UlkuGulu.Hareket-Forum.Net ÜLKÜGÜLÜ | UlkuGulu.com | facebook.com/UlkuGuluyuz |
|
| DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 7:43 | |
| KÖY VE TOPRAK SORUNU TARIM KENTLERİ
Aziz Arkadaşlarım, Kalkınmamız, Türk milletinin kalkınması meselesidir. Türk milletinin en büyük sosyal dilimini köylülerimiz teşkil etmektedir. Köylerimiz de yaşayan nüfus, 25 milyon civarındadır. Sağlam ve dengeli bir kalkınma yapabilmek köylerimizin sosyal ve ekonomik yapısının değiştirilmesine bağlıdır. Köy toplum yapımız az gelişmiş bir görünüm arzetmektedir.Dokuz Işık'ın bir ilkesi, Köycülük adını taşımaktadır. Köycülük Tarım Kentleri projemizin uygulanması ile köylerimiz ekonomik ve sosyal yapı değişikliğini kapsamaktadır. Tarım Kentleri, köy ve milli kalkınmamızın temel projesinden birisidir: Tarım kentleri projesi ile iki köklü devrimi gerçekleştireceğiz. Bunlardan birisi sosyal, ikincisi ise ekonomik köy kalkınmasıdır. Köylerimiz sosyal yönden yeni bir yerleşme biçimine sokulacaktır. Köylü özü ve sözü ile sapmala göstermeyen, fakat daima ihmal gören Türk insanıdır. Köylüyü, insanca yaşama düzenine sokmak zorurıdayız. Yolsuz, ışıksız, susuz, okulsuz, hastahanesiz, doktorsuz bir ortamda yaşayan köylü insan haysiyet ve onuru içinde yaşamıyor, demektedir.
Bugün ülkemizde muhtarlık olarak 45 bin, yerleşme birimi olarak 65 bin köy vardır. Köylünün insan onuruna uygun bir biçimde yaşayabilmesi için, bu köylerin yol-su-elektrik gibi temel alt yapı tesislerine, okul, hastahane, kamu hizmeti yürüten kurumlar gibi sosyal ve kültürel tesislere ve nihayet atölye, fabrika ve diğer ekonomik kurumlara, sınai tesislere kavuşması lâzımdır. Bugün köylerimizin % 53'ünde su, % 75'inde yol, % 98'inde etektrik yoktur. Köylü başına düşen ortalama milli gelir yılda 700 liradır.Kalkınma gerçekçi ve dinamik karar almayı gerektirir. 60 bin köye su-yol-elektrik götürmek, hizmet ve sosyal tesisleri kurmak mümkün değildir. 65 bin köyün her birinde sınai bir tesis kurmak mümkün değildir. Yapılacak iş, her bölgede kurulu köyler arasından bir tanesini merkez-cazibe köyü olarak seçmek, alt yapı, sosyal-kültürel ve ekonomik tesisleri bu merkez köyünde kurmaktır.
Bu köy, ilk, orta ve daha yüksek okulları, teknik ve mesleki eğitim kurumlarını, hastahane, kütüphane ve konferans salonlarını, adliye, nüfus, postahane gibi resmi daireleri kapsayacaktır. Bu köy çevresinde tarım âletleri, gübre ve ıslâh edimiş tohumluk fabrika ve istasyonları, banka ve sigorta gibi sınai ve ekonomik tesisler kurulacaktır. Böylece, merkez-cazibe köyü, kentleşecek tarım kenti halini alacak, çevredeki diğer köy halkını, işçi, müstahdem ve memur olarak kendisine çekecektir. Köydeki âtıl iş gücü üretici olacak, tarımdan endüstriye kaynak akımı başlayacaktır.Şimdi sözü, köyün ekonomik kalkınmasına getirmiş oluyorum. Köyün ekonomik kalkınması iki yönlü olacaktır. Önce, Köy Üretim Birlikleri nin Tasarruf ve Yatırım Sandıklarında toplanan paralarla tarım sanayii yatırımları yapılacaktır. Bu yatırımlar tarım kentleri çerçevesinde yapılacak ve tarım makine yapım sanayiine yönelecektir. Tarım makina ve âletleri yapan makina sanayii, gübre sanayii ıslâh edilmiş tohum sanayii, tarım mücadele sanayii kurulacaktır. Her tarım kenti, aynı zamanda bir tarım sanayii kenti olacaktır.
Köyün ekonomik kalkınmasının ikinci yönü, tarım reformudur. Tarım reformu, üç hareketten ibarettir. Toprak reformu; teknik ve kredi reformu, kooperatifler.Toprak reformu, ilk olarak parçalanrnış, ufalanmış tarım topraklarının toplulaştırılmasını sağlayacaktır. Çeşitli bölgelerin iklim ve tarını yapısına göre, ülkemizde 100 dönüm suludan, 300 dönüm susuzdan aşağı tarım işletmeleri ekonomik değildir. Tarım reformundan amaç, yalnız topraksız çiftçiye toprak dağıtmak değildir. Bu amaç kadar önemli diğer bir amaç da tarım ürünlerini arttırmaktır. Bu itibarla, sulu tarım işletmeleri 100 dönümden, susuz tarım işletmeleri ise 300 dönümden küçük olamaz. Bu rakamlardan küçük işletmeler tarım ekonomisi yönünden verimli olmadığı gibi, bir çiftçi ailesini de geçindiremez. Tarım toprak mülkiyetinın asgari sınırı bu rakamlardır. Bu büyüklükten aşağı işletmeler birleştirilecek, asgari 100 veya 300 dönüme çıkartılacaktır. Bu amaleyiye tarım topraklarının toplululaştırılması adını veriyoruz. Toplulaştırma kadar önemli olan diğer bir tedbir de miras ve satış yoluyla tarım işletmelerinin parçalanmasının, ufalanmasının önüne geçmektedir. Miras kanunlarında yapılacak bir değişiklikle, bu parçalanmalara mani olunacaktır. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 7:44 | |
| Miras malları içinde bulunan tarım işletmesi, bağımsız bir miras payı olarak, ailede tarım mesleğini seçmiş en iyi kişiye bırakılacak, diğer mirasçılara hakları para olarak ödenecektir. Böylece tarım ürün ve gelirini düşüren bir engel de ortadan kalkmış olacaktır. Toprak reformunu gerçekleştirecek diğer bir yol da, topraksız veya yeteri kadar toprağı olmayan köylüye toprak vermektir. Tarım Kentleri ve sanayileşme projemiz, köy nüfusunun çok büyük bir kısmını sanayi ve hizmet sektörüne çekeceği için tarım sektöründeki nüfus nispeti azalacaktır. Böylece topraksız veya yeteri kadar toprağı olmayan köylüye verilecek toprak, bölge şartlarına göre sulu arazide 100, susuz arazide 300 dönümden aşağı olmıyacaktır.Bugün topraklarımız erozyon (aşınma) dolayısı ile büyük kayıplara uğramaktadır. Ayrıca topraklarımızın ilmi incelenmesi yapılarak en yüksek ekonomik rantabiliteyi sağlayacak Tarım stratejisinin tesbiti lâzımdır.Orman, Hayvancılık ve Tarım nisbetlerinin yerinde ayarlanması, sulama işlerinin akarsu ve göller ile balıkçılık, rejiminin ilmi esaslara göre yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Erozyonu süratle önlemek ve tarımda üretimi kat ve kat fazla arttırmayı sağlayacak ilmi tedbirler, Tarım Reformunun başlıca konularıdır.Toprak dağıtımında, hazine toprakları, kurutulacak bataklık toprakları ve özel mülk topraklarının belirli miktardan yukarı olan kısımları dağıtılacaktır. Tarım sermayesiyle tarım işgücü ne dayanan işletmelerde ise, bölge ve iklim şartlarına göre bir üst sınır tesbit edilerek, bu sınırı aşan kısımlar kamulaştırılacaktır.
Dağıtılacak topraklar, bedeli karşılığında kamulaştırılacaktır. Toprak sahibinin elinden fazla toprağı bedelsiz olarak alınamıyacaktır. Ödenecek bedel, tüketime değil, üretime kanalize edilecek, bunun için toprak sahiplerine, devletin bugün elinde bulunan dokuma fabrikaları gibi hafif sanayi kuruluşlarının hisse senetleri verilecektir. Yeni sanayi kuruluşlarına da kaydırma olacaktır. Böylece, toprak sahipleri aldıkları paraları, lüks ve ölü yatırımlara değil, üretim sanayiine yatırmış olacaklardır. Toprak dağıtılan köylülere; bu topraklar, taksitlerle bir bedel karşılığında verilecektir.Tarım reformu, ikinci hareket olarak, teknik ve kredi reformunu kapsar. Teknik araç ve gereçlere sahip olamayan, para ve kredi bulunamıyan köylüye, toprak dağıtmak kâfi değildir. Bu toprağı işletebilmek için, makina, tohum, gübre ve nihayet paraya ihtiyaç vardır. Tarım işletmeciliğinde gerekli teknik araçlar ve krediler, bir teşkilât eliyle sağlanmalıdır. Bu teşkilât tarım reformunun üçüncü hareketi olan Köy Tarım Kooperatifleridir.Köylülerimiz, kooperatif teşkilâtlar içinde birleştirilecektir. Kooperatife üye olmak zorunlu olacaktır. Bu kooperatiflerde, her üye köylü, toprağının mâliki, emeğinin sahibi olarak kalacaktır. Komünist ülkelerdeki sovhoz ve kolhoz tipi, devlet çiftliklerine veya kollektifçiliklere karşıyız. Bu kooperatifler söz de kooperatiflerdir.
