ÜLKÜCÜ OLMANIN GURURU
Orta mektepte idik... Materyalist bir resim ögretmenimiz vardi. Kadincagiz "devrim yolunda" çogu erkekten daha erkekti. Öyle zannediyorum ki cesareti hükümetinden ve sayilarinin çoklugundan geliyordu. O yillarda ülkücü ögretmen kitligi mi vardi nedir, okullarda ki ülkücü ögretmenleri nazar boncugu gibi görüyorduk. Uzatmayalim, bizim matematik disinda bütün derslerimiz iyi. Ögretmenlerin nazarinda sempatikligimizden kaynaklanan kredimiz de mevcut. Türkçe ögretmenimiz zaman zaman tonton yanagimizi sIkarak "kizimi sana verecegim" derdi. Ne yapalim emir büyük yerden!... Hiç görmedigimiz bir yavuklugumuz olmustu. Resim ögretmenimiz "Allahsizlik hastaliginin" tezahürü olarak cami resmine tahammül edemez, münasip bir dille cami resmi yapmamizi tavsiye ederdi (!). Biz ise ona inat ulu ustamiz Mimar Sinan'a tas çikartircasina cami resimleri yapardik... O gün en arkadaki siramda oturmus resim yapiyordum. Arkadaslar da ögretmenle sohbet ediyorlardi. Yanimdaki arkadasin dürtmesiyle konusmaya dikkat ettim. Resimci bayan (hâsâ) "Allah insanin kaderine ne karisir. Herkes kaderini kendi çizer" gibi lâflar ediyordu. Serde ülkücülük var! Haydi diyen birkaç bakisin tesvikiyle ögretmen bayana itiraz ettik. Müslümanin kader anlayisini bildigimiz kadar anlattik... O tenefüs, isin o kadar basit olmadigini; müslüman mahallesinde salyangoz satmaya çalisan bu kadina haddini bildirmek gerektigini sinif arkadaslarimiza duyurduk... Ímza toplayip sikâyet edecegiz! Bu arada "solcu" çocuklar olan biteni hiç beklemeden gidip anlatmislar. Biz de imza, dilekçe derken baktik ki Nasrettin Hoca'nin fil hikayesindeki gibi ortada kalmisiz. Din söz konusu olunca bize burunkiviran hizli mücahit (!) kardeslerimiz "babam kizar. Tesekkürüme mani olurlar. Ögretmenlerle arami açamam gibi ulvî sebeplerle yan çizdiler. Yeterli imza çikmadigi için biz sikayetten vazgeçtik, fakat is burada bitmedi. Olaydan bütün okulun haberi oldu. Ayni gün cografya dersindeyken kapi tikirdadi, resim ögretmeni perisan vaziyette "ablasini" çagirdi. Biraz sonra hisimla içeriye giren cografyacimiz "kizil" gözlerini gözlerime dikerek; "Bu sinifta ezilmesi gereken birkaç böcek var!" diye hirladi. Diger günlerde bayagi korktugumuz- çünkü lakabi püsküllü belâ idi- o ögretmenden ilk defa, bütün hiddetine ragmen korkmamistik... Üstelik zaferle sonuçlanmasa bile bir galibiyet hazzi tasiyorduk... Arkadaslar yaptigim resimlere imzasini atarak 9-10 aliyorken, ben iyi resimlerden zayif aliyordum. Ee ne de olsa adamlar haktan, hukuktan, insancilliktan, demokrasiden ve dahi fikir hürriyetinden yanaydilar... Bozkurtlu kolye yüzünden müdür beyin attigi dayagi saymazsak, ülkücü olmanin cezasini (!) çekmeye baslamistik. Hadiseden sonraki ilk bayrak töreninde kulagima egilen Türkçe ögretmeni; "Artik cumhurbaskani bile olsan kizimi sana vermiyecegim" demis, yavukludan da olmustuk! Beden egitimci ve digerleri daha beterdi.... Ülkücülügün kolay birsey olmadigini, "ülkücüyüm" demenin insana mesuliyet yükledigi gibi çileye hazir ol dedigini idrak etmeye baslamistik. "Hiç kimsenin tesiri ve baskisi altinda kalmadan" ülkücü olmustuk ve ülkücü olmanin gururunu yasiyorduk. Bu haz insani öyle bir kusatiyordu ki, dayakmis, horlanmakmis, iskenceymis... belanin bin türlüsü viz geliyordu. O tarihten bugüne kadar yirmi sene geçti. Biz hep büyüdük. Bizim yüzümüz tokatlanmaktan, sirtimiz kursunlanmaktan kizariyordu. Onlarin ki bugün utançtan kizariyor... (herhalde) Biz ülkücü olmanin ve ülkücü kalmanin iftihariyla mestiz. , Íyi ki ülkücü olmusuz. Íyi ki ülkücülükte çile varmis. Íyi ki ülkücülük kolay degilmis... Gençliğe Sesleniş Bir gençlik, Bir gençlik, Bir gençlik... "Zaman bendedir ve mekan bana emanettir" suurunda bir gençlik... Devlet ve milletin büyük çapa ermis yedi asirlik hayatinda ilk iki bucuk askini ask, vecd, fatih ve hakimiyetle süsleyici... Üç asrini kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici... Son bir asrini Allah'in Kur'an'in da "Belhum edall" dedigi hayvandan asagi taklitçilere kaptirici... En son yarim asrini da isgal ordularinin bile yapamiyacagi bir cinayetle Türk'ü madde planinda kurtardiktan sonra ruh planinda helak edici tam dört devre bulundugunu gören... Bu devreleri yükseltici ask, çürültücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan... Ve simdi, evet simdi, besinci devrenin kapisi önünde dimdik bekleyen bir gençlik... Gökleri çökertecek ve yeni kurbaga diliyle bütün dikeyleri yatay hale getirecek bir nida kopararak "mukaddes emaneti ne yaptiniz?" diye meydan yerine çikacagi günü kollayan bir gençlik... Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, irzinin, evinin, kininin, öcünün davacisi bir gençlik...
ALINTIDIR