avrupa devletleri devreye girdi.

Türkiye’nin çok partili döneme geçis buranlari yasadigi dönemlerde Athenegoras ilk bombayi patlatir. Yabanci ögrencilerinde Ruhban okulunda okutulmasini ister. Buna neden olarak Türk vatandasi olan Rumlarin çocuklarini bu okula göndermek istememesi olarak gösterir. Savas ve casusluk nedeniyle yabanci ögrenci alimi daha önce yasaklanmis olmasina ragmen 1950’de tekrar kabul edilir yalniz bir sartla ögrencilikleri bitene kadar. Iste bu hususta Athenegoras tekrar devreye girer ve bu sefer ögrencilikleri biten yabancilari stajyer babinda Türkiye’de tutmaya devam eder. Bu uygulama heybeli ada ruhban okulunda ögrenci sayisi patlamasina yol açar. Ayni patlama 1919-1923 döneminde bir kez daha olmustur fakat o döneme bakilirsa Osmanli’nin yikilis Türkiye Cumhuriyetinin kurulusuna denk gelir ki bu dönemde yetisen papazlarin ne amaçla yetistirildigini herkes bilir. Athenegoras’in baska bir uygulamasi da Imroz ve Bozcaada ki Rum okullarini milli egitim bakanligi mevduatindan çikartilip dogrudan patrikhane’ye baglamistir. Bu ******’ün Egitimde birlik yasasina hiç uymaz ki bu konuda yapilanlarin Türk düsmanligindan baska açiklanma yoktur. Nitekim bu isi Türk vatandasligindan ret edilmis ve heybeli ada ruhban okulundan yetismis papazlar olan Meliton Yakovas ve Emilyanos düzenlemistir. Bu üç papazda tekrar Türk vatandasligina Athenegoras döneminde alinmislardir. Hatta Meliton Bozcaada metropoliti olarak atanmistir. Bu saydigimiz papazlarin baska bir özelligi de yurtdisinda kaldiklari dönemde provokatör olarak çalismis ve Avrupa insanini bize kiskirtarak taraf toplamislardir. Nitekim halen daha çözülemeyen Kibris ve Bati Trakya sorununun temel mimarlari bu sahislardir.

1957’ye gelindiginde ise Türkiye-Yunanistan arasi Kibris ve Bati Trakya nedeniyle tekrar bozulur. Nitekim Makarios gibi Türklügü Kibris’ta yok etmeye çalisan papazlar bu okuldan mezun olmustur. 13 nisan 1964’de milli egitim bakanimiz Ibrahim Öktem, 35 tane Türkiye’de egitim görmüs Bati Trakya Türkünün Bati Trakya’da egitim vermesine izin verilmemesine mukabil ruhban okuluna yabanci ögrenci alinimini yasaklamistir. Ibrahim Ökten döneminin baska bir olumlu gelismesi ise Türkiye’de bulunan Milli egitim bakanligina bagli olmayan okullari tekrar milli egitime bagli hale getirmek olmustur. Bu konuda Yunanistan çok büyük tepki gösterip konuyu uluslar arasi arenaya Paris UNESCO toplantisina getirdiyse de Türkiye’nin Bati Trakya da ki okuma hakki verilmeyen çocuklarin konusunu açmasi Yunanistan’in geri adim atmasina neden olmustur. Oysaki bir tarafta hiç egitim alamayan çocuklar bir tarafta ise devletin resmi egitim yasasina karsi gelen çocuklar bulunmaktadir bu nasil bir adalettir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:11

12 ocak 1971’e gelindiginde ise yabanci ögrenci alamadigindan dolayi fazla ögrencisi bulunmayan ve bu yüzden zaten sikintili olan ruhban okulundan bir Türk üniversitesi veya ilahiyat fakültesine baglanmasi istenmistir. Hepten köseye sikisan ruhban okulu kendi istegi ile kapanmistir oysa Türkiye Cumhuriyeti halihazirda okulda bir müdür tayin etmektedir. Bu dönemden sonra günümüze kadar ruhban okulu kapali kalmistir. Fakat her zaman kapatildigi zamankinden farkli açilmak da istemistir. Yani yabanci ögrenci ve bir Türk okulundan bagimsiz. Bu konuda en çok çalisan isim arandiginda karsimiza hep Patrik Bartholomeus çikmaktadir. Bu adam fener Rum patrikligine 22 Ekim 1991’de gelmistir. Bu tarihten itibaren çalismalari yapmasi gerektigi gibi dini açidan degil siyasi açidan yürütmüstür. Nitekim rütin bir din görevlisinden hatta Cumhurbaskanlarimizdan daha çok yurtdisi gezide bulunmus ve dünya gündeminden Türkiye’ye ruhban okulu için baski yapmalarini istemistir. Olayi milletler arasi bir hale tasimistir. Bunu yaparken de olmasi gerektigi gibi bakanlar kurulundan izin almamis ve dolaysiyla Türkiye Cumhuriyeti yasalarini çignemistir. Bunun yani sira dönemin milli egitim bakani Köksal Toptan’dan da “papaz okulunu açin bu sizin lehinize olur” tarzi tehditkar açiklamalarda bulunmustur neyse ki agzinin payini da almistir. Farkli bir faaliyet olarak da patrik kendisini ekümenik patrik yani evrensellik ve yahut Ortodoks dünyasinin en büyük patrigi olarak gösterilmesini istemistir. Bu istek de Lozan’a antlasmasina uymadigindan ve siyasi açidan kabul edilmemistir. Üstüne üstlük evrensel bir patrik olma arzusunun yaninda Istanbul’un adi evrensel dilde de Istanbul olmasina ragmen konstantinepolisi kullanmistir bu nasil bir evrensellik anlayisidir sasilir...

Yurtdisinda patrigin muhataplari basbakanlar veya baskanlar olmustur, oysaki Türkiye’ de muhatabi Eyüp kaymakamidir. Dolaysiyla yabanci devlet adamlari ülkemiz hakkinda yanlis, hatta tarafli bilgileniyorlardir. Üstüne üstlük basit bir kamu görevlisinin kiskirtmalari ile içislerimize karisiyorlar. Bartholomeus, sanki Türk vatandasi ve kamu görevlisi degil de bir yunan kamu görevlisi gibi Yunanistan Iran arasi dostluk anlasmasini imzalamistir. Bu durum için ******sel düsünüp önlem alinmasi gerektigine inaniyorum. Çünkü bu sahis kendisini yurtdisinda “Ecumenical Patriarch and Archbishop of Costantinople and New Rome'' tanitmakta hatta bunu Türkiye’de ki bazi resmi evraklarda da kullanmaktadir. Burada anladigimiz kadariyla olmayan veya bizim bilmedigimiz veya da benim haritada bir türlü bulamadigim bir yeni roma devletinin evrensel patrigi oldugunu iddia ediyor.

Avrupa birliginin Türkiye’yi kabul ettirmeden önce çözecegi olaylardan biride mutlaka ruhban okullu ilgili sorunlar olacaktir nitekim günümüzde AB’ye girme çabalarimizin arttigi bir dönem geçirmekteyiz. Bundan haberdar olan patrik Bartholomeus ortaligi gereginden fazla karistirmaktadir. Bu adam Türkiye’den resmen istediklerini Türkiye kendi güvenligi açisindan kismen vermektedir. Örnegin ruhban okulunun egitime açilmasina Türkiye’den izin vardir yalniz Türk bir ilahiyat fakültesine bagli ve yabanci ögrenci olmadan fakat açgözlü patrik bu sartlari kabul etmeden açilmasini istemektedir gerekçe olarak ekümenlik diye bir safsata uydurmaktadir. Oysa Istanbul patrikhanesi Türkiye’de 2000-3000 arasi Rum azinligin dini isleri için açiktir. Lozan antlasmasinda bu sartla Türkiye bu nifak yuvasini tekrar ülkesine sokmustur.

Günümüz hükümeti taviz vermeyi kendine aliskanlik olarak görmektedir. Nitekim Avrupa birligine girecegiz, girecegiz de nerdeyse elimizde ne milli egemenlik hatta Milli bir sinir kalmayacak o zaman bu Avrupa birligini neremize ne yapariz bilmiyorum. Basbakanimiz Avrupa Birligin’den aldigi direktifler dogrultusunda patrikle görüsüp ortak bir karar aramaktadir. Eyüp kaymakamina bagli bir kamu görevlisinden baska bir özelligi olmayan bir adamla koskoca bir basbakanin pazarlik yapmasi saçma üstüne üstlük istedikleri sartlara karsilik Bati Trakya’daki Türklerin egitim hakki ve Atina’da olimpiyatlar için cami istemek çok daha saçma. Bir kere bu adam yunan basbakani degil, ikincisi Atina’da cami ile Bati Trakya Türklerinin egitimi hakkinin ne alakasi hele patrikle … Atina camiye karsilik patrik Ayasofyayi Rumlar için ibadete açilmasini istemektedir. Yüz verdik astarini istiyor hem de hiçbir nüfuzu olmamasi gereken bir kamu görevlisi oldugu halde. Ismet Kotak’in dedigi gibi “basbakan pazarlik için nüfuzlü bir Rum ariyorsa patrik yerine tavernaci Fedon’a gitsin Rumlar arasinda nüfuzu daha geçerlidir.” Bunlarin yani sira milli egitim bakanimiz Hüseyin Çelik de bu konudaki egilimi basbakanimizdan asagi degil. Zati muhterem zaten özel olarak esrar ve tarihi eser kaçakçisi eski milletvekilleri koruma dernegi baskani. Milli egitimle ilgili de ruhban okulu açilsin karsiliginda Yunanistan’da da bir Türk okulu açilir (Çek ordan bir buçuk Fetullah Gülen okulu acili olsun) tarzinda açiklama yapabilecek hassasiyet ve ilgide (e kolay degil özel islerinden devlet sorunlari ile ilgilenemiyor ki).