Bu kooperatiflerde, köylü toprağın mâliki olmadığı gibi, emeğinin de sahibi değildir. Komünist kooperatiflerde köylü, işçi ve müstahdem durumundadır. Bizim kuracağımız kooperatiflerde mülkiyet ve emek köylüde kalacak sadece zaman, kredi, sermaye, emek ve teknoloji israfını önlemek için ekonomik anlamda büyük kooperatif işletmeler kurulacaktır. Ekonomide büyük üniteli işletmeler daha verimli olurlar. Amaç verimi arttırmak ülkemizi kalkındırmaktır. Biz komünizmin ve kapitalizmin aksine, herkesi mülk sahibi yapmak istediğimiz için tarım kentlerinin bu ekonomik yönü içinde gerçek çiftçi, toprak sahibi olacaktır. Köy tarım kooperâtifleri, teknik araç ve kredi dağıtımında müessir olacağı gibi, pazarlama görevini de yürütecektir. Her köylü ürününü, buraya satacak, aracı ve tefeciler, emeksiz para kazanan sömürücüler ortadan kalkacaktır. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 7:47 | |
|
YERALTI SERVETLERİMİZ
Muhterem Arkadaşlarım, Yeraltı servetleri, özellikle madenler, milli sanayi, milli savunma ve enerji politikasının en önemli unsurunu teşkil eder. Kalkınmak, sanayi toplumu haline gelmektir. Sanayi ise, madenlere ihtiyaç gösterir. Bir makina yapmak için, demire, bakıra, krom ve alüminyuma sahip olmak gerekir. Çelik, sanayiin can damarıdır. Çelik yapabilmek için demire ihtiyaç vardır. Milli Savunma, devletimizin, ülke ve millet bütünlüğümüzün korunmasını üzerine almıştır. Bu korunmayı yapabilmek için, uçağa, topa, tanka, silâh ve diğer malzemeye lûzum vardır. Bütün bu savunma araçlarının yapılabilmesi, gerekli madenlere sahip olmakla mümkündür. Sanayi ve savunma, enerji kaynaklarına muhtaçtır. Petrol, kömür, uranyum, enerjide kullanılan madenlerin başında gelmektedir.
Milletlerarası politikada yürütülen rekabet ve mücadelenin ağırlık merkezi maden bölgelerine nüfuz etmek, bu bölgeleri şu veya bu şekilde kazanmaktır. Egemen bir devlet olarak yaşayabilmek, bağımsızlığımızı kaybetmemek için, yeraltı servetlerimize sahip çıkmak zorundayız. Kalkınmamız, madenlerimizi üretip, dışarıya satmakla mümkün olabilir. Bunun için gereken her çareye başvurmak zorundayız.
Yeraltı servetlerimiz en kıymetli hazinemizdir. Bunları israhan, bunları yabancı işletmelerden, yeraltında gömülü olarak yatan ölü servet durumundan kurtarmak zorundayız. KapitaIist ekonomi, özel sektör, kâr amacı güder. Daha çok kar elde edebilmek için, masraflı ve zahmetli madenleri işletmez. işlettiği madenlerde de maden cevherinin en kolay ve verimli kısmını çıkarır; diğer kısımlarını "maden kalmadı" diye kapatır. Unutmamak zorundayız ki, bu ülke hepimizindir. Bu ülkede gelecek nesillerin, evlâtlârımızın ve torunlarımızın da hakkı vardır. Milli şuur, bugün har vurup harman savurmayı, yarına hiç birşey bırakmamayı meneder. İç ve dış özel şirketler, madenlerimizin, kaymağını alıp, yarına boş çukurlar bırakırlar. Tarih önünde, bizden sonraki nesillere yarın nasıl hesap vereceğiz?
Maden politikamız, akıl politikasıdır. Nadir madenlerimizi devletleştireceğiz. İç ve dış özel sektör, maden işletmeciliği yapamayacaktır. Türk Devletinin, Türk milletinin, Dokuz Işıkçı bir iktidarda, bütün madenleri arama ve işletme gücü olacaktır. Bugün dünyanın en büyük BORAKS maden rezervine sahip bulunmaktayız. Bu maden, dünyada sadece iki ülkede vardır. Boraks madeni ağır sanayiin birçok dalında kullanılmaktadır. En son tüze yakıtlarında da kullanıldığı için stratejik bir önem kazanmıştır. Boraks madenlerimiz, bize 800 milyar lira sağlayacak rezervdedir. 800 milyar lirayı düşününüz.
Milli savunma ve yurt güvenliği yönünden önem arzeden deniz kıyıları (sahiller) de devletleştirilecektir. Bugün deniz kıyılarımız bir spekülasyon konusu haline gelmiş milli ülkenin stratejik bir parçası olan sahillerimiz özel çıkarların yuvası olmuştur. Turizm Endüstrisini Geliştirme Kanunlarıylâ, kıyılarımızda yabancı devlet ve şirketlere toprak mülkiyeti kazanma hakkı sağlanmıştır. Sahiller gibi, kent arsa mülkiyeti sorunu da köklü bir şekilde yeniden düzenlenacektir. Arsa spekülasyonuna sön verilecektir.
Sağlık hizmetleri ve sigortalar bugünkü başı boş halinden kurtarılmalıdır. Bunun için sağlık hizmetierini ve sigortacılığı da devletleştireceğiz. Bütün yuttaşlarımız sağlık hizmetlerinden eşit olarak yararlanacaktır.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 7:48 | |
| SANAYİLEŞME SORUNUMUZ
Amacımız bağımsız ve büyük sanayi toplumu olmaktır. Seri üretim yapan, büyük üniteli dev sınai tesisler kuracağız. Sanayileşme hedefimiz, ihracata yönelmiş imalât; özellikle yatırım malları (makina yapan makina) endüstrisini kurmaktır. Montaj sanayii kalkınmamızı sağlayamaz. Montaj sanayiinde, makina ve parçalar dışarıda yapılır, ülkeye yeni bir ithalât biçimi olarak sokulur. Montaj sanayii, bir üretim malları sanayii olmayıp, tüketim sanayiidir. Tüketim sanayii ile ülkemiz hiçbir zaman kalkınamaz. Bu halde milli üretim malları sanayiini kurmak zorundayız. Sermaye malları veya üretim malları sanayii, makina yapan makina sanayii, demektir. Böyle bir sanayii kurduğumuz zaman, istediğimiz kadar fabrika yapabiliriz.
Zira bu sanayii fabrika yapan sanayidir. Meselâ tarımsal kalkınmamızda gübre fabrikalarına ihtiyacımız vardır. Bugün ülkemizde bir gübre fabrikası açmak istediğimiz zaman, Amerika, Almanya veya Rusya ile bir anlaşma yapıyoruz. O ülkelerden gübre fabrikasının makina ve malzemelerini alıp getiriyor, istediğimiz bir yerde bunu monte ediyoruz. Bunun yerine biz, ülkemizde çok büyük bir mâkina sanayii (fabrika sanayii) kuracağız. Bu sanayi bize binlerce gübre fabrikası yapacaktır. Bu fabrika, gübre fabrikasını yapan bir fabrikadır.
Fabrika yapan fabrikanın en büyük özelliği şudur. Yukarıdaki misalimizde farzedelim ki, ülkemiz için gerekli gübre fabrikalarının hepsini kurduk. Yeni bir gübre fabrikası hiç bir zaman çimento fabrikası haline gelemez. Oysa, gübre fabrikası yapan fabrikada hazırlanacak ufak tefek bazı değişikliklerle gübre fabrikası, çimento yapan çimento fabrikası haline getirilebilir.
Sanayiimizi kim kuracak, kim finanse edecektir? Dokuz Işık Düzeninde ekonominıiz üç sektöre bölünecektir. Birinci sektör, kamu sektörü, devlet sektörüdür. Bu sektör devlet mülkiyetinde olacağı için, finansmanını devlet yapacaktır. Devlet sektörü, alt yapı yatırımlarını (yol, su, elektrik, baraj, liman, kanal, v.s.) harp sanayii yatırımlarını ve maden işletmeciliğini yapacaktır. Bu sektörde devlet sektöründen başka hiç kimse faaliyette bulunamıyacaktır.
