ÜLKÜCÜLER KİMSENİN KAYIĞINA BİNMEZ. ÇÜNKÜ; ONLARIN TEŞKİLAT GEMİSİ VARDIR..
Uçak kaçırma ve kurtarma konulu filmlerde sıkça rastlarız. Teröristler yolcu uçağını ele geçirdikten sonra başlarlar yolculara zulüm yapmaya. Kimsenin direnmek gibi bir düşünceyi aklından bile geçirmeye cesaret edemediği bir anda yolculardan birisi çıkıp teröristlerin üzerine atlar. Ölümüne bir kavga başlamıştır.
Bir kaç saat devam eden zorlu ve de kanlı bir mücadelenin sonunda uçağın kontrölü kahraman yolcunun eline geçmiştir. Nihayet uçak başarılı bir inişle piste tekerlek koyar. Havaalanı ve çevresi, medya mensupları, güvenlik güçleri ve yolcu yakınları tarafından hınca hınç doldurulmuştur.
Kahraman yolcu yırtık gömleği kan, yüzü gözü yara bere içinde arka kapıdan sessizce çıkar ve karanlığa doğru ağır adımlarla yürüyerek kaybolup gider. Alparslan Türkeş'in muhteşem gidişi gibi..
Ön kapıda ise bambaşka bir manzara vardır. Baskın sırasında koltuk altına gizlenen birkaç yolcu, televizyon kameraları karşısında teröristlerle nasıl boğuştuklarını ve onları alt ederek uçağa nasıl hakim olduklarını heyecanlı bir dille anlatmaktadır. Bir alkış tufanı kopar...
Ülkücülerin gittiği yerlere hayali bile gidemeyenler işte bu filmlerin gizlenen yolcuları gibidir. Ülkücülerin kutsal faaliyetlerine sahip çıkmak ya da ilinmek isteyenlerin gayesini bilmiyoruz ancak kesin olarak bildiğimiz bir gerçek var ki; teşkilatımızdan başka teşkilat tanımayız.
Biz yaptıklarımızı gizli saklı yapmadık. Türk devletinin temeline dinamit koyanlarla savaştık. Bedel ödedik. Barışı korumak için savaştık. Gerektiği anda yeni bedeller ödemeye de her an hazırız... Ancak; kimsenin davulunu çalmayız... Yeteri kadar müzik ve enstrüman zenginliğine fazlasıyla sahibiz.
Bizim Türk Dünyası faaliyetlerimiz ve etkinliklerimiz çok bariz ve nettir. Kitabı bile yazılmış olan açık çalışmalardır. Arabamızı satarak, çocuğumuzun sütünden keserek yol parası yapıp dağlara, çöllere düşmüşüz. Oldukça berrak, önü arkası aydınlık olan teşkilat faaliyetleridir.
Kanunları ve kapsama alanlarını çok iyi bildiğimiz için Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde mevcut yasalarımızın gereğine uygun bir yol izledik. Daha doğrusu örtülü ve kapalı hiçbir çalışmaya fırsat vermedik. Ve gençlere de bu bağlamda nasihatlerde bulunduk. Provakosyon ve kışkırtıcılığa çok müsait olan ülkemizin kaygan zemininde ayakta durmanın kanunlar muvacehesinde hareket etmekle mümkün olacağını öğütledik. Art niyetli sızmalara karşı duyarlı olmak noktasında teşkilatlı olmanın avantajlarını dile getirdik ve can bedende oldukça bu gerçeği anlatmaya devam edeceğiz.
Ülkücü barış ortamında büyür, serpilip boy atar. Kavga ve kargaşa ortamında pramatüre çocuk gibi ancak suni teneffüsle yaşama şansına sahip olabilir. Bu yüzden barışı korumak adına her türlü gayreti göstermek bizim ilkemizdir.
Savaş değil barış isteriz... Öldürmek için değil, yaşatmak için yaşarız...
Üzerimize elbette hesaplar yapılacaktır. Ancak en büyük hesap şanı pek yüce olan Allah'ındır. O şaşmaz hesap gününe hazır olmak en büyük emelimizdir.
Gelene 'git' demeyiz... Bizim ocağımız ümitsizlik ocağı değildir.
Türkeş okulundan başka ne okul, ne de ekol tanırız.
25 Ağustos 2008, Cumartesi
Yusuf Ziya Arpacık