Türk insani olarak tarihten ders almaya ne zaman baslariz bilmiyorum. Ama kanimda bulunan bazi maddeler beni durum kritiklestikçe aktive ediyor. Dolaysiyla bin bir oyunla düstügümüz tuzaktan periyodik olarak kendi kendimize kurtuluyoruz. Oysa tarihinden ders alan bir Türk Milletinin önünde kimsenin durabilecegine inanmiyorum. Yüce Önderimiz ****** “Egemenlik nasil alindiysa öyle geri verilir” dedi. Buradan yola çikarak diyorum ki:

Iste bu ahval ve seriatlarda ve üstüne üstlük satilmis hükümet ve bunlara oy veren duygulari ile oynanan Türk halkinla bile vazifemiz Türk Istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktir! Muhtaç oldugumuz kudret, damarlarimizdaki asil kanda mevcuttur! NE MUTLU TÜRKÜM DIYENE!




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:12

Rum çigirtkanlarinin kapali oldugunu iddia ettikleri Heybeliada Ruhban Okulu'nun, fesat yuvasi Fener Rum Patrikhanesi'nden hiçbir farki yoktur.

Ruhban okullarinin görünürdeki amaci Ortodoks papaz yetistirmektir. Ruhban cemaatinin bütün dünyadaki temsilcilerinin sayisi 1500'ü geçmez. Dünyanin her yerinde (en yakini burnumuzun dibinde Yunanistan'da) bu okullar mevcuttur ama yeni nesil gençler papazligin agir sartlarindan dolayi bu konu ile ilgilenmemektedirler. Su anda ruhban cemaatini olusturanlarin büyük bir kismi yasli kisilerdir. Yani Heybeliada Ruhban Okulu gereksizdir, fakat gerçek amaç farkli olunca bu okul bir anda önem kazaniyor tabii.

1971 Anayasa Mahkemesi'nin özel yüksek okullari kapattigi dönemde "Ancak devlet denetiminde dinî ve askerî okullar kurulabilir" diye bir madde kabul edilmisti. Bu maddenin uygulamaya geçmesi ile birlikte devlet bütün dünyadaki Ortodokslarin merkezi olan Fener Rum Patrikhanesi'ne ve dönemin patrigine "Türkiye Cumhuriyeti'ne ait bir devlet üniversitesine bagli olmak kaydiyla Heybeliada Ruhban Okulu'nu devam ettirin" diye bir teklifte bulunundu. Fakat sirf Türk Hükümeti'nin denetimine girmemek için bu teklif patrik ve patrikhane yönetimi tarafindan reddedildi. Ve o dönem lise seviyesinde bir okul olarak ögrenim vermeye devam edildi. Ama daha sonralari Türkiye genelinde kendilerine ögrenci bulamadiklari için patrikhane yönetimi dönemin hükümetine bu okulun kapatilmasi için basvuruda bulundu fakat okul kapatilmadi. Bugün her ne kadar "Ruhban Okulu kapali" diye yaygara koparsalar da isin gerçegi bu degildir. Okul devlet tarafindan kapatildigi için degil, ögrencisi olmadigi için kapali durumdadir ama buna ragmen Türkiye Cumhuriyeti Milli Egitim Bakanligi'ndan atanmis bir müdür ve müdür yardimcisi ögrencisiz okulda görevlerini sürdürmektedirler. Yani okul açiktir. Rumlar her konuda oldugu gibi bu konuda da yalan söylüyorlar çünkü amaçlari ruhban okuluna dünyanin her yerinden ögrenci ve ögretmen alinabilmesi, patrik ve metropolitlerin Türkiye Cumhuriyeti vatandasi olma sartinin kaldirilmasi, Türkiye Cumhuriyeti'nin hiçbir sekilde bu okulu denetlememesi gibi Lozan Antlasmasi'nin bu konuyu içeren maddesini ihlâl ederek ruhban okulunu Türkiye Cumhuriyeti denetiminden çikarip uluslararasi bir okul haline getirmektir... Yani okulu tam bir fesat yuvasina çevirip misyonerlik faaliyetlerini rahatça sürdürebilmeyi istiyorlar...

Türkiye'de ruhban okulu konusunda en büyük yaygarayi koparan sahislar patrik ve köpeklerinden biri olan Rahmi Koç'tur. Rahmi Koç Heybeliada Ruhban Okulu'nun tekrardan faaliyete geçmesi için maddi ve manevî olarak uzun yillardir ugras vermektedir. Isadami kimligiyle hemen hemen tüm hükümetlerin önüne bu konuyu getirmis, Heybeliada Ruhban Okulu'nun Fener Rum Patrigi'nin sartlari dogrultusunda açilmasini önermistir. Ayni sekilde Patrik Bartholomeos da dünya genelinde katildigi toplantilarda bu okulun kendi sartlariyla tekrar faaliyete geçmesini istediklerini söylemistir. 1997'de Clinton'la görüstügü ABD gezisinde Los Angeles Times'e verdigi demeç aynen söyledir:

"Heybeliada Ruhban Okulunun açilmasi Patrikligin açisindan vazgeçilmezdir."

Ama basta da belirttigimiz gibi bu okul kapali degildir. Milli Egitim Bakanligi'na bagli olarak halen açiktir ama ögrencisi olmadigi için faaliyeti durdurulmustur.

Fener Rum Patrikhanesi'nin de, Heybeliada Ruhban Okulu'nun da faaliyetlerinin durdurulmasi ve gerçek anlamda kapatilmasi gerekmektedir. Çünkü bu yerler Türk'e düsmanlik etmek amaciyla kurulan ve misyonerlik hareketlerinin yönetildigi pislik yuvalaridir.

Saygilar...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:13

PATRIKHANE FITNESI VE "PONTUS RUM DEVLETI HAYALI"




Ilk, orta, lise ve hatta Harp Okulu'nda, Hukuk Fakültesi'nde okutulan Tarih kitaplarinda Birinci Dünya Savasi'nin sebebi olarak Sirp Prensi'nin katili, Alman-Ingiliz rekabeti olarak gösteriliyordu. ABD Texas El Paso'da ABD Kuvvetleri Hava Savunma ve Füze Okulu'nda iken tatil günlerimi El Paso Kütüphanesi'nde geçirirdim ve bazi notlar çikarmisim. Geçenlerde arsivimi düzenlerken bu notlardan biri elime geçti: "Birinci Dünya Savasi, Bati medeniyetine yabanci olan Osmanli Türkleri'nin, Avrupa'dan kovulmasi ve Balkanlar'in müslümanlardan temizlenmesi için baslatildi... Türkler'i Avrupa'da birakmak Bati medeniyetine karsi islenmis bir suçtur. (ABD Baskani Roosevelt)"

Birinci Dünya Savasi'ndan sonra Kibris, Ege Adalari ve Balkanlar'dan Anadolu'ya göç baslatilip yerine Hiristiyanlar dolduruldu. 10 Ocak 1923'te Lozan Konferansi'nda Ismet Inönü biraz direnseydi Patrikhane'nin Istanbul disina nakli için hazirlik yapmislardi. Ama Yunan kültürünün asiri hayrani Ismet Pasa diger delegelerin arzusunu hiçe sayarak Patrikhane'nin Istanbul'da kalisini kabul etti. Lozan'da bütün delegeler Patrikhane'nin siyasi kimliginden uzaklasarak sadece dinî faaliyetlerde bulunmasini kabul ettiler. Lozan'da agirligini hissettiren ABD gözlemcisi Richard Child ve Ingiliz Heyeti Baskani Lord Curzon Ismet Pasa'ya: "Türkiye'nin iç ve dis ticari faaliyetlerinin ve bankacilik hizmetlerimizin yaninda, sanatta ve sosyal hayatta batililasmasinda Yahudi, Rum ve Ermeniler tarafindan yürütüldügünü, bunlarin sinirdisi edilmesi halinde Türk ekonomisinin felce ugrayacagini ve bu kadar büyük kitleyi sinir disi etmeye Türkiye'nin hakki olmadigini söyleyip Ismet Pasa'yi ikna ettiler. Anadolu'dan Yunanistan'a göç eden Rumlar'in çogu Türk asilli Ortodoks idiler. Yine Amerika El Paso Kütüphanesi'nden aldigim notlar arasinda Istanbul'da 15 yil yasamis Amerikali Amiral Colby Mehester'e göre: "O tarihte çogu Istanbul'da yasayan ve Patrikhane tarafindan korunan 30 casus Türkiye'de bulunuyordu." Batili dis politika uzmanlarina göre: "Türkiye'ye basta Orta Asya Cumhuriyetleri olmak üzere bütün Rusya Federasyonu bünyesinde ve özellikle Kafkas ülkelerinde Ortadogu'da, Avrupa'da ve Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve yine Yugoslavya'da bulunan ve çogu Türk asilli olan müslüman topluluklara Türkiye tarihi ve tabii sorumluluklari bakimindan sahip çikabilse yeterli lobicilik faaliyetlerini yürütebilse dünya devletleri nezdindeki agirligi ve itibari bir kaç misli artacak.

