Önce, umut olarak sundular kendilerini…
Bin yalakalık ve binbir yalanla oturdukları koltukların sıcaklığını hissettiklerinde,
o mevkii ve makamların kendilerine miras kaldığına inandırdılar minicik beyinlerini…
Bir mirasyedi hovardalığı ile harcadılar milletin geleceğini…
Mezarlıkların,” kendilerini vazgeçilmez zanneden insanlarla dolu” olduğunu unuttular bir anda…
Sonra,
Umut semalarının tüm bulutlarını dağıttılar insafsızca…
Gökyüzünün beyazlarını kirlettiler kapkara yalanları ile…
Ok olup bağırlara saplandılar kimi zaman, kimi zaman at olup üstlerinden attılar.
Arı olup soktular, Ampul olup kararttılar aydınlıkları..
Her bir yandan uzanan kirli ellerin, uzun tırnaklı parmakları oldular....
Sap oldular “Milli değer” adına ne varsa hepsini silip süpüren süpürgelere …
Sap oldular bir nesli ezip yok eden balyozlara…
Teslimiyetlerindeki yüzsüzlüğü ifade edebilecek kelimeleri çaresiz bıraktılar.
İhanet abidelerinin zehirli salyalarını yanaklarında taşımanın onursuzluğunu yaşadılar gülümseyerek...
Zerresi kalmış haysiyetlerini kiralamaktan vazgeçip, tümden satılığa çıkardılar doymak bilmez avanelerinin ikballeri uğruna…
Kuruldukları sırça köşklerde, kendilerine lutfedilmiş güvenlere inat, vazgeçtiler sevmekten..
Geçmişi sevmekten vazgeçtiler.
Geleceği sevmekten vazgeçtiler.
İnsanı sevmekten vazgeçtiler.
Vatanı sevmekten vazgeçtiler.
Sevgilerini, “dikili tek ağacı olmayan(!)” çocuklarına adadılar yalnızca.
İş takipçiliği(!) yaptırmaya kıyamadıkları evlatlarına verdiler tüm ilgilerini.
Ve evlatlarını minicik (!) bir gemi sahibi yapabilme sevdası ile sevdalandılar…
Zehir-zıkkım ifadesinin burun kemiği sızlatan anlamı anlamazdan geldiler..
Çakıl taşlarını sevmekten vazgeçtiler bu vatanın…
Cünkü sevmek ruh ister. Oysa ruhları, çok uzak biryerlerde, sarayın beyaz olanında hapsedilmişti.
Cünkü sevmekYürek ister. Oysa yürekleri “ bir semt kabadayılığından vazgeçip” beyaz bayrak çekmeyi tercih etmişti.
Cünkü sevmek Vicdan ister. Oysa vicdanları yumurta sarısı gibi paketlenip, pazarlanmıştı çoktan..
Cünkü sevmek merhamet ister. Oysa nemrut bedenlere haram kılınmıştı merhamet…
Nasipsizdiler merhametten…
Nemrutlar, nemrutluklarını yapacaklardı elbet…Yaptılar..
Geçmişi ateşe attılar,
Geleceği ateşe attılar
Uğrunda can verilmiş çakıl taşları ile birlikte vatanı ateşe attılar acımasızca…
Nemrutlar, yaptılar nemrutluklarını..
Adı N ile başladı Nemrut’un, İ ile devam etti sonra…
Birgün S oldu ilk harfi,. Bir başka gün T.
K ile başladığını da tarihe not etti zaman, B ya da E olduğunu da…
Gün oldu cinsiyetini değiştirdi Nemrut beden, ama, zihniyetini asla…
Alfabenin kaç harfi ile başlayan kaç isim mahrum kaldı bu haysiyetsizlikten tarih boyunca bilinmez.
Tarihin hiçbir döneminde fark etmedi bu bilinmezlik…
Nemrut’ un zalimliğini kişiselleştirmek değildi çünkü amaç.
Zalimliği kusursuzlaştırmaktı kişilerde..
Kusursuzlaştırdılar…Verdiler hakkını Nemrut olmanın..
Ateşin odunları yığılıp, mancınıklar gerilirken, kiminin kalkanı oldu çağdaşlık…
Kimisi çirkin yüzünü sakladı ******’çülük maskesi ile utanmadan…
Ve bazılarının örümceklenmiş başına örtü oldu inançlar.
Çağdaşlık adına , Türk Kültürü’ne,
****** adına, Türk milliyetçiliği’ne,
İnanç adına İslamiyet’e ihanet ettiler…
Arkasına saklandıkları tüm değerlere ihanet ettiler. ..
İhanet ettiler…
Çanakkalede bıyıkları terlememiş gencecik vatan evlatlarının iman yüklü şehadetlerinden,
Vatanın kanla yıkanmış minicik çakıl taşlarına kadar her şeye ihanet ettiler..
İhaneti Nemrut’lukla taçlandırıp, Nemrut’luğu ihanete basamak yaptılar…
..
Yakarmak vaktidir şimdi.
Halimizi bilen mevlaya yakarmak zamanıdır.
Din adına bezirganlık yapanlara aldanmadan
İnanç adına simsarlık peşinde koşanlara kanmadan,
Cağdaşlık yanlısı görünüp, çağlar öncesinde kalmışlara güvenmeden,
İlim adına inkarcılığı sergileyenleri dinlemeden,
Globalizm yutturmacasını diline dolamış milliyetsizleri dikkate almadan,
Yakarmak zamandır.
Yalvarmak zamanıdır.
Dualarımız samimi, gayretlerimiz içten ve teslimiyetimiz “ O “ nun rızası için olduğunda,
gül bahçesine dönmesi an meselesidir alevlerin….
…
Nemrut bedenlere haram kılındı ise merhamet..
İbrahim gönüllere rahmettir yakmayan ateş…
“ EROL ******DI / KAYSERİ
Ahde-vefa dergisi nisan sayısı