Nihal Atsız’ı nasıl bilirsiniz?
Mehmet Şahin Arslan isimli okuyucum bana soruyor: “Nihal Atsız hakkındaki yorumlarınızı çok merak ediyorum. Sizin yapacağınız açıklamalarla Atsız üzerindeki düşüncelerimi kesinleştireceğim. Beni aydınlatır mısınız?” diyor.
Atsız’ı ilk önce, 1950 yılında, ORKUN dergisindeki yazılarıyla okumaya ve tanımaya başladım. Sivas’ta ortaokulun son sınıfındaydım. Fikri yapımın teşekkülünde, onun da çok büyük bir payı var.
1955 yılında, üniversite tahsili için Ankara’ya gidince, Türk Ocakları Genel Merkezi’nde, Atsız’ın çok yakın arkadaşlarını da tanıma fırsatı buldum. Hepsi de çok vatansever, çok dürüst, çok idealist kişilerdi. Atsız’ın kardeşi Nejdet Sançar Bey, benim en aziz ağabeylerimden biriydi. O kadar ki, beni, o ve değerli eşi Reşide ablamız evlendirdiler. Kayınpederim İ.H. Yılanlıoğlu’yla, babamdan ve annemden önce onlar konuştular; söz aldılar.
Atsız’la ilk defa, Nejdet Sançar’ların evinde tanışma bahtiyarlığını yaşadım. Bir ara Ankara’da çıkan ORKUN dergisinin yazı işleri müdürlüğünü ben de yaptım.
1975 yılında vefat ettiğinde Ankara’daydım. Kalkıp İstanbul’a gittim. Cenaze namazı, Kadıköy’de Osman Ağa Camii’nde kılındı. Yanımda, Atsız kadar sevdiğim Feti Gemuhluoğlu ağabeyim vardı. İmam efendinin “Merhumu nasıl bilirsiniz?” sorusuna yüksek sesle Feti Ağabey cevap verdi: “Bu musalla taşı, Atsız kadar gerçek bir er kişiyi az görmüştür, hoca efendi!”
Feti Gemuhluoğlu mü’min, muttaki, musalli derviş gönüllü ağabeylerimizdendir. Atsız’ı çok iyi tanıyanlardandır. Karacaahmet Mezarlığına kadar yanımda ve kolumdaydı. Atsız’ı yol boyunca o anlattı; ben ağladım. Aradan 34 yıl geçti. Dün olduğu gibi bugün de Atsız’ı okumak, Atsız’ı sevmek, kırk ayrı noktadan, kırk ayrı sebeple hücumlara hedef olmaya yol açar. Bunlar benim umurumda değildir. İsterse bana kırk bin noktadan çemkirenler, homurdananlar, sövüp-sayanlar olsun. Ben dün olduğu gibi bugün de kanaatlerimi olduğu gibi yazıp konuşacağım: Nihal Atsız, aziz milletimizin yetiştirdiği büyük dâvâ adamlarından biridir. Gerçek anlamda bir er kişidir. Bir karakter abidesidir. Tarihimizin, dilimizin, edebiyatımızın yürekli kalemlerindendir. Yeri kolay kolay doldurulamayacak müstesna ilim adamlarımızdandır. Ve tabii, ayet-i kerimede de belirtildiği gibi “Emrolunduğu gibi dosdoğru olan” dosdoğru konuşan, dosdoğru yazan bir mütefekkirimizdir.
Benim, Atsız üzerine düşüncelerim böyle. Ama biliyorum ki, Türkiye’de Atsız’a kanlı-bıçaklı düşman olanlar da var. Sebeplerini yarınki yazımda açıklayacağım.
Necip Fazıl Kısakürek demişti ki:
“Ey düşmanım sen benim ifademsin, hızımsın
Gündüze gece lâzım, bana da sen lâzımsın!..”
Yavuz Bülent BÂKİLER