Patrik Bartholomeos Selanik ve Iskeçe'de dört günlük ziyaret esnasinda Yunan Içisleri Bakani Teodoros Pangolos ile görüstü. patrikhane ile Yunanistan, Amerika Ortodoks kilisesi Baspiskoposlugu'na Spiridon'un tayinine tepki göstermis ve Yunan Disisleri Bakanligi'nin her yil yaptigi ödenek kesilmisti. Görüsmeden sonra Pangolos "Patrikhane'nin varligi faaliyeti ve ilgisine tesekkür ederim" derken Bartholomeos ise: "Pangolos'tan Yunanistan'i Patrikhane'ye ilgisinin gelecekte de devam edeceginin teminatini aldim" demistir. Pangolos ayrica "Patrikhane'nin günümüzde ruhî ve zihnî ihtiyaçlara cevap vermek için büyük imkanlari vardir. Buna paralel olarak helenizmin kültürel kisiligimizin temel unsurlarindan olan geleneklerimizin korunmasini saglayan bir müessese olarak Patrikhane'den ümitleri vardir" demistir. Heybeliada'daki papaz okulu 1971 yilinda askeri dönemde çikarilan özel üniversiteleri yasaklayan, devlet üniversitesine dönüstüren kanun ile kapatilmistir. Sonradan özel üniversitelerin devlet denetiminde olma sartiyla açilmasina izin verilmisse de Patrikhane, devlet denetimine karsi çikmaktadir. Su andaki Patrik Heybeliada Papaz Okulu'nu yeniden gündeme getirmistir. ABD'ye iki aylik ziyaretinde bunu Clinton basta olmak üzere Türkiye'de sikayet edecektir. Imam Hatipler'in orta kismi kapatilmistir. Yakinda Heybeliada Papaz Okulu fakülte hatta üniversite olarak açilirsa sakin sasirmayin. Çünkü Cezayir daha dogrusu Suriye'deki gibi mezhep ve ateist azinliga dayali dikta rejim pesinde olan bazi güçler dinlere degil Islam'a düsmandir.

Bizans Imparatorlugu hayali ile yanip tutusan Fener Rum Patrigi Bartholomeos ile birlikte Rahmi Koç, uluslararasi silah tüccari Aga Han, Dünya Yahudi Cemaatleri temsilcileri, bir yigin Yunanli çevre bilimci ve isadamlarindan mütesekkil 400 kisilik bir heyet "Bilim ve Çevre Sempozyumu" adi altinda Karadeniz'i kurtaralim slogani ile Pontus hayali gündeme getirildi. Bu heyetin süper lüks "Eleftherios Venizelos" adli gemi ile yolculuklari ayri bir mesajdir.

1996 yilinin 15 Agustos'unda Kutsal Sümele Yortusu'na denk gelen Karadeniz Helen topluluklari 1. Kongresi yapilmistir. 20 Eylül 1997'de ise Karadeniz'i kurtaralim slogani ile Pontus gündeme getirildi. Yorgo Andreadis kitap gelirlerini ve Yunanistan'daki bir vakif Sümela Manastiri'na, Foça Müzesi'ne yardim ediyor ve Tonya Lisesi'ni birinci bitirene burs veriyor. Gemideki 400 kisiyi devlet bakani karsiladi. Bu 400 kisi Ayasofya ve Bizans eserlerini gezdikten sonra Patrikhane'ye gittiler. Türkiye Cumhuriyeti kanunlarina ve Türkiye'nin taraf oldugu (Lozan dahil) uluslararasi anlasmalara göre Istanbul Valiligi ve Fatih Kaymakamligi'na bagli Rum kökenli 3 bin civarinda vatandasin dini lideri olmasi gerekirken 270 milyon Ortodoks'un lideri rolünü oynamaktadir. Yunanistan S-300 füzeleri ile güneyden gösterip kuzeyden vurmaktadir. Patrik'in burnu dibinde Haliç dururken Trabzon'da isi ne? Kaldi ki, Karadeniz Trabzon'dan kirlenmiyor! Karadeniz turu aslinda Megalo Idea turudur. Odessa'da Fener Patrigi Bartholomeos ile Rus Otodoks (Moskova) Patrigi Alexy II "ortodoks birligi" için görüsmüslerdir. Baris treninin yapamadigi bu sempozyum ile yapilmistir. Amaç Karadeniz'i temizlemek degil Ortodoks dünyasina mesaj vermektir. Türk-Ortodoks Patrikhanesi Baskani Selçuk Erenerol, "Bartholomeos'un niyeti ortodoks dünyasinin lideri olmaktir. Bu sempozyum da çevre kilifi adi altinda düzenlenmis ekümenlik zirvesidir" demistir.

Selanik'te düzenlenen 4. Dünya Pontus Helenizm Kongresi basarisizlikla neticelenmistir. Kuzey Yunanistan, Güney Yunanistan, Avrupa Pontuslular ve eski Sovyetler Birligi'nden göç eden Pontuslular'i temsil eden dernekler katilmistir. Yunanlilar'in eski Yunanlilar ve Bizans'la ilgisi olmadigi gibi Pontus'la ilgisi yoktur. Amerikali yazar Alfred Duggan King of Pontus isimli kitabinda "Pontus Krali'nin hiç birinin Yunanlilar'la ilgisi yoktur. Hepsi kendilerini Anadolulu saymislar, Anadolu'nun bütünlügü ve bagimsizligi için çalismislardir" demektedir. Milliyetçi gençler sempozyuma degil Yunanistan'in Pontus'u yeniden kurma amacina hizmet ettigi için tepki göstermislerdir. Istanbul ve Çanakkale Bogazlari'ni tek idare altinda özerk kurulus teklifinin altinda da da Bizans hayali vardir. Fener Ortodoks Patrigi, 19 Ekim 1997'de bir ay süren bir resmi gezi yapacaktir. ABD Baskani Bill Clinton ve Disisleri Bakani Madeleine Albright ile görüsecek. ABD'de 1.5 milyon Rum azinligi vardir. Beyaz Saray'da 3 saat kalacak olan patrige Kongre "Altin Madalya" verecek. Beyaz Saray ve Kongre'de sayili devlet adami için düzenlenen bir agirlama programi hazirlanmistir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:14

Fener Rum Patrikhanesi'nin uluslararasi nitelikte organizasyon yapmasina "patrigin ekümenlik kimligini tescil olur" gerekçesiyle bugüne kadar izin verilmiyordu. 1997 yilinda Rahmi Koç'un ve Edinburg Dükü Prens Philip'in (Yunan asillidir) himayesinde Patrikhane'nin "Çevre Toplantisi" adi altinda uluslararasi bir toplanti yapmasi için gayret harcandi. Içisleri Bakani'nin vermedigi izni Süleyman Demirel'in sagladigi sayiasi vardir. Heybeliada'daki toplanti "Patrikhane'nin bagimsizligi için adim" olarak degerlendirildi.

Sempozyuma katilanlari tasiyan Yunan gemisinin adinin Venizelos olmasi elbette rastlanti degildir. Venizelos, 1919'da Anadolu'yu isgal için Yunan ordusunu Izmir'e yollayan basbakandir. Ayni tarihte Rumlar'i ayaklandirip Pontus devletini kurmak için Trabzon ve Samsun'a 100 subay yollayan kisidir. Fener Rum Patrikhanesi öncülügünde 20-28 Eylül 1997 tarihinde gerçeklestirilen "karadeniz'i Kurtarma Çevre Kirliligi" kilifi sempozyumunun ardinda Pontus hayali bulunuyordu. Devletin resmi haber ajansi (A.A)'nin bir haberine göre sempozyuma katilanlara Karadeniz'i "Pontus Gölü" olarak gösteren haritalar dagitilmistir. bu haritada yer alan kentler rumca isimlerle gösterilmistir. Trabzon "Trapezus olarak gösterilmektedir. Sempozyum'u düzenleyen komite tarafindan dagitilan programda Fener Rum patrigi evrensel (ekümenik) patrik olarak gösterilmektedir. Inancini yasamaktan baska bir gayesi olmayan bürokratlara kiyim yapanlar ve kiyim için emir verenler bu ihanet belgesi karsisinda susmaktadirlar. Trabzon'da Rum Halk oyunu (Pontia Dansi) yapan ekip yoktur. Bu dünya kamuoyunu aldatmak için bir yalandir. Sempozyum'da Ortodoks patrigi Bartholomeos için "the ecumenical patriarch" (Evrensel patrik) tabiri kullanilmistir. Yunan Istihbarat Teskilati Pontus propagandasi için bu sempozyum senaryosunu hazirlamistir. Venizelos Gemisi'nin Pontuslu Rumlar'in göç ettigi Batum, Yalta, Odessa, Köstence, Varna ve Selanik'e gitmesi manidardir. Bu teskilat, amacinin disina tasarak dagittigi haritalarda Karadeniz'i "Pontus Gölü" olarak göstermesi düsündürücüdür. Ege'yi gaflet ve hatta bazilarinin ihanet derecesine varan ihmalleriyle Yunan Gölü yaptiranlar simdi de Karadeniz'in "rum Gölü"ne dönüsmesi hayaline Bati'ya sirin görünmek ugruna seyirci mi kalacaklar? S-300 füzelerine gösterilen hassasiyetden daha fazla Patrikhane'ye dikkat edilmelidir.

