Başbuğ'un Dış Politika Hakkındaki Görüşleri
Tarihte Türk Milleti kadar devamlı ve silsile halinde devlet ve Hakanlıklar kurmuş bir başka millet gösterilemez.
Hem de dünyanın bir çok yerlerine yayılarak ve muhtelif zamanlarda yeniden dirilerek, başa geçerek, dünyada söz sahibi olmuşlardır.
20'nci yüzyılın son on yılında Türkiye'nin yanında yeni bağımsız Türk Cumhuriyetleri de tarih sahnesine çıkmışlardır.
Türkler; o parlak medeniyet seviyesine ulaşmış ve dünya üzerinde yüzyıllar boyu önemli roller oynamış her milletin mirasçısı ve devamı olmanın verdiği haklı bir gurur ve övünç duygulan içinde dış siyaseti bir devlet politikası olarak ele alıp düzenlemeli; uluslararası ilişkilerde milliyetçi bir ruh ve anlayışla hareket etmelidir.
Türkiye zengin tarihi, stratejik durumu, ekonomik ve kültürel potansiyeli ile dünya siyasetinde özellikle kendi bölgesinde ve Türk Cumhuriyetlerinde de büyük ve düzenleyici bir rol oynayarak dinamik bir dış politika izlemek imkanına sahip bir devlettir.
Bugün Türk dış politikası bir düğümlenme noktasına gelmiştir. Türk dış politikası, çok zamanlar yurdumuzu idare edenler tarafından hafife alındığı ve milli bir politika olarak izlenmediğini görmekteyiz. Dış politika her canı isteyenin el atıp yapacağı, yürüteceği ve altından kalkabileceği bir konu değildir. Bunun için özel bilgi, ilim , gayret, yetişme ve tecrübeye ihtiyaç olduğu gibi bundan başka da bu işi yürütecek olanların ayrıca kabiliyetli, milletinin özelliklerini bilen, O'nun milli ruhuyla dolu, milli tarihini iyi bilen milli hedefleri hakkıyla tespit etmiş olan kimseler tarafından ancak başarı ile yürütülebilir. Milli hedefin başında; Memleketin bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün korunması; daha sonra daima kendi milletinin, kendi memleketinin daha büyük siyasi, askeri ve ekonomik menfaatlere sahip olmasını ve bunu devam ettirerek Türk milletinin huzur ve refahının sağlanması olmalıdır.
Milli hedeflerin gerçekleşmesi için iki ayrı plan uygulanır:
Birincisi; 100-200 senelik uzun vadeli plan, ikincisi de bu planı destekleyen kısa vadeli planlardır. Bu planları uygulamak iç politika ile çok sıkı ilgisi vardır. Bir devlet içte birlik halinde, birbirine tutkun, milli hedeflerine sımsıkı bağlı, şuurlu, huzurlu bir durumda bulunmaz ise onun dış politikası da çok zayıf olur. İç politika ile dış politika karşılıklı olarak birbirlerinden kuvvet alırlar ve birbirlerine tesir ederler. Türkiye'yi Türkler'in kalbi olarak düşünürsek; bu kalbi korumak bütün dünya Türklerinin birinci vazifesi olmalıdır. Kalbi uzaktan korumak önemlidir. Bu maksatla;
l- Türk-Yunan ilişkileri: a. 4 Haziran 1878'de ve ek anlaşmayla İngilizler'e geçici olarak verilen, Lozan'da da verilmesi kesinlik kazanmayan Kıbrıs Adası bütünüyle orada yaşayan Rumlar'ın haklarının korunması şartıyla Türkiye'nin olmalıdır.
b. Türkiye'nin Ege Bölgesi kıyılarına sokulmuş bulunan Meis Adasından Midilli ve Limni Adasına kadar olan ve 1912 Uşi andlaşmasıyla geçici olarak İtalyanlar'a. Türkiye'nin imzası bulunmayan 1947 Paris antlaşması ile Yunanlılar'a bırakılan halen hukuken Türkiye'nin olan bu adaların fiilen Türkiye'ye maledilmesi zarureti vardır.
c. Yunanistan'da yaşayan Türkler'in Lozan'da ve 1930 ahali değişimi antlaşmasında kabul edilen hakların korunması gerekir.
d. Bu adalardan başka Anadolu'ya yakın olan adaların Lozan antlaşması gereği silahsız ve askersiz. olması koşuluyla, Türkiye ve Yunanistan arasındaki Ege Denizi'ndeki karasular, kıta sahanlığı, ekonomik bölge. FIR hattı (serbest uçuş) problemleri halledilmelidir.Bu sayede, Türkler'in kalbi Anadolu uzaktan korunmuş olacaktır.
e. Halen devam eden Türk-Yunan dostluğu Türkiye'nin fedakarlığı sayesinde devam etmektedir.
Devletlerarası ilişkilerde tek taraflı fedakarlığa dayalı dostlukları devamlı kılmaya lüzum ve imkan yoktur.
Yukardaki konular halledildiğinde Türkiye ile Yunanistan arasında kalıcı bir barış sağlanmış olacaktır.
2- Türkiye Balkanlarla olan tarihi bağını güçlendirmeli ve burada yaşayan Müslüman ve Türk haklarını dünyada devamlı güncel tutmalıdır. Bu yapılmadığı için Bulgaristan'da Türkler'in hakları gasp edilmiş, Bosna Hersek ve Kosova'da Sırplar tarafından soykırımı yaptırılmış ve halen yapılmaktadır. Buralar Türkiye'nin Avrupa'ya açılan kapılandır.
3- Kuzey Irak'taki güç boşluğundan istifade ederek güçlenen ve Türkiye'yi devamlı rahatsız eden PKK'yı bitirmek ve orada yaşayan Türk ve Kürt soydaşlarımızın güvenliğini sağlamak amacıyla halen yürürlükteki Güvenlik Kuşağı'nın Musul ve Kerkük'ün güneyinden geçmesi için gayret gösterip ilk fırsatta Anadolu sınırları içerisine dahil edilmelidir.
4- Suriye ile ilişkilerde elimizdeki imkanları (su gibi) iyi kullanarak PKK'yı desteklemesi önlenmelidir.
5- Azerbaycan'ın topraklan olan ve halen Ermeniler tarafından işgal altında tutulan Karabağ'ın işgaline son verdirilerek Azerbaycan'ın güçlenmesi sağlanmalı, bilahare halen İran'ın egemenliği altında olan Güney Azerbaycan'da yaşayan 25 milyon Azeri-Türk soydaşımız İran'ın işgalinden kurtarılarak Kuzey Azerbaycan ile birleşilmesine gayret edilmelidir. Bununla aynı zamanda İran'ın Türkiye üzerindeki isteklerine de set çekilmiş olacaktır.
6- Rusya ile dostluk, iyi komşuluk ve ekonomik alanda iyi münasebetlerimizi devam ettirmekle beraber orada yaşayan Türkler'in özerkliği olmayanların öncelikle özerklik kazanması bilahare bağımsızlığı için çalışılmalıdır.
7- 1990'larda bağımsızlığına kavuşmuş Türk Cumhuriyetleri ile sıkı ekonomik kültürel, sosyal ilişkiler kurulmalı ilk önce Türk alfabesi ve Türk dili üzerinde çalışmalar yapılıp bir anlaşma sağlanmalı ve süratle yürürlüğe konmalıdır.
8- Halen Çin'in işgali altındaki Doğu Türkistan'ın Çin'in etnik soykırımına mani olunmalı ve bağımsızlığı elde edilmelidir.
9- Yurtdışında çalışan Türk işçilerinin kültürel hayatlarının korunması, sosyal statülerinin iyileştirilmesi, sosyal güvenliklerinin en üst düzeyde elde edilmesi, ekonomik güçlerinin Türkiye lehine lobi olacak şekilde organize edilerek yönlendirilmesi ve her türlü problemlerinin süratle giderilmesi için çalışılmalıdır.
10- Milliyetçilik konusunda batı ve doğu milliyetçilikleri arasındaki farklar o kadar belirgindir ki batı milliyetçiliği bir burjuva eylemi olarak kilise ve dine soğuk davrandığı halde doğu milliyetçiliğinde milli kurtuluş savaşlarında (Türk Kurtuluş Savaşı dahil) ve milli kimliklerin korunmasında din çok önemli, yapıcı ve yönetici eleman olmuştur. Çünkü İslam milliyetçi-politik görüşün moral çekirdeğini oluşturmaktadır. İslamiyete sahip çıkarak diğer İslam ülkeleriyle ekonomik ve kültürel işbirliği yapılmalıdır.
11- Bağımsızlıktan taviz verilmeden yapılan ittifaklar devlet ve millet hayatını güvenlik altında tutmakta sürekli değil geçici araçlardır. Esas olan milli güvenliğimizin, gene milli kaynaklarımızla sağlanmasıdır. Türkiye yukarıdaki ana felsefeyi daima göz önüne alarak milli hedeflerini gerçekleştirmek için halen içinde bulunduğu ittifak sistemlerine ilaveten yeni arayışlar içine girerek amaçlarını gerçekleştirmelidir.
12- Başbuğ Alparslan Türkeş'in yaşamı boyu istediği Adriyatikten Çin seddi'ne kadar olan topraklardaki Türkler'in bağımsızlıklarını kazanarak dünyada söz sahibi olma ideallerinden bir kısmını hayatta iken görmüştür. Başbuğumuzun göremediği istek ve arzularını da Akif'in dediği gibi, "Sahipsiz olan memleketin batması haktır, sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır." vecizesine uygun olarak ülkücü Gençlik gerçekleştirerek Türk Dünyası'na armağan etmeye and içmiştir