Velican Oduncu'yu kaç ülkücü hatırlıyor?
Ne hiç korktu, ne çekindi, ne pustu
Miskin miskin ne oturdu, ne sustu
Zulme Yavuz, mazlumlara Yunus’tu
Şehit olmuş ülküdaşım Velican
Zor doğrulur bu Arif’in beli can
Ozan Arif
Bugün 17 Temmuz 2009
Kimilerine göre sıradan bir gün olan 17 Temmuz, ‘vefanın’ yalnızca İstanbul’da bir semt olmadığının farkında olan dava adamları için ‘çilenin’, ‘acının’, ‘hasretin’, ‘gözyaşının’ belleklerde iz bıraktığı önemli tarihlerinden biridir.
Çünkü 17 Temmuz, ‘bıyığı terlemeden’ vatan sevdasına düşen ülkü diyarının Genç Osman’ı Velican Oduncu’nun, buluğ çağında girdiği cezaevinde, kahpece şehit edilişinin yıldönümüdür.
Biliyoruz ki, Türk milliyetçiliği hareketi davasına ‘mideden’ değil, ‘yürekten’ bağlı olanlar, onu rahmetle anmak için, bugün bir kez daha mezarı başında olacaklar.
Bazıları ise, ‘siyah gözlüklerini’ takarak, sırf ‘poz vermek’ için orada hazır bulunacaklar.
“Dostlar mecliste görsün” diye.
* * *
Ateş, hep ‘düştüğü yeri’ yakıyor.
Hayatının baharında toprağa düşen şehitler, arkalarında mutlaka ‘gözüyaşlı’ bir ana bırakıyor.
Lezzet Ana, tabii ki, oğlunun mezarının başına gelenlerin ‘zihinlerini’ okuyamazdı.
‘Oğlu’ yerine koyduğu bütün ülkücüleri bağrına basarak, acısını hafifletmeye çalışıyordu.
‘Tosununa’ olan hasretini, dava arkadaşlarıyla bir nebze de olsa gideriyordu.
Onun gözünde bütün ülkücüler oğluna benzeyen birer ‘tosun’ idi.
Bütün ülkücüler birer ‘Veli’ idi, ‘Can’ idi
Kısa bir süre önce Lezzet Ana’yı da özlemini çektiği uçmağa uğurladık.
O şimdi canının, tosununun yanında.
* * *
‘Ülkücülüğü’ kimselere bırakmayan ‘ülkü’ devleri, sağlığında Lezzet Ana’nın bir kez olsun kapısını çaldılar mı?
Elini öpüp, halini hatırını sorup, hayır duasını aldılar mı?
Kongrelerde bol keseden ‘vefa’ nutukları atanlar, Lezzet Ana’ya bir kez vefa gösterdiler mi?
Vefatında cenazesine katıldılar mı?
Şimdi kongreler var.
Hepsi harıl harıl ‘koltuk’ kavgasında, hepsi ‘delege’ olma derdinde.
‘Vefanın adresini’, yanlış yerde arıyorlar.
Sözün bittiği yerler, şehitlerin kabirleridir.
Gitsinler kabirlere, vefayı, çileyi, dava adamlığını görüp ‘kendilerine’ dönsünler.
* * *
Ülkücü, asla ‘vefasız’ olamaz, olmamalıdır.
Ülkücü, şehitlerine ve arkada bıraktıkları ailelerine sahip çıkmak zorundadır, mecburdur.
Şehit Velican’ın ve annesinin Güneşli’deki mezarları başında kaç ülkücüyü göreceğiz acaba?
‘Vefa’ nutuklarını hiç ağızlarından eksiltmeyen, ‘Velican’ adına ‘hikayeler’ yazan, ‘şiirler’ söyleyen, ‘şarkılar’ ve ‘türküler’ besteleyenlerden hangileri orada olacak?
Balgat komiserlerinden hangileri, klimalı odalarını terk edip, “Bakın, işte buradayız” deyip yüzümüzü kara çıkaracak?
Bilgisayar başlarından ahkam kesenler, en azından şehitlerin arkasından bir fatiha okumayı akıllarına getirecekler mi?
* * *
Velicanları, Önkuzuları, Özmenleri, Alkanları ve kutlu dava uğruna can veren bütün şehitleri unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.
‘Unutmak’ ihanettir.
Mithat SAYAR
[/td][/tr]
[tr][td background=images/dot_blinker.gif height=1]ALINTI[/td][/tr][/table]