Çünkü bu sektör devlet ve milletimizin varlık ve devamıyla ilgilidir. Stratejik bir sektördür. İkinci MİLLİ SEKTÖRDÜR. Altı milli teşkilât bu sektörü meydana getirecektir. Bu sektör daha ziyade makina yapan makina sanayiini kuracaktır. Meydana gelen üretim araçlarının sahibi bu teşkilâtlara üye yurttaşlarımız olacaktır. Böylece temel sanayi, millileşeceği için, bu sektöre MİLLİ SEKTÖR adını vereceğiz. Üçüncü sektör, özel sektördür. Özel sektör de sanayi yatırımları yapacaktır.
Sanayileşme bir teknoloji ve bilim işidir. En modern, en yeni teknolojiyi alacağız. Ancak bu şekilde, kalkınmış ülkelerle aramızdaki mesafeyi kısa zamanda kapatmış olabiliriz. İlim ve ilmi araştırmaya büyük miktarda ilim ve teknik adamı yetiştireceğiz. Üretimi arttıran tatbiki ve araştırıcı ilim dalına, tekniğe ilk planda yer vereceğiz. Eğitim sistemimiz, ülke gerçeklerine ve kalkınma hedeflerine göre yeniden planlanacaktır. Üretici, araştırmacı ve yaratıcı kafalara ihtiyaç vardır.
Yetişmiş, uzman kafaları ihraç ettirmeyeceğiz. Bugün en güzide ve teknik film adamlarımız başka ülkeler tarafından ithâl edilmiş elimizden alınmıştır. Bunlara kalkınmamızda baş köşeye vereceğiz. Türk beyinin dışarıda, başka ülkeler tarafından sömürülmesinin önüne geçeceğiz. Buna müsaade etmiyeceğiz. Binlerce yetişmiş, dünya çapında kıymet arzeden elemanlarımız, gerekli ilgi ve değer bulamadıkları için, yabancı ülkelerde çalışmak zorunda bırakılmıştır. Unutulmamalıdır ki, bu güzide elemanlar, bu fakir milletin parasıyla meydana getirilmiştir. Beyin sömürü ve ihracına son verilmelidir. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 7:50 | |
| DIŞ TİCARET SORUNUMUZ
Muhterem Arkadaşlarım, Dış ticaret, bugünkü başı boş ve milli çıkarlarımıza aykırı durumdan kurtarılacaktır. Milli Dış Ticaret Kurumu adında yeni bir kurum kurulacaktır. Bu kurum, 6 Milli Teşkilâttan seçilecek kimselerle Devlet Teşkilâtından atanacak kişilerden teşekkül edecektir.
Dış ticaret, milli ekonomi ve özellikte kalkınmamız yönünden çok önemli bir sektördür. Bu sektör, bir yandan üretmiş olduğumuz malları dış ülkelere satıp, döviz kazancı, sağlarken, bir yandan da kalkınmamız için gerekli yatırım mallarının ithalini sağlayacaktır. Bugün, ihracat gelirimiz 600 milyon doları zor bulmaktadır. Buna karşılık ithalât için ödediğimiz döviz 800 milyon dolar civarındadır. Liberal - Kapitalist dış ticaret rejiminde ürünlerimizi dış ülkelere satan kimseleri kontrol etmemiz çok zordur.
Bu yüzden çok büyük sermaye kaçakçılığına ve döviz kaybına uğramaktayız. Oysa, memleketimizin kalkınması için sermaye ve dövize ihtiyacımız vardır. Kalkınma, bir sanayileşme bir sermaye birikimidir. Sanayileşme ve dolayısıyla sermaye birikiminin gerçekleşebimesi için, dışarıdan ithal edilecek kalkınma malzemesi ve mallarını alabilecek dövize, yabancı ülke parasına ihtiyaç vardır. Dövizimiz ne kadar çok olursa, o kadar çok sermaye malları ithal edilebilir. Bu sebeple, döviz kaynağımız olan dış ticaretin, bir hırsızlık ve kaçakçılık yuvası halinden çıkârtılıp kalkınmamıza yarayan bir kurum haline getirilmesi lâzımdır.
Durumu bugünkü rejimden bir misalle açıklayalım, İhracat yapan bir tüccar, dışarıdaki bir tüccara 10 dolarlık bir mal satmış olmasına rağmen ondan sadece 5 dolarlık bir fatura alabilir. Geri kalan 5 dolarlık kısmı dışarıda bir bankaya veya işe (teşebbüse) yatırabilir. Bu halde, blr taraftan kalkınmanın dış finansmanını teşkil eden döviz yurda eksik olarak girerken, diğer taraftan da, kaçırılmış olan bu beş dolardan devlet bir dolar vergi alacak ise, bu vergi de alınmamış olur. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 7:51 | |
| SENDİKA VE İŞYERİ DEMOKRASİSİ
Sevgili Bozkurtlar, Üretimin, en aziz, en kutsal unsuru emektir. İşçilerimize haklarını tam olarak verebilmek menfaatlarının savunmasını yapabilmek için Tek ve Mecburi Sendikacılığı getireceğiz. Her işçi, çalıştığı iş kolunda kurulacak tek sendikaya üye olacaktır. Hürriyet, birlik ve beraberlik bilinci içinde gerçekleşebilir. Birlikten kuvvet doğar. Güzel bir atasözümüz vardır : Sürüden ayrılan kuzuyu kurt kapar. İşçimizi kurtlara kaptırmayacağız. İşçilerimiz sendikaları içinde örgütlenecek, haklarını alacaktır. Ülkemizde bugün, varlık sahibi her insan, kendi mesleki teşkilâtına üye olmak zorundadır.
Bir fabrikatör, Sanayi Odasına, bir tüccar, Ticaret Odasına, bir çiftçi, Ziraat Odasına, bir avukat, Baroya, bir doktor Tabib Odasına, bir mühendis veya mimar Mühendis ve Mimar Odasına kaydolmadıkça çalışamaz, iş yapamaz. Buna karşılık, işçilerimiz, sendikalara üye olmak zorunda değildir. Bunun adına da Hürriyet diyorlar. Bu hürriyet değil, soyma ve sömürme tuzağıdır. Sermayenin korunması, emeğin himayesiz bırakılmasıdır. Bir işçi, tek ve mecburi sendikasına üye edilmek istenirse, hürriyet söz konusu oluyor. Peki bir fabrikatör, bir tüccar, bir çiftçi, bir avukat veya doktor tutak mı? Onlar için neden hürriyet şarkıları söyelenmiyor?
Muhterem Arkadaşlarım, Sizlere kısaca görüşümüzû açıklamış bulunuyorum. Görüyorsunuz ki, içimizde insan sevgisi vardır. Bu insan, sınıflara ayrılmadan sevilecek sayılacaktır. İnsanın insanı sömürmesi son bulacaktır. Her türlü diktaya karşıyız. İnsanrn maddi ve manevi gelişmesini hür ve milli bir demokrasi içinde gerçekleştireceğiz. Bunun için Dakuz Işık'çı bir düzen kuracağız. Bu Türk'e özgü bir düzen olacaktır. Bu düzen zora dayanmadan, demokratik bir süreç içinde gerçekleştirllecektir. İnsanı sevmek, onun iradesine saygıyla olabilir.
Sevgili Bozkurtlar, Hepiniz bu Milliyetçi Hareketin, Dokuz Işık sisteminin bayraktarlarısınız. Türk soy ve bağımsızlığının sahiplerisiniz. Unutmayın, Milliyetçi Hareket, bağımsız millet; egemen devlet anlayışına dayanır. Bunu sağlamak için, aynı ülkü etrafında birleşmemiz şarttır. Kalkınız, kervan yola çıkmıştır, ona katılınız. Dokuz Işık, Milliyetçi Türkiye gerçeği doğmak üzeredir. Şafak sökmeden dâvaya katılınız. Yaşasın Türk Soyu! Yaşasın 100 milyonluk Büyük, Milliyetçi Türkiye! Yaşasın bu ülkünün dönmez insânları. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 7:52 | |
| DOKUZ IŞIK'TA SOSYAL REFORMLAR
Türk tarihinin önemli bir dönemindeyiz. Milli bütünlüğümüzü parçalamak isteyen anarşist komünistlerin hain düşünce ve hareketleri sona ermiş sayılamaz. Ülkemizde anarşist ve komünist hareketlerinin tam manâsıyla yok edilebilmesi için, Milliyetçi bir idareye lüzum vardır. Anarşist komünistlerle mücadelede zafere erecek tek idare, Milliyetçi idaredir. Milliyetçi idare, bu mücadelede, bir taraftan kanun hakimiyet ve takibatını kurarken, diğer yandan da ülkenin en kısa zamanda kalkınmasını sağlıyacak sosyal ve ekonomik tedbirleri alacaktır.
