Başbakan’a Özel: “Başbuğ” Dersleri

[color=red][b]Başbakan’a Özel: “Başbuğ” Dersleri



27 Kasım 2009, Cuma

Bu yazı, art arda gelen iki açıklamanın meyvesi; hatta daha doğru bir deyişle, söz konusu art arda gelen iki açıklama sonrası, kendisine acil ihtiyaç olduğu anlaşılan bir ders notu: Bu açıklamalardan ilki, AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Başbuğ”umuza ilişkin, buram buram “cehalet” kokan açıklaması; ikincisi ise, Başbakanın bu cehaletini giderecek bir çözüm önerisini ortaya atmış olan Sayın Oktay Vural’ın açıklaması. Ders notunun esasına geçmeden evvel, isterseniz açıklamaları hatırlayalım:

İlk olarak: “AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Merhum Alparslan Türkeş'in hoşgörülü yapıcı birleştirici tutumu hatırlatıldığında, Sayın Bahçeli öfkeleniyor, hop oturuyor hop kalkıyor. Merhum Alparslan Türkeş'in meseleye ilişkin yıllar önce dile getirdiği tespitler, bugün mirasçılarının tutum ve davranışlarından fersah fersah ileridedir, özgürlükçüdür, açılımcıdır'' dedi.” [kaynak: http://www.nethaber.com, 20 Kasım 2009]

İkinci olarak da: “Vural, Başbakan Erdoğan’ın, AK Parti’nin il başkanları toplantısında, Alparslan Türkeş’le ilgili ifadelerini şöyle değerlendirdi: “Milliyetçiliği bilmeyen bir kişinin Türkeş’i ağzına alması garip. Bunu siyasi istismar amacıyla kullanıyor. Bu konuyu iyi anlaması için kitaplar verilebilir, eğitime alabiliriz. Türkeş’i anlayabilseydi, bugün Türkiye’nin başına etnik kimlik meselesini fitne olarak sokmazdı. Kendi siyasal geçmişi ile ilgili referanslara ağırlık verse daha iyi olur.”” [kaynak: http://www.nethaber.com, 20 Kasım 2009]

Evet, şimdi: Başbakana ait ilk açıklamadan da görüldüğü üzere, Başbakanın “Başbuğ” ile ilgili ciddi bilgi eksikliği var; hatta bu duruma sadece bilgi eksikliği dersek yanlışa düşeriz: Başbakanın “Başbuğ”un düşünceleri hakkında “doğru bilgi” eksikliğinin yanında, bir de ayriyeten “yanlış bilgi” fazlalığı var; zira “Başbuğ”a, sek bir liberal slogan olarak “özgürlükçü” demek, hele hele de “açılımcı” deyip, “şayet yaşıyor olsa idi şuan ki sürece destek vereceği”ni iddia etmek, Başbakanın, Türk siyasal hayatında “Başbuğ”un misyonundan/konumundan bihaber olduğunun apaçık delilleridir. İşte “Başbuğ”a dair Başbakanın bu doğru bilgi eksikliklerinden ve yanlış bilgi fazlalıklarından ötürü, Sayın Oktay Vural’ın önerisini ve “eğitim-öğretim’in yaşı yoktur” sloganını da dikkate alarak, Başbakana bu “uzaktan eğitim-öğretim” dersini hazırlamayı misyon edinmiş bulunmaktayız. Dileriz amacına ulaşır.

Evvela metot olarak, Başbakanın yanlışlarını maddeler halinde düzeltelim:

Ders[1]: Başbakan, mealen diyor ki: “Alparslan Türkeş özgürlükçüdür.” Başbakanın bu yargısı yanlıştır; zira onun veya liberal kitlenin “özgürlük” algısı ile “Başbuğ”un “özgürlük” kavramına yüklediği mana, birbiriyle uzlaşmaz, aksine çelişir: Başbakanın “özgürlük”ü, toplumun mutluluğu/huzuru için kullanılan bir “araç” olmaktan ötede, anarko-liberal bir “amaç”tır. Militandır ve topluma zarar verir; çünkü bu anarko-liberal algı da “özgürlük özgürlük içindir”. Başbakan kendisine liberallerden bulaşan bu virüsü, “Başbuğ”a da bulaştırmak istemiştir; lakin bu mümkün değildir; zira kavram aynı kavram olsa da, eğer Başbakan “Alparslan Türkeş özgürlükçüdür” der ise, o zaman bizim buna cevabımız nettir: “Tıpkı bazen iki insanın aynı tanrıya inandıklarını sanmaları gibi, sizin de şu an içine düştüğünüz yanılgı, “Başbuğ”un da sizinle aynı “özgürlük”ten bahsediyor olduğunu sanmanızdır. Bu yanlıştır.” “Başbuğ”un “özgürlük” kavramına ilişkin düşünceleri ise, ancak bir başka dersimizin konusu olabilir; zira sandığınızdan çok daha geniş/derin meseledir bu.