Padisah Ikinci Mahmud'un fermani ile idam edilen Patrik II. Gregorios'un (Nisan 1821) rus Çari Ikinci Nikola'ya yazdigi mektup özetle söyledir: "Türkler'i maddeten ezmek ve yikmak mümkün degildir. Türkler, Müslüman olduklari için çok sabirli ve mukavemetlidir. Gayet magrurdurlar ve izzet-i iman sahibidirler. Bu hasletleri, dinlerine bagliliklarindan, kadere riza göstermelerinden, an'anelerinin kuvvetinden, padisahlarina olan ita'at duygularindan gelmektedir. Türkler zekidirler ve kendilerini müsbet yolda sevk ve idare edecek reislere sahip olduklari müddetçe de çaliskandirlar. Onlarin bütün meziyetleri, hatta kahramanlik ve secâ'at duygulari da an'anelerine olan bagliliklarindan, ahlâklarinin saglamligindan gelmektedir. Türler'de evvelâ ita'at duygusunu kirmak ve ma'nevi baglarini parçalamak, din saglamligini zayiflatmak icâp eder. Bunun da en kisa yolu, millî geleneklerine ve manevîyatlarina uymayan harici fikirler ve hareketlere alistirmaktir. Manevîyatlari sarsildigi gün, Türkler'in kendilerinden seklen çok güçlü, kalabalik kuvvetler önünde zafere götüren asil kudretleri sarsilacak ve maddî vâsitalarin üstünlügü ile yikmak mümkün olabilecektir. Bu sebeble Osmanli Devleti'ni tasfiye için mücerred olarak harp meydanlarindaki zaferler kâfi degildir. Yapilacak olan; Türkler'e birsey hissettirmeden, bünyelerindeki tahribati tamamlamaktir."

Kur'an-i Kerim kurslari ile Imam-hatipler'in kapatilmasinda Patrikhane'nin rol oynadigi söylenmektedir. Patrik her gittigi yerde ve Patrikhane'yi ziyaret eden her Batili devlet adam ve digerlerine; "devletin kontrolü disinda çok sayida dinî egitim kurslari bulunmakta, 5200 Kur'an-i Kerim kursunda 290 bin ögrenci egitim görmektedir" sözleri bilhassa Ingiliz heyeti ve diger Batili ülkelerce Türkiye'deki yetkililere ve bazilarina baski yapilarak Imam-Hatipler'in orta kismi kapatilmis ve Kur'an-i Kerim kurslarinin çogu kapatilmistir

1993 Agustos'unda "Sümelali Meryem Ana Vakfi"nin düzenledigi toplantida konusan o tarihteki Yunan Basbakani Mitsotakis sunlari söylemistir: "Anadolu'daki helenizmin bu bölgedeki köklerinden kopmasindan 70 yil sonra, milletimizin tarihinde bir daha böyle bir trajedi yasamamasi için dua etmeliyiz. Dedelerimiz, Pontus topraklarina dönüs hayalini size miras birakarak öldüler. Bu mirasi kalbinizin içinde koruyun. Pontus'u ve kökeninizi asla unutmayin. Kaybedilmis vatanin anasi, helen irkinin en güzel idealleri ile bagdasmistir..."

Son Karadeniz'i Kurtarma maskeli gezi ve sempozyumu yukaridaki sözlerin isigi altinda degerlendirmek gerekir. Patrikhane ile ilgili yillardir basinda yazarlar gerekli ikazlarini yapmislar, ama hükümetler bu ikazlara kulak asmamislardir. Kiymetli yazarimiz Ahmet Kabakli, 12 Agustos 1993 tarihli "Ortodoks Ajani Yakovas" baslikli yazisinda: "Günlerden beri, Ayhan Songar (rahmetli) ve Özfatura dostlarimla birlikte, dünya ortodoks ittifakindan, bize gelmis ve gelecek olan kötülükleri yaziyoruz... Hükümet, derhal en sert tavrini takinarak, Fener Patrigi Bartholomeos'a haddini bildirmelidir. Ayrica ABD ortodokslari ile Yunanistan ve Sirbistan'in kara cübbeli ajani olan (Türkiye'den vatana ihanet dolayisiyla kovulmus) Yakovas'i da artik Türkiye'ye sokmamalidir..." Maalesef bu gibi ikazlara ragmen Patrik'in ekümenik sevdasina seyirci kalinmistir.

1990 yilinda Patrik Dimitrios'un ABD gezisi krize sebeb olmustu . Bartholomeos'un 2 aylik ABD gezisi ise basimiza nice dertler açacaktir. Fener Patrigi Selanik'te Devlet Baskani töreniyle bizzat Yunan Cumhurbaskani tarafindan karsilandi. Patriklerin ekümenik olmak için faaliyetleri ciltlerle izah edilebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:15

1994 yilinda bir sempozyumda Türk Ortodoks patrigi Selçuk Erenerol sunlari söylemisti: "Barhtolomeos, ekümenikal patrik ünvanina sahip oldugu takdirde, ilk icraat olarak ruhban okulunu (Halki Teoloji Okulu) açacaktir. Ruhbanlar için Türkiye Cumhuriyeti vatandasi olma mecburiyeti kalkacak, dolayisiyla disaridan ögrenci ithal edecekler. En korkulan nokta ise bunun Vatikan usulü olmasidir. Bu noktaya gelindigi an "Istanbul bizimdir" deyip mal varliklarini talep edecekler. Zaten Istanbul için Konstantinopol lâfini kullanmalari da bugünlere hazirlik yaptiklarini gösteriyor. Atina'da Istanbul'daki Rum mal varligi ile ilgili çalismalar vardir. Münasip zamanda La Haye Adalet Divani'na gideceklerdir. 1995'den sonra Ortodoks Fener Rum Patrikhanesi "han" olmustur. Yunanistan eski kralinin torununun vaftiz merasimi, ayinler perdesi altinda ABD Disisleri Bakan Yardimcisi Richard Holbrooke, Rus gizli Istihbarat (KGB) sefi Sergei Stepasin, Uluslararasi Rotary Klübü Baskani Bill Huntery ve bu klüb üyeleri, Rusya'dan 5 kisilik milletvekili heyeti, ABD Rum lobisi ileri gelenleri, Vatikan'dan kardinal Cassidy, Vatikan Hiristiyanlarinin Birligini Gelistirme Komisyonu Baskani Kardinal Edward Cassidy baskanliginda bir heyet, (FIM) "Fortier Intershin in Mission" uluslararasi Esgüdüm Komitesi Toplantisi ve yüzlerce ziyaretçi...

Lozan'da Patrikhane'nin sadece dinî bir kurum hüviyetinde kalacagina dair taahhüt üzerine Patrikhane Istanbul'da birakildi. Lozan öncesi Cumhurbaskani Mustafa Kemal, Fransiz Le Journal Gazetesi'ne verdigi beyanatta: "Bir fesat ve hiyanet ocagi alan, ülkede ayrilik ve ihtilaf tohumlari saçan, Hiristiyan hemsehrilerimizin huzur ve refahi için de ugursuzluk ve felaket sebebi olan Patrikhane'yi artik topraklarimizda barindiramayiz..." Türkiye disinda Türkiye aleyhine yapilan gösterilerde ortodoks kilisesi ve papazlar ön safta yer almaktadirlar.

"Kartelci Basin", "Din, Bilim ve Çevre" maskeli sempozyuma tepki gösterenleri ilkellik ve gericilikle suçlarken; pontus ve bizans hayallerini hortlatma amaci tasiyan ve belgelerle (haritalarla) ispatlanan bu hareket karsisinda susmus, dolayli olarak destek vermistir. Yunan "To Vima" gazetesinde 20 Eylül 1995 tarihli "Patrikhane ve Türkiye'nin Gerçek Siyasi Çikarlari" baslikli yazi sinda; "BM, Avrupa Parlamentosu, Dünya Kiliseler Birligi Konseyi, dünyadaki bütün ortodoks kiliseler, ABD Baskani, Papa (Vatikan), Patrikhaneyi ortodokslarin merkezi olarak kabul ediyorlar..." diyerek Türkiye'nin de bu gerçegi kabul etmesini istemektedir. Maskeler düsmesine ragmen yetkililer halen uykudadirlar. Trabzon'da Patrik'e tepki gösterenler bu vatani seven genç kisilerdir. Asil onlari kinayanlarin halleri utanç vericidir. Günaydin Gazetesi'nde "papaz"in Istila Seferi", "Papazi Bakan Karsiladi" ve "Sevr'e Direnis Suç Oldu" mansetleri yüzlerce yaziya bedeldir. Venizelos Gemisi'nin ilk olarak Trabzon'a gelisi dagitilan haritada pontus devletinin baskenti Trabzon gösterildigi içindir. Ve su anda bölgede yasanan terör olaylari bu zemini hazirlamak, bölgeden Dogu ve Güneydogu Anadolu'da oldugu gibi halki göçe tesvik ederek bilahare buralara Rum ve Ermeniler'i yerlestirmek içindir. Bu katliamlari gerçeklestirenler Rum, Ermeni asillidirlar. Çok sayida Kibrisli Türk'ü katleden EOKA'nin kurucusu Grivas, tegmen iken Venizelos'un Samsun ve Trabzon'a Pontus için yolladigi 100 subaydan biridir. Venizelos gemisinde bulunun Avrupa Komisyonu Baskani Jacgues Santer, bir Yunan hayrani olup Türkiye'yi Yunanistan'in bir parçasi gibi gören bir Türk düsmanidir .