Milletimiz tercihini yapmış, kararını vermiştir. Bu karar; çok kısa zamanda bağımsız bir sanayi ülkesi olmak, Büyük, Milliyetçi Türkiye'yi kurmaktır. Milletimizin en büyük özlemi, iktisaden kuvvetli, gelişmiş, kalkınmış bir Türkiye olmaktır. Milliyetçi idare, ekonomik kalkınmayı bilen, bunda tercihlerini yapabilen bir idaredir. Miiletimizin birkaç yan reform tedbirlerle kalkınması mümkün değildir. Kalkınma, sanayii ve sanayileşmeye dayanan bir harekettir.
Bugün, ülkemizin kısa zamanda sanayileşmesini gerçekleştirecek bir reform ve program hareketini görmemekteyiz. İçinde bulunduğumuz çağda milli endüstrisini kuramamış bir üikenin yaşayabilmesi, bağımsızlığını devam ettirebilmesi mümkün değildir. Dünyanın büyük dev ekonomileri en yeni teknolojiyi, en yeni sınai tesisleri kurarken, bizim yerimizde saymamız, yarınımız için tehlike arzetmektedir. Milletimiz, tarihin her devrinde büyük millet olduğu için, bugün de haklı olarak büyümek istemektedir, Milletimizin ekonomik büyüme özlemini gerçekleştirmek, kaçınılmaz milli bir görevdir.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 7:53 | |
| MİLLİ BİR İKTİSAT POLİTİKASI
Ülkemiz, milli kalkınmasını gerçekleştirebilecek her türlü vasıtaya sahiptir. Yeraltı ve yer üstü kaynaklarımız, insan gücümüz fazlasıyla mevcuttur. Ancak bu kaynaklar boş bırakılmış, kendi haline terk edilmiştir. Bir reform ve kalkınma yılı olması gereken 1971 yılı, ekonomik durgunluğun hâkim olduğu, statik bir iktisat politikasının yürütüldüğü yıl olarak geçmektedir. Gerçekten son 8 ay içerisinde özel ve kamu yatırımları tamamen durmuş ekonomimiz lüzumsuz durgunluk içine sokulmuştur. Oysa bu yıl, ekonomik girişim ve hamlelerin yapılacağı bir yıl olarak kullanılabilirdi. Nitekim tarım ürünlerimiz görülmemiş bir artış göstermiş, işçi dövizlerimiz 500 milyon dolara, yani 7 milyar Türk lirasına yaklaşmıştır. Bu büyük kaynaklar, yeni sınai tesislere yatırılıp, kalkınmamızda büyük hamleler beklenirken, zaman şahsi meselelerin tartışılması ve sözde reform lâflarıyla geçiştirilmiştir.
İdareler, kararlarını, milletlerin tercihlerine göre vermelidir. Milletimiz, büyümek isteyen, ekonomik kalkınmanın tamamlanmasını arzulayan bir tercih içindedir. Aciz, isabetsiz iktisat politikalarından vaz geçip, ülkemizin ihtiyaçlarınarına uygun milli bir iktisat politikasını seçmek zorundayız. Bu iktisat polltikası, ekonomik bağımsızlığımız sağlayıp, dışarıya sınaî ürünler ihraç edebilecek bir politika olmalıdır . Bunun için sıanî yatırımlara öncelik verilmeiidir. Sınaî yatırımları gerçekleştirebilmek için, her türlü tasarruflara öncelik tanınmalı, vatandaşın tasarruf arzusu teşvik edilmelidir. Tasarrufu ve kalkınması milli kaynaklara dayanamayan bir ülke, bağımsızlık iddiasında bulunamaz.
Bağımsız bir sanayiin kurulabilmesi için gerekli ilk şart, makina yapım sanayiinin kurulmasıdır. Gerçekten bir ülkenin ekonomik bağımsızlığa kavuşabilmesi veya bu bağımsızlığı devam ettirebilmesi, bu sanayiin kurabilmesine bağlıdır. Makina yapım sanayii yanında, metalürji sanayiine, petro-kimya, sanayiine ve enerji üretim sanayiine de önem vermek gerekir. Milli sanayiini kuramamış bir ülkenin çağdaş uygarlık seviyesine çıkması mümkün değildlr. Oysa büyük Türk mılleti her çağda rengini vermiş ve her çağda medeni olmaya, uygar olmaya hak kazanmıştır. Bu, onun engin tarihinde, büyük kültüründe ve soyunda vardır. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 7:54 | |
| MİLLİ ENDÜSTRİ KOLLARININ KURULMASI
Millî sanayimizin hızla kurulması, istihdam sorunumuza da çözüm getirecektir. Bugün ülkemizde büyük bir açık ve gizli işsizler ordusu vardır. Ülke nüfusunun büyük bir kısmının işsiz olrnası, milli barış ve huzurun kurulmasına mani olmaktadır. İşsizliği giderecek en önemli yol, millî endüstri kollarının kurulmasıdır. Bu suretle, bir çok iş yeri meydana gelecek ve buralar fazla nüfusu mas'edip bunlara çalışma imkânı sağlıyacaktır. İşsizliği gidermek için sınaî tesisler yanında üst yapı yatırımlarına da önem verilmelidir. Büyük yolların, kanalizasyonların, limanların, barajların yapımında atıl işgücünden yararlanılmalıdır. Alt yapı hizmetlerini (tesislerini) yapamamış bir ülkenin, üst ekonomik yatırımlarını yapması mümkün değildir. Bu itibarla bir yandan gizli ve açık işsizler ordusunu hizmet ordusu haline getirip, millî kalkınmamıza katkıda bulunurken, diğer yandan da alım gücüne kavuşan vatandaşlarımız barış içinde yaşama imkânı bulacaklardır.
Bugün ülkemîzde, açık ve gizli işsizler adedi bazı mevsimde 10 milyonu bulmaktadır. Bu demektir ki, bazı aylarda ülkemizde 10 milyon insan işsiz kalmaktadır. İşsiz insanları, hizmet ordusu içinde birleştirip, memleketin kalkınmâsı için istihdam etmek, tek milli istihdam politikasıdır.Ekonomik kalkınmaınız sanayileşmemize bağlı iken, hükümetin bazı yeni reformlar üzerinde durması eksik ve hatalı bir tutumdur. Eksiktir diyoruz, çünkü kalkınma, sadece toprak, eğitim ve vergi reformlarıyla gerçekleştirilemez.Kalkınmayı gerçekleştirecek tek ve sağlam yol, sanayileşmedir. Hatâlıdır diyoruz, çünkü bu reformlar zannedildiği gibi reforme edilecek sektörlere yeni bir şekil veremeyecektir.
Bu reformlardan bilhassa iki tanesine toprak ve eğitim reformuna temas etmek istiyorum. Toprak reformu, kısaca tarif etmek gerekirse, tarım ürünlerinin arttırılması ve topraksız; ya da yeteri kadar toprağı olmayan köylüye toprak verilmesidir. Türkiye'miz tarım ekonomisine dayanan bir ülkedir. Tarım ekonomisine dayanan ülkeler ekonomik yönden geri kalmış ülke adını alır. Böyle ülkelerde nüfusun büyük bir çoğunluğu köylerde yaşar. Gerçekten bugün köylerimizde nüfusumuzun üçte ikisine yaklaşan 24 milyon köylü nüfusumuzun sosyal refaha kavuşması, insanca yaşayabilmesi mümkün değildir. En radikal bir toprak dağıtımı şeklinde toprak reformu mütelâa edilse bile, Türkiye'de dağıtılabilecek topraklarla sadece 150 bin köylü ailesine toprak dağıtmak mümkündür. Oysa toprağı olmayan, ya da yeteri kadar toprağı bulunmayan köylü ailemizin miktarı, 3 milyon civarındadır. Bunun için biz diyoruz ki, toprak reformu tek başına yeterli bir tedbir değildir.
Madem ki ülkemizin en büyük sorunu kalkınmadır ve sanayileşme sonunda asıl nüfus, gizli işsizler ordusu, sınai ve hizmet sektörüne kaydırılacaktır. O halde yapılacak ilk iş ,asıl ağırlığın sınai kalkınmaya verilmesidir. Köy sınai kalkınması, tarım reformuyla birlikte yürütülmelidir. Bir yandan, bölge köylere büyük sınai tesisler kurulup, böylece civar köylerin fazla nüfusunu, işsizlerini buraya çekip, istihdam etmek imkânı doğarken, diğer yandan da sınai sektöre gittikleri için azalan köylü nüfusuna ekonomik ve rantabi tarım işletmeleri kurma imkânını tanımış oluruz. Nüfusumuz hızla artmaktadır. Bugün en iyimser bir toprak dağıtımı ile 150 bin topraksız, ya da yeteri kadar toprağı olmayan köylü ailesine toprak dağıtılmış olsa bile, gelecek yıl nüfus artışı ile bu dağıtım, ekonomik ve sosyal anlamını kaybedecektir. Bu sebeple biz izlenecek yolun Tarım Kentleri, sosyal yönden köylerin ve köy nüfusunun yeni bir yerleşme plânına oturtulması, ekonomik yönden ise, modern tarım toplumunun kurulmasıdır.
Böylece Türk Milletinin temeli ve sözde efendisi, fakat gerçekte ihmal edilmiş, horlanmış, yalnız bırakılmış ve hattâ soyulmuş, evsiz, yolsuz, elektriksiz, susuz fakir köylüsü, insan haysiyetine yakışır bir yaşama seviyesine kavuşacaktır. Tarım Kentleri ile köylü bir taraftan suya, elektriğe, yola, okula, hastaneye, kısaca insanca yaşama şartlarına kavuşurken, diğer taraftan da artan tarım üretimi ve bunun karşılığında kendisine kalacak büyük getir sayesinde yapacağı tasarruflarla ekonomik kâlkınmamıza katkıda bulunacaktır. Tarım Kentleri hareketinde ağırlık noktası, köy endüstri düzeninin kurulmasıdır. Böylece Tarım Kentleri projesi ülkemizin, dolayısıyla köylerimizin sanayileşme amacını gütmektedir.
Köy sanayii, köylülerin tasarrufu ve devletin yapacağı yardımla yapılacaktır. Tarım Kentleriyle bir yandan köylü, köylerimiz sınai tesislere kavuşurken, diğer yandan da prodüktif, verimli toprak reformunun yapılması imkânını doğuracaktır. Bizce toprak ve tarım reformu dört hareketten ibarettir; bunlar, tarım topraklarının bölünmesine mani olmak, ufalanmış tarım toprak ve işletmelerini toplulaştırmak, belirli bir büyüklükten sonra özel mülk araziyi bedeli karşılığında kamulaştırıp, topraksız, ya da az topraklı köylüye dağıtmak ve nihayet emek ve mülkiyet esasına dayanan, marksist ülkelerdeki kooperatifçilikle ilgisi olmayan, tamamen köylünün iradesini , yansıtan kooperatifleşme hareketidir. Bu dört hareketi bünyesinde taşımayan bir toprak ve tarım reformu başarısız kalmağa mahkûmdur.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 7:54 | |
| SOSYAL HUZURSUZLUK YARATACAK TEDBİRLER
Toprak reformu kapsamına girecek arazi yönünden bahçe ve bağları hariç bırakmak gerekir. Çünkü bahçe ve bağlar, büyük bir yatırımı, büyük bir emeği icap ettirir. Toprak reformu ön tedbirier tasarısı bağ ve bahçeleri de toprak reformu kapsamına aldığı için, hatâlı bir görünüm arzetmiştir. Fakat geçici Kamisyonun bu maddeyi isabetli olarak çıkartmış olduğunu görmekteyiz. Bağ ve bahçe toprak reformuna girdiği takdirde, bunların sahipleri büyük emek ve yatırım sonucu meydana gelmiş ağaçları sökecekler, burayı tarla haline getireceklerdir. Kaldı ki tarım topraklarımızın sadece % 2'si bağ ve bahçeden ibarettir. Ve bunların miktarı çok küçük üniteler şeklindedir. Yarım dönüm, bir dönüm, üç dönüm, beş dönüm, en fazla 50 dönüm, 100 dönüm halindedir. Diğer taraftan, toprak reformu ön tedbirler kanun tasarısında yer alan, zilyetlik yoluyla mülkiyetin kazanılmasına mâni olan maddenin de ülke gerçeklerimize uymadığı kanısındayız.
Devlet, kendisine düşen kamu hizmetini yapmadan, vatandaşları suçlayamaz. Devletin, toprak yönünden en önemli hizmetlerinden bir tanesi de toprakların tapu ve kadastrosunu yapmaktır. Ülkemizde bu teşkilât gereği gibi kurulamadığı için hâlen topraklarımızın sadece % 30'unda kadastro işlemi yapılmış, % 70'i kadastro görmemiştir. Gerçek ve sıhhatli tapu niteliğini taşıyan topraklarımız da sadece % 40 civarındadır. Şu halde, ön tedbirler kanun tasarısının getirmiş olduğu madde uygulanacak olursa yüzde 60'ı tapusuz olan ve zilyetliğe dayanan toprakların mülkiyeti devletleştirilmiş olacaktır. Burada şu noktayı belirtelim ki, devletleştirme, sosyal bir reform değil, sosyal bir ihtilâldir. Hukuk devletlerinde ihtilâller değil, reformlar, düzeltmeler, ıslâhatlar yapılır. Kaldı ki, toprak reformunun sosyal yönü gereğince topraksız veya topraklı köylülere toprak verileceğine göre, tapusu olmadığı için devletleştirilecek topraklar acaba kimin zilyetliği altında bulunmaktadır?
Hemen belirtelim ki, bu topraklar, fakir ve cahil bırakılmış köylülerimizin elindedir. Köylülerimiz fakir ve cahil bırakıldığı buna karşılık devletin bir kamu hizmeti olan tapulama vs kadastro hizmeti yerine getirilmediği için, bu topraklar köylülerin elinden hem de bedelsiz bir şekilde alınacaktır. Bu, ülkede sosyal barış değil, sosyal huzursuzluk yaratacak ve toprak reformunun temel manasına, esprisine ters düşecektir. Diğer taraftan unutulmamalıdır ki, tapusu çıkartılmış topraklar, toprak reformunun kapsamına sokulmak istenen büyük toprak sahiplerinindir. Bu halde toprak reformu ön tedbirler kanun tasarısında yer alan zilyetlikle gayrimenkûl mülkiyetinin kazanılmayacağı yolundaki madde, faydadan çok zarar getirecek, bu münasebetle de sosyal huzursuzluğu artıracaktır. Biz, bu maddenin kaldırılmasını veya iyi bir şekilde ıslâh edilmesini istiyoruz.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 7:55 | |
| ÇAĞ DIŞI EĞİTİM SİSTEMİ
Milli olmayan, milli kültür, milli karakter ve milli şuuru yaratamayan bir eğitim sistemi, çağ dışı, zararlı, iflâs etmiş bir eğitim düzeninden başka bir şey olamaz. Bugün ülkemizde yürürlükte bulunan eğitim sistemi, maalesef böyledir. Ancak, reforme edilmek istenen eğitimimize getirilecek olan reform hükümlerinin milli şuur ve milli kültüre dayalı olduğunu görememenin ızdırabı içindeyiz. Eğitimden beklenen şudur:
Bir ülke içinde yaşayan genç dimağları birbiri ile kaynaştırmak, onlara, tarihlerini, ülke şartlarını öğretmek ve milli kalkınmada personel sermayesinin faydalı bir biçimde yetişmesine dikkat etmektir. Başka bir deyimle eğitimin iki görevi vardır. Birinci görevi, milli kültür ve milli bilinci yaratmak, ikinci görevi ise, bu kültür ve bilinç içinde ekonomik kalkınmaya, çevre kalkınmasına, milli kalkınmaya katkıda bulunmaktır. Her sistemin kendine özgü modelleri vardır. Mesela marksist ya da faşist, ülkede bunlar, o sistemlerin esasladığı değerlere göre tespit edilir. Marksist bir düzende aslolan ekonomik kalkınma ekonomik büyümeye katkıda bulunmadır. Bu sebeple marksist sistemlerde fertlerin eğitiminde sadece bu yön esas alınır. Bir de buna ilâveten marksist rejim ve düzene ihanet etmemek, buna bağla kalmak şuuru verilir.
Türk Milli Eğitim sistemi yukarıda da belirttiğimiz gibi, iki ana hedefe yönelmiş olmalıdır: Evvela, genç dimağlara mensup oldukları milletin tarih, kültür ve değerleri anlatılmalı, onlar bunlarla yoğrulup, birbiriyie kaynaştırılmalıdır. Ayrıca ülke kalkınmasında üretici, araştırıcı katkıları getirecek bir kafaya sahip, olmalıdır. Reform taslağında, biz sadece bunlardan ikinci unsura kısmen önem verildiğini görmekteyiz. Oysa bir ideolojiye özellikle milli kültür haslet ve şuuruna varamamış insanların ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmaları mümkün değildir.
veya iyi bir şekilde ıslâh edilmesini istiyoruz.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 7:56 | |
| DEMOKRAT OLMAYAN REJİMLER
Milliyetçi Hareket, insan sevgisine dayanır; Milliyetçi Hareket insan şahsiyetine inanır, insanı sever ve sayar. İnsan kişiliğinin gelişip şekillenebilmesi, hür ve demokratik rejimlerde mümkündür. Hür ve demokratik olmayan rejimler, insan şahsiyetine aykırıdır. Bu rejimlerde insana saygı duyulmaz. İnsan sevgisi yoktur. Milliyetçi Hareket, Türk insanını sevmek, saymak, onun yücelmesini istemektir. Bu sebeple milletimizin yönetim yolunun hür demokratik düzen olduğuna inanıyoruz. Hür ve demokratik düzene muhalif olan bütün rejimlere karşıyız, bunlara inanmıyoruz.
Hürriyet ve demokrasiyi katleden marksist, kapitalist, faşist ve nazist devlet sistemleri, bizim reddettiğimiz sistemlerdir. Bu sistemlerde milleti meydana getiren fertler değil, sadece belirti, sınıflar veya zümreler hâkimdir. Yönetim bir avuç insanın elindedir. Marksizm sözde işçi sınıfının devleti olduğunu iddia etmiş fakat uygulamada yeni bir bürokrat sınıf yaratmıştır. Bu sınıf, komünist partisine bağlı birinci sınıf vatandaş niteliğindedir. Her türlü lüks, her türlü refah, devletin her türlü aracı bunların emrindedir.
Milletin çok büyük bir kısmı sefalet ve esaret içinde inlemektedir. Faşist ve nazist sistemlerde hürriyet ve demokrasiyi tanımayan diğer totaliter sistemlerdir. Hitler'in Almanya'da uyguladığı nazist sistem, Alman ırkının üstünlüğüne dayanan, diğer ırkları küçük ve aşağılık gören anti demokratik bir rejimdir. Kendi içinde ve kişiler arasında ayırım yapmış, insanların hepsine hürriyet getirmemiştir. Mussolini'nin İtalya'da yürüttüğü faşist sistem koyu bir devlet tahakkümüne yol açmış, fertler, yönetime kendi karar ve tercihlerine uygun bir biçimde katılamamıştır. Bu sebeple milliyetçi hareket, Türk milletinin, Türk insanının yönetim yolunu, kader çizgisini, demokratik sistemde görür. Fertlerin bütününe hak tanımayan sistemlere inanmıyoruz.
Milli doktrinimiz DOKUZ IŞIK, milletimize, insan sevgisini ve insan haysiyetine sonsuz saygıyı esas alan yeni bir yol işaret etmektedir. Bu yolun temel kaynağı; islâm inancı ve Türklük şuur ve gururudur. Cihanın ufuklarından yeni bir güneş gibi doğacak olan Büyük Türkiye'nin meşalesi yakılmıştır. Bu meşaleyi sizlere verdim. O'nu yurdumuzun her köşesine götürünüz ve her Türk'ün gönlünü onunla tutuşturunuz.
ZAFER BÜYÜK TÜRK MİLLETİNİNDİR. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 7:57 | |
| DOKUZ IŞIK'ÇI DÜNYA GÖRÜŞÜ
Bugün, gelişen ve değişen insanlığın hayatına en geniş bir açıdan baktığımızda şunları görüyoruz :
a) Fezada koşu,
b) Teknikte büyük ve süratli bir gelişme,
c) Çelişmeler, çekişmeler ve bunalımlar içinde kıvranan bir insanlık.
İşte yirrninci yüzyılın ikinci yarısı ve feza çağına ait dünyamız.
Geniş caddelerinde sulh teraneleri arka sokaklarında harp marşları çalınan bugünkü dünyamızda sorunları çok, çözümleri güç olan geri kalmış ülkeler alevler içinde yanıp tutuşurken bunların tahrikçisi ve hattâ seyircisi olanlar unutulmamalıdırlar ki, bir gün aynı akibetin kucağına düşmekten kendilerini kurtaramıyacaklardır. Çünkü güneşin doğduğu yerle battığı yer arasındaki mesafe hergün biraz daha kısalmakta, dünya her gün biraz daha küçülmektedir.
Bilhassa ifade etmek isterim ki, söylediğini yapamıyan, yaptığını söyleyemiyen, gördüğü gibi olmayan; olduğu gibi görünemiyen böylece kendini kandıran insanlık içinde bulunduğu ve gitgide artan bu çelişkilerden kurtulmadıkça, yüksek ahlâki değerlere yönelmedikçe ve vicdanlarda bir denge kurulmadıkça hiç bir siyasi rejim ve hiçbir siyasi doktrin insanlığı mutluluğa götüremeyecektir. Dünya, buna ait örnek ve ispatlarla doludur. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 7:57 | |
| DOKUZ IŞIK ÜZERİNE KONUŞMALAR ( 1 )
Memleketimiz son yıllarda büyük sıkıntılar ve bunalımlar içine düşmüştür. Kökü dışarda bulunan birçok yabancı ideolojiler ve kışkırtmalar memleketimizin hayatını bulandırmıştır. Bunların başında komünizm, bölgecilik ve mezhep kışkırtıcılığı yer almaktadır. Bunlar, yeryüzünde sürüp gitmekte olan dünya hakimiyet mücadelesinde Türkiye'yi kontrol altına almak isteyen yabancı kuvvetlerin bestediği, geliştirdiği fesat faaliyetleridir. Fakat bunların Türkiye'de yayılabilmesinin, taraftarlar bulmasının asıl sebebi, kendi hatalarımızdır. İnsanların ruhları, gönülleri ve kafaları bir kaba benzer, içini boş bırakmaya gelmez. Boş bırakıldığı takdirde zararlı veya yararlı ne rastgelirse o dolar.
Uzun yıllardan beri yetişen gençlerimize ve memleketimizin insanlarına Milliyetçilik şuuru, vatan sevgisi ve milli ülküler verilmesi ihmal edilmiştir. Topluma hizmet aşkı, Türk Devleti'ne sadakat duygusu ve milleti yükseltme inancının aşılanması ihmal edilmiştir. Böylece manevi boşluk içinde kalan insanlarımız yıkıcı ideolojilere farkında olmadan sürüklenme durumunda kalmışlardır. Komünizm gibi zararlı akımlar, bir ideoloji, bir doktrin veya bir yaşama felsefesidir. Bir fikir veya doktrin sert tedbirler veya maddi baskılarla önlenemez. Bir fikir veya İdeoloji ancak kendisinden daha güçlü ve daha üstün başka bir ülkü veya doktrin tarafından karşılanabilir.
Türk milleti için güç kaynağı yalnız Türk Milliyetçiliği ideolojisidir. Bu şuurla doldurularak yetiştirilecek insanların yabancı akımlara kapılmasına imkân yoktur.
Yabancı faaliyetlerle mücadelelerde başlıca üç tedbirin birden bir arada uygulanması gerekmektedir.
1 - Milli ülkü ve Milliyetçilik şuuru vermek, köklü milli eğitim sağlamak.
2 - Süratle sosyal adalet tedbirleri almak ve yoksulluğu, haksızlıkları gidermek.
3 - Kanun tedbirleri almak ve hiç müsamaha göstermeden uygulamak.
Bugün memleketimiz hem milli ülkü ve hem de Milliyetçilik şuuru aşılayan köklü bir milli eğitimden yoksundur. Yurdumuzun içinde bulunduğu bu durumu ustaca sömüren fesatçılara karşı sosyal adalet tedbirleri alınmadıkça etkili olunamaz. Hem zaten yurdunu ve milletini seven kişler olarak hepimizin mutluluğunu ve refahını sağlamayı düşünmek zorunluluğundayız.
İşte Milliyetçi Hareket getirmiş olduğu Milli doktrin ile Türkiye'de yeni bir çağı başlatmış oldu. Bu çağ insan sevgisine ve insan haysiyetine karşı sonsuz saygıyı esas alan milli doktrin çağıdır. Her geçen gün davamız, vatandaşlarımız tarafından daha iyi anlaşılmakta ve benimsenmektedir.
Çalışmalarımıza heyecanla ve azimle devam edeceğiz. Vatandaşlarımız arasında parti, mezhep, ırk ve bölge farkı gözetmeksizin karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bağlar dokuyacağız. Bölünme kabul etmez, kutsal bir bütün haIinde büyük Türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 7:58 | |
| DOKUZ IŞIK ÜZERİNE KONUŞMALAR ( 2 )
Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye'de yeni bir çağ başlatmış olan partidir. Bu yeni çağ Milliyetçi aksiyon çağıdır. Bu çağ Türkiye'den, "Her şey Türk için, Türk'e göre ve Türk tarafından" Büyük Türkiye idealine dayanan Milli Doktrin çağıdır.
Yeryüzünde devamlı olarak milletler arasında bir savaş, bir mücadele vardır. Her millet kendi toplumunu daha refahlı, daha güçlü ve daha üstün duruma getirmek için, diğer milletlerle yarışmaktadır. Milletler arasındaki bu mücadele çok amansız ve merhametsiz bir mücadeledir. Uyanık olmayan, gerekli çalışma ve kalkınma kabiliyetini göstermeyen milletlerin ayaklar altında kalarak ezilmesi tehlikesi vardır. Geçen yıllarda Avrupa iktisadi işbirliği "OECD" teşkilâtının raporunda Türkiye % 7 bir kalkınma hızı ile kalkındığı takdirde ancak 249 yıl sonra, ileri memleketlerin bugünkü seviyesine ulaşabileceği yazılmıştı.
İki hafta kadar önce yetkili bir hükümet üyesinin yaptığı basın toplantısında ise; Türkiye'nin % 6,5 bir kalkınma hızı ile ve nüfus artış hızı da, % 2,6 olduğuna göre, Ortak Pazar ülkelerinin seviyesine ancak 2359 yıl sonra erişebileceğimiz söylenmiştir. Binlerce yıl olarak ifade edilen bu sayıda gerçekleri aşan bir yanlışlık veya mübalağa olması muhtemel bulunmakla beraber, Türkiye'nin geri bırakılmış ve yoksul durumu meydandadır. 1965 yıllarında Türkiye'de fert başına düşen gelir 250 dolar iken, aynı tarihlerde komşumuz Yunanistan'ın da fert başına düşen geliri 250 dolar idi.
Bugün Türkiye'nin fert başına düşen milli geliri 220 dolar iken, komşumuz Yunanistan'ın fert başına düşen milli geliri 800 dolara çıkmıştır. Komşumuz Bulgaristan'da ise kişi başına düşen yıllık gelir 750 doları aşmış bulunmaktadır. Ortadoğu'nun ikibuçuk milyon nüfuslu İsrail Devleti ise, milli gelir yönünden milletler arası sınıflandırmada ikinci derecede zengin memleketler arasındadır.
İsrail ayrıca büyük bir savaş sanayiini de kurmuş ve geliştirmektedir. Bu memleketın hükümet yetkililerinin demeçlerine göre, dört yıl sonra mermiden savaş uçağına ve füzeye kadar bütün savaş araç ve gereçlerini üretip, imal edebileceklerdir.
Bu şekilde başdöndürücü bir hızla gelişmekte olan küçük komşulara ilâveten, büyük kuzey komşumuzdaki gelişmeleri de dikkate alınca, bunların ortasında geri bir durumda, yoksul ve zayıf bir halde bulunan Türkiye'nin gelişmemesi nedeni ile dünya kamu oyu önünde yaşama hakkının kabul edileceği tehlikeye girebilir. Bunun için biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak henüz elektrik çağına, hatta buhar çağına bile girememiş bulunan Türkiye'nin olağanüstü bir gayret seferberliği yaparak harekete geçmesini istiyoruz. İleri memleketlerin takip etmiş oldukları normal ve tarihi tekâmül safhalarına tâbi olmaksızın milletimize çağlar üzerinden bir sıçrama yaptırarak Atom, Uzay ve Füze çağına sokmak istiyoruz.
Milletlerin yükselmesi ve güçlü olabilmeleri, herşeyden önce ilim ve teknikte ileriye gidebilmelerine bağlıdır. Bunun için her işten önce dünya çapında yüksek ilim adamları ve teknisyenler kadrosu yetiştirmek için harekete geçmeliyiz. Geniş ilmî çalışmalara imkân verecek bol araştırma laboratuvarları ve ilim kurumlarınr hızla kurmalıyız.
Bir takım cüce ruhlu yaratıklar, bizim bu kurtarıcı düşüncelerimizi anlamaktan acizdirler. Bu sebepten yıllardan beri yalan ve yanlış propaganda ve iftiralarla Miiliyetçi Hareketin milletimiz tarafından anlaşılmasını önlemeğe çalışmaktadırlar. Gerçek demokrasi ve Hürriyet ancak milletimizin cahillikten, geri kalmışlıktan ve yoksulluktan kurtulması ile mümkündür.
Hakiki refah ve kuvvet; Milliyetçilik şuuru ile dolu, sağlam ahlâklı ve modern sanayii sahip bir toplum ile yaratılabilir. Güçlü bir millî ekonomi ancak sanayi ve tarımda modern kitlevî çok üretim sağlamakla elde edilebilir. Bunlar olmadan bir Milletin gerçekten hür ve bağımsız olabilmesi mümkün değildir.
Milliyetçi Hareketin mücadelesi her engeli aşarak, Türkiye`yi illmde, teknikte ve medeniyette en kısa zamanda en yükseğe çıkarma mücadelesidir. Mücadelemizin ruhu; insan sevgisi ve insan haysiyetine sonsuz saygı, her alanda hak ve adalet düşüncesidir. Hem de her güçlüğe rağmen, hak ve adalet düşüncesidir.
Bugüne kadar çok başarılı olduk, başarılarımaz daha çok çoğalacaktır. Büyük Türkiye, Güçlü Türkiye muhakkak olacaktır.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 7:59 | |
| DOKUZ IŞIK ÜZERİNE KONUŞMALAR ( 3 )
Milletçe çetin ve zor günler yaşamaktayız. Bu çetin ve zor günleri yaşamamıza sebep Türk milletinin ana davalarının ve memleket gerçeklerinin ihmal edilmesidir. Bugün milletimizin büyük çoğunluğu fakirdir, iktisadi imkân ve kaynakları sınırlıdır ve memleketimiz kalkınma hamlesini hızlandıracak, büyük sanayi tesislerinden mahrumdur. Kökü dışarda bulunan yabancı kuvvetler ve ideolojiler Türk milletinin kendi gerçeklerini ya görmesini engellemektedir, ya da görenlere yabancı metod ve rejimler empoze etmeye çalışmaktadır. Bunların hiç biri kurtuluş yolu ve kalkınma çaresi olamaz.
Miliyetçi Harekete katılanlar ve bu ülkünün bayrağını taşıyanlar, hem Türk milletinin ihtiyaçlarını bilmek, hem de memleket gerçeklerini görmek, göstermekle görevlidir. Çünkü, Milliyetçi Hareket, Türk milletinin geri kalmışlıktan, yoksulluktan kurtarılmasının ve medeni ülkelerin ön safına ulaştırılmasının mücadelesi ve bu mücadelenin adıdır. Miliyetçi Hareketin asıl gayesi, Türk milletini refaha ve huzura kavuşturmak ve bunlar kadar önemlisi de teknikte, ilimde güçlü kılmaktır.
Bugün Türk vatanının ve Türk milletinin en büyük düşmanı komünizmdir, dedim. Ve komünizm, Milliyetçi Hareketin de baş düşmanıdır. Kökü dışarıda olan her türlü yabancı ve maksatlı ideolojinin Türkiye'nin ana davalarına çözüm yolu getiremeyeceğini bildiğimiz ve bu görüşe inandığımız için yüzde yüz milli ve yüzde yüz yerli bir doktrini savunuyoruz. Türk milletinin ve Türk vatanının geri kalmışlığına, yoksulluğuna çare bulacak ve milletimizi bugün içerisine düştüğü kötü durumdan kısa zamanda kurtaracak yol bizim savunduğumuz, bizim öngördüğümüz Milliyetçi prensiplerdir.
Türk milletinin ve Türk vatanının en büyük düşmanı komünizmdir, dedim. Bunun en canlı örnekleri son yıllarda ülkemizde başlatılan olaylardır. Üniversitelerimizde başlatılan boykotlar, işgaller, kavgalar, sokağa çıkarılmış banka soygunları, Türk Devleti'nin Askerine, Polisine kurşun sıkmalar ve adam kaçırmalar, işte büyük düşmanın emrine hizmet için yapıldığı milletçe anlaşılmıştır. Biz bunun için komünizmi en büyük tehlike ve düşman ilân ettik.
Türk milletine suikast hazırlamak, geleceğine kastetmek için Üniversitelerimizi, karanlıkta bırakmayı hedef seçmişlerdir.
Bugün bir kısım şahıslar ve çevreler aşırı sollâ, aşırı sağı aynı tehlike paralelinde görmekte ve göstermektedir. Bu yanlış ve zararlı bir tutumdur. Tekrarlıyorum, Türkiye'de tehlike aşırı SOLDADIR. Çünkü, teşkilatlı ve eli silahlı olan aşırı soldur. Milletin öfkesini ve husumetini ikiye bölmekte fayda umanlar milletimize iyilik etmemektedir.
Devletimizin tarihinde hiç görülmemiş olaylar cereyan etmekte ve vatandaşlar can va mal güvenliğinden endişe etmektadir.
Milliyetçi Hareket, Türklüğün parçalanmasına, Türk Vatanının her hangi bir devletin uydusu haline sokulmasına karşı başlatılmış kutsal bir savaştır. Bu savaşımız, devam edecektir. Ve Türk milleti aydınlığa kavuşacaktır. Bu kutsal savaşın sonunda bütün şer ve fesat kuvvetler ezilecektir.
Tekrarlıyorum, Türkiye yabancı memleketleri taklit etmekle kalkınamaz, Türk milleti yabancı ideolojilerle kurtulamaz.
Hedefi gösteriyorum, Türkiye ve Türk milletini kalkındıracak, kurtaracak, güçlü kılacak ve refaha kavuşturacak yol Dokuz Işık yoludur. Doktrinimizin adı da DOKUZ IŞIK'dır.
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 8:00 | |
| DOKUZ IŞIK ÜZERİNE KONUŞMALAR ( 4 )
Pek muhterem delegeler,
Sayın misafirler, değerli Basın mensupları,
Milliyetçi Hareket Partisi'nin 10'uncu Büyük Kongresine katılarak şeref lûtfetmiş olmanızdan dolayı hepinize ayrı ayrı teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı sunarım. Kongrede alınan kararların, varılan sonuçların milletimize, vatanımıza ve partimize hayırlı uğurlu olmasını dilerim.
Bu sefer görev yüklenmiş bulunan bütün arkadaşlarıma başarılar dilerim. Davamızın isimsiz, iddiasız, fedakâr savaşçıları değerli arkadaşlarım, beni yeniden Genel Başkanlığa seçmek suretiyle göstermiş olduğunuz itimat, teveccüh ve sevgiye şükranlarımı sunmayı bir borç bilirim.. Daima esirgemediğiniz derin ve samimi vefakârlık destek ve yardımlarınıza lâyık olmak için varlığımın bütün kuvveti ile, gayret göstereceğimi belirtmek isterim. Genel Başkanlık şerefini lûtfettiğiniz bir arkadaşınız olarak Milliyetçi Hareketin, 9 IŞIK'IN çetin müdacelesini hiçbir şeyden yılmadan, çekinmeden devam ettireceğim.
Muhterem Arkadaşlarım,
1969 Şubat ayında Adana'da yapmış olduğumuz olağanüstü kongreden bu yana memleketimizin hal ve geleceğine tesir eden çok büyük olaylar cereyan etti, Bu durumlar içerisinde MiIliyetçi Hareket Partisi daima Türk Devletinin varlığını ve Türk milletinin yüksek menfaatlarını her şeyin üstünde tutarak hareket etmiş ve yıkıcı partizanlığa karşı çıkmıştır.
Aziz Arkadaşlarım,
Milletimizin hızla kalkınması, ilimde, teknikte ve medeniyette en ileriye gitmiş, güçlü bir varlık haline gelmesi zorunluğuyla karşı karşıyayız. Büyük devletlerin dünya üzerinde hakimiyet kurma mücadelesinin yürütüldüğü en önemli bir bölgede yaşamaktayız. Türk topraklarının stratejik, ekonomik değeri çok büyüktür. Çevremizde yaşayan komşu milletlerle kavgalı geçmiş uzun bir tarihimiz vardır. Ve yeryüzünde çok eski çağlardan beri sürüp gelen çok çirkin ve merhametsiz bir kanun; bugün de yürürlükte bulunmaktadır. Bu kanun "Hak kuvvetindir" kanunudur.
Türk Milleti binlerce yıllık şerefli yaşayışı boyunca hakka ve adalete inanmış, bağlanmış olmakla beraber bu çirkin ve sevimsiz dünya realitesini değiştirmek elimizde değildir. Çeşitli zenginliklerle ve çok önemli bir bölgede bulunan bu güzel toprakları üzerinde hür ve bağımsız olarak devletimizi devam ettirebilmek için kuvvetli olmağa mecburuz. Haklarımızı koruyabilmek kendimizi saydırabilmek, için kuvvetli olmanın hem de en kısa zamanda kalkınıp yükselmenin yollarını açmağa mecburuz.
Bir millet için kalkınmanın, yükselmenin, refahlı ve güçlü olmanın dayandığı ana temeller su birkaç esastan ibarettir.
Gençliğin ve milletin kuvvetli milliyetçilik duygusu ve gururuyla dolu bulunması, sağlam ahlak ve yüksek bir manevi hayat sahibi olması ilim ve teknikte kültürde en yükseğe çıkmış bulunmasıyla sanayileşmiş olması, gerek tarımda ve gerek sanayide modern kitlevî çok üretim sağlaması gerekmektedir. Fakat bütün kalkınma, yükselme çabalarından önce bir milletin milli birlik ve bütünlük içinde bulunması şarttır.
Muhterem Arkadaşlarım,
Milliyetçi Hareket Partisi Türkiyi'de yeni bir çağ açmış olan partidir. Bölge mezhep ve ırk ayırımını kabul etmeksizin Türk milletinin bölünmez ve kutsal bir bütün olduğu davasının mücadelesini açmış olan partidir. Milyonlarca şehidin kanları pahasına bize atalarımızdan miras kalmış olan Türk vatanının bölünmezliğinin savaşçısı olan bir partidir. Büyük Atalarımızın kutsal emaneti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin bütünlüğünün korunması ve ölümsüz olarak yaşatılması mücadelesinin hareketidir.
Arkadaşlar,
Milliyetçi Hareket yeni bir doğuştur. Başkalarını körü körüne taklit etmek yerine kendi milli benliğimizi koruma ve kurma hareketinin yeniden doğuşudur. Yabancılara avuç açarak yardım dilenmekten kurtulup kendi emeğimize, kendi gayretimize, kendi varlığımıza sığınma iradesinin doğuşudur.
Muhterem Arkadaşlarım;
Şimdiye kadar milletimizin muhtaç olduğu büyük hamleler yapılamamıştır. Çoğunlukla yabancı çevrelerin plânı ve etkisi ile idarecilerimizin ve milletimizin dikkatleri ana davalarımızdan başka taraflara ve kalkınmamızla hiç ilgisi olmayan önemsiz çekişmelere sürüklenmiştir. Son yıllarda yurdumuzda ortaya çıkmış olan sağ-sol, gerici-ilerici ve buna benzer uydurma kışkırtmalarla milletimizin değerli gayretleri, zamanları boşa harcanmış ve memleketin insanları birbiri ile boğuşturulmuştur. Bunların ağır sorumluluğu devletin ve milletin başında bulunan yöneticilerdedir.
Muhterem Arkadaşlarım,
Türkiye tüm tabiat değerleri ve güzellikleri ile eskimolardan yamyamlara kadar bütün dünyanın dikkatini ve arzusunu çeken güzel bir ülkedir. Bir ferdi olmakla daima gurur duyduğumuz, milletimizin de tarih ve insanlık camiası içinde seçkin bir yeri vardır. Bilhassa bugün Türk Milleti iç ve dış tehlikelere karşı varlığını koruyabilmek ve geliştirebilmek için kuvvetli olmak zorundadır. Bu kevvetiyle gücü önce kendi bünyemizde aramalı ve hazırlamalıyız. Anadolu yaylasının jeopolitik direktifini Türk milletinin Büyük ve Kudretli Devlet kurma irade ve kabiliyetini hiç bir zaman hatırdan çıkarmamalıyız.
Unutmayınız ki Türk milleti bugün her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyaç duymaktadır. Birbirimizin kusurlarını aramak yerine, noksanlarımızı gidermeğe ve birbirimize sevgi saygıyla bağlanmaya çalışmalıyız. Müşterek tarih ve müşterek kaderimizle beraber ülkümüz de bugün bize bunu emretmektedir. Asla şüphe etmeyiniz ki her karış toprağı şehit kanı ile yoğrulmuş olan bu güzel ve büyük Vatanın bütünlüğüne yönelen her türlü sömürücü, ayırıcı, kin ve intikam tohumları mutlaka kuruyacak ve kurutulacaktır.
Muhterem Arkadaşlarım,
Dava adamları, o davanın şartlarını ve gereklerini kendi kişlliklerinde yaşamazlarsa o davayı bir adım ileri götüremezler. Önemle hatırlatmak isterim ki, Türk milleti omuzlarında yalnız kendi kaderini değil, insanlığın da kaderini taşımaktadır. Çünkü Türk milleti insanlığa iyiliği salık vermek, kötülükten vazgeçirmek için yaratılmıştır. Buna en büyük şahit tarihtir. Ne yazık ki insanlığa ışık tutan Büyük Türk Milleti başka milletleri taklit ve kopya etmekten milli varlığında büyük yaraların açılmasına sebep olmuştur.
En geniş anlamda Türk milletine çağırımız şudur;
EY BÜYÜK TÜRK MILLETİ, KENDİNE DÖN |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Çarş. 22 Nis. 2009 - 8:02 | |
| BAŞBUĞUMUZUN YAZMIŞ OLDUĞU BU GÜZEL KİTABI BAŞINDAN SONUNA KADAR EKLEMİŞ BULUNMAKTAYIM.OKUMAK İSTEYEN ÜLKÜDAŞLARIMA SUNARIM.SAYGI VE SEVGİLEİRMLE... |
| | | ALPASLAN TÜRKEŞ'İN ASKERİ BalaKurt
Mesaj Sayısı : 63 Doğum Tarihi : 10/11/92 Yaş : 32 Nerden : memleket:KIRŞEHİR ikamet:ESKİŞEHİR İş-Meslek : öğrenci Kayıt tarihi : 12/05/09
| Konu: Geri: DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) Ptsi 9 Kas. 2009 - 20:17 | |
| eline sağlık özlem abla çok güzel bir paylaşım olmuş | |
| | | | DOKUZ IŞIK VE TÜRKİYE (BAŞBUĞUMUZUN KALEMİNDEN) | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|