Râziye Begüm Sultan, Türk İslâm târihinde ender rastlanan, ilk kadın sultandır
Dehli sultanı. Babası Şemseddin İltutmuş, annesi Terken Hâtundur. Sultan Şemseddin İltutmuş tarafından, 1232 yılında Dehli tahtına veliaht tâyin edildi ve devlet adamları da bîat etti. İltutmuş’un iki oğlu varken, kızı Râziye Sultanı Dehli tahtına veliaht tâyin etmesi; aklı, zekâsı, halkın sevmesi ve saraydaki idârî hareketlerindendir. Fakat babasının 1236’da vefâtıyla, kardeşi Rükneddîn Fîrûz Şâh, Dehli Sultanı îlân edildi. Fîrûz Şâhın devlet idâresiyle alâkadar olmaması üzerine, tahttan indirilip, Râziye Begüm, Dehli Sultanı oldu.
Râziye Begüm Sultan, 1236’da Dehli tahtına sâhip olunca, babasının hastalığı ve kardeşi devrinde ihmâle uğramış ve ortadan kakmış an’ane ve âdetleri tekrar canlandırdı. Ülkede âdil bir îdare kurup, ihtiyâç sâhiplerine cömertçe ihsânlarda bulundu.
Râziye Sultanın saltanatı devrinde, Hindistan’daki Râfizîlerden Karmatîler ve Mülhidler zümresi faaliyetlerini arttırdı. Bozuk din mensubu Karmatî ve Mülhidler, Nur-Türk liderliğinde isyân edip, Sind bölgesinden, Con ve Ganj nehirleri kıyılarından gelerek, Dehli’de toplandılar. Nur-Türk’ün, Ebû Hanîfe ve İmâm-ı Şâfiî hazretleri ile mezhep mensuplarının aleyhinde bulunmaları, sapıkların Cumâ günü Dehli’deki Câmi-i Mescid’e, Muizzi Medresesine silâhla girmeleri ve katliam yapmaları üzerine, tedbir alındı. Âsî Karmatîler, ordunun ve halkın desteğiyle Nur-Türk ve pek çok taraftarı öldürüldü. Dehli, âsîlerden ve bozuk din mensuplarından temizlenerek, emniyet ve huzur sağlandı.
Râziye Sultan, 1238 yılında Gvalyar Seferine çıktı. Gvalyar’da ordu ve ihtiyâç sâhiplerine bol bahşiş ve ihsânlarda bulunup, hediyeler dağıttı. Görev vermede hassâsiyetle hareket edip, kıymetli âlimleri Dehli’deki Nâsıriyye Medresesine tâyin etti.
Râziye Begüm Sultanın hükümdârlığını, Türk asıllı kumandan ve beyler çekemeyerek, 1240’ta tahttan indirip, kardeşi Behrâm Şâhı Dehli Türk Sultanlığına getirdi. Râziye Begüm Sultan ise, hapsedilmek üzere Taberhinde Kalesine gönderildi. Buradayken, Melik İhtiyârüddîn Altuniyye ile evlenen Râziye Begüm, büyük bir kuvvetin başına geçti. Nitekim Melik Altuniyye’nin birlikleri yanında Gakhar, Catvan ve diğer yerlilerden topladığı askerlerle, 1240’ta harekete geçerek, Dehli tahtını tekrar ele geçirmek üzere hareket etti. Dehli’den Melik İzzeddîn Muhammed Sâlari ve Melik Karakuş da Râziye Begüm Sultanın kuvvetlerine katıldı. Behrâm Şâhın ve Râziye Begüm Sultanın orduları Kaytal’da karşılaştı. Mağlup olan Begüm Sultan, esir olmamak için savaş meydanından uzaklaştı. Hindû bir rençber, Râziye Sultanı, zîneti için öldürüp, tarlaya gömdü. Hindû rençber, mücevherlerle işlenmiş elbiseleri satarken, çarşıda yakalandı. Soruşturmalar netîcesinde Râziye Begüm Sultanın mezarı bulundu. Râziye Begüm Sultan, bozuk din mensuplarına karşı mücâdele ettiğinden ve âdil, cömert ve cesur olduğundan, âlimler ve Dehlililer tarafından kendisine çok hürmet edilirdi. Cesedi tarladan çıkarılarak, muhteşem bir dînî merâsimle defnedilip, Con Nehri kenarındaki mezarının üstüne türbe yapıldı.
Râziye Begüm Sultan, Türk İslâm târihinde ender rastlanan, ilk kadın sultandır. Batıdaki nümûnelerinin dışında, ahlâksızlığa ve saray entrikasına düşmeden hükümdârlık yapıp, devlete ve millete çok hizmet etti. Adâleti, cömertliği, ilme, âlimlere ihsânı ile meşhurdur. Dehli’de kestirdiği paralarda “Umdetü’n-Nisvân Melike-i Sultan Râziye binti Şemseddîn İltutmuş” diye yazılıp, “Râziyetü’d Dünyâ ve’d-Dîn” ve “Belkıs-i Cihân” unvânlarını taşıyordu. Râziye Begüm Sultan giyimine çok dikkat eder, erkek elbisesi hiçbir zaman giymez ve yüzüne de nikap takardı.
------------------------------------------------------------------------------------------------
Türklerin Unutulmaz Kadın Kahramanlarından Çince '' Şiang - Fei '' (Mis Kokulu Prenses) adıylada anılır. DİLŞAD HATUN
XVIII. yüzyıl ortalarında Doğu Türkistan'ı sınırları içine katmak isteyen Çin (Mançu) İmparatoru Chien Lung , Kuçar Beyi Hocası Bey ile Hoten beyi Hoşköpek'in ihaneti ve casuslukları sayesinde Hocalar'ın ve Kalmukların askeri sırlarını öğrenip Türkistanı fethetmek üzer büyük bir orduyu Türkistana yolladı. Çoğu şehirlerhalk arasında yapılan propaganda sayesinde savaşmadan teslim oldu. Bütün bu olan ihanetlere rağmen Hocalar vatanlarını 2 yıl kadar savundular.
Dilşad Hatun, Burhaneddin Hoca'nın kardeşi, Hoca Cihanın eşidir. Çinlilere karşı eşiyle birlikte savaşıp vatanını savunmaya çalışmış kahraman bir türk kadınıdır. Üstün düşman kuvvetlerine karşı Hocalar bedehşana sığındıklarında oda yanlarındaydı.
Çok eski zamanlardan beri Çin ve civarında yenilen tarafın kraliçe ve prensesleri ile evlenerek düşman tarafı ile akrabalık bağları kurma adeti vardı. Dilşad Hatunun dillere destan güzelliğini işiten Çin İmparatoru hem böyle bir güzele sahip olmak hemde Doğu Türkistandaki Müslüman Türklerin dostluğunu kazanmak ve gelecekte gelebilecek tehlikeleri önlemek istiyordu. İmparator onun Bedehşan'dan Pekine getirilmesini emretti. Fakat Bedehşan emirinin bunu kabul etmemesi üzerine buı sefer meşhur bir kaç ulemayı bedehşana yolladı.
Bedenşahan'a gelen ulemalardan Said Molla önce Emir Sultan Şah'la görüştü. Dilşad Hatun'u Kaşgar halkının arzusu üzerine istediğini ve ailesinin yanına götürüleceğini söyleyerek emiri hileli yollarla kandırdı. Daha sonra Dilşad Hatunuda kandıran Said Molla Kaşgar halkının ricacısı olarak geldiğini Müslüman halkın zulüm ve işkenceden çok çektiğini Çinli komutanın '' eğer Dilşad Hatun rica ederse Bu zulümden kurtulursunuz'' sözünü hatırlatmıştır. O halkı için her türlü fedekarlığa katlanacak bir kadındı.
Dilşad Hatun 200 kişilik Türk askeri ve bir Çinli alayının korumasında Pekine doğru yola çıktı. Uğradığı şehirlerde büyük hürmetle karşılanıyordu. Pekine geldiklerinde kocasının ve akrabalarının öldürülmüş olduğunu öğrendi. Artık 2 gayesi vardı birincisi Çİn'i doğu Türkistan dan çıkmaya zorlamak o olmazsa Çin(Mançu) İmparatoru Chien Lung'u öldürmek...
Diğer taraftan Chien-Lung, Bütün Asyada güzelliği ve kahramanlığı ile o zamana kadar duyulmamış bir şöhret kazanan bu Türk prensesini görmek için çok sabırsızlanıyordu. Ziyaret günü tüm ısrarlara rağmen hanım elbiselerini giymeyerek, Çinlilerle savaştığı sırada üzerinde bulunan zırhlı elbisesini giymiş ve atıyla saraya girmiştir.
Etrafında saray erkanı ve yüksekçe bir konumda tahtında oturan İmparatorun önüne gelince herkes secde ettiği halde o eğilmedi. Onun yere kapanması için yapılan ihtarlara karşı Dilşad Hatun '' Müslüman olduğumuzu unuttunuz mu? Biz yanlız Allaha secde ederiz. Üstelik o bizim düşmanımızdır '' diyerek cevap verdi.
Şimdiye kadar Çin sarayında imparatorun huzurunda meydana gelen bu itaatsizlik olayı herkesi korku ve endişeye düşürdü. Bu hareket İmpartora karşı büyük hakaret sayılırdı. Cezası da ölümdü. İmparator bu hareketini anlayışla karşıladı.
İmpartorun kalkıp '' Hoş geldiniz '' demesi üzerine Kılıcını çekerek ona uzatıp '' Bu bir teslim olma değildir. Kılıcımı size Çin askerlerinin Türkistan'dan çekilmeleri şartıyla veriyorum '' dedi. Ana imparatoriçe buna sinirlenmiş, imparator ise Dilşad Hatun'un güzelliğinden ve cesaretinden büyülenmiştir.
İmparator onu kendisine zorla değil memnun ederek kendisine bağlanmasını istiyordu. Dilşad Hatunu memnun etmek için çok güzel hediyeler göndermeye başladı. Aralarında mutluluğu temsil eden inciden bir bilezik yeşimden bir asa vardı. Dilşad hatun bu iki hediyeyi hiç bir şey söylemeden kabul etmiştir.
İmparator Chien -Lung, onu bazen köşke gidip ziyaret ediyor fakat prenses ondan kaçıyor ve '' bana dokunursan hem seni hemde kendimi öldürürüm '' diyerek kendisinden uzaklaştırmaya çalışıyordu.
Dilşad Hatunu memnun etmek için her yola başvuran imparator birgün nedmi Ho-sen'i çağırarak prensesi neşeli görebilmek için nelerin yapılması gerektiğini sordu. Nedimi ona İmparatorluk sarayı içerisinde çarşısıyla bahçesiyle camiiyle bir Müslüman mahallesi yaptırmasını tavsiye etti. Böylece belkide kederli yüzüne biraz renk gelecek memnun olacaktı. Bu fikri çok beğenen imparator Türkistanın en meşhur mimarlarını getirterek, Onun için Türk mimari tarzında bir mahalle inşa ettirdi.
Ayrıca sarayın bahçesine onun doğduğu yerlerde yetişen ağaç ve çiçeklerde ekilmişti. İmparator, Dilşad Hatun Müslüman mahallesine yerleştirilmiş olan türklerin çarşıya gidip gelişlerini seyretsin diye ona büyük bir kule yaptırmış içini çok güzel eşyalarla döşemiştir. Dilşad Hatun etrafındakilere '' Benim memleketimde, gövdesi demirden, yaprakları gümüşten ağaçlar vardı Özledim '' diye söyleyince Bu ağaçlar Türkistan'dan köklerinden sökülerek Sarayın bahçesine ekilmiştir. (bu ağaç İğde ağacıdır...İmparatorluk bahçesinden başka hiç bir yerde bulunmaz) Sonra onun için Kaşgardakine uygun bir hamam yaptırmış ayrıca savaşlarda esir edilip teşkilatlandırılmış Türk askeri muhafız alayı emrine verilmiş vede kendisine maaş bağlanmıştır.
Tüm bunlardan sonra İmparator kabul edileceğinden emin olarak Dilşad Hatun'a evlenme teklifi yapmıştır. Bu teklifi '' kendi dinimden olmayan memleketimi istila eden. kocamı ve akrabalarımı öldüren bir kimseyle asla evlenemem '' diyerek şiddetle reddetmiştir.
İmparatorun Dilşad hatun ile bu kadar ilgilenmesi imparatorun annesini kuşkulandırmaya başlamış ve hain planlar yapmaya itmiştir. Önce Dilşad Hatun'a bir hançer yollayarak '' ya evlenirsin, yada kendini öldürsün '' haberini yollamış, fakat o '' Ölümden korkmuyorum, daha vazifelerim var. İntikam almadan ölmek istemiyorum '' diye cevap vermiştir.
İmparatorun annesi, hiddet ve korkuya kapılarak imparatoriçe ile birleşti. Birlikte bu yabancı prensesten kurtulmanın çarelerini aramaya başladılar. İmparator her yıl olduğu gibi Sema mabedine adaklar sunmak üzere gidecekti. Adet olduğu üzere gitmeden önce saraya çekilerek 3 gün ibadet edip oruç tutacaktı. Bunu fırsat bilerek kanlı planlarını uygulamaya giriştiler. İmparatorun annesi sahte dostluk göstererek onu Resimler Sarayı'nı gezdirmeyi teklif etti. Bir müddet gezdikten sonra bir resmin önünde durarak Dilşad Hatun'un dikatini çekti. Bu Emir Sultan Şah'ın, eşi Hoca Cihan'ın başını Çinli valiye versiği temsili bir resmiydi. Dilşad hatun dehşetle ürperdi. İmparatorun annesi '' Seni bize düşman eden en unutamadığın sebeplerden biri bu değilmiydi? seni, oğlumu ve devletimi kurtarmak için öldürteceğim '' diyerek hizmetkarları çağırdı.
Dişad Hatun da '' Ben ölümden korkmam. fakat intikam alamadığım için üzülüyorum. Bana bir hançer ver, müsade et, apdest alıp namaz kılıyım ben ölmesini bilirim '' demesini dinlemeyerek onu çağırmış olduğü hizmetkarlara ipek iple boğdurttu. Korkunç haberi ögrenen Chien-Lung ibadetini bırakıp hemen yanına geldi ama geç kalmıştı.
Dilşad Hatun, düşmanın eline teslim olmak bir yana, hayatında bir kere dahi Çinli elbisesi giymemiş, Türk ananesini, örf ve adetlerine sadık kalmıştı. Bu cesur, mağrur ve tertemiz hali sebebiyle Bütün Çİn ve Türkistan'da bir namus sembolü olmuştur.
Bugün pekinde o dönemden kalma Müslümanlara ait eserlere rastlanmakatadır. Sarayın karşı tarafındaki Müslüman mahallesi hala mevcuttur.