İSMET ŞAHİN (PAŞAKAPI CEZAEVİ)
20.08.1981 Trabzon'da doğup, büyümüş.. Derken birtakım çekişmeler ve düşmanlıklar baş göstermiş...
Çareyi İstanbul'a gelmekte bulmuşlar.
İstanbul gibi bir yerde hayvancılık başlıca geçimleri. Yedi çocuk babasıdır.
Kardeşini de yanına almış, hayatla helal bir lokma yutmak için çırpınmaktadır.
Kaçıp kurtulduğunu sandığı bela burnunun dibinde bitmiştir... Adım adım takip etmektedir.
Onun için oyun ve desisenin bin bir türlüsünü icraata sokan şer güçleri onları gafil avlamıştır.
Polis ve sıkıyönetime bir ihbar gitmiştir
Şu semtte, şu caddede, şu no'lu evde Dev-Sol militanları barınmaktadır. Bu ev hücre evi olarak kullanılmaktadır. Yetkililerin bilgilerine sunulur!
Dedik ya düşmanın desiseleri ve riya çapındaki oyunları durmak bilmez.
Adı geçen ev ismet Şahin'e aittir. Ev polis ve asker kordonu altına alınmıştır.
Derken hiç hesapta olmayan bir çatışma! Kim sıktı, ne diye sıktı? Bilinmez.
Sonradan ismet, hadisede tek kurşun bile sıkmadığını her yerde gözü yaşlı anlatacaktır.
Bir asker ölmüştür.
Fail de ismet Şahin'dir.
Selimiye Cezaevî'nde hücrenin birinde vicdan sancıları içinde kıvranmaktadır.
işlemediği bir suçlan Ötürü cezaevindedir. Üstelik rüyasında görse çekemeyeceği bir insan öldürmüştür.
Hep kendi kendine konuşur durur. Durmadan Allah'a niyaz...
"Yarab sen de bilirsin ki, ben bu hadisenin içinde değilim. Ben Türk askerini vurmam. Hem ne diye vurayım? O benim kardeşimdi, o benim insanımdır. Nasıl olur da ben böyle bir vakanın içine düştüm? Nasıl olur.
Günlerce tefekkür ve iç hesaplaşma...
İnim inim inliyor hücrede. Onu azıcık rahatlatan Kur'an tilavetidir...
Başka bir davadan daha yargılanmaktadır, iki davadan da hakkında idam talebi bulunmaktadır.
Söylediği şu söz onun azap derecesini gösterir:
"Asılacaksam diğer hadiseden dolayı asılayım. Yoksa alakam olmayan bir Türk askerini vurmaktan ötürü idam olunmak istemem..."
Ne yazık ki, vicdanına kimseler kulak vermemiştir.
Selimiye Cezaevi'nden Maltepe Cezaevi'ne nakledilir.
Marksist düşüncenin naylon askerlerinden illallah etmiştir. Nefreti büyüktür.
Gönüldaşlarının kapısında şöyle yalvarır:
- Ne olur beni onların içine itmeyin. Ben ölürüm. Ben inanmayan insanlarla yapamam. Ben suçsuzum, Vallahi askeri ben öldürmedim. Kucak açın bana!
Alıyorlar koğuşa.
Arkadaşlarının tereddütü şundandır:
Asker katili olarak lanse edilmiş birine kapı açmak yanlış olur. Ona ilgi göstermek doğru değildir.
Hep namaz, hep niyaz...
Maltepe Cezaevi'nde geçen bir hadiseyi nakletmek istiyorum.
Yedi çocuk babasıdır. Görüş günüdür. En küçük çocuğu kapıda duran rütbeliye uzun süre bakar. Daha çocuktur o. Sonra karar verir. Elindeki elli lirayı rütbeliye uzatarak:
Küçük çocuğun bu hareketine tanık olan herkes sadece güler. Hem de kahkahalarla.
Çocuktaki büyük bir sevgi ve baba hasretini akıllarına bile getirmeden gülerler. Karınlarını oynata oynata...
Cumhuriyette, Mustafa Ekmekçi onun Selimiye'deki halini birkaç satırla anlatır. Selimiye Cezaevi'ne girip çıkan bir yazar çizerin gözlemlerine tercümanlık eder.
Mustafa Ekmekçi; "İsmet daim Kur'anla hasbihalde..."
İdam alır, idam cezası onaylanır, dosyaya son mühür de vurulur.
Bir gece Paşakapısı Cezaevi'ne götürülür ve cezası infaz edilir.
Şahitlerin ifadesine göre teslimiyet ve tam bir iman gücü ile son yolculuğa çıkmıştır.
Son anlarında dahi, bir askeri vurmuş olma iddiası ile idam edilmesini büyük bir acı içinde yaşamıştır.
Devamlı tekrarladığı bir söz vardır:
"Allah şahidimdir ki, ben asker öldürmedim."
Allah rahmet eylesin (Amin).
Şehidler ölmez. Onlar her an bizimledirler. Her biri ardından destanlara sığmaz akıl çemberini kıran alametler bırakan bu insanlar şehidler zincirinin sadece dokuz halkasını teşkil eder.
12 Eylül'den önce ve sonra, sadece Allah rızasını kazanmak için çabalayan ülkü sahibi insanların katledilmeleri, onlara şehidlik payesini kazandırmıştır.
Ne mutlu onlara ki, gülerek, sevinerek ölüme gitmişlerdir.
Onlar ibi olabilmek, zor çok zor!
Şehid olmak her kişiye nasip değil...
Allah'ın rahmeti onların üzerine olsun (Amin).