Devlet kadrolarindan inançli ve inanci geregi namaz kilan, içki içmeyen ve haramlardan sakinanlara rejim düsmani gözüyle bakilarak cumhuriyet tarihinde görülmeyen kiyim yapilmaktadir. Bu ise Türkiye üzerine ilahi gazaba davetiyedir. Bazilari Türkiye'yi Cezayir, dogrusu ise Suriye misali bir diktaya götürmek isterken; milletlerarasi siyasi ringte Türkiye üzerinde gözü ya da hesabi olanlar son raunt için Türkiye üzerine hazirlanan yüzlerce senaryo içinde rol almaktadirlar. Islam'a ve onu yasayanlara düsman gibi görünenler istemiyerek te olsa, art niyetli olmasalar da fiilleri; Yunanistan'in Megalo Idea'sina, Rusya'nin ortodoks kusatmasina, Suriye'nin Büyük Suriye (Iskenderun ve bazi illerin Suriye'ye ilhakina) Büyük Ermenistan, Nil'den Firat'a Büyük Israil projelerine yardim etmekle esdegerdir. Dis politika bir satranç oyunudur. Türkiye'de Islamiyet ve Islamiyet'i yasayanlar hizla tasfiye edilirken, Yunanistan siyasî satrançta ortodoks dinini ve din mensuplarini, Patrik dahil dindarlarini ön plana çikartmistir.

Patrik Bartholomeos Anayasa, Lozan Antlasmasi, 3335 Sayi ve 26.3.1997 tarihli yasa, 2908 sayili Dernekler Kanunu, Türk Medeni Kanunu'na göre kurulan Vakiflarin eylemlerini düzenleyen 25.7.1970 tarih ve 7-1066 sayili Tüzük'e göre Bakanlar Kurulu'nun izni olmadan uluslararasi faaliyetler yapamaz. Ama Patrik bu yasalari çignemekte serbesttir. Hayatini bu ülkeye adayan bir aydin, namaz kildigi için kiyima ugrarken Patrik'ten Devlet Bakani, Trabzon'daki gösteri için özür dilemektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:16

VatikaN (Pontificio), Italya'nin Roma sehrinde bulunan, Hristiyanlik dininin Katolik mezhebinin yönetim merkezi olan devlet. 1000 kisilik nüfusa bile sahip degildir. Yerlesik nüfus 780 civarindadir. Fakat Vatikan turistik bir yer oldugundan bu nüfus turistler ile 1500'ü asmaktadir. Yüzölçümü 0,44 km2'dir. Çevresi yüksek duvarlarla kaplidir ve kameralar ile izlenmektedir. Dünyanin hem nüfus, hem de yüzölçümü açisindan en küçük ülkesidir. Din adamlarinin sahte belgeyle sahiplendigi topraklar üzerinde kurulan bir Avrupa devleti. Mutlak monarsiye dayali bir yönetim uygulanir. Devlet baskani olarak Papa'nin sözleri kanun hükmündedir. Papa hem devlet baskani hemde katolik mezhebinin ruhani lideridir. Vatikan Devleti Teokratik devlet yapisina sahiptir. Katolik kilisesinin genel baskani, Vatikan devletinin de baskani olur. Papa yasama,yürütme ve yarginin da baskanidir. Vatikan'in 100 kisilik küçük bir ordusu bile vardir.

Tarih
Italya'nin tarihi ile hemen hemen ayni tarihe sahip olan, dünya Katolik dininin merkezi kabul edilen 440.000 m²'lik alana sahip Pontificio ruhban sinifi tarafindan yönetilir, devlet baskani Papa'dir.

1929'da Italya Devleti ile Kilise arasinda PattI Lateranensi antlasmasi imzalandi. Bu antlasma ile ülkenin resmi dininin Katolik dini oldugu ve Roma'nin kutsal bir sehir oldugu ilan edildi.

Papa'nin Kabul Günü
Papa'nin kabul günü genellikle haftada bir kez çarsamba günleri Vatikan sehrinde, yazin ise Roma'ya yaklasik 40 km. uzakliktaki Castel Gondolfo'da gerçeklestirilir. Bu genel kabul gününe katilmak için Prefetto della Casa Pontificia, 00120 Città del Vaticano adresinde bulunan büroya basvurmak gerekir. Katolik dinine mensup olanlarin bagli oldugu kiliseden bir yazi getirmesi istenmektedir. Papa'nin kabul gününe katilacak kadinlar, uzun kollu, basi kapali ve sade giysiler giymek zorundadirlar. Koyu renkli veya dikkati çekmeyen elbiseler tercih edilir. Erkeklerin ise koyu renkli ceket ve kravat ile katilmalari uygun görülmektedir.

Ekonomi
Vatikan’in dogrudan ya da dolayli olarak sahibi oldugu veya yönlendirdigi günlük, haftalik ve aylik 200’den fazla gazete ve dergi, 154 radyo istasyonu veya emisyonu, 49 TV kanali veya kablolu yayini bulunmaktadir.

Bütçesi; katoliklerden kesilen kilise vergisi, aidatlar, bagislar, sirket gelirleri, hisse senedi-tahvil-bono gelirleri, bankacilik ve faiz gelirleri, hediyelik esya satislarindan elde edilen gelirlerle, basin yayindan elde edilen reklam gelirlerinden olusmaktadir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
GAZİ
BalaKurt
BalaKurt
GAZİ


Erkek
Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 84
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 21/03/81
Yaş Yaş : 43
Nerden Nerden : KAYSERİ
İş-Meslek İş-Meslek : TÜRKÇÜ
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 09/05/09

MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:16

ATATÜRK MASON LOCALARINI KAPATTI

Tokat Milletvekili Ahmet Gürkan, Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmada '-Sosyalizmanın anası masonluktur!' diyor. Öyle oldugunu da madde madde elindeki delillerle ispat ediyor. Siz yaşadığınız süre içinde; okulda, işte, işyerinde, çarşıda, pazarda her yerde karşılaştığınız insanlardan, tanıdıklarınız veya değil hangisinden duydunuz birinin çıkıp da '-MASONUM' dedigini?

Duymadınız, duyamazsınız... Ama onlar '-solcuyum, sosyalistim, devrimciyim, ateistim, komunistim' derler. Kılıktan kılığa girerler.

İlginizi çekeceğini umduğumuz ibret dolu bir yazı, Eski Van milletvekili ve vatanın sevilen asil evladı muhterem İbrahim Arvas'in kaleminden:

'Hatıratım sona yaklaşırken memleketimizde locaları bulunan Masonlardan biraz bahs etmek isterim. Masonların İstanbul, İzmir, Adana ve Ankara'da bir çok locaları vardır.

Mustafa Kemal Paşa'nın sevmediği iki zümre vardı. Birincisi DÖNMELER , ikincisi de MASONLAR'dı.

Bir gün eski adliye vekili Mahmut Esat Bozkurd'u çağırdı. Kendisine Masonların taksimat, teşkilat ve ahvalini bildirir bir kitab verdi.

'-Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle Halk Partisi Gurup Başkanlığına ver, gurupta bunlara şiddetli bir hücum yap ve gurupça kapanmasına delalet et. Seninde bu işde büyük şeref payın olacaktır.' dedi.

Gurup günü Mahmut Esat Bozkurt riyaset makamına bir takrir verdi ve takririn okunmasını reisten rica etti. Katip takriri okudu. Gurup dinledi. Hülasası şöyle idi:

'Bizim Eba ancet gelen atalarımızın mensubu bulunduğu tarikatları kapattık, Masonluk ta kökü dışarda bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir. Memleketimizde bunun ne işi vardır? Bunu da gurup kararıyla kapatalım.'

Ve söz istedi, kürsüye gelerek takririni gayet veciz olarak izah etti.

Meclisteki Masonları bir telaşdır aldı. Hele sözcüleri Şükrü Kaya'yı görse idiniz, başından süt dökülmüs kediye benziyordu.

Meşhur hatib Mahmut Esat Beye söz yetişebilir mi idi. Şükrü Kaya Masonluğun bir hayir (!) müessesesi olduğunu kürsüden söylediği zaman gurubun hemen bütün azası yüzüne haykırdılar.

Hayır eserleri dediğiniz nedir, birisini gösterebilir misiniz? Yalan söylüyorsun, in aşağı! dediler. Mahmut Esat ise MASONLUĞUN kökü dışarda, gizli, memleket ve millet için muzur bir tarikat olduğunu ve her yerde umumi reislerinin yani meşrik-i azamlarının YAHUDİ olduğunu bir çok vesikalarla ispat etti.

Şükrü Kaya, Kazım Özalp, Mazhar Germen son çareyi Katib-i umumi Recep Peker'e iltica etmekte buldular. Ve salonda oturan Recep Peker'in etrafını alarak yalvarmağa başladılar. Guruptaki hava çok elektrikli idi. Heyecan son haddini bulmuş, her taraftan

'-KAPATALIM!' sesleri yükseliyordu. O esnada Recep Peker söz istedi ve kürsüye gelerek:

'-Arkadaşlar, çok mühim bir işin üstündeyiz, müsaade buyurun, bu işi bir defa da devlet reisine götürelim, onun da reyini alalım, gelecek hafta bugün tekrar huzurunuza getireceğim, dedi.

