DOĞU TÜRKİSTAN KİMİN DERDİ?
“Doğu Türkistan yanıyor!” Bu söz birçoğumuzun kulağına yeni yeni
çalınmıştır. Bu da, son birkaç günde Doğu Türkistan’da yaşanan
kahredici olayların basına yansımasıyla olmuştur. Türkiye Türkleri
olarak bir kısmımız böyle bir yerin varlığından bile haberdar değildik.
Bir kısmımız da bu yerin sadece ismini bilmekle yetiniyorduk. Ancak çok
az bir kısmımız orada yaşanan çileleri yıllardır bilenlerdendik.
Doğu Türkistan’da yaşanan Çin işkencesi birkaç günlük değil. Yıllardır
soydaşlarımız zulüm altında inim inim inlemektedirler. Dün kıt kanaat
imkânlarla at sırtında aştığımız Çin Seddi’ni bugün aşamamanın
ıstırabını çekmekteyiz. Türk’ün kılıç şakırtısının yankılandığı Çin
Seddi’nde bugün Türk’ün feryatları yankılanmaktadır. Dün bütün dünyaya
yayılan kılıç seslerine karşılık bugün Türk’ün feryadı o duvarların
ötesine geçememektedir. Aslında geçiyor geçmesine ya… Maalesef Türk
Dünyası ve insanlık âlemi Çin Seddi’ni kulağına tıkaç etmektedir.
Soydaşının çığlığına kulaklarını tıkayan bir yönetime sahibiz.
Malumunuz, bir “Davos Fatihi”miz var. Bütün Arap dünyasını ve Türkiye
Türklerini mest eden “one minute” çıkışıyla hâlâ hafızalarımızdadır bu
Kasımpaşalı muhterem. O görüntülerini ilk seyrettiğimde ben de
kendisiyle hiçbir ortak yanım olmamasına rağmen samimiyetle takdir
etmiştim fatihimizi. Biz bu sahte kabadayıyı samimiyetle takdir ederken
buna karşılık kendisinin ne kadar samimiyetsiz, riyakâr bir “fatih”
olduğunu gün geçtikçe daha iyi anlıyoruz.
Amacım “Son Halife” “Peygamber gibi adam” “Davos Fatihi” gibi sahte
unvanlara sahip olan bu muhteremi eleştirmek değil. Zira görünen köy
kılavuz istemez. Doğu Türkistan’daki vahşetin mağdurları Türklerdir. Bu
muhterem de devletimizin temsilcisi, bu devlet bir Türk devletidir. Bu
muhteremin cemaziyelevvelini bilsek de net ve sert bir tepki vermesi
gerektiğini düşünüyoruz.
Filistin’deki, Gazze’deki insanlar için devleti seferber eden bu
muhterem, niye söz konusu Türk dünyası olunca sessiz kalmaktadır?
Gazze’deki insanlarla tek ortak tarafımız Müslüman olmalarıydı. Doğu
Türkistan’daki zulüm gören insanlar Hıristiyan İngilizler mi? Hepsi de
öz be öz Müslüman Türk evladı! Orası bizim ata yurdumuz, orada
yaşayanlar da bizim canciğer kardeşlerimiz!
Filistin’e yardım toplamak için kurumlara RTE imzalı genelgeler
gönderildi. İşçiden, memurdan yardım toplandı. Niye aynı hassasiyet
Kerkük için, Telafer için, Kırım için, Doğu Türkistan için
gösterilmiyor! Niye her millî mesele bu hükümeti teğet geçiyor!
(…)
Gerçi ben de çok şey istiyorum. Irak’a, özgürlük vaatleriyle girip;
Kerkük, Musul, Erbil ve Telafer’deki soydaşlarımızı katleden ABD
askerlerini kast ederek, onların sağ salim eve dönmeleri için dua eden
ve aynı zamanda BOP Eşbaşkanı olan bir insandan ne bekleyebilirim ki?
En fazla çıkar; milletimin ağzına bir parmak bal çalar, Çin için kınama
mesajı yayımlar, Ankara’dan ahkâm keser. Ses tonunu da öyle bir ayarlar
ki; sesi Türkiye sınırlarının dışına çıkmaz. Çıkarsa Çin ile
ilişkilerimiz bozuluverir Allah korusun(!).
Amacımın hükümeti eleştirmek olmadığını belirtmiştim. Bu yüzden
sözü uzatmadan Doğu Türkistan’daki vahşetle ilgili diğer konulara
geçeceğim.
Doğu Türkistan’da yaşanan hadiseler karşısında önce millet olarak
tavır alabilmeliyiz. Bunun için de basınımızın bu konuya yeterli önemi
vermesi gerekiyor. Ama basınımız hâlâ “Ergenekon” dedikleri soru
işareti yığınının zihinlere doldurulmasıyla uğraşıyor. Televizyonlarda
ilk haber, gazetelerde manşet olması gereken bu vahşete gereken önem
verilmiyor. Adeta haberler kısa kısa geçiştiriliyor. Yaşanan vahşet
öyle veriliyor ki hadiselere tarafsız ve sadece insan yönümüzle
bakmamız için uğraşılıyor. Bu konular ciddi konulardır. Mutlaka taraf
olunmalı ve olaylara millî hassasiyetlerle yaklaşılmalıdır. Fakat
üzülerek ve asla şaşırmayarak ifade etmeliyim ki; basınımız olaylara
“herhangi bir ülkede, herhangi bir milletten insanların çektiği
sıkıntılar” olarak bakmakta ve milletimize vaziyeti böyle aksettirmeye
çalışmaktadır.
Ülkemizde “insanlık, barış, özgürlük” gibi sloganlarla sık sık
sokaklara dökülen, gündeme gelmeye çalışan sosyalist örgütler,
Mazlum-Der gibi dernekler ne hikmetse zulüm gören insanlar Türk olunca
üç maymunu oynuyorlar. Nedir Türk’e karşı bu kin! Bir de bize faşist
derler. Asıl faşistliği kendileri yapıyorlar. Türk’ün dışında her türlü
millete eyvallah; ama söz konusu Türk milletiyse insan haklarından eser
kalmıyor.
Doğu Türkistan’da soydaşlarımıza yönelik yapılan zulümler bütün
dünyanın gözü önünde yapılıyor. Bilmem neredeki balinalar, bilmem
neredeki fok balıkları ölüyor diye ayağa kalkan dünya; Doğu
Türkistan’daki insanlarımızın canına, malına, ırzına kast edilmesini
görmezden gelebiliyor.
Doğu Türkistan yıllardır özgürlüğe muhtaçtır. Hürriyet atayurttaki
soydaşlarımızın en doğal haklarıdır. Doğu Türkistan’daki Çin işgali ve
işkencesi sona erdirilmelidir. Bunun için de partisi, dini, kimliği ne
olursa olsun herkes seferber olmalıdır. Devlet yöneticilerimiz bu
konuya samimiyetle eğilmeli ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı net bir
tavır sergilemelidirler. İçinde birazcık millî duygular besleyen her
insan, hatta onu da geçtim, birazcık insani duygular besleyen her insan
oradaki vahşeti durdurmak için elindeki yetkileri sonuna kadar
kullanacaktır. Buna inancım tam; ama elinde yetki bulunduranların millî
ve insani değerlere ne kadar sahip oldukları konusunda maalesef net bir
şey söyleyemiyorum. Maksadım bağcıyı dövmek değil; ama dedim ya biz
onların cemaziyelevvelini biliyoruz.
Bir zamanlar Türkistan’ın sahipsizliğine inat: “Doğu Türkistan benim!” derdim.
Şimdi çaresizlik içerisinde diyorum ki: “Doğu Türkistan benim derdim…”
Arslan KURTALP
9 Temmuz 2009