Ders[2]: Başbakan mealen diyor ki: “Alparslan Türkeş açılımcıdır.” Aslında burada insanın kendini tutamayıp “E yuh yani” diyesi geliyor; ancak biz yine de “bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp” deyip, sabırla anlatmaya devam edelim: Evvela başbakana “açılımcı” demek ne demek tarzı bir soru yöneltmemiz gerek; ama bu sorunun cevabını da bilmiyor olması kuvvetle ihtimal olduğu için, en doğrusu bizim kendi çıkarımımızı yapmamız: “Açılım” diye bir şey var, bunu yapana/edene/söyleyene de “Açılımcı” mı deniyor ki acep? Evet, yani bir anlamıyla “Açılımcı”, “Açılım” mesleğini icra eden kişiye, gruba, kitleye ya da kuruma verilen ad. Kelimeyi TDK mantığı ile izah etmekten vazgeçip, “güncel siyaset” üzerinden tanımlamaya çalışırsak da, aşağı yukarı şöyle bir manaya geliyor: Bizi birbirimize bağlayan/kenetleyen ne kadar benzerlik/aynılık var ise, evvela onları bir kenara at; hatta atmadan evvel, bir daha kullanılmaması için de uzun uzun uyarı da bulun; ardından da, bizi birbirimizden ayıracak/koparacak ne kadar farklılık/ötekilik var ise, onları ara-bul ve bulduğun farklılıkların militan/anarşist bir özgürlük algısıyla üzerine git. İşte bu “emri” alıp da Türk siyasal hayatında boy gösterenlere, günümüz Türkiye’sinde “Açılımcı” deniyor. Peki, gelelim esas konumuza: “Açılımcı” olmak, “demokratik” Türkiye’de ayıp bir şey değil; ancak Başbakanın yanlışı, “Açılımcı” olma değil ki zaten; onun yanlışı, bu tabirle, “birinin olduğu yerde diğeri ol(a)mayacak” iki kelimeyi, yani “Açılımcı” ile “Başbuğ”u aynı ağızda buluşturmuş, bir araya getirmiş olmasıdır. Bu yanlış, öyle “ne olacak canım, ne var bunda” diyerek geçiştirilebilecek bir yanlış değil, bir anlamda, hayatı boyunca bir arada anılmayı isteyeceği belki de en son kelime ile “Başbuğ”u bir arada anmak, üstelik bu da yetmezmiş gibi, onu, o kelimeyle özdeşleştirmek/yaftalamaktır. Bu da basit bir cahillikten öte, düpedüz bir “ayıp”tır. Demek ki, başbakanın ikinci dersten çıkarması gereken nedir: “Başbuğ”, “Açılımcı” filan değildir; “Açılımcı” olmadığı gibi, ömrünü başbakan gibi “büyüyünce açılımcı olacağım” diyenlerle mücadeleye adamıştır; ancak ne yazık ki, Türk siyasal hayatından alınması gereken bazı derslere, başbakan mahalle araların da top oynamak adına girmemiştir, “Başbuğ” ile alakalı derslerin çoğunu asmıştır.

Aslında bu kadar fahiş yanlışlara imza atan başbakanı mazur görmememiz için de, elimizde hiç nedenimiz yok değil: Naziler 1933’te Almanya’da iktidara geldiğinde, bir kriminolog/nörolog/psikiyatr olan Prof. Dr. Ernst Kretschmer, Nazileri protesto için tüm görevlerinden istifa ediyor ve şu sözleri söylüyor: “Normal zamanlarda bizim tedavi ettiğimiz adamlar, anormal zamanlarda bizi yönetirler.” İşte bugünlerde Türkiye’nin kafası karışık başbakanı, Kretschmer’in tarif ettiği yöneticilerin fotokopisidir.

Ders bitmiştir…

Yasin ŞEHİTOĞLU [/b][/color]