Bu söz gurubun tasvibine mazhar oldu ve mesele gelecek haftaya kaldı. Bir hafta sonra olsun, biz herhalde bütün locaları kapatırız dediler. Ertesi hafta Recep Peker geldi ve kürsüye çıkarak şu müjdeyi verdi:

-Arkadaşlar; bugünden itibaren Türkiye'de Masonluk kalmamıştır ve bütün localar kapanmıştır.

Salonda bir kıyamettir koptu, alkışlar, bağırmalar ve KAHROLSUN YAHUDI USAKLARI! sesleri tavanları çınlatıyordu.

Şükrü Kaya ile arkadaşları ortadan sırra kadem basmışlardı. Gurup dağıldıktan sonra doktor Mim Kemal'i öne katarak meclisteki Masonlar toplu olarak Reisicumhura gitmişlerdi. Mim Kemal, Reisicumhura hitaben:

-Efendim biz zaten maiyet-i devletinizdeyiz, fakat siz meşrik-i azamımız olursanız biz pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız, demiş. Reisicumhur,

-Peki bir şey soracağım, bana cevap veriniz de sonra... Siz Avrupada hangi locaya bağlısınız ve metbuunuzun ismi nedir?

-Biz Cenova'ya tabiiz ve reisimiz de BARCA MISON Cenaplarıdır, demişler. Bunun üzerine küplere binen MUSTAFA KEMAL PAŞA onlara hitaben:

-HAYDİ DEFOLUN BURADAN, CEHENNEM OLUN GİDİN, YAHUDI UŞAKLARI! Benim milletim bana kahraman sıfatını verdi, ben sizin gibi, bir çıfıt yahudiye uşak mı olacağım? Bu gece sabaha kadar Türkiye'deki bütün localarınızı kapatmadığınız takdirde yarın teşkil edeceğim divan-ı harbi örfi'ye hepinizi verir ve astırırım! Haydi defolun karşımdan!

diyerek onları kovmuş, onlar da yıldırım telgraf ve telefonlarla vaziyeti İstanbul, İzmir ve Adana'ya bildirdiler ve sabah olmadan hepsinin kapanma kararlarını getirip henüz sofrasından kalkamayan reisicumhura verdiler ve derin bir nefes aldılar.

Reisicumhur Mustafa Kemal Paşa bu suretle bütün MASON localarını kapattı.

İsmet Paşa'nın reisicumhurluğu sırasında kanun-u mahsusla localar kapanmadı diye Masonların müracaatı üzerine tekrar localar açılıp faaliyete başladılar.

Ve 1952 de ise ******çü geçinen ve onunla iftihar eden CELAL BAYAR da, Ahmet Gürkan'ın teklif ettiği ve Masonların loacalarını kapatmak istediği kanun teklifini red ederek bu suretle localarını kanunla pekiştirdi.

Tabii bu ameliyeyi Meclis yaptı, fakat bu müzakerelerin devam ettiği üç celse zarfında Celal Bayar reisicumhur locasına gelerek (1) kanunun müzakerelerini sonuna kadar takip etmiştir.


(1) Bu tarihi müzakereleri ben de basın locasından takip ediyordum. Yanımda Burla'nın Ankara Müdürü Alaeddin Mizanoğlu vardı. Milyonluk müessesini kapatıp gelmiş, heyecan içinde müzakereleri takip ediyordu. Celal Bayar da olanca heyecanıyle hatipleri dinliyor fakat gözlerini benden ayıramıyordu. Haklı idi, onu bir hiçlikten o mevkiiye dünya masonluğu getirmişti.

Kaynak

Cevat Rifat Atilhan
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:17

Vatikan'daki siyasi akimlar
Vatikan'da etkileri ve güçleri tartisilamayacak baslica birkaç akim vardir. Bunlardan ikisi laik, digerleri dinsel niteliktedir. Laik akimlar Opus Dei (Tanri’nin Isleri ) ile Malta Sövalyeleri’dir.

Domeniken tarikati : Domeniken kelimesi latinceden Türkçe'ye çevrilmistir, asil telafuzu DOMENICANI' dir. DOMENICANI kelimesini 3 sekilde kullanmaktadirlar.

1. DOMENICANI tarikati adini, kurucusu olan AZIZ DOMENIKO tarafindan almistir. 2. DOMENICANI Italyanca da PAZARCILAR diye geçer. PAZARCILAR kelimesinden anlasilabilecegi gibi Bu tarikate bagli olan RAHIPLER her Pazar kilise de vaaz vermektedirler. Vaaz islemi her Rahip için zorunlu tutulmustur. Böylece Incil'i ve Tanri'nin söylediklerini insanlara daha iyi anlatabilmektedirler. 3. DOMENICANI kelimesini Latince' ye çevirdigimizde "Domini-Cani" "Tanri'nin Köpekleri" anlami ortaya çikmaktadir. Bu kelime domeniken tarikatinin Allah' in hizmetlileri oldugu ve Allah için çalistiklari ortaya çikmaktadir.

Domeniken Tarikatindaki Rahip ve Rahibeler kendilerini MeryemAna'ya adamis din adamlaridir. Bunlar için en önemli husus kurum olarak Kilise’nin sürekliliginin korunmasi ve her kosul altinda savunulmasidir. Dominikenler, Önce Kilise diyen tarikattir.

Fransiskenler : Yoksullardan yana, din adina karsiliksiz çalisan kesisler toplulugudur.

Fransiskenler adini kurucusu olan Assisi'li AZIZ FRANSUA dan almistir.

Cizvitler tarikati : Katolik aleminin entelektüelleri olan cizvitler için önemli olan Papalik Makamidir. Papalarin kendileri veya Kilise'nin kendisi degil, Papalik Makaminin korunmasi ve savunulmasi öncelik tasimaktadir. Ayrica bu tarikat papalik makaminin korunmasi için kendi bankasini kurup dünya bankasi' tüm gelirini bu makami güçlendirmek için kullanmistir. Ancak daha sonra bu banka iç devrimle yönetim degistirmis gelirlerinin akisida Vatikan'a degil Israil'e çevrilmistir. riao d. velto 224-14
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:18

Minik Devlet=Büyük Güç [ Bölüm -1- ]


Inanilmasi güç sirlari, gizli geçitleri, sifreleri ve yeralti yollariyla Vatikan, tam anlamiyla Dünya’nin en “esrarengiz” devletidir

Bilinmeyen Vatikan ve Papalari anlatan bu yazi dizisine, “Vatikan Nedir?” sorusuyla baslamak kanimca yerinde ve yararli olacaktir. Türkiye’de Vatikan’in adi bilinmekte ve/fakat gerçekte “ne” oldugu genis Müslüman kitle tarafindan hiç bilinmemektedir. En iyimser deyisle Vatikan, Papalariyla birlikte anilan, Papa’nin yasadigi yer diye bilinen minik bir devlet olarak taninmaktadir. Kuskusuz bu kisa açiklamada dogruluk payi vardir ama çok, hem de çok eksik bir tanimlamadir bu. Eksik bilgilenme ise, herkes kabul eder ki, hiç bilgi sahibi olmamaktan daha sakincali ve tehlikelidir. Iste Türkiye’de Vatikan’la ilgili bu eksik bilgilendirmeyi biraz olsun giderebilmek amaciyla “Vatikan Nedir?” sorusuyla girmekte yarar görüyorum.

VATIKAN DEGIL LATERAN

Günümüzde Vatikan diye bilinen yerlesim alani yeryüzündeki tek “Tanri–Kenti” statüsündedir. Vatikan bu özelligi nedeniyle “Kutsal–Kent”tir. Bu Tanri–Kenti ayni zamanda bir “Devleti” içinde barindirir. Vatikan yeryüzündeki tek “Tanri–Kenti ve Devleti”dir. Vatikan’dan baska “Tanri–Devleti” yani “Teokrasi” yoktur, fakat halen de kutsal sayilan bir çok kent vardir. (Örnegin, Kudüs, Kom, Hindularin, Budistlerin ve Sintoistlerin kutsal kentleri gibi).Vatikan’in bugünkü statüsü 1870’de Italya’da bulunan Papa–Devletleri’nin, Italyan Ulusal Birligi’nin kurulabilmesi amaciyla ilga edilmeleriyle baslamis ve son hukuki seklini Fasist Diktatör Mussolini ile Vatikan’in Dis Isleri Bakani Kardinal Gaspari arasinda 26 Ekim 1926’da imzalanan “Concordat” (Mukavele) ile almistir. Böylelikle Vatikan Italya’da “devlet içinde devlet” statüsü edinmistir. Vatikan’a tüm girisler Roma’nin sinirlarindan yapilabilmektedir. Diger bir deyisle Vatikan, Italya Devleti’nin tüm haklarindan yararlanabilen fakat kendi bayragina ve egemenligine sahip ayri bir devlettir.Vatikan adi, ilginçtir ki, Hiristiyanligin ilk 1350 yillik döneminde hiç agiza alinmamistir. Çünkü 1267’ye kadar böyle kutsal sayilmis bir yerlesim alani yoktu. O zamana kadar Papalar Vatikan’da degil Lateran diye bilinen yerlesim alaninda otururlardi. Papalar yaklasik 1000 yil buradan yönetmislerdi Katolik alemini. 14. Yüzyil’da Papalar, Fransa’nin simdi tiyatro senlikleriyle taninan Avignon sehrinde yasamaktaydilar. Bunlar Hiristiyanligin en tartismali Papalariydilar. Fransa krallari tarafindan korunan bu Papalar 13. Ve 14. Yüzyillara damgalarini vurmuslardi. Papalarin Vatikan’a geçisleri 1377 yilinda, Avignon’daki Papalarin sultasinin yikilmasindan sonra olmustur. Bu nedenle “Lateran Kilise Kararlari” daima Vatikan kararlarina öncelik saglamistir. Bugünkü Vatikan’in tesisi sirasinda da yine Lateran Sözlesmeleri (Treaties) rol oynamistir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:19

MINIK DEVLET=BÜYÜK GÜÇ

Bugünkü Vatikan, yerlesim alani itibariyle, kalin surlariyla birlikte 44 hektarlik bir alani kaplamaktadir. Çevresindeki surlar bir saatte dolasilabilir. 1527’de Ispanyollarin isgaline ugrayan Vatikan’in yikilan surlari ve binalari yeniden insa edilmislerdir. Vatikan’i Isviçreli Katolik askerler, geleneksel giysileri içinde korumaktadirlar. Ünlü Devlet kuramcisi Makyavel, ayni zamanda “prens” olan Papalarin kendilerini parali asker olan Isviçrelilere korutmasini sert bir dille elestirmisti. Ona göre bu parali askerler, kendilerine daha fazla para veren düsmanlara Papa’yi satabilirlerdi. Makyavel’in dedigi dogruydu. Nitekim bir kaç kez Papalar, Isviçreli askerlerin ihanetine ugramislardi. Ama yine de Papalar kendilerini Isviçreli parali askerlere korutmaktan vazgeçmemislerdi. Nedeni de çok ilginçti. Isviçreli parali askerler ihanet etseler bile Vatikan’in hiç bir sirrini açiklamiyorlardi. Vatikan’i gizemli bir Kilise–Devleti yapan budur iste. Ögretiye göre “Vatikan’da ögrenilen sirlar öbür dünyada bile açiklanmaz.” Vatikan’in sirlarini açiklayanlarin ve nesiller boyunca ailelerinin canlari ve mallari güvenlikte olmaz. Çünkü Vatikan gerçekten de inanilmasi güç sirlari barindiran, gizli geçitleri, sifreleri ve yeralti yollariyla tam anlamiyla “esrarengiz” sayilan bir yerdir ve bu söhretini de yüzlerce yildir sadece kendisine sakladigi sirlarinin baskalarinca ögrenilebilmesini önleyerek edinmistir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:20

SIYASI VE DINSEL YAPTIRIM SAHIBI

Vatikan, kendi pasaportu, kendi devlet kuruluslari ve bürokratlari olan bir devlettir. Nedir ki, bu devleti diger devletlerden ayiran temel farkliliklar vardir. Bunlari kisaca sayalim.Vatikan Devleti’nin gece yerlesik nüfusu 600 kisidir. Bu sayi sürekli konuk sayilan kisilerle birlikte 1014 olur. Gündüz nüfusu ise 3599’a yükselir. Bunlar Vatikan’da görev yapan isçiler ve diger memurlardir. Vatikan Pasaportu bizzat Papa tarafindan verilir. Bu pasaport geçicidir. Vatikan istedigi zaman tek tarafli olarak iptal edebilir ya da hiç vermemis gibi kayitlardan çikartabilir. Pasaportun özelligi hiç bir irk ya da milliyet gözetilmeden verilebiliyor olmasidir. Ne var ki tek kosulu, pasaport alacak sahsin Katolik Kilisesi’ne kayitli dindar olarak taninmis bir Katolik olmasidir.Vatikan’da alti dikkatle çizilmesi gereken bir özellik vardir. Çogunlukla devlet olarak bilinen Vatikan ile “Papalik Makami” bir ve ayni (özdes) sanilmaktadir. Bu eksik bilgilenmedir. Papa, Katoliklerin basi olarak yeryüzündeki tüm Katoliklerin “Kutsal Pederi”dir, ama sadece ve sadece Vatikan Devleti’nin Devlet Baskani’dir. Tüm Katolikler’in “Devlet Baskani” degildir. Bu görevinde Papa’nin bir Basbakani, bir Senatosu ve Bakanlari vardir. Bunlar da siyasi yaptirimlari itibariyle sadece Vatikan’la tanimli ve sinirlidirlar. Ancak, dinsel yaptirimlari itibariyle tüm Katolikleri baglarlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:20

VATIKAN DEVLETININ BEYNI “CURIA”

Devlet ve siyasi erk olarak Vatikan’in en önemli ve güçlü kurumu, “Curia”dir. Bu kurum Devlet olarak Vatikan’in beynidir.Vatikan’in 1983’de kabul edilen en son Anayasasi’nin (Code of Canon Law) 360. paragrafinda Curia, “Papa’nin adina ama Kiliselerin hayrina ve yararina çalisma yapmakla yükümlü kilinmis bir kurumdur.” Curia, Papalik Sekreteryasi (Devlet Bakanligi); Kilise Kamu Isleri Konseyi (CPAC); Katolik Cemaatleri (Congregations);Yargi Kurumlari ve diger enstitülerden olusmaktadir. Curia’yi olusturan bu bakanlarin, deyim yerindeyse “sinir sistemi” Kilise Kamu Isleri Konseyi’ dir. Vatikan’in yukarida sözü edilen Anayasasina göre Curia, çok önemlidir ki, “Dini / Ruhani” bir kurulus olarak degil, tartismasiz “Dünyevi / Seküler” bir kurulus olarak bizzat Tanri tarafindan degil, bizzat insan tarafindan olusturulmus bir birim olarak kabul ve tasdik edilmistir. Dolayisiyladir ki, Vatikan’in bu dünya ile ilgili tüm isleri, basta da siyasi, diplomatik ve ekonomik kararlarla, uluslararasi iliskileri “Dinsel” degil, “Dünyevi” olan bu kurum araciligiyla ele alinir ve yönlendirilir.Curia ilk kez 1605’de diger ülkelerdeki Kardinal Büyükelçileriyle çalisan Devlet Bakanligi olarak kurulmus, daha sonra 1721’de kendi içinde tüm Papa Devletlerinin Basbakanligi adi altinda bir makama sahip olmustur. Papaligin Basbakani ayni zamanda Dis Isleri Bakanidir. Sunu da belirtmek gerekir ki Curia, Tanri tarafindan öngörülmüs bir kurum olmadigi için gerekli görüldügü takdirde Papa’nin emriyle ilga edilebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:24

KUSBAKISI VATIKAN

Vatikan’daki “Tanri–Devleti”nde irili ufakli 200’den fazla bina vardir. Vatikan’in üçte biri bina, üçte biri park ve üçte biride kaldirimdir. Papalik makaminin bulundugu yere Roma’yla Vatikan’i ayiran ünlü Bronz Kapi’dan girilir. Vatikan “Kent ve Devleti”ne giris ise Bronz Kapi’nin yaklasik 300 metre kadar saginda yer alan Saint Anne Kapisi’ndan yapilir. Araçlar ve halk Vatikan’a ancak buradan giris yapabilirler. Kapilarda Isviçreli Muhafizlar beklerler. Dilerlerse kimlik denetimi yapabilirler; içeriye sokup sokmamakla serbesttirler. Bronz Kapi ise sadece önemli törenlerde açilir. Bu kapidan içeri girildikten yaklasik 150 metre kadar ileride genisçe bir avlu ile buna bakan mahzeniyle birlikte bes katli bir saray bulunur. Papalar iste burada otururlar. Pencereleri Vatikan’in ve dünyanin en ünlü ve görkemli binasina bakar. Bu bina St. Peter Kilisesi’dir. 70.000 metre karelik bir alani kaplayan bu Kilise, Vatikan “Tanri–Kent”in en yüksek binasidir.Bronz Kapi’nin tam karsi sinirinda, Papa’nin helikopteri için yapilmis olan küçük inis pisti vardir. Onun saginda Vatikan Radyosu, onun yaninda da yabanci ögrencilerin kaldiklari yurt binasi yer almaktadir. Bu iki binanin arasinda park bulunur. Park’in ucunda “Curia” sarayi vardir. Devlet olarak Vatikan buradan yönetilir. Parkin diger alt yanina dogru Ilahiyat Akademisi (Kardinaller Koleji) bulunur. Burasi bir bakima Papaligin Senatosu gibidir. Kolejin önünde Vatikan Müzesi, yaninda paha biçilmez arsiviyle Vatikan Kütüphanesi yer alir. Bunlara bitisik binada Vatikan’in “Laik Konsey” binasi vardir. Vatikan’da bir de isçi sendikasi vardir ve o da bu binadadir. Papanin sarayinin uzantisinda ise Vatikan Bankasi bulunur. Az ilerisinde de Vatikan’in resmi yayini olan “Osservatore Romano” gazetesinin yönetildigi bina vardir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:25

Vatikan'in gizli iliskileri [ Bölüm -2- ]
Vatikan’in ve Papaligini tarihi sayisiz cinayet, entrika ve skandalla doludur. Vatikan’da gece sapasaglam yatip sabaha ceset olarak kaldirilmak su içmek kadar olagan bir durumdur
Vatikan’in servetinin tam olarak ne kadar oldugu hiç bir zaman açiklanmayan bir sirdir. Yillik gelirleri bazi kalemlerde açiklanir, yaptigi açiklamalar biraz da abartilarak gösterilir ancak mal varligi tam olarak asla açiklanmaz. Vatikan tam bir “Bezirgan” gibidir; daima gelirlerinin azligindan yakinir ama ilginçtir ki her geçen yil biraz daha zenginlesir, biraz daha fazla para kazanir. Vatikan maliyesi yilda iki kez incelenir. Mali komisyonda kardinaller vardir ve baskan da (Prefektür denir) Amerikali
Kardinal Edmund Szoka’dir.

DÜNYANIN SERVETI SIR EN KÂRLI SIRKETI

Vatikan su anda dünyanin en zengin devletlerinden biridir. Ünlü Vatikan uzmani Peter Hebblethwaite’nin dedigine göre de bu devlet hiç bir özel girisimcinin ya da kapitalistin bas edemeyecegi kadar kati “Sosyalistce” kurallarla yönetilmektedir. Ayni uzmana göre bu nedenle Vatikan yeryüzündeki tek Sosyalist Tanri–Devleti sayilmalidir. Gerçekten de Vatikan’da hiç bir devletin yapamayacagi bir “sistem” ve yönetim anlayisi yürürlüktedir. Gördükleri ise göre dünyada en az maas ve ücret alan insanlar buradadir. Buna ragmen toplam 1000 kisiyi geçmeyen Vatikan bürokrasisi, 2500 isçisiyle dünyanin en kalabalik dinsel toplulugunu (yaklasik 900 milyon) hiç bir aksama olmadan yönetmektedirler. Bu gerçegi yeni ögrenen bir Amerikali zengin kendini tutamamis ve “Aman Tanrim! Meger dünyanin en kârli sirketi Vatikan’mis” deyivermisti. 600 kisinin yönlendirdigi 900 milyon insan kosulsuz olarak Vatikan’a baglidirlar ve onun emirlerine tabidirler. Dahasi, onu korumak, gelistirmek ve gerçekte daha da zenginlestirmekle yükümlüdürler. Bu emeklerine karsilik Papa’dan alabilecekleri tek “gelir” her Pazar günü
Papa’nin onlar adina yaptigi sükran “Duasi”dir, o kadar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:25

DÜNYAYI SARAN AG

Vatikan’in dogrudan ya da dolayli olarak sahibi oldugu veya yönlendirdigi günlük, haftalik ve aylik 200’den fazla gazete ve dergi, 154 radyo istasyonu veya emisyonu, 49 TV kanali veya kablolu yayini bulunmaktadir. Bu yayinlar 24 saat süreyle bütün dünyayi bir ag gibi sarmaktadirlar. Vatikan’in gelirleri basta her ülkedeki Katolikler’den kesilen Kilise Vergisi; Aidatlar; Bagislar; Sirket Gelirleri; Hisse Senedi–Tahvil–Bono gelirleri; Bankacilik ve Faiz gelirleri; hediyelik esya satislariyla elde edilen gelirlerden olusmaktadir. Basin yayindan elde edilen reklam gelirleri de epeyce tutmaktadir. Vatikan’in diger bir gelir kaynagi da Hiristiyanligi temsil eden kisileri, örnegin Isa’yi, Meryem’i, azizleri veya sembolleri (Haç gibi) pazarlayarak kazandigi kazançlardir. Bu açidan bakildiginda Vatikan’in kendi Tanrisi’ni (Isa) ve dinini en iyi pazarlayan holding oldugu apaçik görülebilir!Vatikan’in gelirleri sadece bunlar degildir. Vatikan, dünyanin önde gelen bir çok sirketinde hissedardir. Çesitli ülkelerde sayisiz gayrimenkulü vardir. Bir çok bankanin ortagidir. Özellikle giyim ve turizm sektörlerinde çok kâr getiren yatirimlari vardir. Avrupa Birligi içinde Vatikan’a bagli olarak çalisan “Katolik Tekstil Sanayicileri Birligi” onun çikarlarinin yöneticisi durumundadir. Benzer sekilde ayakkabi, yiyecek ve enerji ile insaat sektörlerinde de kârli yatirimlari ve ortakliklari vardir.Sözün kisasi, 200 milyon nüfuslu ABD’yi yönetebilmek için sadece Washington’da 250.000 devlet memuru bulundugu düsünülürse Vatikan “Mucizesi (!)” daha iyi anlasilir. Ihraç mali olarak sadece “Dualar ve Emirleri” olan bir devletin dünyanin en kalabalik toplulugunu yönetip dünyanin en zengin devletlerinden biri olabilmesi baska hangi sözcükle tanimlanabilir ki...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:26

VATIKAN’DA IKTIDAR KAVGASI

Böylesine zengin ve güçlü bir devletin basinda kim olmak istemez ki? Bu nedenle Vatikan’in içinde sürekli bir mücadele yasanmaktadir. Vatikan’da etkileri ve güçleri tartisilamayacak baslica alti akim vardir. Bunlardan ikisi “Laik”, dördü “Dinsel” niteliktedir. Laikler OPUS DEI (Tanri’nin Isleri demektir) ile Malta Sövalyeleri’dir. OPUS DEI, Ispanyol asillidir ve sadece 65 yillik bir örgüttür. Buna ragmen günümüzde Vatikan’da en etkili olan “Laik” kurumdur. Gizli bir örgüt olan OPUS DEI’nin tüm üyeleri Katolik meslek sahiplerinden olusmakta fakat her ülkede örgütten sorumlu bir Kardinal bulunmaktadir. Vatikan pasaportu tasiyan bu Kardinaller’in dokunulmazliklari vardir ve sadece Papa’ya karsi sorumludurlar. Curia bile bunlara dis geçirememektedir. Malta Sövalyeleri ise öncekinden çok daha eski ve köklü, aristokratik bir örgüttür. Bu da önceki gibi kapali devre isleyen bir örgüttür ve ününü Türklere karsi Katolik inancini savunarak edinmistir. Ilkin Rodos’ta kurulmus, burasi Osmanli’nin eline geçince Malta’ya sürülmüslerdir. Türklüge ve Islamiyet’e kökten karsi bir örgüttür. Ilginçtir ki bu sofu Katolik örgütü ölümünden bir yil önce Turgut Özal’a özel statü saglayarak onursal üyelik berati vermisti!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: MİSYONERLİK VE MASONLUK   MİSYONERLİK VE MASONLUK - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. 21 Mayıs 2009 - 10:27

ENGIZISYONUN MUCIDI

Vatikan’in iç siyasetinde ve çekismelerinde dört dinsel akim etkili olmaktadir. Bunlardan birincisi, Dominiken tarikatidir. Bunlar için en önemli olan husus kurum olarak Kilise’nin sürekliliginin korunmasi ve her kosul altinda savunulmasidir. Dominikenler, “Önce Kilise” diyen tarikattir. Aristokratik ama ayni zamanda da gaddar ve dogmatik olmakla taninirlar. Ortaçag’in Engizisyon Mahkemeleri’ni bunlar kurdurmuslar ve milyonlarca insani –özellikle de cadi diye nitelendirdikleri kadinlari– yaktirmislardir.Dominikenler’in tam karsisinda Fransiskan tarikati vardir. Bunlar içinse önce Roma’daki Kilise degil, “Önce Hiristiyanlik” gelir. Fransiskanlar yoksullardan yana, din adina karsiliksiz çalisan kesisler toplulugudur. Onlar için önce Kilise veya Papa degil, Hiristiyanligin yeryüzünde egemen olmasi önemlidir.Üçüncü topluluk Fransiskanlar kadar çaliskan ama Dominikenler kadar acimasiz olabilen Cizvitler tarikatidir. Bunlar Katolik aleminin “Entellektüelleri” konumundadirlar. Bunlar için önemli olan ise “Papalik Makami”dir. Papalarin kendileri veya Kilise’nin kendisi degil, “Papalik Makami”nin korunmasi ve savunulmasi öncelik tasimaktadir. Cizvitler bu anlayisla bir çok Papa’ya –halen Papa olan 2. John Paul da dahil– karsi çikmislardir. Papalari yücelten OPUS DEI ile Papalik Makami’ni yücelten Cizvitler kavgalidirlar. Cizvitlere göre OPUS DEI, Papa–Tapiniciligi (Papolatry) yapmaktadir. Cizvitler en hizli misyoner örgütüdür. OPUS DEI dördüncü akimin temsilcisidir. Onlara göre Papa’nin kimligi, Kilise’nin de, Papalik Makami’nin da üstündedir. Papa, Tanri–Kralligi’nin kutsal önderidir. Böylesine yüce bir mertebeye erisebilen kisi de elbette “Olaganüstü” bir kisidir. Bu nedenle OPUS DEI, böylesine olaganüstü bir kisi tarafindan temsil edilen Vatikan Devleti’ni yüceltir ve Kilise’yi ikinci planda görür. Vatikan Devleti’nin uluslararasi “Resmi” ideolojisi ise iste bu dört akimin ortak paydalariyla olusturulmus olan ve tüm Hiristiyan alemini bir çati altinda toplamayi öngören Ekümenizm Hareketidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
MİSYONERLİK VE MASONLUK
Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 3 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
UlkuGulu.Hareket-Forum.Net :: Genel Paylaşım Bölümü :: Serbest Kürsü-
Buraya geçin: