UlkuGulu.Hareket-Forum.Net
Ülkü Gülü Forum Sitesine Hoşgeldiniz

Sitemize üye olarak sizlerde paylaşım yapabilir, sitemizin sosyal faaliyetlerinden haber alabilirsiniz.

Üye iseniz Lütfen Üye Adınızla giriş yapınız
UlkuGulu.Hareket-Forum.Net
Ülkü Gülü Forum Sitesine Hoşgeldiniz

Sitemize üye olarak sizlerde paylaşım yapabilir, sitemizin sosyal faaliyetlerinden haber alabilirsiniz.

Üye iseniz Lütfen Üye Adınızla giriş yapınız
UlkuGulu.Hareket-Forum.Net
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

UlkuGulu.Hareket-Forum.Net

ÜLKÜGÜLÜ | UlkuGulu.com | facebook.com/UlkuGuluyuz
 
YOLLARIN SONU Anasay11AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 YOLLARIN SONU

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:15

Hüseyin Nihâl Atsız

Hüseyin Nihâl Atsız, Bahriye binbaşılığından mütekâid Mehmed Nail [Bey]'in oğludur. 12 kânunusâni 1905'te Istanbulda doğdu. ilk ve orta tahsili bitirdikden sonra istanbul Sultanisine girdi. Onuncu sınıfda iken Darülfünun imtihanlarında kazanarak askerî Tıbbiye talebesinden oldu. Fakat Tıbba karşı istek duymadığından çalışamadı. Üçüncü sınıfda iken Bağdadlı bir mülâzime selâm vermediği için çıkarıldı. Merkez kumandanlığına gönderildi. Henüz askerlik vasi gelmediğinden tahliye olundu.

Bir müddet Kabataş lisesinde muallim muavinliğinde bulundu. Mekteb müdirinin lüzumsuz bir yerde istediği selâmı vermedi, istifa etdi. Seyri sefam idaresine kâtib muavini olarak girdi. Bir müddet sonra Darülfünun edebiyat şubesine ve yüksek muallim mektebine kaydolundu. Bir hafta geçmeden asker oldu. Dokuz ay süren askerliğinde -kendi tabiriyle- "Irkan çingâne olan bir baş çavuşla döğüşüb divan-ı harbe verilmek tehlükesini atlatdıkdan sonra" terhis edildi. Yeniden Darülfünuna devama başladı. 1930'da mezun ve Türkivat Enstitüsüne asistan oldu. Mayıs 1931'de aylık "Atsız Mecmua"yı çıkarmağa başladı.

Hocalarından biri hakkında Ankarada tarih kurultayında söylediği bir sözden dolayı bir kaç arkadaşı ile birlikte Maarif vekili merhum Reşid Galibe telgraf çekerek o sözü red eylemesi üzerine asis-tanlıkdan istifası için ısrar olundu. Kabul etmediğinden mart 1933'de Malatyada orta mekteb Türkçe, yine o sene Edirne erkek lisesi edebiyat muallimliğine tâyin kılındı. Orada "Orhun"adında bir mecmua çıkardı. Bana gönderdiği tercemeihal varakasında 'Tarih kurumunun neşretdiği dört cildlik tarihdeki bazı hataları tenkid etdiğim için vekâlet emrine alındım"diyor.

Diğer yazılarından dolayı mecmuanın intişarı da men' olundu. 1934'de Deniz Gedikli mektebine Türkçe muallimi oldu. "Çanakkaleye yürüyüş", "Onaltıncı asır şâirlerinden Edirneli Nazmi", 'Türk tarihi üzerinde toplamalar" nâmındaki eserleri ile Namık Kemal merhume taarruzundan dolayı Nazım Hikmete yazdığı cevab basılmışdir. Aruz ve hece vezinleriyle yazdığı manzumelerden bir kısmı, mecmualarda intişar etmişdir. Zeki ve ateşin mizaç olan ve atlıyı atından indirecek derecede şiddetli yazılar yazan Nihâi Atsız bir nazmında:

"Koşmadayken bir cihan ikbâle biz, Maceralar arkasından koşmuşuz" dediği gibi bir koşmasında da: "Ömründe gülmedin, rahat bulmadın. Hey Atsız yirmi beş yılda kocadın"

diyor ki, her safhai hayatının fırtınalı geçdiği anlaşılıyor. Seferi hayatda fırtınalara uğramak, ezkiyanın ekserine nasibi ezelîdir. Nihal'ın, aruz vezniyle yalnız iki, hece ceznile hayli manzumesini gördüm. Hece vezninde daha ziyâde muvaffakdır diyebilmek için öbür vezinde de daha fazla yazılarını görmek icabeder. iştigal ederse güzel manzumeler yazmak istidadını haiz olduğuna eldeki numuneler şehâdet ediyor.

Ibnülemin Mahmud Kemal Ünal'ın 1939'da basılan [Son Asır Türk Şairleri] adlı esernden
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:15

YAKARIŞ

Anlamayız hayatı felsefeyle, ilimle;
Hayat çelik ellerle atılan zar olmalı.
Rahat yatakta ölmek acap olmaz mı çile?
Kanlı sınır boylan bize mezar olmalı.

Âşık nasıl bulursa iç açan bir serin su
Sevdiği bir güzelin som yalaz dudağında,
Sönecektir bizim de gönlümüzün tamusu
Tanrıların gezdiği yüce Tanrı Dağında.

Tann Dağı! Tanrılar, tannlaşanlar dağı!
Orda on üç asırdır bizi bir gözleyen var.
Savaş türküleriyle aylı kızıl bayrağı,
Kefensiz ölülerin ruhunu özleyen var.

Ulu Tann! Kür Şad'ın yenilmeyen ruhunu
Yüce Tann Dağında daha biraz barındır!
Geleceğiz yakında! Yarın bütün oralar
Demir bileklerdeki çelik kılıçlarındır!

Tasa raidir yakarsa bir kurşun kalbimizi?
Ne çıkar süngülerle delinirse bağrımız?
Bu kurşunlar, süngüler öldüremezler bizi,
Belki diner onlarla ezeli kalb ağrımız.

Gözümüzde bir hasret parlayarak düşünce,
Toprak ana elbette bize açar kolunu.
Onun kadar düşünmez bizi hiçbir düşünce,
Kendi koynunda saklar can veren her oğlunu.

Yurt ve şeref uğrunda sen seril de toprağa
Varsın hiçbir dudakta anılmasın er adın!
Kan sızarak göğsünden huzuruna vannca
Iztırâbı dinecek belki o gün Kür Şad'ın.

Gam mı ceylân gözlüler bizlere yâr olmasa?
Yeter ki kılıçlarla süngüler yâr olmalı.
Rahat yatakta ölmek sanki değil mi tasa?
Savaş ve er meydanı bize mezar olmalı.

II

Bir gün olur, elbette eski beğler dirilir;
Yine kılıç kuşanır tarihteki paşalar.
Yine şanlar alınıp nice canlar verilir,
Yiğit akınımızdan yine dünya şaşalar.

"Türk tarihi" denilen kahramanlık şi'rini
Yeniden yazmak için harcayacağın kandır.
Mısralar, içinde en güzel ve derini
Batıda "Niğebolu", doğuda "Çaldıran"dır.

Yine Batılıların üçüncü Kosova'da
Topraklara sereriz, bir değil, birkaçım.
Çekilince kılıçlar yeniden Haçova'da
Paramparça ederiz Cermenliğin haçını.

Yine ufka açılır şanlı korsanlarımız,
Bir Türk gölü yaparlar Akdeniz'in içini.
Acı acı gülerek bugün susanlarımız.
Yann rezil ederler Romalı'nm piçini.

Genç Fâtih'in ordusu yine tekbir alınca
Söndürürüz kâfirin Meryem Ana mumunu.
Haritadan sileriz Tuna'ya at salınca
Ulah'ını, Sırb'ım, Bulgar'ım, Rum'unu.

Gövdesini elbette döndürürüz kalbura
Bir geçerse Moskofun elimize yakası.
Çanakkale önünde yine kopar bir bora
Süngümüzle bozulur İngiliz'in cakası...

Yiğit Harbiyeiiler! Öğrenin dersinizi:
Kahraman göz kırpmadan düşmana saldırandır.

Vazifeniz: Kanije, Silistire, Pilevne,
Niğeboiu, Kosova, Malazgirt, Çaldıran'dır.

Yann Yavuz dirilip bize buyruk verince
Kızgın kum çöllerini yeni baştan aşanz.
Kanlanmız sebildir; akıtarak hepsini
Belirsiz mezarlarda anılmadan yaşarız...

1936
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:16

YOLLARIN SONU

Bugün yollanıyorken bir gurbete yemden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
İtler bile gülecek kimsesizliğimize.

Gidiyorum: Gönlümde acısı yanıkların...
Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda.
Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların
Yalnız bir hâtırası kaldı artık yanımda.

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağına.
Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
Değişilir topu da bir sokak kaltağına

İster düşün... Kendini ister hayâle kaptır...
Uzar, uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
Bakarsın aldanmışsın, gördüğün bir seraptır
Sevimli bir hayâle açılırken kolların.

Ey doğunun alnımı serinleten rüzgârı!
Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
Arzularım bir oktur, aşar ulu dağlan.
Düştüğü yer uzakta "DÎLEK" adlı bir saray.

O sarayda bulunca tannlaşan erleri
Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.
Hepsi sussa da "Kür Şad" uzatarak elini:
"Hoş geldin oğlum ATSIZ, kutlu olsun!" diyecek.

1932
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:16

TOPAL ASKER

Ey saçlan "alâgarson" kesik hanım kız!
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!

Bacağımla ala'y etme pek topal diye.
Bir sorsana o topallık nerden hediye?

Sen Şişli'de dansederken her gece, gündüz,
Biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz

Yaylaları geçtik, karlı dağlan aştık;
Siz salonda dansederken bizler savaştık.

Ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız,
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!

Olan işler dimağını azıcık yorsun!
Biliyorum elbisemle eğleniyorsun;

Biliyorum baldırını o kadar nazla
Örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla

Benim bütün elbisemden... Hatta kendimden.
Biliyorum: Çünkü bugün şu dünyada ben

Neyim? Bir hiç... işe güce yaramaz, topal...
Sen sağlamsın, senin hakkın, dünyadan zevk al:

Çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz
Siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz! .

Ey gözünün rengi bana yabancı güzel,
Her yolcunun aradığı ey hana güzel!

Sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün
Yapıyorduk biz de kanla, barutla düğün.

Sen o sıcak odalarda;cilveli, mahmur
Dolaşırken... Biz de tipi, artına, yağmur,

Kar altında kanlar döktük, canlar yıprattık;
Aç yaşadık, susuz kaldık, taşlarda yattık.

Sen açılmış bir bahardın, biz kara kıştık;
Bizden üstün ordularla böyle çarpıştık...

Gülme öyle bana bakıp pek arsız arsız
Sen ey dışı güzel, fakat içi çamur kız!

Sana karşı haykıranı, mecbursun, dinle;
Bugün hesap göreceğiz artık seninle:

Ben cephede geberirken, geride vatan
Aşkı ile bin belâlı işe can atan

Anam, babam, karım, kızım eziliyorken
Dağlar kadar yük altında...Gel, cevap ver, sen

Bana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız?
Köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız!

Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda...

Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu:
Sizin için harbederken yedim kurşunu.

Onun için topal kaldı böyle bacağım,
Onun için tütmez oldu artık ocağım.

Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda
Sallanarak ölü kaldık biz bataklarda.

Kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız,.
Bu amansız boğuşmada öldü yarımız,

Ya siz nasıl yaşadınız? Bizim kanımız
Size şarap oldu sanki... Şehit canımız

Güya sizin mezenizdi! Yiyip içtiniz;
Zıpladınız, kudurdunuz arsız, edepsiz!..

Gerçi salonlarda senin "yıldız"dı adın,
Hakikatte fahişesin ey alçak kadın!

Ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu:
Bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu.

Omuzunda neden seni fuzûlî çeksin?
Kinimizin şiddetiyle gebereceksin!..

1926
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:17

KAHRAMANLARIN ÖLÜMÜ (İTHAF)

(Şehit Tayyareci Kurmay Yüzbaşı KÂMİ`nin büyük hâtırasına)

Gerilir zorlu bir yay
Oku fırlatmak için;
Gece gökte doğar ay
Yükselip batmak için.
Mecnûn inler, kanını
Leylâ`ya katmak için.
Cilve yapar sevgili
Gönül kanatmak için.
Şair neden gam çeker?
Şiir yaratmak için.
Dağda niçin bağrılır?
Feleğe çatmak için.
Açılır tatlı güller
Arılar tatmak için.
Göğse çiçek takılır
Solunca atmak için.
Tanrı kızlar yaratmış
Erlere satmak için.
İnsan büyür beşikte
Mezarda yatmak için.
Ve..............................
Kahramanlar can verir
Yurdu yaşatmak için...

1931
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:17

TOPRAK - MAZİ

Gel arkadaş, gel seninle az dertleşelim;
Okuyarak hayat denen koca kitabı
Gönüldeki yaraları biraz deşelim.

Gömdüm kara topraklara melekten iyi,
Perilerden nazlı, güzel bir sevgiliyi.
Derin derin sızıldıyor gönlümde yaram,
Bana artık her saadet olmuştur haram.

Beni sardı kefen gibi mazinin tülü,
Yere batsın bu toprakla bu korkunç mazi!
Orda çünkü sevgilimle sevgim gömülü...

Hey arkadaş! Sözünü bil, hem kendine gel,
Bahtiyarlıklara olmaz ölümler engel.
Bir sevgili kızı senden aldıysa toprak
Buna katlan, toprak için çünkü bu bir hak!
Hem yaratan, hem büyüten topraktır bizi,
Üzerinde işitiriz ilk ninnimizi;
Fışkırttığı serin sular bize can verir!
Ormanları gönlümüze heyecan verir.

Hey arkadaş! Sende insaf duygusu yok mu?
Sana her şey veren, seni büyüten toprak
Senden bir tek kız aldıysa acaba çok mu?

Doğup ölmek... Millet için bunlar bir hızdır.
Toprak bizim beşiğimiz, mezarımızdır.
Toprak bizim anamızdır... İnsan yasına
Kapılarak nasıl söver öz anasına?

Hakikat ne şu göklerin derinliğinde,
Ne suların şairane serinliğinde...
Aristo'nun mantığında zerresi yoktur,
Pisagor' da, Eflâtun' da nebzesi yoktur.
Mefkûreler âleminde olunca kıtlık
Kafaların içerisinde başlar çıfıtlık;
Bir budala “zulüm yeter” diye haykırır,
Bir it çıkar, “proleter” diye haykırır!
Bir hayvanda hâkim olur cinsî heyecan,
Froyd denen Yahudi'ye gider, verir can...
Kimi kördür... Kendisine büyük gelir pek
Lenin denen o maskara vatansız köpek...
O ne felsefenin, ne de dinin hiçinde,
O, toprağın asırlardan beri içinde...
Hakikati bulmak için onu eşmeli,
Yükselmekten bir şey çıkmaz, derinleşmeli.
Göğe doğru yükselenler bir gün yorulur,
Derinleşen, hakikati toprakta bulur.
Şu ne başı, ne de sonu olmayan toprak
Gömdüğümüz vücutlardan gıda alarak
Bize hayat, bize tarih, mazi yaratır.
Mazi köhne kitap değil şanlı bir satır...

Mazi ırkın yarattığı coşkun bir seldir,
Mazi bizim alnımızı göğe yükseltir,
Geçmişlerin gecesinden ışık alırız.

Bir düşünsen mazideki olan işleri
Hâdisâtın büyüklüğü seni şaşırtır.
İstersen gel yâd edelim o geçmişleri...

Kaynar elbet damarında hâlis Türk kanın,
Damarında çünkü kanı var “Atillâ” nın,
Avrupa'nın her ırkından toplanan ordu
Onu Galya ovasında zorla durdurdu.

İradesi yenilmeden sinirle ete
Vatan için karısını bırakan “Mete”,
Yasa için kardeşini öldüren “Çengiz”,
Yer yüzünde bırakmadan küçücük bir iz
Geçip giden milyonlarca adsız kahraman,
Ki her biri bugün bize vermededir şan,
Bu erlerin cisimleri toprakta kaldı,
Ve adları tarihte bir şanlı yer aldı...
Hangisini hangisinden üstün tutmalı?
Her birisi bu toprağın, bu ırkın malı...
“Tonyukuk” un gizlenmiştir dehâ kanında,
Bismark onun at uşağı olmaz yanında...
“Alp Arslan”la “Kılıç Aslan” şanlı bir fasıl,
Avrupa'yı rezil eden “Yıldırım”... Nasıl?
Düşünsene ne biçim bir kahraman erdir
Ankara'da Yıldırım'ı eriten “Demir”...
Bu kadar mı? Bu saydığım ancak birkaçı
Katerinle neler yaptı acap “Baltacı”?
Anafarta cephesinde kim durdu en son?
İlk dayağı kimden yedi kuduz Napolyon?

Sevdiğin kız şu toprağa eğer girdiyse,
Sen toprağı eskisinden fazla benimse.
Bil ki toprak ebediyen senin olmuştur...

Bu dünyada bizim bir genç kızı sevmemiz
Filhakika gayet doğru, hem de çok temiz
Bir gayedir... Fakat bunun hududu dardır...
Sevgiliden sevgili bir mefkûre vardır.
Bir kız solar, yahut senin tükenir aşkın;
İnsan kalmaz uzun zaman neşeli, taşkın...
Ya mefkûre? Ebediyet onunla birdir,
Kişi oğlu müebbeden ona esirdir.

En mukaddes var’a böyle söversen,
Toprak ejder, mazi kanlı bir gece dersen,
İleriye bakamazsın, gözün kamaşır.
İstikbali kucağında bu mazi taşır...
Arkasında olmasaydı şanlı bir mazi
Bu milletten çıkar mıydı bir büyük Gazi?
Kara toprak yine bizden gıda almasa
Kalır mıydı aramızda bir töre, yasa?
Mazi bizim atamızdır, toprak anamız.
Biri bizi yetiştirir, biri verir hız.
Bu toprağa nasıl dersin kara bir ölü
Ki bağrında bütün şanlı ecdat gömülü.
Yabancılar bir gün yine akın ederse,
Ve zaferi kendisine yakın ederse
Sevgilimi aldı diye bu kara toprak
Tarihin ün meydanından uzak kalarak
O toprağın uğruna sen can vermez misin?

Bu maziyle bu toprağa küfürden sakın,
Kendine gel, iradeni üstüne takın!
Savaşları, töreleri, yasalarıyla,
Zaferleri, bozgunları, tasalarıyla
Mazi ırkın yarattığı bir şaheserdir...

Hey arkadaş! Sapıtmışsın, doğru yola gir;
Hakkı neyse ver maziyle kara toprağın...
Onlar değil efsaneyle cansız bir yığın!

Bu ikisi ebediyen kutlanacaktır...
Ve bunları inkâr eden, bil ki, alçaktır...

1932
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:18

SARI ZEYBEK

Şu dağların meşeleri karanlık,
Etekleri olur çayır çimenlik
Kızanlarla bur da eder yarenlik,
“Sarı Zeybek şu dağlara yaslanır,
Yağmur yağar, pusatları ıslanır”.

Sarı Zeybek şu dağların eridir,
Dağlar onun bütün yoğu varıdır.
Kendi sarı, bindiği at dorudur;
Attan inip şu dağlara yaslanır,
Gözü dalar, bakışları puslanır.

Sarı Zeybek dağdan dağa taşınır,
Taşınır da yüce dağlar aşınır.
Mola verip Gökçen kızı düşünür;
Efe dağdan köye doğru seslenir,
Yosma Gökçen sesi duyar, süslenir.

Sevmesin mi Sarı Zeybek Gökçen`i?
Yüzü melek, saçı ipek Gökçen`i?
Bütün Aydın elinde tek Gökçen`i?
Kız sevmeyen erin gönlü paslanır,
Paslanırda imil imil yaslanır.

Padişahın kulağına varırsa,
Tutun diye devlet emir verirse ,
Üç yüz atlı, beş yüz yaya yürürse
Dağlar, taşlar barut ile sislenir,
Ölen ölür, anaları yaslanır.

II

Candarmalar genç efeyi sardılar,
Kırk ölümden beğendiğin sordular;
Kızanları bir bir yere serdiler.
Sarı Zeybek kara sürmez şanına,
Erlik için kıyar kendi canına.

Nasıl olsa uçar da can, kalır ten;
Bir ah tuttu şu dağları derinden.
Sarı Zeybek vuruldu üç yerinden.
“yazık olsun Telli Doru şanına,
Eğil de bak mor cepkenin kanına”.

Sarı Zeybek gün batarken vuruldu.
Nabızları yavaş yavaş duruldu,
Gözlerine kara perde gerildi
Yiğit başı düşüp kaldı yanına,
Bakmaz oldu mor cepkenin kanına.
Sarı Zeybek öldü sanma, diridir;
O, dağların yine eşsiz eridir,
Bütün kızlar atık onun yarıdır.
Vurulmuştur hepsi onun ününe.
Can atarlar şimdi gerdek gününe.

Sarı Zeybek şimdi artık masaldır,
Sanma yıllar şerefini azaltır.
Yiğitlerin dillerinde meseldir.
Er kişiler kıyar da öz canına
Bir damlacık leke sürmez şanına...

1940
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:18

DAVETIYE

Ey benito musolini! Ey gayet yüce,
İtalyanlar başvekili muhterem Duce!
Duydum ki, yelkenleri edip de fora
Gelecekmiş orduların yeşil Bosfora.
Buyursunlar... Bizim için savaş düğündür;
Din arabın, hukuk sizin, harp Türklüğündür.
Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa
Türk eri de oyle gider kanlı savaşa.
Hem karadan, hem denizden ordular indir!
Carpışalım, en doğru söz süngülerindir!
Kalem, fırça, mermer nedir? birer oyuncak!
Şaheserler süngülerle yazılır ancak!
Çağrı Beg'le Tuğrul Beg'in kurduğu devlet
İtalyalı melezlerden üstündür elbet;
Bizim eski uşakları alda yanına
Balkanlardan doğru yürü er meydanına;
Çelik zırhlı kartalları göklere saldır...
Fakat zafer sizin için söz ve masaldır...
Dirilerek başınıza geçse de Sezar
Yine olur Anadolu size bir mezar.
Belki fazla bel bağladın şimal komşuna,
Biz güleriz Cermenliğin kuduruşuna,
Tanıyoruz Atilla'dan beri cermeni,
Farklı mıdır prusyali yahut ermeni?
Senin dostun cermanyaya biz Nemşe deriz,
Bir gün yine bec önünde düğün ederiz.
Söyle, kara gomlekliler etmesin keder;
Ölüm-dirim savaş bir gün mukadder!
Gerçi bugün eskisinden daha çok diksin;
Fakat yine biz Osmanli, sen Venediksin!
Tarihteki eski Roma hoş bir hayaldir,
Hayal bütün insanlarda olan bir haldir.
Bu hayaller zamanları hizla aşmalı,
GökTürklerle Romalılar karşılaşmalı!
Görmüyorsan gönlümüzün içini, körsün!
Kılıçlarımız kınlarından çıkmayagörsün!
Top sesleri, bomba sesi bize saz gelir;
17'ye karşı 44 milyon az gelir.
Arnavudu yendim diye kendini avut,
Yigit Türkle bir olur mu soysuz Arnavut?
Kayalara çarpmalidir korkunç türküler!
Dalmalıdır gövdelere çelik süngüler!
Sert dipçikler ezmelidir nice başları!
Ecel kuşu ayırmalı arkadaşları!
En yiğitler serilmeli en önce yere!
Kızıl kanlar yerde taşıp olmalı dere!
Ülkü denen nazlı gelin erde şan ister!
Büyük devlet kurmak için büyük kan ister.
Damarında var mı senin böyle bol kanın?
Türk'ün kanı bir eşidir lavlı volkanın!
Tarihteki eski Roma hoş bir hayaldir,
Kurulacak yeni Roma boş bir hayaldir,
Karşısında olmasaydı şanlı "Türk Budun"
Belki gerçek olacaktı bir gün umudun,
İnsan oğIu ümitlerle dolup taşmalı,
Aryalarla Turanlılar karşılaşmalı.
Tabiatın yürüyüşü belki yavaştır;
Hız verecek biricik şey ona savaştır!
Keskin olur likörlerden ayranla kımız,
Karnerayı yere serer Tekirdağlımız.
Yurdumuzun çok tarafı olsa da kuru
Makarnadan kuvvetlidir yine bulguru...
Biz güleriz facyoların felsefesine,
Dayanır mı kırkı bir tek Türk efesine?
Bizim yanık Fuzuli'miz engin bir deniz!
Karşısında bir göl kalır sizin danteniz!
Bizler ulu bir çınarız, sizler sarmaşık!
"General"ler "Paşa" larla atamaz aşık!..
Ey İtalyan başvekili! Ey musolini!
İki ırkın kabarmalı asırlık kini...
Hesabını göreceğiz elbette yarın
Yedi yüzlü, yedi dilli Italyanların!
Irkınızı hiçe saydı Hazreti Fatih.
Biraz daha yaşasaydı Hazreti Fatih
Ne Venedik kalacaktı, ne Floransa...
Hoş geldiniz diyecekti bize Fransa!
Haydi, hamle kafirindir... İlkönce sen gel
Ecel ile zaman bize olmadan engel!
Burda tanklar yürümezse etme çok tasa;
Süngülerle carpışmadır savaşta yasa.
Olma boyle sinsi çakal, yahut engerek!
Bozkurt gibi, kartal gibi dögüşmek gerek!
Kılıç Arslan öldü sanma, yaşıyor bizde!
Atilla'nın ateşi var içimizde!
Kanije'nin gazileri daha dipdiri!
Sınırdadır Plevne'nin kırkbir askeri!
Edirne'de Şükrü Paşa bekliyor nöbet!
Dumlupınar denen şeyi bilirsin elbet!
Şehitlerden elli milyon bekçisi olan
Aşılmaz bir kayadır bu ebedi vatan!

1940
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:19

Yarının Türküsü

Arkadaşlar, haydi artık saflar dizilsin!
Uzak, yakın ufuklardan koşup gelerek
Belde çelik kılıç, içte çelikten yürek
Taşıyanlar saflardaki yerini bilsin!

Bir çığ gibi yürüyelim gözler ilerde;
Keder, elem her ne varsa geride kalsın!
Tehlikeler duman gibi tüterken yerde
Arkadaki her düşünce sönüp ufalsın.

Kahramanlar yürük gider ölüme karşı,
Bir sevgili gibi onu basar bağrına!
Bak, uzaktan çalınıyor bir zafer marşı,
Yürüyelim şu doğmakta olan yarına...

Sen ne kadar güzel şeysin, ey şanlı ölüm!
Bizim bütün talihimiz sende saklıdır.
Ey dünyada her yiğite nişanlı ölüm,
Zevki sende arayanlar elbet haklıdır.

Köprüköy'den, Pilevne'den gelen ses nedir?
Çanakkale şehitleri dirildiler mi?
Çocuklarda yeni doğan bu heves nedir?
Kocamışlar bir sır için gençlik diler mi?

Saflarımız seylerse de yine ileri!..
Düşenlerin kanlarından doğar bir şafak!
Haydi sarssın yeri, göğü cenk türküleri;
Kanımızla burda yarın güller açacak.

1941
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:19

TÜRK KIZI

Pınar başına geldi
Bir elinde güğümü;
Çattı yay kaşlarını
Görünce güldüğümü,
Bağlamıştı gönlümü
Saçlarının düğümü.
Bilmiyordum bu örgü
Acaba bir büğü mü?

Sordum: Nerdedir yerin?
Nedir senin değerin?
Yedi kıral vurulmuş,
Ne bu ceylan gözlerin?
Hangisine varırsın
Bu yedi ünlü erin?
Şöyle dedi bakarak
Göklere derin derin:

Kıralların taçları
Beni bağlar büğü mü?
Orduları açamaz
Gönlümdeki düğümü.
Saraylarda süremem
Dağlarda sürdüğümü.
Bin cihana değişmem
Şu öksüz Türklüğümü...

1942
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:20

KÖMEN

Analım Tunga Er efsanesini;
Duyalım geçmişin erkek sesini.
Bürüyüp Tanrıdağ`ın çevresini
Yine Gök Türk olalım, El kuralım.

Ötüken-Yış durak olsun da bize
Yürüsün ordular ordan denize.
Çinli baş vermese, gelmezse dize
Kağanın buyruğu vardır: Vuralım.

Anlatılmaz, yüce bir erdem olan
Bu akınlarda bulunmaz yorulan.
Günü geldikçe de bizden sorulan
Kan ve can vergisi olsun...Verelim!

Ülkü uğrunda gönüller delidir.
Kişiler ülkü için ölmelidir.
Tanrı’nın insana değmiş elidir
Şu ölüm adlı güzel şey... Saralım.

Hiç düşündün mü niçindir yaşamak?
Bir görev yapmak içindir yaşamak.

Er kişiysen görevin neyse, başar.
Zevke, eğlenceye hayvan da koşar.

Görüyorsun nice hayvan yığını
Ki yapar sadece hayvanlığını.

Fakat onlar bile kendince yine
Tükürürler Kardeş`in itlerine.

O nasıl olmalı bir ruhu ölü,
Ya da bir canlı, fakat kahpe dölü

Ki sanar durduğu yer it inidir,
Oysa bir şanlı şehitler sinidir.

O fuhuş uzmanı çikletli dişi,
Dişinin en kötü, en köhnemişi,

Kaplamış ruhunu çirkef yosunu,
Hiç umursar mı şehit ordusunu?

Var mıdır onca tivistin ötesi?
Adı üstünde: Köpek sosyetesi!

Yok sayıp sen de bu ruhsuz sürüyü
Kılavuz yap ebedi Gök Börü’yü.

Çıkarıp Ergenekon’dan ulusu
Türk`ü kılsın yine dünya ulusu.

İzleyip Gök Börü’nün gölgesini
Gezelim gel o Kömen ülkesini.

Gönlümün özlemi yerdir orası,
Gürler ufkunda yiğitlik borası.

Orda erdem gözükür, başkası çıkmaz alana.
Kapanıktır kapılar her kovu, her bir yalana.

Orda erler: Kimi arslan, kimi pars`ın eşidir.
Orda kızlar: Güneşin kendi, ayın onbeşidir.

Uğramaz ufkuna asla o yerin yüz karası;
Orda yoktur ne siyaset, ne fikir maskarası.

Yaşamaz öyle bir ortamda küçüklük, kötülük;
Bir alaydan daha üstün savaşır orda bölük!

Sungurun uçtuğu yerlerde barınmaz yarasa;
Ve bütün dirliğin üstünde yürür sade yasa...

Bir düşün başların üstünde kağanlık tuğunu,
Ruh duyar orda ölürken bile Türk olduğunu;

Ölümün zevkini bir süs gibi gönlünde taşır.
Dirilerden daha çok orda şehitler dolaşır.

Bu şehit ordusu varken kuramaz kimse pusu,
Yurt için kan dökülür orda denizler dolusu.

Günümüzden, düşünüp birçok asırlar geriyi
Analım bin kere ölmüş o ölümsüz çeriyi:

Ebedi yiğit!
Adı yok şehit!

Kefenin: Vatan...
Tabutun: Cihan...

Yaşıyor ünün.
Düşünüp övün,

Damarında kan
Bir alev midir?

Yaşaman: Roman;
Ölümün:Şiir.

Sana yok ne taş,
Ne de bir mezar.

Bu hayat: Savaş!
Ebedi uzar.

Eşit olduğun
Şu güneş: Tuğun.

Tabutun: Vatan,
Mezarın: Cihan.

Adı yok yiğit!
Ebedi şehit!..

Onu anmakla görür Türk soyu gökçek Kömeni:
Doludizgin yarışan Tanrıkut’un dört tümeni...

Bin asır geçse de rastlanmaz onun bir eşine,
Buyruk aldım diye ok fırlatıyor evdeşine...

Bidev atlarla kılıp her yolu bir günde yarı
Yıldırımlar gibi dağlardan aşan orduları...

Saygı olsun bu çelik atlıların gök tuğuna,
Tuğu kaldırmış olan orduların başbuğuna.

O nasıl bir yürüyüştür, ne yiğitler katarı!
Kun`u, Gök Türk`ü, Oğuz-Uygur`u, Kırgız`ı, Tatar`ı...

O batırlar ki basıp bağra kucaklar ölümü.
Özgelerden sakınıp kendine saklar ölümü.

Her zaman öyle ağırdır ki yiğitlik kefesi,
Kahramanlar gibi ölmek o günün felsefesi...

Onların sanki başak canları... Durmaz, biçilir...
Toprağın içkisidir kanları, al al içilir.

Tarihin bir olağanüstü ve şahane işi
Kür Şad`ın, Kül Tegin`in, Çağrı Beğ`in ok çekişi...

Şubat 1964
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:20

SELAM

Içim yine sevinçle dolup yanıyor;
Sanki deniz olmuş, dalgalanıyor.

Uzak uzak ülkelerden döndüm seferden;
Yaralarım ağır, fakat mestim zaferden;

Zafer,ümit kaynağının bir çeşmesidir.
Zafer bir çok gönüllülerin birleşmesidir.

Gönülleri birleşenler ölse de bir gün
Gök kubbede kalacaktır seslerinden ün.

Gönülleri birleşenler! Selam sizlere!
Uzaklarda dertleşenler! Selam sizlere!

Selam sana hücrelerde benzi solan genç!
Selam sana ey yılları heba olan genç!

İstikbalim gitti diye yaslanma sakın!
İstikbalin değil, ruhun Tanrı`ya yakın!

O yalancı istikbale bir perde indir!
“Gerçek yarın” unutma ki bir gün senindir!

Selam sana yavrusundan ayrılan kadın!
Kimbilir sen gizli gizli nasıl ağladın!

Ne bir damla gözyaşı dök, ne yasla dövün;
Sen yaşarken öksüz kalan yavrunla övün!

Gür sütünle asladığın erlik cevheri
Yapacaktır onu yaman bir çeri...

Tek bir kadın değilsin sen...Sen bir ocaksın!
Madem ki bir adın Atsız, katlanacaksın!

Kafkasya’da can veren bir şehidin kızı
Bir çeliktir... Yüreğinde erir her sızı...

Varsin,bağrin fırkatıyle yavrunun yansın...
Yansın,dayan! Çünkü sen de bir kahramansın!

Ey ekmeği alınanlar! Selam sizlere!
Ey rütbesi çalinanlar! Selam sizlere!

Kardeş yahut arkadaştır diye evleri,
Ocakları dağıtılan ülkü devleri!

Selam size! Üstünüzde bütün bakışlar,
Bir gün olur, tarih sizi elbet alkışlar!

Ey cigeri parcalanan kahpe veremden
Ne beklersin dünyadaki sahte keremden?

Ciğerlerin sönüyorken Tanrı`yı andın;
Tasa etme,gerçekleşir mukaddes andın.

Hepinize sevgilerle coşkun selamlar!
Şehitlerimiz bile sizi belki selamlar

Içtiginiz ıztıraplar size kımızdır
Bu acılar mazimize selamımızdır.

En tatlı bir hayalimdir bu selam benim
Kırk derece sıcaklıkta erirken tenim...

Çekiyoruz bunalarak fakat ne çıkar?
Ulu Tanrı bir gün elbet bizi yargılar.

Bütün dünya sağırlaşsa o bizi dinler
O`nun rahmet denizinde ruhlar serinler.

Ey hırçın genç,ey güzel kız!Bırakın yası...
Yeter temiz gönüllerin bizi anması...

Toprak ana uyuturken koynunda bizi
Yarinkiler biçicektir ektiğimizi,

Yeşermesi ektiğimiz tohumun haktır,
İşte o gün ruhlarımız şad olacaktır!

Selam şanlı mazimize!Selam yarına!
Selam zafer ordusunun silahlarına!

Ey geçmişin yiğitleri!Selam sizlere
Ey yarının şehitleri!Selam sizlere!

Siz tarihe yazıyorken şanlı bir satır
Aranızda bulunacak güleçtir;

Atsiz oglu Yagmur denen bu yagiz çeri
Atilarak hepinizden daha ileri

Güldürecek babasının yanık ruhunu
Ruh ve yürek sağırları anlamaz bunu

Karışınca gövdem yurdun topraklarına
Ruhum uçar ırkımızın bayraklarına,

Varlığın sevgisi onlara taşır
Kendisi de ay-yıldıza belki karışır

Bir gün gelip ırkımızın gürbüz erleri
Adım adım dolaşırken kutlu yerleri

Vaktiyle bir Atsız varmış derlerse ne hoş
Anılmakla hangi bir ruh olmaz ki sarhoş?

Haydi artık dinsin bütün ıztırapların
Ufuklardan sanli bir gün doğacak yarın

Güzellikle sıcaklikla ve ihtişamla...
Kumandasız hazır olup onu selamla!

Gönlündeki yaraların kanını dindir...
Yüzde yüz Türk olduğun gün cihan senindir...

1944
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:21

KAHRAMANLIK

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.

Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.

Yırtıcılar az yaşar... Uzun sürmez doğanlık...
Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Bunun için ölüme bir atılış gerekir.
Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir...


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:21

DÜN GECE

Dün gece ne kadar güzeldi alem,
Göklerin şanlı mehtabı vardı.
Sevdanın topraktan taştığı bu dem
Günah-ı aşkın da sevabı vardı.

Dağlar birbirine yaslanıyordu,
Kuşlar çiçeklere sesleniyordu,
Tabiat gizlice süsleniyordu,
Eşyada vuslatın serabı vardı.

Gönlümü göklere açmak istedim,
Dağları bağrımda koçmak istedim,
Mehtabı doyası içmek istedim,
Nürunda sevginin şarabı vardı.

“O”nu duydum öten kuşun sesinde,
“O”nu gördüm göğün mor çehresinde,
Ecza-yi hilkatin her zerresinde
Mecnun’un Leyla’ya hitabı vardı.

Kainat aşk ile gelmişti dile,
Bülbül şi’r okuyordu bir gonca güle
Rüzgarın hıçkıran sesinde bile
Sevdanın nağme-i rebabı vardı.

Bitmeyen yolların oldum yoldaşı,
Dinledim uzaktan munis bir kuşu,
Benimle konuştu ayın on beşi,
Sandımki bana bir itabı vardı.

Gözlerim esrar-ı hüsn ile şaşkın
Dolaştım pür-sükun, bi-huzur, coşkun;
Gönlümde ezeli, layemut aşkın
Husüf kabul etmez mehtabı vardı.

Gönlümde güneşler ve aylar battı,
Yıldızlar derdime yeni dert kattı.
Rüzgarlar otlara beni anlattı,
Her şeyin neşve-i şebabı vardı.

Dün gece tabiat nasıl vakurdu?
Allahın da nabzı aşk ile vurdu...
Yollarda bir garip dolaştı, durdu,
Elinde sevdanın kitabı vardı.

1933
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:22

O GECE

O gece ne kadar güzeldi mehtap,
Gönülden fışkıran nağmeler gibi.
Ruhumu yıkayan bir seldi mehtap,
En tatlı ilk ve son buseler gibi.

O gece o müthiş deniz durgundu,
Ömründe susmayan rüzgâr yorgundu,
En kara gönüller aya vurgundu
Leylâ'yı içinde bulan er gibi.

O gece zevkini duydum hayatın,
Sırrını anladım mükevvenâtın.
Gönlümde yıkılan bir kâinatın,
Sesini işittim giryeler gibi.

O gece hayatım sanki masaldı,
Şuurum o ânın içinde kaldı,
Kalbime ışıktan bir füsun doidu
İnsanı çıldırtan handeler gibi.

O gece felekten bir gece çaldım,
Ömrümde son defa bahtiyar oldum,
Ölürken yaşadım, yaşarken öldüm,
Ve sustum, sükûtu besteler gibi.

O gece ne kadar güzeldi mehtap,
Sandım ki ruhumda yükseldi mehtap,
Gönlümü yıkayan bir seldi mehtap,
Rüyada çalınmış buseler gibi.

O gece gönlüm de aya vuruldu,
İçimde küllenen ateş dirildi.
Dünyada ne varsa yere serildi,
"O" kaldı... Kalbimi seyreder gibi.

O gece sevgim bir coşkun ırmaktı,
Kalbimden taşarak o kalbe aktı;

Gözlerime en keskin bakışla baktı:
"Ben de seni Atsız, ben de ..."der gibi...

1933
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:22

ESKİ BİR SONBAHAR

Sonbahardı... Seninle geçiyorduk o yoldan;
Topraklardan, havadan bir hüzün taşıyordu.
Bize yaklaşıyordu.
Gönlümüzde yepyeni bir duygu yaşıyordu.
Rüzgarların değildi bu musiki, bu hüzün;
Hatırladın değil mi? Kuşlar ağlaşıyordu...
Havada bir serinlik...
Tatlı bir hayal gibi...
Toprak nasıl meçhuldü tıpkı istikbal gibi?
O gün tabiat başka bir türlü yaşıyordu.
Kalbin acı, gözlerin yaşla dolmuştu senin;
Yapraklar gibi yere dökülüyordu senin;
O nağme mesafeyi, zaman aşıyordu.
O bir beste değildi:Kuşlar ağlaşıyordu.
En hazin şey muhakkak öksüz kalan ocaktır.
Bu ocak hüzünlerle dolup boşalacaktır.
Eski bir sonbaharı, küçük kuşları anmak
Belki veda etmektir sana birkaç satırla...
Yine bir sonbaharda ordan yalnız geçersen
Beraber geçtiğimiz serin günü hatırla!..


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:22

UNUTMA

Yetmiş gün bir öksüz gibi yaşadın;
Annenin gittiği günü unutma!
Senin için kendini harcayan kadır,
Unutulmaz oğlum, onu unutma...

Mezarı olursa koy bir kaç çiçek,
Babanın rüyası olunca gerçek.
İstersen dünyada her şeyden el çek;
Bayrağı, ırkını, dünü unutma!

Anneni konuştur getirip dile;
Anlatsın nasıldı çektiğim çile.
Gurbette tükenip dönmesem bile
Unutma oğlum hiç, beni unutma!

19 Ağustos 1944
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:23

KARANLIK

Son ışık söneli nice zamandır;
Rüyalar! Yeniden önüme düşün!
Yardan ayrı geçen uzun yıllarda
Hülyası bulunmaz bir anlık düşün.

Yayını kalbime Ayzıt asalı
Başka bir eldenim, katı yasalı.
Burda koskoca bir gönül masalı
Kaybolur içinde bir damla yaşın.

Aşkı için verince bu kadar emek
Varlıktan sıyrılıp ruh olmak gerek.
Ey zaman, ey dünya! Geri gelmemek
Üzere sizler de benimle koşun!..

1944
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:23

Özleyiş

Özledim... Yanıklık canıma değdi...
Özledim, yıllarca daha özlerim.
Hasret türkü olsa, ben onu çalsam,
Kırılıp giderdi nice sazlarım...

Yatın ümitlerim, uykuya yatın!
Bitin hasretlerim, tükenip bitin!
Ayrılık ateşi çetinmiş, çetin;
Onunla dikleşir bütün düzlerim.

Yanımda sanrım, bakarım düştür;
Güldüm zannederken gözlerim yaştır.
Umduğum ne varsa hepside boştur;
Yinede bekliyor onu gözlerim.

Sazlar var: Durmadan gurbeti çalar;
Hayal var: Gözümü, gönlümü çeler.
Içimde bir bülbül şakıyıp çiler:
Özledim, yıllarca daha özlerim...

1944
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:24

Adalar Denizinden Altayların daha ötesine kadar bütün Türk gençliğine....

Yer bulmasin gönlünde ne ihtiras, ne haset.
Sen bütün varlığına yurdumuzun malısın.
Sen bir insan değilsin; ne kemiksin, ne de et;
Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın.

Iztırap çek, inleme... Ses çıkarmadan aşın.
Bir damlacık aksa da, bir acizdir göz yaşın;
Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın
Tek başına dileğe doğru at salmalısın.

Ezilmekten çekinme... Gerilmekten sakın!
İradenle olmalı bütün uzaklar yakın,
Dolu dizgin yaparken ülküne doğru akın
Ateşe atılmalı, denize dalmalısın.

Ölümlerden sakınma, meyus olmaktan utan!
Bir kere düşün nedir seni dünyada tutan?
Mefkuresinden başka her varlığı unutan
Kahramanlar gibi sen, ebedi kalmalısın...

Sen ne elde ve dilde gezen billur bir sağrak,
Ne de sıska bir göğüse takılan bir çiçeksin;
Senin de bu dünyada nasibin var: Savaşmak!..
Kayalarla güreşip dağlarda öleceksin.

Yoldaşlik ederekten gökte güneşle, ayla
Aşarsın tepe, ırmak; yürürsün ova, yayla...
Hayata ne biçimde geldinse bir borayla
Daha sert bir kasırga içinde biteceksin.

Kızıl Elma uğrunda kılıç çekince kından
Bahtiyarlık denen şey artık geçmez yakından;
Mesut olup gülmeyi sök, çıkar hatırından.
Belki öldükten sonra bir parça güleceksin.

Yüz paralık kursunla gider “Hayat” dediğin;
“Tanrı Yolu” uzaktır; erken kalk, sıkı giyin.
Yazik, bütün ömrünce o kadar özlediğin
Güzel Kızıl Elma’na varmadan öleceksin.

Belki bir gün çöllerde kaybedersin eşini,
Belki bir gün ağlarsın kaçtı diye karına.
Işıksız kulübende boranın esişini
Dinleyerek çıkarsın bir ümitsiz yarına.

Gün olur ki mertliğin uğrar kahpe bir hınca;
Namert bir el arkandan seni vurur kadınca;
Bir gün sabrın tükenir... Silahını kapınca
Haykırarak çıkarsın yurdunun dağlarına...

Hayatin kamçısıyla sızar derinden kanlar,
Senin büyük derdinden başkaları ne anlar?
Vicdanını Paris`e, Moskova`ya satanlar,
Küfür diye bakarlar senin dualarına.

Hey arkadaş! Bu yolda ben de coşkun bir selim,
Beraberiz seninle, işte elinde elim.
Seninle bu hayatin gel beraber gülelim
Ölümüne, gamına, tipisine, karına...

Atandan kalmış olan kılıcı iyi bile,
Onu bütün gücünle vuracaksın çagında.
Savaş..... Bunun tadını ey Türk sen bulamazsın,
Ne sevgili yanında, ne baba ocağında.

Savaşmaktan kaçınır, kim varsa alnı kara;
Kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara...
Kazanmanin sırrını bilmiyorsan git, ara
“Çanakkale” ufkunda, “Sakarya” toprağında.

Siyasette muhabbet... Hepsi yalan palavra...
Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara...
Lenin’den bahsederse karşında bir maskara
Bir tebessüm belirsin sadece dudağında.

Yatağında ölmeyi hatırından sök, çıkar!
Döşeğin kara toprak, yorganındır belki kar...
Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar?
Ruhlarımız buluşur elbet Tanrıdağı`nda...

Mukadderat isterse seni yoldan çevirsin,
Sen hele bu yollarda yıpranarak aşın da,
Varsin bütün ömrünce bir an nasip olmasin
Yorgunluğunu gidermek serin bir su başında.

Bir gülüşten ne çıkar, ne çıkar aglamaktan?
Kullar kancıklık eder, bela bulursun Hak’tan.
Gün olur ki bir yudum su ararsın bataktan,
Gün olur ki bir tutam tuz bulunmaz aşında.

Bir çıg gibi yürürsün bir lahza durmaksızın,
Bir ilahi kaynaktan geliyor çünkü hızın.
Duygular ölmüştür... Tapınılan bir kızın
Bir füsun bulamazsın gözlerinde, kaşında.

Iztırabı kanına katta göz kırpmadan iç!
Varsın gülsün ardından, ne çıkar, bir iki piç...
Bu varlık dünyasinda yalnız senin hiç mi hiç
Bir şeyin olmayacak... Hatta mezar taşın da...

1931
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:24

TÜRKÇÜLÜK BAYRAGI

Türk duygusu her Türkçüye en tatlı kımızdır;
Türk ülküsü candan da aziz bayrağımızdır.

Bayrak ki onun gölgesi Bozkurtları toplar;
Bayrak ki bütün kaybedilen yurtları toplar.

Nerden geliyor? Tanrıkut`un ordularından!
Lakin bize bir beyt okuyor kutlu yarından:

Darbeyle gönüllerde yatan ülkü silinmez!
Atsız yere düşmekle bu bayrak yere inmez!...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:25

AĞIT

Gönlümde yazdığım bu son ağıta
Nazire yaparak coşan dalgalar!
Hastası olup da geç vakit hekim
Arayanlar gibi koşan dalgalar!

Sizin de elbette var ki bir sızınız,
Bundan mı geliyor korkunç hızınız?
Beni de beraber alır mısınız
Kederle kabarıp şişen dalgalar?

Sizinle paylaşssak bu korkunç gamı;
Bitmiyor bu sonsuz ecel akyamı.
Bilmem ki bundan mı titriyor gemi
Ey dalgakıranı aşan dalgalar?

Hey Atsız! Çöküyor eski bir direk.
Baksan da dünyaya titremeyerek
Hepimiz beraber haykırsak gerek
Ey bela dehrinde pişen dalgalar!..

1930

II

Dumanlı gözlerim bir hayâl arar,
Tan vakti ufukta güneş yanmadan.
Her güzel dakikam geçer çabucak,
Tadını içip de gönül kanmadan.

Benim de çok tatlı bir dünüm vardı,
Bir ela gözleri süzgünüm vardı.
Ömrümde bir gecem, bir günüm vardı,
Onu da usandım artık anmadan.

Gün olur, ufuklar gönlümü sıkar,
Gün olur ki gönlüm âbımdan bıkar.
Şu yollar hep aynı gurbete çıkar,
Bir pınar başında durup konmadan.

Ömründe gülmedin, rahat bulmadın.
Ölsen de nola ki anılmaz adın...
Hey Atsız! Yirmi beş yılda kocadın,
Başında saçların beyazlanmadan.

1931

III

Kılıç da, hançer de yaralar ama,
O keskin bakışın yarası değil.
Beni bir kez yere çalan bu felek,
Bir dahi toprağa vurası değil.

Hey bu ne denizdir, görünmez dibi,
Şu dağlar dumanlı başımız gibi,
Üstünde esse de kasırga, tipi
Neyleyim, gönlümün borası değil.

Gönüller vermiştir sana vannı,
Diyemem: "A yosma düşün yannı",
Sen böyle güzelken günâhlarını,
Korkarım Tann da sorası değil.

Demişsin kim: "Bana vız gelir Atsız,
Kendisi kabadır, sözleri tatsız"
Ben senin hakkından gelirdim a kız,
Neyleyim şimdicek sırası değil!

1932

IV

Burda güneş açmıyor,
Ümit kuşu uçmuyor,
Yol yok, kervan göçmüyor,
Dakikalar geçmiyor.

Bir kadının melali,
Bir yavrunun hayâli,
Bir evin öksüz hâl,
Gözlerimden kaçmıyor.

Döndüm vuslat yolundan,
Yandım firkat çölünden.
Tanrı rahmet selinden,
Bir damlacık saçmıyor.

Karardı gündüzlerim,
Kış oluyor yazlarım,
Dumanlanan gözlerim,
Uzak yakın seçmiyor.

Bir gönülüm: Muratsız.
Bir kartalım: Kanatsız.
Kendinden geçse Atsız,
Dakikalar geçmiyor...

31 Mayıs 1944
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:25

SESLENİŞ

Yalnızım, ne kadar aranıp dursam
Baş ucumda seni bulamıyorum.
Güneşten vazgeçip susuz olsam da
Seninle olmadan olamıyorum.

Şu yollar bilmem ki dağ mı, ova mı?
Gitsem bulur muyum kendi yuvamı?
Kuş! Yolun nereye? Bizim eve mi?
Sen götür, ben haber salamıyorum.

Her gece orda bir yaslanan mı var?
Sessizce kirpiği ıslanan mı var?
Uzaktan bana bir seslenen mi var?
Ne diyor? Sesini alamıyorum.

Acaba yaşlı mı kara gözlerin?
İçimde bir derin yara gözlerin...
Daldı mı uzak bir yere gözlerin?
Görmüyor, bilmiyor, bilemiyorum.

Günleri sayarım, geceler iner;
Beklerim geceyi, yıldızlar söner;
Gizli bir yaram var, durmayıp kanar;
Neresi? Bulup da silemiyorum.

Ulaşsa da sana yolların ucu
Varmağa yetmiyor Atsız`ın gücü.
İçimde dururken bu kadar acı
Hala yaşıyorum, ölemiyorum.

(25 Ağustos 1944)

Bu dünyada karar olmaz,
Gelir geçer bahar demi.
Yaman olsa kahpe felek,
Omuz silkip gülemem mi?

Günler bana tuzak olsa,
Geri dönmek yasak olsa,
Yollar nice uzak olsa,
Bir gün geri gelemem mi?

Dünya beni saysın hiçe,
Varsın olsun dağlar yüce.
Felekte var bin bir gece,
Bir tekini çalamam mı?

Ölüm değil bize tasa,
Biz kartalız, hayat ökse.
Yavuz düşman kılıç çalsa
Yumruğumla çelemem mi?

Kırgız atım yağız olsa,
Yol gösteren yıldız olsa.
Bahtiyarlık bir kız olsa,
Silâh çekip alamam mı?

Bahtiyarlık benim tasam,
Fakat o bir zehirli sam.
Bir şey bile yapamasam,
Ercesine ölemem mi?

1934
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:26

VARSAĞILAR:

Gel be dilber zevkedelim,
Orda yalnız ne yatarsın?
Acı şarap kadehime,
Dudağından bal katarsın.

Kızlar bana bakarsa da,
Yasemin, gül kokarsa da,
Yarın gönül bıkarsa da,
Bugün için sen yetersin

Dudakların: O ne meydir!
Bu sendeki nice huydur?
Gönlüm nişan, kaşın yaydır,
Kirpiğinle ok atarsın.

Desem sana: "Sevişelim!"
Dersin: "Hayır, konuşalım!"
Desem: "Kız gel öpüşelim!"
O dem hemen kaş çatarsın.

Yann bir savaş olursa,
Meydanda kan, baş olursa, .
"Atsız"a bir iş olursa,
Kız yine sen yas tutarsın...

1932

II

Gel bre hey,
senin ile Mey içelim azar azar.
Kahpe felek alnımıza
Ne dilerse onu yazar.

Yazın bahçeler sazlamr,
Yâr dudağı kirazlanır.
Çağırırsan yâr nazlanır.
Çağırmaz:-an tutup kızar.

Ele girmez bir kuşsa da,
Bize binde bir düşse de,
Yâr gerdanı gümüşse de,
Deli gönül bir gün bezer.

Haydi durma "dolu" doldur,
Sağrağım göğe kaldır,
Bu günlerin tadı baldır,
Yarın kahpe felek bozar!

Çaldı gurbet rebâbını,
Bitirdi aşk kitabını,
"Atsız" ecel şarabını
Elbet bir gün içip sızar...

1932

III

Burda her dem güneş açmaz,
Bazı olur hava puslu.
Bugün yine oldu bahar,
Geldi bir hoş bülbül sesli.

Üzerinden akıyor naz,
Paylaşacak benimle koz.
Dedim: "Adın Şirin mi kız?"
Güldü, dedi: "Hayır, Aslı."

Dedim ki: "Hey bre yosma!
Bir sözüm var, ama küsme,
Bir başlasın, böyle susma,
Ya saz yahut cilve faslı..."

Dedi: "Sonra için yanar,
Bakışımdan gönlün kanar.
Dudağımdan başın döner,
iyisi mi, otur uslu!"

Dedim: "Dilber! Tavnn yüce.
Etme, konuş akıllıca.
Gönül benzer bir kılıca,
Kanlanmazsa kalır paslı."

Dedi: "Kılıç kına girsin!
Ben güneşim, sen de karsın!
Dayanamazsın, erirsin,
Sevdiklerin kalır yaslı..."

O güzel kız sattı beni,
Bir hıçkırık tuttu beni,
Yalnız koyup gitti beni,
Salınarak nazlı nazlı.

Gönül orman... Uçtu kuşu.
Bu ormanın bitti işi.
Atsız dağdı, geldi lası
Başı duman, gözü sisli...

1932

IV

Erlik günü geldiğinde,
Yiğitlere şan görünür.
Yığın yığın harcanmağa,
Nice yüz bin can görünür.

Kopunca bir büyük savaş,
Er tez gider, korkak yavaş.
Yüreksize akçayla aş.
Erlere meydan görünür.

Bir gün olur yılda, ayda,
Birleşiriz hep Altay'da.
Güz ayında, kurultayda,
Başı börklü han görünür.

Atsız der ki: Ne var canda?
Yatarız taze çimende.
Rus'un adı her gecende,
Gözlerime kan görünür.

1944

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




YOLLARIN SONU Empty
MesajKonu: Geri: YOLLARIN SONU   YOLLARIN SONU Icon_minitimeÇarş. 6 Mayıs 2009 - 8:27

GEL BUYRUĞU

Tanrının "gel" buyruğu tatlılıkla erince
Ona doğru can kuşu nice uçmasın, nice?
Ne yaşamak tasası, ne dünyanın yasası,
Ne de bir kaygı kalır can yükünü derince.

Bu dirlik bir kılıçsa ölüm onun kınıdır;
İkisini birlikte verirler bir verince.
Ecel dedikleri şey erlerin kevseridir;
Gözünü kırpmadan iç, içme çağı erince.

Bir yumunca gözünü, kaybedince özünü
Çalamazsın sazını öyle inceden ince
Ne güneş kalır, ne ay; ne ırmaklar akar, ne çay;
Dünya`ya gelmedin say yagiz yere girince.

Bildiğin, neyse unut, Tanrı`ya kavuştun tut,
Bir gün ölüm meleği seni yere serince.
Su gördüğün ne varsa birer birer küçük damladır,
Bir denize akıyor hepsi yerli yerince.

Bir gördüğün baştır, mezar beşiğe aştır,
Ölü diriye eştir, düşün biraz derince.
Atsız! Ölüm gerekmek teninde can yaşarken,
Sen burada olmazsın ölüm kanat gerince...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
YOLLARIN SONU
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki
 Similar topics
-
» ...Yolun Sonu Görünüyor...
» Kocasına itiraz eden hanımın sonu

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
UlkuGulu.Hareket-Forum.Net :: Yolumuzu Aydınlatanlar :: Abide Şahsiyetler-
Buraya geçin: